
Aklımızla hayat arasında
Arabuluculuk eden “ uyum perisi”nin
Bir gün dalgınlığı tutar ve
Göğüs kafesimizin tehlikeli
Kapısı aralanıverir.
Orada şimdiye kadar hiç rahatsız edilmeden
kendi çarpıntısını dinleyen kalp
ansızın uyuşukluğuna dalan başka bir kalbin atışlarını duymaya başlar.
Hiç hesapta olmayan bir buluşmadır bu.
Bütün zırhları birden bire delinir ve vücut evi isyankâr kalbin eline geçer.
Artık aklın ölçülü rotasından çıkılmış, insicamsız bir seyir başlamıştır.
Şimdi kalp nereye istiyorsa oraya gidilecek
hangi yamaca vuruyorsa oraya tırmanılacak,
düştüğü dipsiz kuyuda can çekilinecek,
yalnızca onun iniltisine eşlik edilecektir.
Çünkü aşk gelmiş, vücut çözülmüş, her bir aza,
kalp yangını dediğimiz o dehşet ızdıraptan payına düşeni çeker olmuştur.
Muzdarip aklın tek yaptığı, tek yapacağı,
tıpkı bir zindanın tavanından mahkûmun kafasına damlayan
sinir bozucu su damlaları gibi şu soruyu tekrar etmektir:
"Kalbim, seni alıp nereye gideyim?"