Kara Kartal
Banned
- Katılım
- 4 Nis 2007
- Mesajlar
- 1,531
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Tüm dinsel gruplar tek tek desteklenip kültürel bölünme sağlanırken komünizm artık hedef olmaktan çıktı
Kemalizme karşı savaş başlatıldı

Stratejik Araştırmalar Vakfı bir konferans düzenliyor. Konferansın başlığı her şeye bedel: "Kimlik ve Demokrasi". Konferansı veren kim? CIA'nın eski istasyon şeflerinden Graham Edmund Fuller.
Araştırmacı yazar Mustafa Yıldırım, ABD'nin yeni yönteminde mezheplerin teker teker desteklenerek kültürel birliğin dağıtılmasının amaçlandığını ve eskiden dinin büyük düşmanı olan komünizmin yerine Kemalizm'in konduğunu söyledi.

Graham Fuller
- Türkiye açısından bakıldığında dinin kullanılmasının sizce özel bir gerekçesi var mı?
- Türkiye'de insanları dinsel inançları nedeniyle birbirine bağlayan gelenekleri ve kültürleri olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Kimisi çok dindardır, kimi değildir, ama din nedeniyle oluşan bir kültür içlerine sinmiştir ve bu yüzden de dayanışma duygusu yüksektir. Dinsel oluşumları teker teker destekleyerek bu dayanışmayı, bu birliği dağıtıyorlar. Eskiden komünizm din düşmanıydı; şimdi artık ortak düşmanın Kemalizm olduğunu Kemalizmin dinsizlik olduğunu- ileri sürenler destekleniyor.
- Bundan ne yarar umuyorlar?
- Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları birliğini korursa, ortak değerler çevresinde kenetlenirse işgale karşı çıkabilir. Camide hocalar, Ulusal Kurtuluş Savaşı'nda olduğu gibi Türkiye Cumhuriyeti'nin tam bağımsızlığı için vaaz verirlerse.. ama o hocalar artık dinlerin hamisi ABD saflarına geçmişse vaazlar, dinler arası barış, diyalog diyerek uzar gider. Müslümanların haklarını ve hürriyetini savunuyorum derken aslında somut olarak; türban hürriyetini savunuyor, imam hatiplerin yaygınlaştırılması hürriyetini savunuyor. Bahailiğe, Şafiliğe, Aleviliğe, Şiiliğe, Nakşibendiliğe sahip çıkıyor. " Karşınızda dinsiz bir devlet vardır. Türk devleti" diyerek "Onu yıkmak gerekir" demeye getiriyor işi. Çok ince bir oyun bu: Toplumu bir arada tutacak inançtı, dildi, ortak geçmişti, kültürdü, ne varsa hepsine sahip çıkıyor; koruyucu olduğunu baskılarla gösteriyor.
PARÇALAMAK TEMEL İLKE
- Amaç, Türkiye'de şöyle ya da böyle din devleti mi?
- Bence amaç, Türkiye'de din devleti filan değil, asla değil. Müslüman bir devlet istemez, işgal ediyor; ele geçiriyor. Ele geçiren yayılmacı, karşısında bir ortak cephe yaratmaz. Bütün Müslümanları halifelik altında birleştirdiğini düşünelim; bugün halife onlardan yana olabilir; ama yarın da böyle olacağının bir güvencesi var mı? Halifelik Müslümanları, ABD-Avrupa işgaline karşı çıkmaya çağırırsa işine gelmez. Aslına bakarsanız işgalcilik tarihinde, karşı tarafı birleştirmek değil olabildiğinde parçalamak temel ilkedir.
- Hedefi nedir o zaman?
- Türkiye özelinde açık hedef, son hedef, federasyondur. Merkezi devlet olmasın, merkezi devletin otoritesi olmasın, merkezi devlet herkesi kendisine bağlamasın...Geri planda da değil, açıkça dile getirdiği belli: Türkiye'de baskılar, çatışmalar vardır, onun için huzur yoktur, bunun sağlanabilmesi için Türkiye'de federasyon olmalıdır. Bu benim yorumum değil. 1980 darbesinden önce Türkiye'de CIA istasyon şefliği Paul Bernard Henze , hazırladığı Atatürk'ten sonraki miras ile ilgili kitapta "Türkiye için en iyi çözüm yolu federasyondur" diyor. 1999'da Ankara'da anayasa reformu ile ilgili konferans düzenleniyor. Orada Alman profesörler "Türkiye'de ulus yoktur" diyorlar ve bunun için çalışıyorlar.
- Bütün bu kurguyu toplumlara oturtmak için ekonomik anlamda nasıl bir örümcek ağı oluşturulduğunu siz araştırdınız ve yazdınız...
- Basit bir örnek. Stratejik Araştırmalar Vakfı bir konferans düzenliyor. Konferansın başlığı her şeye bedel: "Kimlik ve Demokrasi." Konferansı veren kim? CIA'nın eski istasyon şeflerinden Graham Edmund Fuller . Türkiye'de 1980'li yılların ortasında dikta baskısı hafifleyip demokrasiye yeniden geçerken de hep kimlik tartışılmıştır. Din hürriyeti senaryosunu da 1990'lı yıllarda başlattılar CIA aracılığıyla Türkiye'de bir kişiye para verilse ve bu kişi ya da dernek propaganda yapsa, buna casusluk denir ve vatana ihanetten yargılarlar. Ya şimdi? Aynı Amerikan devletinin parasını bilmem ne partisinin bir örgütü, bir vakfı, bir derneği aracılığıyla bilimsel çalışma, proje hazırlatma diye veriyor ve bırakınız yargılanmayı, bu ödemeler İçişleri Bakanlığı'nın onayıyla ödeniyor. Hatta yabancı partilerin örgütleri Türkiye'de şubeler açmışlar harıl harıl çalışıyorlar.
- Projecilik nasıl yürüyor?
- Pek görünmüyor ama, Türkiye'nin asıl kaybettiği akademik dünyasıdır. Amerika'ya doktoraya gidenlerin hazırladığı sosyoloji tezlerinin çoğu Türkiye'de İslam, Türkiye'de din, Türkiye'de din ve devlet ilişkisi, Türkiye'de etnik topluluklar üstünedir.
Birleştiren değil ayrıştıran ne denli konu varsa onun üstünde çalışıyorlar.
Amerika'da bu alanlarda çalışanlar yeni dünya düzeni politikasını benimseyerek dönüyorlar ülkeye. Amerika'nın yeni hürriyet projesi diyorlar buna. Üniversitelerde işgali destekleyici düşünceyi yayıyorlar; dernekler kurup öğrencilerini örgütlüyor; öğrencilerini ABD'deki merkez örgütlere yönlendiriyorlar. Sonra da, bu kadar modern görünümlü akademisyenler, bu genç doçentler, profesörler bilmem ne tarikatı ile kol kola girip Türkiye Cumhuriyeti devletini değiştirmeye nasıl kalkışıyorlar diye şaşırıyor herkes. Projelerin ana teması federasyon, dinsel örgütlenmeye bağ oluşturan alt teması "serbest piyasa ekonomisinin İslamla nasıl bağdaştığını, İslamiyetin serbest piyasa ekonomisi ile çelişmediğini anlatmak".
KÜRESELLEŞME VE İSLAMCILIK
Ulusal ekonomi yok ediliyor
- İslamiyet piyasa ekonomisine karşı mı ki, böyle bir tema özellikle işleniyor?
- Haklı bir soru. Şimdi düşünün: Türkiye'de serbest piyasa ekonomisine din denerek karşı çıkılmış mı şimdiye kadar? Hayır böyle bir şey yok, tartışma da yok. Bu girişimin iki amacı var; dinsel örgütlerle ilişki yolu açmak ve komşu ülkelerde çalışmanın rehberi olmak. Batı'nın ulusal ekonomiyi yok ederek, liberal açık pazara çevirdiği ülkelerde bu soygun düzenini "küreselleşme" denen yeniden sömürgeleştirme operasyonuyla Müslümanlarla yeni liberalleri aynı cephede buluşturuyorlar.
- Satılmak, satın alınmak kavramları tam karşılıyor mu yaşanan gerçekliği?
- Elbette karşılamıyor. Yalnızca adam satın alarak değil, kültürel anlamda da sessizce yapılan bir iştir bu. Giderek düşünce hayatınızı ele geçiriyor. Bu tip çalışmaları kültürel diyerek destekliyor, sonunda geliyorsunuz Lozan Antlaşması'nın değiştirilmesi ve Müslüman azınlıkların haklarının tanınması noktasına: Araplar, Pomaklar, Lazlar, Çerkezler.... Türklerin bütünlüğü de parçalanıyor böylece: Kırgız Müslümanlar, Özbek Müslümanlar, Türkmen Müslümanlar. Toplumu Türk-Kürt olarak değil, Türkleri bile ince ince mozaiğe çevirme siyaseti... Bu sinsi girişim, bizi birbirimizi bağlayan tüm bağları zayıflatıyor; birbirimizden kopartıyor ve sonuçta Türkiye Cumhuriyeti devleti kalmıyor.
http://www.irtica.org/index.php?option=com_content&task=view&id=1298&Itemid=69