MySouLNeedLove
New member
Kriminoloji nedir ? [ Herşey ]
Kriminolojinin Türkçe karşılığı “Suç Bilimi”dir. Kriminoloji diğer bilimlere göre çok yeni bir bilim dalıdır. Bundan dolayı zengin bir bilgi kaynağına sahip değiliz. Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki kriminolojinin tanımı üzerinde çeşitli görüş ve çekişmeler vardır. Kriminolojinin şu şekilde kısa tanımları yapılmaktadır: “Suç olgusunun incelenmesi” veya “Suç olgusuna ilişkin bilim” “Suç bilimi” gibi. Ancak, içeriği belirlemeğe yönelik tanımlarda birlik yoktur. Kriminoloji kavramının farklı algılanmasından ve kriminolojinin kapsamının dar veya geniş olarak yorumlanmasından dolayı içeriği belirlemeğe yönelik tanımlamalarda birlik sağlanamamaktadır.Kriminolojiyi tam tanımını yapmak çok kolay değildir. Zira bu bilgi dalı aynı zamanda bireysel ve sosyal hususlara ilişkin bulunmakta ve daima harekette ve kavranamaz kimlik gösteren insan varlığına bağlı bütün müphemiyetlerle çevrilmiş bulunmaktadıR.
Şimdi kısaca farklı kriminoloji tariflerini inceleyelim ve kriminolojinin konusunu açıklayalım. Sutherland’a göre kriminoloji “Suçu sosyal bir olay gibi ele alan bilgilerin bütünüdür”. Bu bilgi dalı içine kanunları yapmak, ihlâl etmek ve kanunların ihlâl edilmesine karşı tepkide bulunmak süreçleri girmektedir. Yazar, kriminolojiyi geniş anlamda anlamayı tercih etmektedir. Bu surette ele alınan kriminolojinin amacı kanun sürecine, suçu önlemeye ve suçlular hakkında gerekli tedbirleri almaya ilişkin genel ve değişik ilkelerin ve diğer tipteki bilgilerin bütününü kapsar.
Taft’a göre kriminoloji deyimi, genel ve özel anlamda olmak üzere iki türlü kullanılmaktadır. Dar veya özel anlamda kriminoloji suçu anlamak, suçu önlemek, suçlular hakkında uygulanması gerekli işlem ve tedbirleri belirlemek için gerekli konuların incelenmesidir[5].
Caldwell de benzer bir ayırıma yer vermektedir: “Geniş anlamı ile kriminoloji suç ve suçluya ve toplumun suçu cezalandırmak ve önlemek hususunda gösterdiği çabalara ilişkin bilgilerin bütünü belirtir.
Bonger, kriminolojiyi şöyle tarif eder: “Bütün yönleri ile suç olayını inceleyen deneysel bir bilimdir.” Bu anlamda ele alınınca kriminoloji, Suç Antropolojisi, Suç Sosyolojisi, Suç Profilâksisi, Suç Psikolojisi, Peonoloji, Suç Siyaseti olarak adlandırılan bütün bilgileri kapsamaktadır.
Sykes’a göre çağdaş kriminoloji, ceza hukukunun sosyal kökenlerini, ceza adalet mekanizmasının işleyişini, suç teşkil eden davranışların nedenlerini, suçun önlenmesi ve tenkili (bastırılması), kişilerin iyileştirilmesi, ıslahı ve sosyal çevrenin değiştirilmesi konularını kapsar.
Nicefero’ya göre ise kriminoloji bağımsız bir bilim dalı olup, sentetik ve tüme gidici bir kimlik taşımaktadır. Şu suretle ki, bu bilim suça ilişkin çeşitli disiplinlerin başlıca sonuçlarını, suçlu ve ona karşı uygulanması gereken tedbirleri özetler ve bir sentezini yaptığı suça ilişkin çeşitli bilimlere ait bir tür giriş niteliğindedir.
Sabatini’nin verdiği tarif ise şöyledir: “Kriminoloji deneysel metod ile suçlunun kişiliğini inceleyerek suç olayının tabiî menşeini ve mekanizmasını, sosyolojik ve biyolojik etmenleri araştıran suçluluğa ait genel bir bilimdir.”
Haskell-Yablonosky, özlü bir tanımla, “Kriminoloji, suç ve suçluların bilimsel incelenmesidir” der ve kriminolojinin inceleme alanı olarak da şunları gösterir:
a) Suçun niteliği ve miktarı,
b) Suçun ve suçluluğun nedenleri,
c) Ceza hukukunun gelişmesi ve ceza adaletinin yerine getirilmesi,
d) Suçun özellikleri,
e) Suçlunun ıslahı,
f) Suçluluk biçimleri,
g) Suçun sosyal değişime etkileri,
Göppinger, kriminolojiyi şöyle yorumlamıştır: Kriminoloji bir deneysel disiplinler arası bir bilimdir. O, suçun işlenmesi ve engellenmesi gibi, suçluya davranışla ilgili olarak ortaya çıkan, insani ve toplumsal alandaki durumlarla ilgilenir. Kriminoloji, disiplinler arası çok faktörlü yönü ve suçlunun kişiliği ile ilgili deney alanlarındaki araştırmalarını, hem hukuk kuralları, hem de hukuk yada sosyal düzen tarafından onaylanmayan hareketler içinde yürütür.
Williams ise kriminolojinin alanını dar olarak yorumlayarak, “Kriminoloji, insan davranışlarının suç sayılanları ile ilgilenir. Bunlar ise ceza hukuku tarafından yasaklanan davranışlardır” der. Oysa kriminoloji ceza hukuku kapsamında ve onun güdümünde bir suç bilimi değildir. Suç sayılan her şey kriminolojinin ilgi alanındadır.
Kaiser, kriminolojinin deneysel bir bilim olduğunu, suçlulukla ilgili her şeyin konusu oluşturduğunu, bütün sosyal olumsuz sapıcı davranışların, suçun ve suçlunun kontrolünün, viktimolojinin ve suçun önlenmesinin kriminolojinin konusu olduğunu işaret etmiştir.
Demirbaş kriminolojinin tarifini kitabında şu şekilde yapmıştır: Kelime olarak suçluluk bilimi anlamına gelen kriminoloji, gerçek yaşamdaki fiili bir olay (örnek) olarak, suçun bilimidir; deneysel ve gerçek bir bilimdir. Kısaca kriminoloji gerçekler bilimidir. Diğer bir ifadeyle kriminoloji, suçlu ve suç gerçekliğindeki görünüş şekli olarak, suçla ilgilenen, suç ve suçlu bilimidir. Demirbaş’ta kriminoloji geniş yorumlamış ve kriminolojik araştırmaların konusunu, “Suç olsun veya olmasın bütün olumsuz sosyal davranışlardır.” şeklinde ifade etmiştir.
Kriminolojinin Türkiye’deki kurucusu olan Ord.Prof.Dr. Sulhi Dönmezer kriminolojiyi, “İnsanın sapıcı davranış ve eylemleri arasında suçu doğuran, yapan ve suçu kontrol etme amacını güden süreçleri açıklayan ve suçun sebep ve faktörlerini tespit maksadıyla insana ve suç işleyen insana ilişkin bilgilerin bütünün sentezini oluşturan bir bilgi dalı” olarak tanımlamıştır.
Kriminolojinin kapsamını ise şu şekilde çizmiştir: “Kriminolojinin konusu, toplumsal normlardan sapma şekillerinden suç denilen insan davranış, tavır ve hareketlerini ve suç olayını, suçu yapan süreçleri, sosyal bir gerçek olarak ceza adalet sisteminin işleyişini, suç ile suçlu ve sosyal çevre ilişkilerini incelemek, suçun sebep ve etmenlerini mümkün olduğunca belirlemek, suça sebebiyet veren unsurları, süreçleri izah etmek ve bu hususlarda elde edilen bilgilerle söz konusu suç denilen sosyal kötülüğü en etkin şekilde yok etmek veya mümkün olduğunca azaltacak strateji ve teknikleri belirlemektir.
Constant’a göre geniş anlamda kriminoloji iki büyük gruba ayrılır; birinci gruptaki alt dallar şunlardır:
1) Suç Antropolojisi: Bu dal suçluyu, organik yapısı bakımından inceler ve verasete ilişkin, biyolojik, anatomik, fizyolojik etmenleri söz konusu eder.
2) Suç Psikolojisi: Suçun oluşmasına neden olan yada gelişmesini sonuçlayan ruhî olayları, mekanizmaları inceler: Yaş, cinsiyet, karakter, bünye gibi.
3) Suç Sosyolojisi: Suçu bir sosyal olay olarak ele alır; sosyal kimlik taşıyan ve suça sebep olan etmenleri araştırır; sosyal ortam, alkol etkileri, sinema, din gibi.
4) Suç Psikiyatrisi: Anormal ve akıl hastası suçluları inceler; akıl hastalıkları ile suç arasındaki ilişkileri belirler.
5) Penoloji: Cezaların ve güvenlik tedbirlerinin menşe ve gelişmelerini izah eder; bunların ne derece etkili olduklarının araştırır.
Bu beş dala genellikle Teorik Kriminoloji adı verilmektedir. İkinci grubu ise Uygulayıcı Kriminoloji teşkil etmektedir.
1) Suç Siyaseti: Suçları önlemek için devletin yerine getirmesi gereken faaliyetlerden söz eder. Bu itibarla suç siyaseti suça karşı savaşmak için devletin faaliyete koyduğu bütün araçlardan oluşur. Bu bakımdan din, ahlak da birer araç sayılabilirler.
2) Suç Profilâksisi: Toplumun, suçluluğunun sosyal ekonomik etmenlerini önlemek yada azaltmak veya yok etmek için başvurduğu bütün araçları inceleyen bilgi dalıdır. Bu bilimin tıbbî ve sosyal yönleri vardır.
3) Kriminalistik yada bilimsel polis: Suçluların ortaya çıkarılmasını sağlamak için başvurulan fennî araçları inceler. Daktiloskopi, Antropometri, Balistik gibi dalları vardır.
Bu noktada şu hususu belirtmeliyim ki, kriminalistik ile kriminoloji iki ayrı bilim dalıdır. Çoğu zaman kriminoloji ile kriminalistik birbirine karıştırılmaktadır. Bu iki ayrı bilim dalının aynı bilim dalı gibi gösterilmesi yanlış olduğu gibi birinin diğerini kapsaması da söz konusu değildir. Teoride ve uygulamada da durum bu şekildedir. Kriminalistik teknik bir delil tespit bilimidir. Kriminalistik teknik olarak suç delillerinin tespiti, suçlunun tespiti ve suçun aydınlatılması ile meşgul olmasına karşın, kriminoloji her şeyden önce suçun açıklamasını yapan, suçlu davranışın nedenlerini inceleyen, suçun önlenmesi ve suçlulukla mücadele ile ilgilenen bir bilimsel öğretidir.
Verdiğimiz şu tarifler de göstermektedir ki, bir yazarın dediği gibi hemen hemen mevcut kriminolog sayısınca ayrı ayrı kriminoloji telâkkileri vardır. Zira suç olayının değişik cephelerinin varlığı, konuya ilişkin olarak mevzuatın meydana getirilişi, mevzuatın ihlali, kolluğun, adliyenin müdahalesi, müeyyidelerin uygulanması gibi değişik faaliyetlerin incelenmesini gerektirir. İşte bazı yazarlar açıklanan bütün faaliyetleri kriminolojinin konusu içine almakta bazıları ise, sade suçun sebeplerinin belirlenmesini kriminolojinin mevzuu olarak telâkki etmektedir. Bu ayırım sonucu olarak da geniş ve dar kriminoloji tarifleri ortaya çıkmaktadır.
KRİMONOLOJİNİN TARİHİ
“Kriminoloji” sözcüğü ilk olarak Topianard adındaki bir Fransız hekimi tarafından kullanılmış ve bu ismi taşıyan ilk eser, 19. yüzyılın ikinci yarısında yaşamış olan, Garofalo tarafından yayınlanmıştır. Görülüyor ki, kriminoloji yeni bir terimdir; bununla beraber suç konusu ile uğraşılmasının eski bir tarihi vardır.
Eskiden beri belirli bazı etmenlerin suça yöneltici etkileri dikkati çekmiş bulunuyordu. Meselâ Platon, Kanunlar adlı eserinde suçu ruhun bir tür hastalığı olarak saymış ve bunun üç kaynağı olduğunu belirtmiştir: İhtiraslar (istek, arzu, kıskançlık, hiddet ve başkaları gibi), zevk aramak ve cahillik. Platon’a göre ceza suçluyu aydınlatarak ıslah eder ve onun üzerinde, hiddet, zevk arzusu gibi etmenlerin kurduğu baskıları ortadan kaldırır[2].
Hippocrate da Platon ile beraber adeta Suç Antropolojisinin varlığını ilk defa hissetmiş bir yazar sayılabilir. Zira her iki yazar da beden şekilleri ile karakter arasında bir ilişki gözleminin yapıldığını görüyoruz.
Aristo ise, suçluları toplum düşmanı saymış ve onların merhametsizce cezalandırılmaları gerektiğini savunmuştur. Aristo sefaletin, ihtilâle ve suça sebep olduğunu iddia ediyor. Bazı yazarlar, Aristo’yu biyolojik psikolojinin kurucusu olarak saymaktadırlar.
Eski Yunanda suçlu daha çok filozofik ve teolojik yönden uğraşılmış, bu yönde izahlar verilmiştir. Sofokles’in ünlü eserinde babasını öldüren ve annesi ile evlenen Oedip “Ben hareketlerime katlandım, katlanmak mecburiyetinde kaldım; yoksa işlemedim” der.
Ortaçağlarda, Thomas d’Aquin, insan ihtiraslarında suçların çoğunun kökenini görmüş ve fakat sefaletin suça sebebiyet verici bir etmen olduğunu da belirtmiştir.
Orta çağların önce Musevilik sonra Hıristiyanlık öğretisinde yer alan suç konusundaki görüşü şöylece özetlenebilir: İnsanın ahlâkî, manevî gelişmesi mümkündür. Kişinin manevî gelişmesi onun suçluluğa karşı kendisini korumasına imkân verir.
Pozitivist yazarlara ulaşmadan çok daha önce Thomas Moore, Montesquieu, Voltaire, Rousseau, Beccaria, Bentham gibi yazarlar suçu sosyal bir olay sayan bazı görüşleri belirtmişlerdir. Nihayet XIX. yüzyıl başlarında ilk pozitivistler Lavater, Gall, Pinal, Esquirol gibi yazarlar suçlunun fizik ve psikolojik kişiliği ile ilgilenmeye başlamışlardır.
1860 yılında Maudsley suç ile akıl hastalığı arasındaki ilişkileri inceleyen eserini yayınlamış ve 1868 de Prosper Despine (Psychologie Naturelle) adlı eserinde suçlu çocuklarda dejenereleşme alâmetinin varlığını belirttikten sonra suçlunun folie morele’e tutuldukları sonucuna varmıştır.
Alfonso de Candolle ve Villerme 1830 ve 1831 yıllarında suç istatistikleri üzerinde incelemeler yapmışlardır. Parent-Duchaftelet, fuhuşu devri bakımından çok yeni bir metodu uygulayarak, Antropolojik, Tıp ve Toplumbilim yönlerinden incelemiştir.
Quételet ve André Guerry’nin isimlerini bu konuda önemle hatırlamak gerekir. Quételet 1835 yılında Hollanda suçluluk istatistikleri üzerindeki araştırmalarını yayınlamıştır. Doğum ve ölüm miktarları nasıl oluşlarından önce tahmin edilebilirse adam öldürme ve sahtekarlık fiillerinin de böylece önceden tahmininin mümkün olduğunu açıklamıştır. Guerry 1833 yılında yayınladığı (Essai sur la Statistique Morale de la France) Adlı eserinde toplum olayları hakkında da sayısal analizler uygulamanın mümkün olduğunu ve böylece bunların gelişme ve başka unsurlarla olan bağlantılarının tespit edileceğini açıklamıştır. Ancak suçun sosyolojik etmenleri üzerindeki çalışmalar 19. yüzyılda Tarde, Lacassagne ve Joly tarafından yapılmıştır. Görülüyor ki, İtalya’da Lombroso ve Ferri tarafında meydana getirilen büyük eserlerden önce, Suç Antropolojisi ve Suç Sosyolojisi’nin temelleri atılmıştı.
19. yüzyılın ikinci yarısında Kriminoloji tarihinde üç büyük isme rastlıyoruz. Bunlar Lombroso, Ferri ve Garofalo’dur. Bu üç yazarın eserlerine biraz daha ayrıntılı olarak değinmek uygun olur.
Cesare Lombroso, Pesaro Üniversitesinde Adli Tıp profesörlüğü yapmakta iken bu şehir ceza evinde suçlular üzerindeki incelemeleri sonucunda 1876 yılında sonradan, büyük devrim yaratacak olan (L’Uomo Delinquente-Suç İşleyen İnsan) adlı büyük eserini meydana getirmiştir.
Lombroso’ya göre suç, ölüm, doğum gibi tabiî bir olaydır; hatta bitkiler ve hayvanlar aleminde bile vardır. Bir fiil belirli bir memleketin ve zamanın âdet, gelenek ve düşünceleriyle çelişme halinde bulunduğunda suç vasfını alır. Suç genel nedensellik kanunu içinde tabii bir olaydır. Zira suç önemli bir kısmı itibarı ile organizma şartlarının ürünüdür. Bazı insanlar, belirli hayvanların yırtıcı, bitkilerin parazit olması gibi, suçlu olarak doğarlar. Suç işleyen insan sui generis antropolojik bir tip teşkil eder ve bedeninde bulunan anatomik, biyolojik ve psikolojik olağan dışı özellikleri dolayısıyla suç işler. Kişileri suç işlemeye zorlayan bu stigmatlar’ın kökenini atavizm, dejenereleşme ve saradır.
Lombroso’ya göre ceza, suçu meydana getirmek hususunda birleşen fiil ve tabiî kuvvetleri yok edemez. Bu nedenle ceza yerine iyi bir sağlığı koruma, hijyen, suçları önlemekte daha etkili olur. Devlet suçla, bir kefaret, manevi ödetme amacı ile değil ve fakat sosyal savunmayı sağlamak için savaşmalıdır.
Raffaelo Garofalo fikirlerini (Criminologia) adlı eserinde açıklamıştır. Yazara göre ahlak dışılık serbest iradenin ürünü değildir; failin biyolojik teşekkülünün sonucudur. Öyleyse, cezalandırmada da ölçü tehlike hali olmalıdır; ceza sorumluluğunun dayanağını bu teşkil etmelidir. Zira suç serbest iradenin ürünü olmayınca manevî sorumluluk, suç ve ceza arasındaki oranı haklı gösteremez.
Enrico Feri, düşüncelerini (Sociologia Criminale-Suç Sosyolojisi) adlı kitabında açıklamıştır. Kısaca fikirlerinin özetini şöyle verebiliriz:
Suçluluk olayının incelenmesinde esas, pozitif metod olmalıdır. Suçlu genellikle anormaldir; onu biyolojik, fizik ve sosyal etmenler, kendisine rağmen, iradesi dışında suç işlemeğe zorlar. Suçluluk istatistikleri cezanın suçları önlemek veya kişilerin suçlarının tekrar etmelerine engel olmak bakımından etki yapmadığını ortaya koymuş bulunmaktadır. Öyleyse toplum başka savunma araçları zorundadır. Bunlar sostitutivi penali adı verilen cezanın yerini tutan tedbirler (ceza muadilleri) dir.
İstatistik incelemeleri bir memleketteki suçluluk düzeyinin “suçta aşırı doymuş ereği kanunu”na göre belirdiğini ortaya koymaktadır. Nasıl ki, belirli bir ısıdaki belirli bir hacim suda belirli sayıda - ne bir atom fazla ve ne bir atom eksik - kimyevi cisim erirse aynı surette belirli bir sosyal ortamda, bireysel ve fizik şartlar içinde belirli sayıda suç işlenir, ne bir sayı eksik ne bir sayı fazla. O halde ceza da kendisine tanınan etkinliğe sahip değildir.
Suçluları, suç işlemeğe götüren sebep ve etmenler bunların karşılıklı etkileri arasındaki sabit ilişkiler evrensel gerekirciliğin (determinizm) ispatıdır. Yaşayan varlık, protoplazma halinden, en gelişmiş şekline kadar sırf kendi varlığı için savaşır. Ceza sorumluluğunun esası sosyal sorunluluktur. Suçluların, toplum içinde yaşamaları ve eylemleri ile ona zarar vermeleri veya tehlikeli bulunmaları dolayısıyla sosyal sorunlulukları vardır ve ceza vermek hakkı toplumun savunma esasına dayanır.
Kriminolojinin tarihçesinde Tarde, Mezger ve Exner’in de önemli yerleri bulunduğunu ifade edelim.
1920 ve 1930’larda yeni Çağdaş Kriminoloji ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu dönemde suç teşkil edici davranışı izah bakımından iki aslî görüş öne sürülmüştür. Bunlardan birincisi, Sigmund Frued’un teorilerinin etkisi ile, suçu kişinin ruh yapısında mevcut olan gerilim ve ihtilatların sembolik bir ifade tarzı telakki etmiştir. İkinci izah tarzı ise, sosyologların etkisi ile suçu bireyin içinde yaşadığı ortamın bir sonucu gibi ele almak olmuştur. Halen de bu iki esas görüş kriminoloji alanında eğemendir.
Suçluluğun sosyolojik görünümünün incelenmesi, 20. yüzyılda geniş ölçüde bir Amerikan yaklaşımı olmuştur. Sutherland, Sellin, Cohen gibi yazarlar suçun oluşmasında öğrenme, kültür çatışması, suçlu alt kültürünün etkileri üzerinde durdular. 1960’lardan sonra suç sosyolojisi, geniş ölçüde yerini “sapma sosyolojisine ve interaksiyonist okul”a bıraktı ve sonra “radikal kriminoloji” akımı ortaya çıktı. 1960’lara doğru özellikle Amerika’da, suç teşkil eden davranışların temellerine ilişkin genellikle kabul edilmiş varsayımları değiştirmek amacını güden yeni bir takım gayretler ortaya çıktı. Kriminolojik teori, metod ve uygulamalar yeni bir takım araştırmaların konusu haline getirildi; bazı sosyologlar bu yeni yaklaşımı “Radikal Kriminoloji” olarak adlandırdılar; bazıları ise “Eleştirisel Kriminoloji” dediler.
Bu yeni görüş sınıflı bir toplumda Ceza Kanununu, iktidarda olanların diğer azınlık gruplarını kontrol etmek üzere kullandıkları bir araç olarak görmektedir.
Kriminolojinin bir bilim dalı olarak gelişmesinde 1885 yılından itibaren toplanmış olan Suç Antropolojisi kongrelerinin de önemli yeri olmuştur.
I. Dünya Savaşının sonucu yaşanan duraklamadan sonra 1934 yılında Benigno di Tullio tarafından “Milletlerarası Kriminoloji Derneği” kuruldu ve ilk Milletlerarası Kriminoloji Kongresi 1938 yılında Roma’da toplandı. 1949 yılında Paris’te Milletlerarası Kriminoloji Derneği kurulmuş ve ilk olarak 1950 yılında Paris’te II. Milletlerarası Kriminoloji Kongresi toplanmıştır. 1955 Londra ve 1960 La Haye Kongrelerinde Milletlerarası Kriminoloji Komisyonunun kurulması mümkün olabilmiştir. Bundan sonra her beş yılda bir bu kongreler toplanmaya devam etmiştir. Avrupa Konseyi de 1960’dan bu yana her yıl Kriminolojik araştırma konferansları ve kollokyumları tertiplemekte bunlara sunulan raporlarla birlikte, tartışma tutanakları yayınlamaktadır.
Not: Sayın Hocamız Sulhi Dönmezer’in bu yazısına şu bilgileri ilâve etmek istiyorum: Ülkemizde ilk olarak, 1943 yılında, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde Kriminoloji Enstitüsü kurulmuş ve 1953 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi bünyesinde Kriminoloji eğitimine başlanılmıştır. Ord.Prof.Dr. Sulhi Dönmezer Kriminoloji’nin Türkiye’deki ilk kurucusu ve eğitimcisidir.
KRİMİNOLOJİ ÖĞRENMENİN YARARLARI
Kriminolojinin bir kere, pratik yararları vardır. Kriminoloji bazı sosyal hizmetlerde ve mesleklerde çalışacak olanlar için esaslı bir hazırlığı belirlemektedir.
Memleketimizde suçları önlemek için, bir kısım çabalar gösterilmektedir. Bu çabalarım belirli bir sonuçlara ulaşabilmesi için olumlu kriminolojik araştırmaların sonuçlarına dayanmasına şarttır.
Bizce, kriminoloji eğitiminin asıl büyük faydası, bir hayat felsefesi kurmak bakımından sağlayacağı olgunluktur. Taft’ın dediği gibi insanın muhtaç olduğu gerçek ve pozitif hayat felsefesi, kriminolojiden elde edilebilir. İçinde yaşadığımız toplumu tanımak için, onun yalnız iyi vasıflarını bilmek yeterli değildir; fakat aynı zamanda onun suç doğuran yönlerini, suç yataklarını da bilmeniz ve gerçekçi bir gözle bunları incelemeniz gerekir.
Suçun incelenmesi insan davranışlarının anlaşılması hususunda getireceği büyük katkı bakımından da önemlidir. İnsan davranışları normlara uygun (conformiste) ve normlardan sapıcı (non conformiste) olmak üzere iki kısımdır; insanın normlardan ne için ve nasıl saptığını bilmediğimiz sürece insan eylem, davranış ve tutumlarını anlamak izah etmek mümkün olamaz. Çok yakın zamanlara kadar kriminolojik araştırmaların hedefi suçun sebep ve etmenlerini izaha çalışmak olmuştur.
Ancak son yıllarda insanın sapıcı eylem, davranış ve tutumlarını sebep ve etmenlerini belirleyici bir yaklaşımla izah etmek hususundaki bu yöntem ve bu konudaki teorik izah biçimleri, hiç olmazsa kısmen, değişik diğer bazı yaklaşımlara yerlerini bırakmış bulunmaktadır: Zira Sykes’in de belirttiği gibi toplumun geniş bir bölümünün sapıcı olarak telâkki ettiği bazı eylemleri kanun suç olarak saymamakta; Ceza Kanunun suç saydığı bazı hareketleri ise nüfusun büyük bir kısmı suç telâkki etmemektedir[4]. Ceza Kanunlarının koymuş bulunduğu bütün kuralların hepsi bütün toplum tarafından kabul edilmiş değildir. Diğer yandan kişilerin mensubu bulundukları alt grupların normları birbiri ve tüm toplumun ile çelişkili olabilir; bu gibi hallerde kuraldan sapma değil ve fakat seçenek teşkil eden diğer bir kurala uyma söz konusu olur. O halde suç bazen birbiriyle rekabet halinde bulunan normlardan birisine uyulmasından da doğabilir.
Yine çağımız kriminolojisinde üzerinde önemle durulan görüşlerden biriside (Enteraksiyonist Teori) dir. Bu görüşe göre önemli sosyal gerçek, bazı kişilerin ne için sapıcı tavır ve hareket örneklerine uydukları değil ve fakat toplum bazı kişilere ne için ve ne suretle sapıcı damgasını vurduğu, etiketini yapıştırdığıdır. Radikal Kriminolojinin taraftarları suç teşkil eden davranışa toplumun bütün sınıf, grup ve zümrelerinde rastlandığı halde suçluluğun ağır biçimde yoksul ve siyaseten güçsüz sınıflar ve gruplar arasında yoğunlaşmasını, damgalama sürecinin, işlenen fiilden çok önceden edinilmiş fikirlere ve kanunları uygulayan mercilerin tutumuna bağlı olduğunu öne sürmektedirler. Bu görüş kriminologların dikkatlerini geniş ölçüde fiil dinamiğinden sosyal kurumlar dinamiğine çevirmelerine ve suçun önlenmesi konusunun çok daha fazla önem kazanmasına sebebiyet vermiştir. Bu sebeple kişiye sapıcı, suçlu damgasını vuran sürecin incelenmesi hususuna bugün üstün önem verilmektedir.
“Özet olarak şu hususları açıklayabiliriz: Son yirmi yıl içinde kriminolojik ve sosyolojik teori, giderek suçun, boyutları belli, bireysel ve sosyal patolojilerin sevkettiği insan davranışının bilimsel bir kategorisini teşkil ettiği hususundaki faraziyeleri bertaraf etmektedir. Bugün sebepleri bulmaya yönelik modellerin keşfinin çok güç olduğu, suç kavramının çok karmaşık nitelik taşıdığı kabul edilmektedir.”
Kriminologlarca kabul edilen çağdaş görüş şudur ki, kriminoloji hukukî, kanunî kurumların sosyal rolünü açıklamalı ve bu suretle toplumun daha iyi anlaşılması hususunda katkıda bulunmalıdır.
Devamı geliyor yorum yazmazsanız sevinirim ...