MİT MİLLİ’mi? DİR?Amerika destekli gizli servisimiz

zorbaa

New member
Katılım
20 Tem 2006
Mesajlar
236
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
34
"Sır teşkilat" olarak anıldı hep. Dahası böyle anılmak istendi. Onun düzen içindeki rollüyle birlikte düşünüldüğünde böylesi daha korkutucu ve ürkütücüydü çünkü.
Kimin MİT'çi olduğu asla bilinemezdi; her yerde gözü, kulağı vardı... Fakat heryerde gözü kulağı olan bu teşkilat, bu ülkede bir tek faili meçhulü aydınlatmadı, bir tek "kayıp"ın akıbetini açığa çıkaramadı. Onun deşifre edip bozduğu bir tek emperyalist plan yoktur.

Kısacası, halka, vatanımıza karşı işlenen suçların açığa çıkarılmasında MİT'in adını şanını duyan olmadı pek.
Ancaaak...
Nerede kirli bir iş varsa, MİT'in adı oradan çıktı. Nerede faşist katliamlar varsa, orada MİT'in izlerine rastlandı.
MİT, güya "gizli" bir istihbarat teşkilatıydı ama her işinde ayak izleri bırakacak kadar da beceriksizdi.
Nitekim Susurluk döneminde ortaya çıkan ayak izlerini izleyenlerin yolunun düştüğü yerlerden biri de hep MİT oldu.
Aranan faşist katillerin, eroin tüccarlarının, itirafçıların, kumarhanecilerin, ölüm mangalarının olduğu her yerde MİT'in de adı geçiyordu.


Mayası bozuk" bir teşkilat
İlk istihbarat teşkilatı 1910'lu yıllarda Osmanlı döneminde oluşturulur. İttihat ve Terakkicilerin, ve özel olarak da Enver Paşa'nın yönetiminde oluşturulan Teşkilat-ı Mahsusa, Osmanlı'nın çöküş döneminde Balkanlardaki bağımsızlık savaşlarında, ve sonraki dönemde de emperyalistlerin Osmanlı'yı işgal dönemlerinde aktif bir rol oynar. Bu yanıyla kısmen bir ulusal nitelik de taşır. Bundan dolayı, MİT, kendisinin emperyalist ülkelerin "şubesi" olduğu gerçeğini gizlemek için tarihini Teşkilat-ı Mahsusa'ya kadar uzatır. Cumhuriyet döneminde oluşturulan "gizli istihbarat" kuruluşunda o dönemin bazı kadroları yer alsa da, aralarında politik ve örgütsel bir devamlılık kurmak zorakidir.
Cumhuriyet döneminde ilk resmi gizli istihbarat teşkilatı 5 Ocak 1927'de kuruldu. Adı Milli Amele Hizmet veya Milli Emniyet Hizmeti olarak anılan bu teşkilat, Alman Gizli Servisi'nin şeflerinden Walter Nikolai'nin eğitim ve organizatörlüğünde kurulmuştur. MAH'ın başında resmi olarak bir Türk vardır ancak, teşkilatın gerçek patronu Walter Nikolai'dır. Nikolai, Alman devletinin o kadar güvendiği bir elemandır ki, Hitler işbaşına geldiğinde de Nikolai'yi bu görevinden almaz. Nikolai, bir yandan adı "Milli Amele Hizmet" olan Türkiye istihbaratının başında bulunurken, bir yandan da Nazi Gizli Servisi'nin kuruluşunda görev alır.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında oluşturulan "MİLLİ Emniyet Hizmeti" işte bu kadar "milli" dir. Mayası bozuk derken haksız mıyız?
İkinci Paylaşım Savaşı'nın sonlarında ise, "milli" istihbarattaki Alman egemenliği de yerine Amerikan egemenliğine bırakır.
,CIA'nın Şubesi' durumunda bir Milli' teşkilat,
Türkiye'nin Amerikan yeni-sömürgesi olmasına paralel olarak, MAH (ve sonra MİT) bir CIA şubesine dönüştürüldü. CIA, MAH'ı yeni baştan organize etti.
CIA, MAH'ı yeniden organize etme işine "kendi kadrolarını" yetiştirerek başlamıştır. 6 kişilik bir ekip ABD'ye eğitime götürülmüş ve MİT'in diğer kadroları da bu 6 kişi tarafından eğitilmiştir. Bu 6 kişilik ekipten Behçet Türkmen 1953'de MAH'ın başına, daha sonra da Fuat Doğu MİT'in başına getirilmiştir.
MAH'ın bu dönemde "CIA'nın bir şubesi" haline dönüştürülmesi bir benzetme değildir. Fiili bir gerçektir. O kadar ki, güya Türkiye adına(!) istihbarat yapmakla görevli istihbaratçıların maaşlarını dahi CIA ödemektedir. (İstanbul’da MAH elemanlarının maaşları zarf içinde ABD Konsolosluğunca ödenmiştir).
Türkiye'yi yönetenler, MİT'in başındakiler zaman zaman bu gerçeği itiraf etmişlerdir. İşte bu itiraflardan ikisi.
Başbakan Menderes'in Müsteşarı Ahmet Salih Korur, MAH hakkında hazırladığı raporda şöyle diyordu:
"Amerikalılar, MAH'a hakimdi. Para veriyor, örgüte nüfuz' ediyorlardı. Milli Emniyetin bütün dosyaları CIA'nın kontrolündeydi. İstanbul'da Milli Emniyete ait bir okul, servisin İstanbul örgütü ve Yeşilköy'deki Soruşturma Teşkilatı tümüyle Amerikalıların emrindeydi. Okullara, Soruşturma Teşkilatı'na Amerikalılar doğrudan' para veriyorlardı. İstanbul bölge örgüt başkanlığına doğrudan' para ödüyorlardı. Karşılığında iş istiyorlardı." ( Soner Yalçın, Bay Pipo, s. 59)
Bu durum sonraki yıllarda da değişmeden sürüp gelmiştir. 6 Temmuz1965'te çıkarılan bir yasayla MAH,Milli İstihbarat Teşkilatı'na kısacası MİT'e dönüştürüldü. Bu dönemini ise, 1977'de CIA ajanlığı suçlamasıyla (tutuklanan ve kaldığı askeri hapishanede intihar eden(!)) tasfiye edilen MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı Sabahattin Savaşman anlatıyor:
"Teşkilatın kullandığı bütün teknik malzemeler CIA tarafından temin edilmiştir. Birçok personel Amerikalılar tarafından yurtdışındaki kurslarda eğitilmiş, teşkilat binası CIA tarafından kurulmuş, eğitmenleri CIA sağlamıştır.(...) Personel yıllardan beri CIA gibi çalışmakta, Amerikan Servisi hesabına görev almakta, yurtiçi ve yurtdışındaki operasyonlarda ücret kabul etmektedir." (Geniş açıklama Kontrgerilla kıskacında Türkiye Say.281-320)


Başbakanlık Müsteşarı'nın, MİT Başkan Yardımcısı'nın böyle anlattığı bir teşkilatın "milli" olduğunu hala iddia eden, adi bir yalancıdan başka ne olabilir?
Dahası; her şeyiyle emperyalizme teslim olmuş bir ülkenin hangi kurumu milli olabilir ki, MİT olsun?

MİT ne iş yapar?
"Elemanları" kimlerdir?
Milli hiç bir yanı olmayan bir teşkilatın işleri de elbette milli olmayacaktır. Tek bir vatansever faaliyeti olmayan MİT, bunun karşılığında, eroin ticaretini, kumarhane haraççılığını ve halka karşı kontrgerilla eylemlerini "vatanseverlik" diye pazarlamıştır. İşi budur ve "elemanları"nı da buna göre seçmektedir.
Bu nedenle, MİT elemanlarının, Mafyacı Çakıcılar, faşist katil Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı gibiler, Faik Meral gibi üçkağıtçılar, Yavuz Ataç gibi mafyacı hamileri olması şaşırtıcı değildir.
MİT yetkilileri ve hükümetler, bu isimlerde MİT pasaportları çıkmasını, "bazı MİT'çilerin kişisel ilişkileri" olarak açıklayarak, MİT'in gerçek yüzünü gizlemeye çalışsalar da boşunadır. Bunların hepsi kişisel veya tesadüfi olabilir mi? Son olayında da, Çakıcı'da ikinci kez MİT pasaportu çıkması üzerine MİT "bu olaya teşkilatlarının adının karışmasından üzüntü duyduklarını" (Sevsinler(!) açıkladı. Üzülmüşlerdir elbette, ama adları bu olaya karıştığı için değil, bu olaydaki rolleri açığa çıktığı için! Faik Meral'in Çakıcı'yla "işbirliği" de MİT'te olduğu döneme uzanır.
Tüm MİT'çiler, açıklamalarında bu tür kişilerle kurdukları ilişkilerin "üst makamın bilgisi dahilinde" olduğunu belirtmektedirler. MİT gibi bir kuruluşta tersini düşünmek de zaten abestir.
Çakıcı, Çatlı gibilerle MİT arasındaki ilişkinin kişisel değil, resmi ve kurumsal düzeyde bir ilişki olduğu bu devletin raporlarına, resmi belgelerine geçen reddedilemez bir gerçektir:
- "Çakıcı MİT'te eleman olarak çalışıyor" (Mehmet Eymür'ün Susurluk Davası'ndaki ifadesinden)
- "Çakıcı ile adamlarının bütün işlemleri eskiden beri MİT tarafından organize ediliyor. Yurtdışı çıkışlarına da yardımcı olunuyor. Çakıcı MİT'in adamı..." (Emniyet Genel Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı Hanefi Avcı'nın TBMM Soruşturma Komisyonu'na verdiği ifadeden)
- "Ermeni terörüne karşı 12 Eylül'den sonra arayışların başladığı tarihte Hiram Abas, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı ve bir kısım ülkücüyü organize etmiştir. Bu çalışmalar o tarihte Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yürütülmüştü. Fakat muhtemel ve menfi bir gelişme olması ihtimaline binaen çalışmalar MİT'e devredilmiştir." (Başbakanlık Susurluk Raporu'ndan)
Herşey ortada. Bugün Çakıcı'nın Yurtdışına çıkışından üzerinde MİT'çi pasaportu çıkmasına kadar her şey, bu ilişkilerin sürdüğünü göstermektedir.
İnfazlarda, faili meçhul cinayetlerde, yolsuzluklarda, faşist mafyacılarla, kumarhanecilerle yürütülen ilişkilerde, onlara kırmızı-yeşil pasaportlar verilmesinde, ihalelerde, darbe tezgahlamada, uyuşturucu-silah kaçakçılığında kısacası Susurluk Devleti'nin açığa çıkan tüm kirli işlerinde MİT'in şu veya bu biçimde yer aldığı Susurluk döneminde açığa çıkmıştır. Son Çakıcı olayıyla bir kez daha kanıtlanmıştır ki, Susurluk soruşturmalarında açığa çıkan işler "bazı MİT'çilerin denetim dışında bulaştıkları işler" değil, MİT'in ASLİ İŞLERİ'dir.
İtirafçılar, faşist katiller MİT tarafından devşirilerek infazlarda, kaybetmelerde, işkencelerde, uyuşturucu ticaretinde kullanılmakta ve bu da "devletin güvenliği" adına savunulmaktadır. Çatlı, Yeşil, kullanılan yüzlerce tetikçiden sadece bir kaçıdır. Hanefi Avcı Susurluk Komisyonu'nda Mehmet Eymür'ün Yeşil'le olan ilişkisi hakkında şunları söylemekteydi:
"Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın kullandığı cep, mobil ve sabit telefon ile kimlerle görüştüğü araştırılırsa karşımıza Mehmet Eymür çıkmaktadır." (Şimdi ABD’de sahiplerine hizmet etmektedir,Türkiyeye gelememesinin nedenlerinin başındada tutuklanacağı korkusu vardır)
Korkut Eken de Susurluk Komisyonu'ndaki ifadesinde "Çatlı'yı Eymür'le birlikte tanıdım" demiştir. Yeşil, seri halde cinayetler işliyor. Çatlı haraç kesiyor, Yaşar Öz uyuşturucu ticareti yapıyor. Çakıcı uyuşturucu ticareti yapıp, ihale yolsuzluklarına göz kulak oluyor. Ali Fevzi Bir, devlet himayesinde kumar oynatır... Hepsi "devlet adına"! DEVLETE BAKIN! Devletin "MİLLİ" istihbarat teşkilatına bakın"
Olay şudur; devrimcilere karşı yurtiçinde ve yurtdışında istihbarat yapmak, kaybetmelerde, infazlarda yer almak karşılığında, bu çetelere her türlü suç özgürlüğü tanınmıştır. Tüm mafyacılar, bu "özgürlüğü" kazanmak için MİT'in hizmetine girmiştir.

MİT, halk düşmanı bir
kurumdur!
MİT'in görevi, ilk anda akla geldiği gibi "milli güvenlik" değildir; söz konusu olan "emperyalizmin ve işbirlikçi oligarşinin güvenliği"dir. MİT'in güvenliğini sağlamaya çalıştığı güç, milli değildir, bu nedenle MİT'in görevinin milli olması da sözkonusu bile olamaz.
Bu anlamda; MİT'in işi, halkın mücadelesini engellemek, oligarşinin halka karşı politikalarının veya çeşitli uluslararası hesaplarının "başarıya" ulaşması için gerekli provokasyonları, komploları tezgahlamaktır. Kısacası, işi, faşist saldırıların ve kontrgerilla operasyonlarının organizatörlüğüdür.
MİT'in tarihinde bunlardan başka hiçbir şey yoktur. Ne herhangi bir emperyalist ülkeye karşı elde edilmiş bir istihbarat başarısı, ne emperyalistlerin milli güvenliğimizi tehdit eden saldırılarının önlenmesi yoktur MİT'in tarihinde. Tüm tarihi, devrimcilere, direnen halklara karşı düzenlenen operasyonlardan ibarettir.
MİT'in adı geçtiği her yerde katliam, provokasyon, işkence ve kirli ilişkiler vardır.
MİT adıyla MHP'lilerin adlarının da hep yanyana anılması, MİT'in asli niteliğini ortaya koyan bir başka göstergedir. Ülkemizde sivil faşist hareket CİA-MİT tarafından eğitilip organize edilmiştir. 1960'lı ve 70'li yıllarda faşistleri kamplarda toplayıp askeri eğitim veren ve halkın üzerine salan organizasyonun başında MİT'çiler vardır. MHP, aynı zamanda MİT'in her dönem en önemli kadro kaynaklarından biri olmuştur.
MİT'in üst düzey yöneticilerinden Mehmet Eymür yazdığı kitapta MAH'ın ilk dönemdeki faaliyetlerini şöyle özetliyor:
"Şeyh Sait İsyanı, Kızıl Lazistan çalışmaları, Kürtlerle Ermenilerin müşterek Hoybon ve Kürt Teali Cemiyeti faaliyetleri, gizli Komünist Partisi faaliyetleri, Hilafetçi ve Saltanatçıların faaliyetleri, Hatay meselesi, Çiçero olayı MAH'ın uğraş konuları arasındaydı." (Mehmet Eymür, Analiz s. 33)
Bu alıntıda açıkça görüleceği gibi, MAH'in ve sonrasında da MİT'in faaliyetleri arasında ülkemizi kendi sömürgeleri yapmak isteyen emperyalistlere karşı hiç bir faaliyet yoktur. MİT, tamamen "içe yönelik" faaliyetlere göre örgütlenmiştir. MİT'in tarihi, devrimcilerin, vatanseverlerin bastırılması faaliyetleriyle doludur.
CIA ajanı Philip Agea "CIA Günlerim" adlı kitabında CIA'nın MİT aracılığıyla Türkiye'de nasıl bir faaliyet yürüttüğünü gayet açık anlatıyor:
"... CIA uzun yıllardan beri Türk Milli İstihbarat Teşkilatı ile çok yoğun bir işbirliği içindedir. Bu örgütün eğitimi ve donatılmasını CIA sağlar. CIA'nın Türkiye'deki görevi, 'Doğu Bloku ülkelerinin misyon ve operasyonlarını' kontrol etmek... 'Amerika'nın kapitalist hegemonyasının' devamını sağlamaktır. Tabii bu arada her yerde olduğu gibi 'komünizm, ve aşırı sol hareketi kontrol ederek' ABD çıkarları için tehlikeli hale gelmelerini önlemektir." (Aktaran C. Arcayürek, Darbeler Ve Gizli Servisler, s. 157)
Politikaları ve operasyonları CIA tarafından belirlenen MİT'in esas rolü işte budur: ABD çıkarlarını güvenceye almak! "Komünist ve aşırı sol hareketler"in yok edilmesi de bunun ilk koşuludur. (Nasılda sebahattin SAVAŞMAN’ın itiraflarıyla örtüşüyor)
MİT'in "uluslararası" düzeydeki çalışmaları da yine emperyalizmin hizmetindeki çalışmalardır. MİT'in İsrail'in MOSSAD'ıyla ve İran'da Şah Diktatörlüğü döneminin SAVAK'ıyla yoğun işbirliği vardır.
"Her ülkedeki sol faaliyetler, milli azınlıkların faaliyetleri, tedhişçi Filistin'e karşı önlemler, yıkıcı diğer faaliyetler, anarşi hakkında ikili, üçlü temaslar kurulur. (...) Görüşmelerde genellikle yol gösterici olan, üstün tekniğiyle MOSSAD'dır ve MOSSAD'ın memleketimizde hayli geniş imkanları bulunmaktadır." (MİT İstihbarat Başkan Yardımcısı Sabahattin Savaşman, Aktaran Suat Parlar, Kontrgerilla Kıskacında Türkiye, s.232)
Hiram Abas bu ilişkilerde MİT'in kilit isimlerinden biridir. Sabahattin Savaşman, onu, "Lübnan'da CIA'yla beraber operasyonlara katılan, onlardan yüklü ücret ve ikramiyeler temin eden, Filistin kamplarındaki solcu gençleri hedef alan faaliyetlerde gösterdiği başarı sonucu mükafatlandırılan" bir kişi olarak anlatmaktadır.
Emekliliğinden sonra Turgut Özal'ın gözdesi olarak yeniden "mesleğe" dönen, mesleğini soran gazetecilere "solcu avı" diye cevap verecek kadar halk düşmanlığında pervasız biridir Abas. Daha sonra yaptıklarının faturasını bir süikast sonucu öldürülerek ödeyen Hiram Abas'ın "mesleğiniz" sorusuna verdiği bu cevap bile MİT'in işinin ne olduğunu açıklamaya yeterlidir.

Halka, Devrimcilere Karşı
MİT Operasyonları
6-7 Eylül provokasyonu: MİT'in açığa çıkmış en önemli ilk operasyonlarından biridir.
Yıl 1955; Atatürk'ün Selanik'teki evi, bizzat MİT elemanları tarafından bombalanır. Bombalama haberi, yine bir MİT elemanı olan Ekspres Gazetesi'nde yazarı Mithat Perin tarafından kışkırtıcı bir biçimde yapılır. Bu kışkırtmayla başta istanbul olmak üzere çeşitli şehirlerde azınlıklara karşı bir saldırı başlatılmış, binlerce ev, işyeri, ibadethane yakılıp yıkılmış ve onlarca kişi öldürülürken, onbinlerce Rum, Ermeni zorla göç ettirilmiştir.
Son olarak MGK Genel Sekreterliği yapan Org. Sabri Yirmibeşoğlu, bu operasyonı yıllar sonra şöyle itiraf etmiştir: "6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı..." (Tanksız, Topsuz Harekat, Fatih Güllapoğlu, s. 104)
12 Mart'ta işkenceler, sabotajlar; MİT, özellikle 12 Mart'ta daha da öne çıktı. 12 Mart denilince kuşkusuz ilk akla gelen yer İstanbul Erenköy'deki Ziverbey Köşkü'dür. İşkenceli sorguların yapıldığı Ziverbey Köşkü'nün başında Faik Türün, Memduh Ünlütürk gibi generaller vardır; MİT elemanı Hiram Abaslar, Mehmet Eymürler bu dönemde Ziverbey'deki işkencelerin başındadır. O zaman MİT'in başında, daha sonra 12 Eylül'ün 5 darbeci generalinden biri olacak olan Nurettin Ersin vardı.
Aynı dönemde devrimci mücadelenin gelişmesi karşısında şaibe yaratmak, hedef saptırmak, korku ve panik ortamı oluşturmak için de MİT çeşitli provokasyonlara başvurmuştur. MİT'in '70'li yıllarda bu çerçevede gerçekleştirdiği provokasyonlar arasında Atatürk Kültür Merkezi'nin yakılması, Marmara yolcu vapurunun, Eminönü vapurunun batırılması, yine 1977'de Yeşilköy Havaalanı'nın ve Sirkeci Garı'nın bombalanması, ve bu sabotajların devrimciler üzerine yıkılmaya çalışılması vardır.
MİT, Maltepe, Arnavutköy, Kızıldere katliamları başta olmak üzere devrimcilere yönelik tüm katliamlarda da yer aldı. Mehmet Eymür, Mahir Çayan ve on devrimcinin katledildiği Kızıldere operasyonu hazırlıklarını şöyle anlatır: "Öğleden sonra MİT Müsteşarı Korgeneral Nurettin Ersin, Ankara Bölge Daire Başkanı ve Ankara Bölge'den 6-7 kişilik bir ekip ile birlikte Ünye'ye geldi. (...) Çayan ve arkadaşları marşlar söylemeye ve zaman zaman askerlere laf atmaya başladılar. Bizi sivil pantolonlarımızdan tanımışlar. 'Sam amcanın adamları', 'Faşist MİT'çiler' gibi sözlerle bizleri kızdırmaya çalışıyorlardı..." (Mehmet Eymür, Analiz, s.90-96)
"Sam amcanın adamları... Faşist MİT'çiler."; işte Mahirler'in söylediği bu sözler, MİT'in ve MİT'çilerin niteliğini hiç bir ek gerektirmeyecek kadar açık biçimde anlatıyor.
1974 sonrası devrimci mücadelenin büyümesi karşısında sivil faşist terörün devreye sokulmasında rol oynayan, '1977 1 Mayıs'ında, 16 Mart'ta, Sİvas'ta, Çorum'da, Maraş'ta halkın kanı dökülürken faşist hareketi ve bu katliamları organize eden kurumlardan biri MİT'ti.
MİT yönetici ve elemanları, Hiram Abas, Nejdet Küçüktaşkıner, Mete Bozbere, '1977 1 Mayıs katliamında bizzat yeralmışlardır. Kitleye ateş açılan yerlerden biri olan Intercontinental Otelinin 5’inci ve 6’ıncı katlarında MİT ve ÖHD elemanları vardır.
Sular idaresi’nin çatısında faşist işkenceci Polis şefi Uğur gür vardır. Söz konusu yerlerden kitleye ateş edilmiştir.

1990'larda halkın mücadelesi karşısında yine MİT devrededir: Daha 90'lı yılların başında devrimci mücadelenin gelişmesi karşısında Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi aydınların, gazetecilerin katledilmesinde kontrgerilla devletinin bir kurumu olan MİT'in rolü ve yönlendirmesi vardır. Aynı yıllar boyunca sürdürülen infazlar, faili meçhuller ve özellikle kaybetme politikasında da MİT başrolü oynamıştır. JİTEM'in, terörle mücadele şubelerinin, MİT'in adeta içiçe geçtiği bu dönemde, halka, devrimci hareketlere karşı provokasyonlar, infazlar, kayıplar birbirini izlemiş, bütün bu saldırılarda MİT hem itirafçılarla, faşist katillerle, korucularla, hem polisle, hem JİTEM'le içiçe çalışmıştır.
Bütün bu anlatılanlardan çıkacak tek bir sonuç vardır: MİT, dağıtılması, hesap vermesi gereken bir kurumdur!

"Mahir Çayan ve arkadaşları marşlar söylemeye ve zaman zaman askerlere laf atmaya (Özel Harp Dairesi elemanları) başladılar. Bizi sivil pantolonlarımızdan tanımışlar. 'Sam amcanın adamları', 'Faşist MİT'çiler' gibi sözlerle bizleri kızdırmaya çalışıyorlardı..." (Mehmet Eymür)

Sam amcanın adamları... Faşist MİT'çiler.;

MAHİR’ler'in sözleri, MİT'in ve MİT'çilerin niteliğini hiç bir ek gerektirmeyecek açıklıkta anlatıyor.



Bu yazıda,Tuncay Özkan'ın "MİT'in Gizli Tarihi" kitabından, Başbakanlık Susurluk Raporu'ndan,Suat PARLAR’ın K.G.K.Türkiye kitaplarından yararlanılmıştır.
 
Konuyu okumadım ama yorum yapabilecegim bir konu...

Amerikan istihbaratının bırak kendi ulkesi, dunyada bilmedigi sey yok ama nedense bizim mİT imizin kendi (arkasından) haberi yok...

Bu ulkede amerika ne isterse o oluyor...

Ama ben mit in bir kez olsun biz bu CIA ajanını yakaladık, bu adam ulkemizi karıstırmaya calısıyordu dedigini duymadım...
 
ilk istihbarat 1910 da mı kurulduu?
bence eksik tarih bilgisinin ürünü..
 
ilk istihbarat 1910 da mı kurulduu?
bence eksik tarih bilgisinin ürünü..

hiç bir yanliş yok abdülhamid istihbarada göre hareket ederdi tahtan indirilir indirilmez bazi köşkleri yakildı.. İttihat ve Terakkicileri yakıcak 1 kösk dolusu istihbarat belgesi vardi elinde zaten tahtan onu indirir indirmez ilk o evi yaktilar
 
ya off koskoca yazıyı c/p yazıp bırakmışsın sen ne biliyosun mit hakkında ??? faşist dediklerin radikal islamcı terör örgütü nerede kıl tüy varsa hepsi orada itler daha sonra da mit yaptı mit yaptı diyip diyip dururlar. zaten koskoca mit tarihinde kimi biliyosunuz diye sorsam herkes hiram abas mehmet eymür korkut eken diyecektir. bunların üstünden yorum yapmayalım arkadaşlar... bu arada tuncay özkan kim için çalışıyo dersiniz ??? soner yalçın o yazıları kimden alıyo dersiniz ???? ilgi çekmek için para tuzağı hepsi bu ülkede çok isimsiz kahraman var ve hepsi de vatanı için her türlü fedarlığı yaptılar ve yapmaya devam edecekler...
 
ve bu ülkeyi hala batırmayı beceremedik....
 
Bunlar mit'in ne oldugunu acikliyolar zaten bir kurulustaki herkezi karalayamayiz zaten ama bunlar emir kademesi sonucta vatan icin çirpinananlara yine bunlarin emrinde hareket ediyolar
sunuda eklemek istiyom mitte calisanlar ayni zamanda erkenekonun tetikciliginide yapmişlar .amerikanin kurdugu bir teskilat gladio destek vermicek olurmu öle bişiy mümkünmü?
 
Bunlar mit'in ne oldugunu acikliyolar zaten bir kurulustaki herkezi karalayamayiz zaten ama bunlar emir kademesi sonucta vatan icin çirpinananlara yine bunlarin emrinde hareket ediyolar

bi dönem gelip geçti o dönemde müsteşarından tut diğer mensuplarına kadar yüksek kademedeki herkes bu yoğurdun kaymağını yedi bitirdi keza onlar geçmişte kalan olaylar ve bu olaylar öyle kullanıldı ki devletin kurumunu faşist yaptılar o zaman asker de mi faşist ? devlet de mi faşist ?? bu hale kim getirdi peki bütün kurumları karşısında bulan sağcılar
 
Geri
Üst