Manevi Tazminat Davası - Kişilik Haklarının Zarar Görmesi

fells2

Banned
Katılım
3 Şub 2008
Mesajlar
8,906
Reaction score
0
Puanları
36
Konum
Turkey
T.C. YARGITAY
4.Hukuk Dairesi

Esas: 2003/13489
Karar: 2004/3010
Karar Tarihi: 10.03.2004

ÖZET: Köy ihtiyar heyeti üyesi olan davalı, muhtar davacıyı kaymakamlık makamına verdiği dilekçe ile yapımı devam eden cami inşaatı için toplanan ayni ve nakdi gelirlerin davacı tarafından kayıt altına alınmayıp hayali gelir ve gider eşitleyerek zimmetine geçirme girişiminde olduğunu, ihtiyar heyeti üyelerine göstermeden emrivaki olarak imza ettirmek istediğini, bunun için gerekli tetkik ve incelemenin yapılmasını istemiştir. Ağır Ceza Mahkemesince alınan bilirkişi raporunda ve bu rapora dayanılarak verilen kararda hesap hataları olduğu, bunun da muhasebe hesap-kitap usullerini bilmemesinden kaynaklandığı, toplanan paraların cami için harcandığının belgelendiği gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir. Şu durumda, emare vardır. Dilekçede kullanılan <zimmet> sözcüğü de hesapların incelenmesine yönelik olarak kullanılmıştır. Bu haliyle olayda Anayasal şikayet hakkının sınırları aşılmamıştır, davanın reddi gerekir.

(2709 S. K. m. 12, 17, 36) (4721 S. K. m. 25) (818 S. K. m. 49)

Dava: Davacı Müslüm Tuğ tarafından, davalı Özcan Polat aleyhine 12.3.2003 gününde verilen dilekçe ile haksız şikayet nedeniyle manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 18/6/2003 günlü kararın Yargıtay'ca incelenmesi davalı tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.

Davacı, davalı tarafından haksız olarak şikayet edildiğini bu yüzden kişilik haklarının zarar gördüğünü iddia etmek suretiyle manevi tazminat isteminde bulunmuştur.

Mahkemece istem kısmen kabul edilmiştir.

Şikayet hakkı, diğer bir deyimle hak arama özgürlüğü; Anayasa'nın Hakların Korunması ile ilgili Hükümler başlığı altında ve 36. maddesinde; herkesin meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma hakkına sahip olduğu şekli ile yer almıştır. Bu düzenleniş biçimi itibariyle kişinin hak arama özgürlüğünün güvence altına alındığı görülmektedir. İşte bundan dolayıdır ki kişi, gerek yargı mercileri önünde ve gerekse yetkili kurum ve kuruluşlara başvurmak suretiyle kendisine zarar veren kişilere karşı, haklarının korunmasını, bunun sonucu olarak zarar veren hakkında yasal işlem yapılmasını ve bu bağlamda cezalandırılmasını isteme hak ve yetkisine sahiptir.

Anayasanın güvence altına aldığı hak arama özgürlüğünün yanında, yine Anayasanın Temel Haklar ve Hürriyetlerin niteliği başlığını taşıyan 12. maddesinde de herkesin kişiliğine bağlı dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve özgürlüklere sahip olduğu belirtildikten başka, 17. maddesinde de, herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip bulunduğu da düzenleme altına alınmış bulunmaktadır. Medeni Kanunun 24. maddesinde, kişilik haklarına yapılan saldırının unsurları belirtilmiş ve hukuka aykırılığı açıklanmıştır. 25. maddesinde ise, kişilik haklarına karşı yapılan saldırının dava yolu ile korunacağı belirtilmiş, BK.nun 49. maddesinde de saldırının yaptırımı düzenleme altına alınmıştır.

Görüldüğü üzere, Anayasa'da ve yasalarda kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

İşte bu noktada, hak arama özgürlüğü ile kişilik hakları karşı karşıya gelmiş olabilir. Sorun bu değerlerden hangisine üstünlük tanınacağı noktasında toplanmaktadır. Bir taraftan kişinin hak arama özgürlüğü güvence altına alınmışken, diğer taraftan kişilik hakları da Anayasal ve yasal güvence altına alınmıştır. Buna karşın kişi, hakkını ararken, karşı yanın kişilik değerlerine saldırıda bulunabilir. Onu hukuka aykırı bir eylemle suçlayabilir.

Hukukun, karşı karşıya gelen bu iki değeri aynı konuda ve zamanda koruma altına aldığı düşünülemez. Aksi halde, hukukun kendisi kendi kuralları ile çatışmış olur. Aslında konu biraz yakından incelendiğinde her iki değerin aynı anda birbirine karşı korunmadığı, çatışma durumunda somut olaydaki özelliğe göre birinin diğerine üstün tutulduğu görülecektir.

Şu durumda uyuşmazlığın çözümünde, hak arama özgürlüğünün, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız olmadığı, diğer bir anlatımla kişi, istediği biçim ve koşulda ve salt başkasını zararlandırmak için bu hakkı kullanamayacağı, aksi halde bu hakkı kötüye kullanmış sayılacağı kabul edilerek, Anayasa ve yasaların öngördüğü güvenceden yararlanamayacaktır.

Bu hakkın hukuken korunabilmesi ve yerinde kullanıldığının kabul edilebilmesi için, şikayet edilenin cezalandırılmasını veya sorumlu tutulmasını gerektirecek yeterli kanıtların olması zorunlu değildir. Şikayeti haklı gösterecek bazı emare ve olguların zayıf ve dolaylı da olsa varlığı yeterlidir. Bu olgu veya emareye dayanılarak, başkalarının da böyle bir olay karşısında, davalı gibi hareket etmesinin uygun görüleceği diğer bir anlatımla orta düzeydeki kişinin de somut olaydaki gibi davranacağı ve bu çerçevenin içinde kalan şikayet hakkının yerinde kullanıldığı kabul edilmelidir. Aksi halde şikayetin hak arama özgürlüğü sınırları aşılarak kullanıldığı ve şikayet edilenin kişilik değerlerine saldırı oluşturduğu sonucuna varılmalıdır.

Köy ihtiyar heyeti üyesi olan davalı, muhtar davacıyı kaymakamlık makamına verdiği dilekçe ile <yapımı devam eden cami inşaatı için toplanan ayni ve nakdi gelirlerin davacı tarafından kayıt altına alınmayıp hayali gelir ve gider eşitleyerek zimmetine geçirme girişiminde olduğunu, ihtiyar heyeti üyelerine göstermeden emrivaki olarak imza ettirmek istediğini, bunun için gerekli tetkik ve incelemenin yapılması>nı istemiştir. Bunun üzerine davacı hakkında önce Asliye Ceza Mahkemesine görevi savsamak suçundan kamu davası açılmış, anılan mahkemenin zimmet suçunu oluşturma ihtimaline binaen görevsizlik kararı verilmesi üzerine Ağır Ceza Mahkemesinde yargılama yapılmıştır. Ağır Ceza Mahkemesince alınan bilirkişi raporunda ve bu rapora dayanılarak verilen kararda hesap hataları olduğu, bunun da muhasebe hesap-kitap usullerini bilmemesinden kaynaklandığı, toplanan paraların cami için harcandığının belgelendiği gerekçesiyle beraatine karar verilmiştir. Şu durumda, emare vardır. Dilekçede kullanılan <zimmet> sözcüğü de hesapların incelenmesine yönelik olarak kullanılmıştır. Bu haliyle olayda Anayasal şikayet hakkının sınırları aşılmamıştır, davanın reddi gerekir.

Anılan yön gözetilmeden yazılı gerekçeyle verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.

Sonuç: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 10.03.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
 
Geri
Üst