Albayrak
Can Feda
- Katılım
- 23 May 2007
- Mesajlar
- 4,439
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Meclis gerildi! Muhalefet, AKP’nin Vakıflar Yasası’na tepki gösterdi:
Çan sesleri duymak istemiyoruzABD ve AB’nin dayatmasına boyun eğen iktidarın, yeniden TBMM’ye getirdiği Vakıflar Yasası, milli direnişin fitilini ateşledi. Lozan’ı deleceği, İstanbul’un kalbinde 2. Vatikan kurulmasına yol açacağı, Türkiye’yi yıkmak isteyen Soros çetelerine kolaylık sağlayacağı ve dışarıdan yönetilen cemaatçileri azdıracağı belirtilen yasanın tartışılması sırasında kürsüye çıkan MHP’li milletvekilleri, “Bu yasaya karşı çıkmak, vatan borcu, susan dilsiz şeytan” derken, CHP’liler de “Ayasofya elden gidecek” diye isyan etti.
Savaşmamız gerekecek
MHP Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, kürsüden şöyle haykırdı: “Bu kanuna karşı çıkmayı vatan borcu olarak kabul ediyoruz. Devletimizin kuruluş senedini kendi elimizle yırtıyoruz. Bu yasayla verdiklerimizi geri almamız için yasa yapmamız yetmeyecek, korkarım savaşmamız gerekecek.
Yüz karası olacak
CHP Ordu Milletvekili Rahmi Güner, AKP sıralarına bakıp şöyle dedi: Ben ezan sesiyle doğdum, büyüdüm. Kilise çan sesiyle değil. Yabancılar bu yasa aracılığıyla tekrar Anadolu’da siyasi faaliyetlerde bulunmak için örgütlenmek istiyor. Bu kanun, Türkiye’nin yüz karası olacaktır.
Türklere yer kalmaz
BaĞImsIz Tunceli Milletvekili Kamer Genç, düzenlemeyle, ” Ortodoks Patrikine geniş yetkiler tanınacağını söyledi. Genç, “11 bin 500 vakıf arazisinin birilerine verilmesi önemli. Bu, incelenmeli. Oraları Patrik ve bağlı vakıflara verdiğinizde İstanbul’da yaşayacak yer kalmıyor” dedi.
Diledikleri gibi mal edinebilecekler
TBMM’deki görüşmelerde MHP’li vekiller Oktay Vural ile Faruk Bal itirazlarda bulundu.
Vakıflar Yasası’nın vetolu 12. maddesi Genel Kurul’da dünkü görüşmelerde kabul edildi. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Meclis’e iade ettiği maddeler arasında bulunan 12. maddeyle vakıfların mal edinmeleri kolaylaşıyor. Muhalefet partilerinin peşpeşe verdikleri önergeler iktidar partisi AKP tarafından reddedildi. Aynen kabul edilen maddeye göre, Vakıflar; mal edinebilir ve malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilir.
BAHÇELİ, TÜSİAD’A HADDİNİ BİLDİRDİ
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup konuşmasında eleştirdiği TÜSİAD’dan gelen sert açıklamalara aynı sertlikle yanıt verdi: Milli değerlerle ilişkileri, sadece cüzdanlarıyla sınırlı…
Fener Rum patrikhanesi silah deposu
Atatürk diyor ki; “İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır. Ermeni Patriği Zaven Efendi de Mavri Mira kurulu tarafından satın alınmıştır…”
Türk Ortodoks patrikhanesi İstiklal madalyalı
Yunanistan’dan mübadele ile İstanbul’a gelen ve Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kuran Papa Eftim, 1968 yılında vefat etti. Şişli’deki Rum Ortodoks Mezarlığı’na defnedilen Papa Eftim’in lahdine Atatürk’ün, Meclis’te yaptığı konuşmada söylediği “Baba Eftim bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir” sözleri yazıldı.
Papaz okulu açılacak
Dışişleri Bakanlığı, “Heybeliada Ruhban Okulu’nun eğitime açılmasının imkanları YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından incelenmektedir” açıklamasını yaptı.
İhanet yasası muhalefeti birleştirdi
Tarihi direniş!
CHP ve MHP, vetolu Vakıflar Yasası’nın Meclis görüşmelerinde iktidara soğuk terler döktürdü
AKP ise, Lozan Antlaşması’nı delen yasayı savundu ve taslağı aynen geçireceğiz sinyali verdi
Ortak hazırladıkları türban teklifini Meclis Başkanlığı’na sunarken birlikte poz veren AKP ve MHP’liler, Vakıflar Kanunu görüşmelerinde karşı karşıya geldi. MHP grubu, 10′uncu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in 9 maddesini veto ettiği kanunun Meclis Genel Kurulu’ndaki görüşmelerinde CHP’yle birlikte sıkı muhalefet yaptı.
Sevr’i getiriyorsunuz
İlk olarak kürsüye gelen CHP Mersin Milletvekili İsa Gök, kanunu eleştirerek, “Vakıflar Kanunuyla Sevr’deki hükümleri getiriyorsunuz.” dedi. Kanunla, cemaat vakıflarının sermaye hareketlerine ve ticari faaliyette bulunmalarına izin verileceğini belirterek tepki gösteren Gök, “Siz ne yapıyorsunuz? Türkiye’nin geleceğini dinamitliyorsunuz, farkında değilsiniz. Bu kanun, başa bela olacak. Bu kanunun özü tavizdir” diye konuştu. Gök, AKP İstanbul Milletvekili Mehmet Müezzinoğlu’nun “Türk milleti, dünyada hak ettiği saygın yeri alamamıştır. Türkiye, güçlü bir ülke olamamıştır” sözlerini de eleştirerek, “Türk milletinin saygınlığını, hiç kimse bu şekilde ayaklar altına alamaz. Burası Gazi Meclis’tir, Kurtuluş Savaşını yöneten Meclis’tir. Herkes bunu bilecek ve titreyecek. Müstemleke ile saygın olunmaz. Gelin, buradan özür dileyin” ifadesini kullandı.
Karşı çıkmak vatan borcu
MHP Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın da “Bu kanuna karşı çıkmayı, aleyhinde konuşmayı, kamuoyunu bilgilendirmeyi, MHP olarak yalnızca bir siyasi faaliyet, muhalefet vazifesi olarak değil; askere gitmek, vergi vermek, vatan savunmasına katılmak gibi vatan borcu olarak kabul ediyoruz” diye konuştu. Kanundaki mütekabiliyet esasının aldatmacadan ibaret olduğunu belirten Yalçın, AB’nin vakıf mevzuatı olmadığını, bu nedenle mütekabiliyetin de olamayacağını söyledi. MHP’nin, kanuna yönelik söyleminin “Şovenist” olarak algılanmamasını isteyen Yalçın, “Devletimizin kuruluş senedini kendi elimizle yırtıyoruz” dedi. Soros Vakfı gibi güçlü vakıflarla, Türkiye’de hangi vakfın mücadele edebileceğini soran Yalçın, “Bu yasayla verdiklerimizi geri almamız için yasa yapmamız yetmeyecek, korkarım savaşmamız gerekecek” diye konuştu.
Ayasofya elden gider
CHP İstanbul Milletvekili Birgen Keleş de, yasanın, Türkiye’nin birlik, bütünlük ve toprağını, Lozan Antlaşmasını hedef aldığını dile getirerek, “AKP’nin bu düzenlemeyle büyük bir aymazlık örneği sergilediğini” söyledi. Azınlık vakıflarının kayrıldığını ve Lozan’dan farklı bir statüye getirilmek istendiğini savunan Keleş, “Bu düzenlemeyle, partilerin de vakıflar kanalıyla yurt dışından yardım alabileceğini” ifade etti. Keleş, “Yasa çıktığında Bozcaada ve Gökçeada’yı, başta Ayasofya olmak üzere tarihi eserleri, yabancılara tapulamaya hazırsanız, size söyleyecek bir şeyim yok” dedi.
Susan dilsiz şeytandır
MHP Manisa Milletvekili Erkan Akçay da “yabancı vakıfların, maddi güçlerini kullanarak, Türkiye’nin her yanına yayılacaklarını, ekonomide ve sosyal hayatta bir ahtapot, bir habis ura dönüşeceklerini” iddia ederek şöyle devam etti: “Eğer bu kanun yüce Meclis’ten çıkarsa, bu aziz vatanı emanet eden atalarımızın, Türk milletinin, gelecek nesillerinin, iki eli bu kanuna ‘evet’ diye oy verenlerin yakasında olacaktır. Milletvekillerine sesleniyorum: Vakıf duasını ve bedduasını unutmayınız. Değerli milletvekilleri, bu kanuna hayır diyelim. Büyük bir günahtan, büyük bir vebalden sakınalım. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekillerine sesleniyorum: Bu yasayı aklınız, mantığınız, vicdanın kabul ediyor mu? Niçin susuyorsunuz? Basiretiniz mi bağlandı? İradeniz mi ipotek altında? Haksızlık karşısında susan, kötülük karşısında susan dilsiz şeytan değil mi bizim kültürümüzde…” Bu sözlere cevap veren AKP Manisa Milletvekili İsmail Bilen ise, vakıfların çağdaş bir kanuna kavuşacağını savundu.
Ezan sesiyle büyüdük
CHP Ordu Milletvekili Rahmi Güner, vakıflar konusunun, AB ve ABD’nin telkin ve baskılarıyla gündeme geldiğini, kanundan sonra, Anadolu’da misyonerlik faaliyetlerinin başlayacağını; Türkiye’nin egemenliği, bağımsızlığı, üniter yapısı ve Lozan Anlaşmasıyla elde edilen kazanımların tehlikeye gireceğini iddia etti. “Ben ezan sesiyle doğdum, büyüdüm. Kilise çan sesiyle değil” diyen Güner, yabancıların vakıflar aracılığıyla tekrar Anadolu’da siyasi faaliyetlerde bulunmak için örgütlenmelerini istemediğini söyledi.
Heybeliada Ruhban Okulu’nu da açacaklar
Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis geçtiğimiz günlerde gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde 1971 yılından beri kapalı olan HeybeliadaRuhban Okulu’nun açılmasını talep etmişti. Karamanlis, “İkili ilişkilerin gerçek anlamda ilerlemesinin tek yolu Ruhban Okulu” nun açılması gibi azınlık haklarının korunmasıdır ” demişti. Başbakan Erdoğan ise ” Sevgili dostum ” dediği Yunanistan Başbakanına azınlıklar konusundaki görüşlerini açıklayarak Ruhban Okulu’nun açılacağı sinyalini vermişti: “Azınlıklar ülkelerimiz arasındaki köprüdür. Azınlıklarımızın ve azınlıkların sorunlarını çözme hususunda mutabakatımız büyük ölçüde sürüyor. Bunu Dışişleri Bakanlıklarımız daha yoğun bir şekilde çalışarak bu sorunları hızla çözmenin adımlarını atacağız.”
Dışişleri Bakanlığı Erdoğan’ın açıklamalarının hemen ardından Ruhban Okulu’nun açılması için YÖK ve Milli Eğitim Bakanlığı tarafından inceleme başlatıldığını duyurdu.
AKP: Toprağımız eksilmez
Muhalefet milletvekillerinin eleştirilerini yanıtlayan Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Hayati Yazıcı, yürürlükteki Medeni Kanun’a göre vakıfların ticari işletme kurabildiklerini belirtti ve “Bu kanunla, ne Türkiye’nin egemenliğine bir nakise, ne de toprak bütünlüğünden bir eksiklik söz konusu olması mümkün değildir” dedi.
MHP Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, “Ayasofya’nın azınlık vakıflarına devredildiğinin farkında mısınız? Yoksa kilise olarak açılmasını mı arzu ediyorsunuz” iddiasına yanıt olarak Ayasofya’nın tapusunu milletvekillerine gösteren Yazıcı, tapudaki bilgileri okuduktan sonra, Ayasofya’nın tapusunun Fatih Sultan Mehmet Vakfı’na ait olduğunu belirtti ve “Nasıl böyle şey düşünebilirsiniz?” dedi. Türkiye’de 161 cemaat vakfı olduğunu kaydeden Hayati, Yazıcı, yabancıların Türkiye’de mütekabiliyet esasıyla vakıf kurabileceklerini de
sözlerine ekledi.
Soros vakıfları çeteden daha beter
TBMM’de yaptığı konuşmayla Vakıflar Kanunu’nun Türkiye’de hayata geçmesinin mümkün olmadığını ve bunun için daha yasa Genel Kurul’dan geçmeden önlem alınması gerektiğini belirten MHP Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın, ” Soros Vakıfları’nın Türkiye’de yapmak istediklerini çete kelimesi karşılamaz. Çete kelimesi bunlar karşısında küçük kalır. Bu daha büyük bir yapılanmadır” şeklinde konuştu. Vakıf Kanunu’nun ihanetle eşdeğer olduğunu ifade eden Yalçın, “Bu ihanet kanununu yapanlar mütekabiliyet esasını ortaya atarak, ” bizim Türkler de gidip oralarda vakıf kurmak istiyorlar “diyor. Kağıt üzerinde mütekabiliyet ne işe yarar ki. Soros’un vakıflarıyla nasıl mücadele edeceksin? Bunları ifade ederek, tehlikeye işaret ettim” dedi. Soros Vakıflarının faaliyetlerini karşılamak için çete kelimesinin çok küçük kalacağını da kaydeden Yalçın, ” Soros, Adenauer Vakıfları, ABD’nin himayesinde başka vakıflar da var. Çete kelimesi bu çalışmaları karşılamaz. Çete kelimesi çok küçük oluşumları ifade eder” diye konuştu.
TBMM’de bu yasanının geçmemesi için tüm çabayı gösterdiklerini de belirten Yalçın, bunun da bir bakıma sayısal güç meselesi olduğunu kaydetti. AKP’nin içerisinde de bu yasaya karşı olanların olduğunu ve bunların da bilindiğini dile getiren Yalçın, ” Bu yasaya karşı olan AKP’li arkadaşlara mahçup mahçup ellerinizi kaldıracağınıza vicdanınızla ve cesaretinizle bu yasanın olumsuzluklarını parti yönetimine anlatmaları gerektiğini söylüyoruz. Bir kere bunun yapılması gerekiyor. İkinci olarak da medya bu konuda cesur yayınlar yapmalı. Bu yasa geçtikten sonra yeni bir yasayla bunu değiştiremeyiz. Bu nedenle bunun önlemini geçmeden almamız gerekiyor” şeklinde
konuştu.
Ne diyorsak o!
AKP’nin Ruhban Okulu’nu açacağını, Fener papazının ekümenikliğini tanıyacağını, Vakıflar Yasası’nı çıkaracağını 20 Temmuz 2007′de duyurmuştuk. 22 Temmuz genel seçimlerinden iki gün önce AKP’ni sadıktan tek başına iktidar olarak çıkması durumunda şunların yerine getirileceğini duyurmuştuk: Türk Silahlı Kuvvetleri etkisizleştirilip terörle mücadele zaafa uğratılacak. Ek Protokol yürürlüğe sokulacak, limanlar Rumlara açılacak. Ermenistan sınırı vakit geçirilmeden açılacak. Karasuları konusunda Yunanistan’a taviz verilecek. Sözde Ermeni, Pontus ve Süryani soykırımı iddiaları kabul edilecek. Türkiye’ye Kalkınma Ajansları adı altında 12 eyalete bölünecek Kürtçe ikinci resmi dil olacak Toprak satışları artarak sürecek. Azınlıklara imtiyazlar tanınacak. Bartholomeos’un ekümenikliği kabul edilecek. Heybeliada Ruhban Okulu hemen açılacak. Kuzey Irak’ta Kürt devletinin kurulmasına izin verilecek. PKK siyasallaşıp Meclis’e girecek.
Diledikleri gibi mal edinebilecekler
Vakıflar Yasası’nın vetolu 12. maddesi Genel Kurul’da dünkü görüşmelerde kabul edildi. 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Meclise iade ettiği maddeler arasında bulunan 12. maddeyle vakıfların mal edinmeleri kolaylaşıyor. Muhalefet partilerinin peşpeşe verdikleri önergeler iktidar partisi AKP tarafından kabul edilmedi. Aynen kabul edilen maddeye göre, Vakıflar; mal edinebilir ve malları üzerinde her türlü tasarrufta bulunabilir. Mazbut vakıflara ait akar mallar ile hakların daha yararlı olanları ile değiştirilmesine, paraya çevrilmesine veya değerlendirilmesinde Meclis yetkili olacak. Mülhak, cemaat, esnaf vakıfları ile yeni vakıflara, başlangıçta özgülenen mal ve haklar, vakıf yönetiminin başvurusu üzerine, haklı kılan sebepler varsa, Denetim Makamının görüşü alınarak mahkeme kararı ile sonradan iktisap ettikleri mal ve hakları ise bağımsız ekspertiz kuruluşlarınca düzenlenecek rapora dayalı olarak vakıf yetkili organının kararı ile daha yararlı olanları ile değiştirilebilir veya paraya çevrilebilir. Görüşmelere vetolu 16. madde üzerinden devam ediyor. (ANKA)
Patrikhane silah deposudur
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk,memleketimize nifak tohumları eken Fener Rum Patrikhanesi’nin, Kurtuluş Savaşı yıllarında bir cephanelik olarak kullanıldığına dikkat çekmişti
Çete örgütlüyor
“…Rum Patrikhanesinde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur. Görevi, Osmanlı illeri içinde çeteler oluşturmak ve yönetmek, açık hava toplantıları ve propaganda yapmaktır. Yunan Kızılhacı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır. Görevi görünüşte göçmenlere bakmak gibi insani bir perde altında çete örgütlemek, ihtilal düzenini hazırlamaktır. Bu yolla tıbbi ilaçlar ve sağlık gereçleri adı altında silah, cephane ve teçhizatı Osmanlı ülkesine sokmaktadır. Hatta resmi göçmenler komisyonu da Mavri Mira kuruluna bağlıdır. İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır. Ermeni Patriği Zaven Edendi de Mavri Mira kurulu tarafından satın alınmıştır. Rum okullarının önceden bizim yapıp da şimdi terkettiğimiz izci örgütleri, bütünüyle Mavri Mira kurulu tarafından yönetilmektedir.”
Erzurum / 22 Ağustos 1919
Hıyanet ocağı!
“Bir fesad ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşehrilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan İstanbul Rum Patrikhanesi’nin artık topraklarımız üzerinde bırakamayız. Bu tehlikeli teşkilatı memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebebler gösterilebilir?
Türkiye’nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var? Bu fesad ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali’nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir.”
Hakimiyet-i Milliye Gazetesi / 20 Ocak 1923
Devleti çökertmek istiyorlar…
“Bundan başka, memleketin her tarafında, anasırı Hristiyaniye hafi, cel, hususi emel ve maksatlarının temini istihsaline, devletin bir an evvel, çökmesine sarfı mesai ediyorlar. Bilahare elde edilen mevsuk malumat ve vesaik ile teeyüd ettik ki, İstanbul Rum Patrikhanesinde teşekkül eden Mavri Mira Heyeti vilayetler dahilinde çeteler teşkil ve idare etmek, mitingler ve propagandalar yaptırmakla meşgul. Yunan Salibiahmeri, resmi muhacirin komisyonu; Mavri Mira Heyeti’nin teshili mesaisine hadim. Mavri Mira Heyeti tarafından idare olunan Rum mekteplerinin izci teşkilatları, yirmi yaşını mütecaviz gençler de dahil olmak üzere her yerde ikmal olunuyor.”
NUTUK I / Ankara, s. 2
Nutuk’ta bu heyetin doğrudan Venizelos’tan talimat aldığı ve liderinin Patrik vekili Droteos olduğu ve İstanbul Patrikliğinin ve Yunan Konsolosluğu’nun silah deposu haline getirildiği de anlatılmaktadır.
NUTUK III / belgeler 1
Ukrayna Cumhurbaşkanı Victor Yuşçenko, 2007′de Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret ederek
Bartholomeos’la görüşmüştü.
Fener Rum Patrikhanesi’ni 2006 yılında ziyaret eden Papa 16. Benediktus, Papaz Bartholomeos’a “ekümenik” diye hitap etmişti.
Şer yuvası!..
Rumlar, Fener Rum Patrikhanesi’ni özerk ve evrensel dini bir merkez olarak ikinci bir Vatikan haline getirmek sevdasıyla yanıp tutuşurken, bu uğurda çeşitli Bizans oyunlarını sahnelemekten geri adım atmıyor. Başta AB, ABD ve Vatikan olmak üzere bütün batı Papaz Bartholomeos’un ekümenik olduğunu ilan ederken, Patrikhane de Türkiye’yi ziyaret eden yabancı devlet adamlarının uğrak yeri olmuştu. İşte Patrikhane’ye yolu düşen ünlü simalardan bazıları:
* Kasım 2007′de Türkiye’ye gelen Sırbistan Cumhurbaşkanı Boris Tadiç de Bartholomeos’u ziyaret etmişti.
* Almanya Başbakanı Angela Merkel, Türkiye’yi ziyaretinde Bartholomeos’a uğramayı ihmal etmemişti.
* Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis’in İstanbul’daki ilk durağı Patrikhane olmuştu.
* Romanya Başbakanı Calin Popescu da Fener Rum Patrikhanesi’ni ziyaret etmişti.
* Bulgaristan Başbakanı Sergei Stanisev de Papaz Bartholomeos’a uğramıştı.
Trilyonlarını ABD için harcayan dünyaca ünlü Yahudi spekülatör George Soros da Patrikhane’ye uğrayarak Bartholomeos’u ziyaret etmişti.
Ne kadar Türk kanı içerseniz o kadar sevaba girersiniz
Hurriyet gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, 8.01.2007 tarihinde Sabah gazetesi’nde yazarken köşesinden 1. Hrisostomos’u şöyle anlamtıştı: Tarih, 15 Mayıs 1919… İzmir doğumludur papaz. Babası celep. Ama o hayvanlarla uğraşmak istememiş, Atina’ya gitmiş, dini eğitim almış, papaz cübbesi giymiş, sonra İzmir’e dönmüş, kademe kademe yükselerek, İzmir Metropoliti olmuştur. Etekleri zil çalmaktadır o gün… Elindeki haçı havaya kaldırır, Yunan işgal ordusunu takdis eder… Sonra da, askerlere hitaben o meşhur vaazını verir… “Evlatlarım… Elen çocukları… Bugün, İsa’nın en büyük mucizesini göstermiş oluyorsunuz. Bu uğurda, ne kadar Türk kanı döküp içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız… Ben de bir bardak Türk kanı içmekle, onlara olan kin ve nefretimi teskin etmiş olacağım… Bütün azizler arkanızda… Hadi buyrun!” Sonra? Sonrası malum… Türk kıyımı başlar. Zaten, hep bunu istemişti o papaz… Kral Konstantin’e başvurmuş, Yunan Ordusu’nu İzmir’e çağırmıştı… İtilaf Devletleri’ne yalvarmıştı, İzmir’in Yunan’a verilmesi için… Birgün geleceklerini bildiği için de, Aya Fotini Kilisesi’nin bodrumunu silah ve cephane ile doldurmuştu… Silah ve cephane, insani yardım adı altında geliyordu sandıklarla… Yunan Ordusu İzmir’e çıkınca, İzmir’deki Rum gençleri cesaretlendi. Gittiler Aya Fotini’ye, giydiler Yunan Ordusu’nun üniformalarını, aldılar silahlarını, daldılar Türk köylerine, kadınlarına, kızlarına… Üç yıl geçti böyle. Neydi o papazın ismi? Hrisostomos! Evet, bugün Kıbrıslı Rum başpiskoposların nesilden nesile yaşatmaya çalıştıkları isim işte bu…..
AZINLIKLARI İHYA EDECEK VAKIFLAR YASASI ÜNİTER YAPIYA DARBE VURACAK
İstedikleri kadar toprak alabilecekler
Sadi Somuncuoğlu: Bunlar istedikleri yerlerde şube ve temsilcilik açabilecek
Gazetemiz yazarı ve Devlet eski Bakanlarından Sadi Samuncuoğlu, 30 Ocak tarihli köşe yazısında Vakıflar Yasası’nın getireceği tehlikelere dikkat çekmişti. “Vakıflar Kanunu niçin yeni baştan yapılıyor, bunun gerekçesi nedir?” diye sorarak yazısına başlayan Somuncuoğlu, “Cevabı çok açık, AB-ABD ikilisi istediği için. Bu dayatma, 2003′ten itibaren AB ilerleme raporlarında ve zirve kararlarında, ABD’nin açık beyanlarında, bütün boyutlarıyla var. Aynen sözde ” sivil ” anayasa oyununda olduğu gibi” demişti. “Bu yeniden düzenlenmesi ile ne yapılmak isteniyor? Cevabı tasarıda var” ifadesini kullanan Somuncuoğlu, şöyle devam etmişti: Mesela; Azınlık (Hristiyan) vakıflarına dönüşün sağlanması, bunları imtiyazlı hale getirip, dışarıdan-içeriden her kaynaktan sınırsız yardım alması ve sınırsız faaliyet yapması, Osmanlı asırlarındaki kendilerine ait olduğunu iddia ettikleri ne kadar kilise ve taşınmaz varsa hepsini alması, yabancıların vakıf kurması, tüzel kişilikler halinde teşkilatlanması, ticari işletme ve şirketler kurup istediği yerde istediği kadar toprak alması, misyonerlerin okul açma ve benzeri faaliyetlerde bulunması gibi. Şimdi de yasadan örnekler verelim:
* Madde 3′de, “Vakıflar: Mazbut, mülhak, cemaat ve yeni vakıfları ifade eder” deniliyor. Bu tanım, Lozan’da senetleri, mütevellileri ve mal varlıkları dondurulan azınlık vakıflarını, Cumhuriyet döneminin vakıflarıyla eşitliyor. Bilindiği gibi Osmanlı Devleti cemaatlere, T.C. Devleti eşit vatandaşlık esasına göre kurulmuştur. Onun için bugün cemaat esasına göre vakıf, dernek, parti kurulamaz. Ancak bunun tek istisnası Lozan’daki bu vakıflardır, statüsü bunun için donduruldu. Şimdi Batı Trakya Müslüman-Türk vakıfları yok edilirken bu dondurulma çözülerek, bunlara normal vakıf statüsü veriliyor.
* Madde geçici 9′da özetle, “Cemaat vakıflarının tapuda;
a) Nam-ı müstear veya nam-ı mevhumlar,( İsa Mesih, Hz.Meryem, Kapriya veledi gibi)
b) Vakıflar Genel Müdürlüğü veya hazine,
c) Vasiyet edilmiş veya bağışlanmış olup da halen bağışlayan veya vasiyet edenler, adına kayıtlı taşınmazları, tapu kayıtlarındaki hak ve mükellefiyetleri ile birlikte vakıfları adına tescil olunur.”
Osmanlıya kadar gidecek olan a,b,c, fıkralarında belirtilen taşınmazların adedi, şimdilik 11.500 olarak ifade ediliyor. Bunlar, ya kendiliğinden fesholan bazı vakıflara ve müstear veya mevhum isimlere kayıtlı olan, ya da haksız iktisap edildiğinden mahkeme kararıyla alınan taşınmazlar. Hepsi verilecek.
Örneği yok!
* Yabancıların vakıf kurmalarına, kendini bilen hiçbir ülkede olmadığı halde, imkan veriliyor. (md.5) Bunlar istedikleri yerlerde şube ve temsilcilik açabilecek, istedikleri kadar toprak alabilecek. Lozan’a aykırı olarak, Patrikhane’nin yönetiminde ve bütün vakıflarda yabancılar görev alabilecek..
* Cemaat ve yabancı vakıflar; “uluslararası faaliyet ve işbirliğinde bulunabilirler, yurt dışında şube ve temsilcilik açabilirler, üst kuruluşlar kurabilirler ve yurt dışında kurulmuş kuruluşlara üye olabilirler… yurt içi ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlardan ayni ve nakdi bağış ve yardım alabilirler, … benzer amaçlı vakıf ve derneklere ayni ve nakdi bağış ve yardımda bulunabilirler.” (md.25) Ülkeyi örümcek ağı gibi saran, Lozan’a ve Anayasayı aykırı, kilise vakıfları büyük güç kazanacak.
Güle güle Ayasofya
* Cemaat vakıfları hayrattan olan taşınmazlarını, aynı cemaatten başka vakıflara tahsis edebiliyor.(md.16) Böylece zaman içinde tek cemaate tek vakıf, tek tüzel kişilik olarak örgütlenip, temsil edilecekler.
* Cemaat vakıflarının nasıl sona ereceği belirtilmemiş. (md.25) Nasıl sona ereceği belli olmayan tek tüzel kişilik devlettir. Çünkü o bunu kabul etmez.
* Cemaat vakıfları, “..iktisadi işletme ve şirket kurabilir, kurulmuş şirketlere ortak olabilirler.” (md.26) Yeni mal edinmelerinde, hiçbir sınır yoktur.
* Vakıfların denetimleri de kendileri ve bağımsız kurumlarca yapılacak. Vakıflar Genel Müdürlüğü ancak amaçları açısından takip edecek.
Evet, Hoş geldiniz “sivil örümcekler” , Soroslar, Osmanlıyı çökerten misyoner örgütleri, 5.kol ajanları. Güle güle Ayasofya, sur içi İstanbul….
Lozan’a aykırı
Sezer, veto gerekçesinde böyle uyarmıştı
10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Vakıflar Yasası’nın bazı maddelerini Lozan Antlaşması, ulusal çıkarlar ve Anayasa’ya aykırı bularak 29 Kasım 2006′da veto etmişti. Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanlığı döneminde, 9 maddesini tekrar görüşülmesi için 22. dönemde TBMM’ye geri gönderirken gerekçesinde, durumları hem Lozan hem de çıkartılan yasalarla düzenlenen cemaat vakıflarının yeni yasayla Anayasa’ya aykırı bazı haklara kavuşacağını kaydetmişti.
Ulusal çıkar endişesi
Gerekçesinde “ulusal çıkar” endişesine de yer veren Sezer, “azınlık çoğunluk” ayrımı yapılmadan cemaat vakfı türünde bir vakfın Türkiye’de kurulmasının hiçbir biçimde olanaklı olmadığını söylemişti. Sezer, şunları kaydetmişti: “Bu nedenlerle, eskiden kurulmuş cemaat vakıflarına, bu niteliklerini değiştirmemelerine karşın, ekonomik ve siyasal güç elde edecekleri biçimde yeni haklar ve ayrıcalıklar tanınmasını ve bunların mülhak vakıf statüsünden çıkarılarak yeni bir vakıf türü biçiminde yaşayan hukuksal varlıklar olarak sosyal yaşama katılmalarını sağlayacak düzenlemeleri, Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ilkelerinin ortaya konulduğu anayasal ilkelerle, mevcut hukuk sistemiyle, Anayasa’nın ayrıcalıkları yasaklayan 10. maddesiyle ve ayrıca ulusal çıkarlarla ve kamu yararıyla bağdaştırmak olanaklı değildir.”
Ekonomik aktör olurlar
İncelenen Yasa’nın, vakıfları, sosyal devlet olmanın kimi gereklerini üstlenebilecek ‘ekonomik aktörler’olarak öngördüğü ve kuralların bu anlayış ve yaklaşımla kabul edildiğinin anlaşıldığına işaret eden Sezer, “Başka bir deyişle, vakıflar, sosyal ve siyasal yaşam içinde bir sivil toplum örgütü olarak öngörülmüştür. Yalnızca hayır için topluma hizmet etme kurumları olan vakıfların, ekonomik aktör, siyasal ve sosyal bir örgütlenme modeli, demokratik kitle örgütü ya da sivil toplum örgütü olarak nitelendirilmesine olanak bulunmamaktadır. Bu nedenle, yasakoyucunun incelenen Yasa’da ortaya koyduğu yaklaşımla oluşturulan yapılanmanın ‘vakıf’ niteliği taşımayacağı açıktır” diye konuşmuştu. Bu değişikliklerin öncelikle Lozan Antlaşması yönünden incelenmesi gerektiğini, “Çünkü, cemaat vakıflarının varlıkları Lozan Antlaşması’na dayanmaktadır” sözleriyle özetleyen Sezer, şunları kaydetmişti: “Lozan Antlaşması, Türkiye Devleti’nin uluslararası düzlemde hukuksal ve siyasal kuruluş belgesidir. Lozan Antlaşması’yla, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ulusal And sınırları içinde, özgür ve bağımsız bir devlet olarak varlığı tanınmış ve Türkiye Cumhuriyeti dünya uluslar ailesine bağımsız bir devlet olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla, Lozan Antlaşması, Cumhuriyet dönemi hukuk sisteminin temelini oluşturmaktadır. Bu niteliği nedeniyle, antlaşma kuralları anayasal değerdedir. Nitekim, Anayasa Mahkemesi, Lozan Antlaşması’nda yer alan ‘karşılıklı işlem’ ilkesini, ‘anayasal değerde’ kabul ederek ‘anayasallık bloku’na katmış ve denetiminde ölçü norm olarak kullanmıştır. Bu nedenle, yasakoyucunun, kabul ettiği yasalarda Lozan Antlaşması kurallarını göz önünde bulundurması hukuksal gerekliliktir.”
Bahçeli’den sert cevap
“TÜSİAD’ın dünü ve bugününü gözler önüne sereceğiz. AKP’nin koltuk değnekliğini yapıyorlar. Vicdanlarını temizleme telaşı içindeler”
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP)Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Parti’sinin grup konuşmasında eleştirdiği TÜSİAD’dan gelen sert açıklamalara aynı sertlikle cevap verdi. Bahçeli yaptığı yazılı açıklamada, TÜSİAD’ın türbanla ilgili “milliyetçiliği kendinden başka kimseye layık görmeyenler, milletini gerçekte ne kadar düşünmektedirler ki, işsizliğin had safhada seyrettiği ve ekonomisi yavaşlayan bir ülkede, ekonominin gündemin birinci maddesi olması gerektiğini söyleyenlere bu kadar tepki gösterebilmektedirler” şeklindeki eleştirilerine de tepki gösterdi.
Millet biliyor
TÜSİAD’ın Türkiye’nin milli çıkarlarını ve milli birliğini ilgilendiren konulardaki duruşunun herkes tarafından bilindiğini kaydeden MHP Genel Başkanı Bahçeli şu ifadelere yer verdi: “Başörtüsü sorununun çözümü için başlatılan siyasi süreç hakkındaki değerlendirmelerini içeren açıklaması kendileri bakımından vicdanlarını temizleme telaşı olarak görülmelidir. Son on yıl içinde bu kuruluşun demokratikleşme ve Avrupa Birliği normları adına savunduğu görüşler, bu konuda hazırladığı ve sahip çıktığı raporlarda ifadesini bulmuştur. Avrupa Birliği’nin dayatmalarının haklılığını Türk kamuoyuna anlatmayı kendisine misyon edinen bu kuruluşun Kıbrıs, Rum Patrikhanesi’nin statüsü, Heybeliada papaz okulu, cemaat vakıfları, Türk milli kimliği, Türkiye’de azınlık hakları, Kürtçe eğitim ve Türklük değerlerine hakaret edilmesinin önünü açacak yasal düzenlemeler konularında nerede durduğu kamuoyu sicilinde kayıtlıdır.”
AKP destekçiliği
Bahçeli, TÜSİAD’ı, AKP’nin izlediği ekonomik politikaların “en hararetli destekçisi olmakla suçladığı açıklamasında şunları kaydetti: ” Türkiye’nin bölünme modelleri ve parçalanma reçetelerinin çağdaşlaşma adına misyonerliğini yaptığı; Avrupa Birliği hayal yolculuğunda AKP’ye koltuk değneği olmayı içine sindirebildiği ve 22 Temmuz seçimlerinden önce, şimdi şikayet ettiği sözde ekonomik ve siyasi istikrarın sürmesi gerekçesiyle AKP’yi desteklediğini açıkça ilan ederek taraf olduğu da bilinen bir gerçektir. Bu gerçekler karşısında, bu kuruluşun ‘Türkiye’nin Atatürk’ün çağdaş medeniyet seviyesine erişme hedefinin gereği olan, batı normlarını esas alan demokratikleşme sürecinden’dem vurması, sadece tebessümle karşılanabilecektir.
Sapla saman
“Ülkenin ve milletin bekasını şahsi ve kurumsal çıkar hesaplarının üstünde ve önünde tutmak erdemini gösterebilen herkes için Türkiye’nin ortak milli ve manevi değerleri etrafında birleşmek bir vatanseverlik borcudur.” diyen Bahçeli şöyle devam etti: “Bu alandaki sicili bilinenlerin, bu değerlerle ilişkisi sadece cüzdanlarıyla sınırlı olanların milliyetçilikten, demokrasi üslubu ve sicilinden bahsetmeleri sapla samanı karıştırmaktan başka bir anlam ifade etmeyecektir.”
Tutumumuz nettir
Bahçeli TÜSİAD’ın açıklamasındaki “TÜSİAD bugüne kadar ülke çıkarlarını öne çıkaran, laiklik ve demokrasiyi ayrılmaz bir bütün olarak gören, Türkiye’yi çağdaşlaşma yolundan ayırmaya çalışanlara karşı duran tutumunu açık sözlülükle ve kararlılıkla sürdürmüştür” şeklindeki sözleri de hatırlatarak, açıklamasını şöyle sürdürdü: “MHP, bu sözler karşısında, TÜSİAD’ın dünü ve bugününün her yönüyle gözler önüne serilmesinin ve gelecekteki tutumunun da yakından izlenmesinin önemli ve gerekli olduğunu düşünmektedir. TÜSİAD gerçeği kamuoyumuz tarafından ancak bu şekilde daha iyi anlaşılacaktır. Bu konuda başlatılan geçmişe ve bugüne ayna tutma ve geleceği izleme çalışmamı-zın sonuçları aziz milletimizle paylaşılacaktır.”
Baykal: Kimse gölge etmesin
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal özel bir televizyon kanalında yaptığı konuşmada gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Baykal, “Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ile Yargıtay ve Danıştay’ın açıklamalarının, Cumhuriyeti koruma mekanizması gibi değerlendirilip değerlendirilmeyeceği” şeklindeki soruya şu cevabı verdi : “Artık Türkiye yaşadığı deneyin sonucunda görmeye başladı ki bu konularda halkın kendisinden başka güvence yoktur. Varsa bir tek güvence de hukuktur. Bizim hukukun dışında hiçbir kurumdan bir bekleyişimiz yok, kimse gölge etmesin başka bir şey beklemiyoruz.” Baykal, Başbakan Erdoğan’ın, “Ben laikliğin güvencesiyim” sözlerini de değerlendirdi. Erdoğan’ın, geçmişte “Laik
lik gerekirse kalkar” dediğini hatırlatan Baykal, “Laiklik gerekirse kalkar diyen bir siyaset adamının şimdi laikliğin güvencesiyim açıklamasını yapması artık Türkiye’de laiklikle ilgili hiçbir güvencenin kalmadığının açık bir itirafıdır” dedi.
Erdoğan da yüklendi
“Bırakınız Erdoğan’ı, laiklik konusundaki sicili bozuk bir siyaset adamı olarak onun güvence vermesini bırakınız, en parlak laiklik sicili olan bir insan bile ‘bunun güvencesi benim’ diyorsa o ülkede bir sıkıntı var demektir” ifadesini kullanan Baykal sözlerini şöyle tamamladı: “Anayasal rejimin güvencesi siyasetçiler olamaz. Onlar gider başkası gelir. Hukuk, kurumlar Anayasa Mahkemesi Anayasanın bizatihi kendisi güvencedir. ”
* * *
Sevgi Erenerol’un dedesine İstiklal Madalyası verilmişti
İstanbul’daki operasyonda tutuklanan Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın ve Halkla İlişkiler Sözcüsü Sevgi Erenerol’un dedesi Papa Eftim, Atatürk’ün yakın ilgi gösterdiği gerçek bir “Kuvvayı Milliyeci”ydi
Türkiye 1920′lerde bağımsızlık mücadelesi verirken Fener Rum Patrikhanesi buna karşı çıkınca, 1884 Yozgat Akmağdeni doğumlu Eftim Karahisaritis patrikhanenin Türk Ortodoksları Helenleştirmeye çalıştığını iddia ederek, kendisi gibi düşünenlerle birlikte Anadolu Ortodoks Kilisesi’ni kurdu. Atatürk de destekledi. Vatan gazetesinin haberine göre, İstiklal Savaşı sonrası Eftim, Zeki Erenerol adı aldı. Ama Atatürk ona hep “Eftim Baba” derdi. Gazi unvanlı Papa I. Eftim Erenerol dünya sahnesindeki ilk Türk Papa oldu. Mübadele sonrası Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kurdu. Eftim Baba’nın Meclis bahçe duvarının üzerine çıkıp halka hitap ettiği bir konuşması Atatürk’ten büyük övgü almıştı.
Mezarında Atatürk’ün övgü dolu sözleri var
İstanbul’daki operasyonda tutuklanan Türk Ortodoks Patrikhanesi Basın ve Halkla İlişkiler Sözcüsü Sevgi Erenerol’un dedesi olan Eftim, Atatürk’ün yakın ilgi gösterdiği gerçek bir “Kuvvayı Milliyeci” ydi. Eftim’in Ankara ve İç Anadolu’daki Türk Hristiyanlara liderlik yaparak Kurtuluş Savaşı’na destek olma çabalarından etkilenen Atatürk, “Baba Eftim” diye seslendiği Papa Eftim’i, savaşın ardından bizzat İstiklal Madalyası’yla ödüllendirdi. Gazi maaşı da bağlanan Papa Eftim, daha sonra Zeki Erenerol adını aldı. 1923′te Anadolu’daki ortodokslarla, Yunanistan’daki müslümanlar arasında yaşanan mübadelede Papa Eftim ve yakınları kararnameyle mübadeleden muaf tutuldu. İstanbul’a gelerek Türk Ortodoks Patrikhanesi’ni kuran Papa Eftim, 1968 yılında vefat etti. Şişli’deki Rum Ortodoks Mezarlığı’na defnedilen Papa Eftim’in lahdine Atatürk’ün, Meclis’te yaptığı konuşmada “Baba Eftim bu memlekete bir ordu kadar hizmet etmiştir” sözleri yazıldı. Baba Eftim’in ölümünden sonra yerine büyük oğlu Turgut, 1991 yılında da Selçuk Erenerol patrik oldu. Selçuk Erenerol’un da ölümüyle aileden geriye Sevgi Erenerol ile kardeşi Paşa Ümit Erenerol kaldı. Paşa Erenerol, 2002′de babası Selçuk Erenerol’un yerine patrik olunca, kardeşi Sevgi Erenerol da Türk Ortodoks Patrikhanesi sözcüsü olarak öne çıktı.
Türk müziği makamıyla ayin yapardı
Eftim Baba’nın hayatı Türk Milli mücadelesine adanmıştır. Rumlarca para ile satın alınmaya çalışılmış ve reddedilince Rum papazı tarafından afaroz edilmisti. Ayini Türkçe ve Türk müziği makamlarına göre yapması Rumlarca kıskanılırdı. 1968′de öldü.
YENİÇAĞ