utkutan81
New member
- Katılım
- 20 Ara 2006
- Mesajlar
- 359
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Milliyetçi Hareket Partisi değil
Şeriatçı Hareket Partisi
“Ilımlı milliyetçilikten”ten Şeriatçılığa
Milli Mücadele Derneği Genel Başkanı ve yazarımız Hüseyin Adıgüzel, iki sayı önce MHP için “ılımlı milliyetçi” tanımını yapmış ve bunun aslında AKP’ye teslimiyet olduğunu açıklamıştı. MHP’nin Anayasa tartışmalarında almış olduğu tavır, Adıgüzel’in ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkardı.
MHP, Anayasanın değiştirilmesi gereken maddeleri olduğunu, bu konuda AKP’ye destek vereceğini açıkladı. Tek itirazları vardı: Taslağın gizli kapılar ardında hazırlanması. Bu sebeple TBMM Başkanı’na bir mektup yazarak, Mecliste bir “Anayasa Uzlaşma ve Hazırlık Komisyonu” kurulmasını ve burada görev almayı istemişlerdi.
Mecliste hazırlanacak bir taslağın şimdikinden farklı olmayacağı ortadayken yapılan bu başvuru sadece ve sadece AKP’yi ve tüm numaracı Cumhuriyetçileri memnun etmiştir. MHP, Cumhurbaşkanlığı sürecindeki tavrı ile (MHP, Abdullah Gül’ü Çankaya’ya halkın iradesinin çıkardığını açıklamıştı) zaten AKP’ye koltuk değneği olacağını göstermişti. Bu yüzden Anayasa konusunda gösterdiği tavra pek şaşmamak gerek.
Ancak işin daha vahim bir boyutu var. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamalarla yalnızca Anayasanın değiştirilmesine destek verdiklerini açıklamadı, hayallerindeki Anayasanın “Şeriat Anayasası” olduğunu gösterdi.
Devlet Bahçeli, 2 Ekim günü parti grubunda yaptığı konuşmada yeni Anayasa konusuna da değindi ve Şeriatçılıkta AKP’yle yarıştığını bir kez daha ispatladı. Bütün dinci basın Bahçeli’yi öve öve bitiremedi. “Ilımlı milliyetçilik”ten Şeriatçılığa bir adım daha attı MHP.
Bahçeli “Şeriat Anayasası”nı savunuyor!
İşte Bahçeli’nin tüm Şeriatçıların alkışını alan konuşmasından bir bölüm: “Türkiye’yi sokaklarında, düşünce ve inanç özgürlüğü sorunlarının yaşandığı, ancak baskıcı otoriter rejimlerde görülebilecek manzaralara rastlandığı, 18 yaşına gelmiş kızların başlarını örtüp örtmeyeceğine müdahale edildiği bir ülke konumundan kurtulmalıyız.”
Devlet Bahçeli, bir siyasi parti lideri değil de, fikirlerini özgürce yazabileceği bir köşe yazarı olsaydı bu konuşma şöyle devam ederdi: “Kemalist rejim, tepeden inme yöntemlerle halkın inançlarına müdahale etmiş ve kendi milletinden kopmuştur. Totaliter rejimlerdeki yasaklardan kurtulmalı ve dinsel inanışların rahatça yaşandığı, kızlarımızın dini emirleri olan türbanı her yerde rahatça takabileceği bir ülke olmalıyız. Yeni Anayasada türban yasağı ile beraber bir nevi sivil toplum örgütü olan tarikatler de serbest olmalıdır.”
Abartılı mı? Hayır, çünkü Bahçeli lâikliği “din ve vicdan hürriyetinin garantörlüğü” olarak tanımlıyor aynı konuşmada. Bu tanım herhalde, Fethullah Gülen ve Azcmendi Şeyhleri için yapılmış. Bu tanımı kabul etmeyecek bir Şeriatçı var mı acaba?
Din ve vicdan özgürlüğü, laiklik ilkesinin ikincil boyutudur. Aslolan, din ve devlet işlerini ayrılığıdır. Devlet Bahçeli, tipik bir Şeriatçı gibi burayı es geçerek lâikliğin içini boşaltmaktadır.
Devlet Bahçeli, kimsenin Türkiye’yi inanç ve girişim özgürlüğü gibi temel hususlarda sakıncalı bir ülke konumunda tutmaya hakkı olmadığını vurgulamıştır. Bahçeli’nin burada kimi hedef aldığını ise, bir önceki Meclis konuşmasında buluyoruz: “Devlet ve kurumları, inançlarla kavgalı bir duruma düşmemelidir.”
Demek ki, devlet ve kurumları, yani yargı, Ordu, bürokrasi vs.. halkın inançlarıyla, daha açık bir ifadeyle İslamiyetle (aslında Şeriatla) karşı karşıyadır.
Laik devlet yapımızı değiştirmek isteyen Şeriatçılar açıktan laikliğe karşı çıkmazlar ve din devletini, yani Şeriatı savunmazlar. Onlar sinsice kafalarındaki rejimi benimsetmek için halkın inançları ve İslamiyet gibi kavramları kullanırlar.
Devlet Bahçeli, klasik bir Şeriatçıdır bu söylemiyle; çünkü devlet, Anayasada belirtilen kurallara göre yönetilir. Anayasada belirtilen devlet yapımız,
-onca karşıdevrimci müdahaleye rağmen- Atatürk’ün laiklik ilkesine dayanır. Anayasanın bu yapısının değişmesine yol açacak tüm düzenlemeler Şeriat düzenine giden yolu açmaktadır. Bu yüzden Devlet Bahçeli ve partisi MHP, AKP’nin hazırlattığı “Şeriat Anayasası”nı savunmaktadır.
Din dersi saati az olduğu için suç oranı artıyormuş!
Hatta MHP, bazı konularda AKP’den daha hızlıdır. Örneğin zorunlu din eğitimi meselesi... AKP, zorunlu din derslerinin kalkması konusunda yorum yapmazken, MHP buna şiddetle karşı çıkmış ve din derslerinin saati ve sayısının artmasını istemiştir.
MHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, yaptığı açıklamada yalnızca İmam-Hatip’e giden 150 bin öğrencinin yeterli din eğitimi alabildiğini belirterek, bunun da toplam öğrenci sayısının ancak %1’i olduğundan yakınmıştır.
Görüşünün, “milliyetçi ve muhafazakâr MHP’nin hissiyatı ve partinin tavanının da tabanı gibi dini değerler konusunda hassas olduğunu” vurguladıktan sonra şunları söylemiştir Serdaroğlu: “Matematik, fizik, kimya ve edebiyat ne kadar zorunlu ise, din dersi de o kadar, hatta onlardan daha fazla zorunludur. “
Milletvekili hızını alamadı ve din eğitiminin zayıflığı yüzünden gençler arasındaki suç oranının arttığını söyledi. Daha sonra da İmam-Hatipliler arasındaki suç oranının azlığıyla (hangi istatistiğe dayanarak söylüyorsa) fikirlerini güçlendirdi!
Milletvekiline hatırlatalım. Devlet kadroları içindeki İmam-Hatip mezunları sayısı her geçen gün artıyor; suç oranlarıyla beraber!
Şeriatçı Hareket Partisi
HP milletvekilinin, tavanın da taban kadar hassas olduğu (siz onu Şeriatçı okuyun) vurgusunu Devlet Bahçeli’nin “Malezya’ya benzer miyiz?” tartışmalarıyla ilgili yaptığı sert çıkış doğrulamaktadır.
“Malezya’ya benzer miyiz?” diye sorularak sinsi bir proje hazırlandığı söyleyen Bahçeli, Türkiye’de böyle bir şeyin mümkün olmayacağını belirtti. Türkiye’nin Malezya’ya, İran’a ya da Afganistan’a dönüşmesinden endişe duyanlar, Bahçeli’ye göre sinsi bir proje hazırladılar.
MHP, Genel Başkanı’na bu aklı herhalde başdanışmanı Doç.Dr.Vedat Bilgin verdi. Bakın ne diyor doçentimiz: “Türkiye’nin Malezya, İran olacağını düşünenler, Batı üniversitelerinde 2. sınıfa bile geçirmezler. Türkiye’yi kapalı topluma götürmek isteyenler bilsinler ki, bu mümkün değil. Dinimizden, kültürümüzden endişe duymadan korkularımızdan kurtulalım. Ben başörtüsü yasağına karşı çıkarken eşimin başörtüsüz olmasını da savunuyorum.”
Neresinden tutsanız cahillik akıyor.
Bir, başörtüsü ya da türban, dinimizin ve kültürümüzün parçası değil, Şeriatçılığın sembolüdür.
İki, gericiliğe karşı toplumu koruyan düzenlemeler yapmak Atatürk’ün emridir ve kapalı topluma değil, uygarlaşmaya götürür.
Üç, İran’a Şeriat, Vedat Bilgin gibi “demokrat”ları ve hoşgörücüleri önce kullanarak sonra yok ederek gelmiştir.
Bizim Batı ülkelerindeki üniversitelerde ikinci sınıfa geçemememizin pek önemi yok; ama hocanın bu fikirlerle adı milliyetçi olan bir partinin Şeriatçılığa evrilmesindeki katkısı önemli. Zaten partinin tabanı da, tarihi de Şeriatçılaşmaya müsait. Buna elbette bilimsel kılıf bulmak da gerekir. İşte doçentimizin görevi de bu.
Devlet Bahçeli’nin önderliğindeki MHP, Atatürk Cumhuriyeti’nin sonunun hazırlandığı bir dönemde tarihsel misyonunu oynamakta ve gerici-Şeriatçı cephede yerini almıştır. MHP’nin, “Kanımız aksa da zafer İslamın!” sloganını her yere yazacağı günler yakın görünüyor.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin artık adını değiştirme vakti gelmiştir:
Şeriatçı Hareket Partisi!
Şeriatçı Hareket Partisi
“Ilımlı milliyetçilikten”ten Şeriatçılığa
Milli Mücadele Derneği Genel Başkanı ve yazarımız Hüseyin Adıgüzel, iki sayı önce MHP için “ılımlı milliyetçi” tanımını yapmış ve bunun aslında AKP’ye teslimiyet olduğunu açıklamıştı. MHP’nin Anayasa tartışmalarında almış olduğu tavır, Adıgüzel’in ne kadar haklı olduğunu ortaya çıkardı.
MHP, Anayasanın değiştirilmesi gereken maddeleri olduğunu, bu konuda AKP’ye destek vereceğini açıkladı. Tek itirazları vardı: Taslağın gizli kapılar ardında hazırlanması. Bu sebeple TBMM Başkanı’na bir mektup yazarak, Mecliste bir “Anayasa Uzlaşma ve Hazırlık Komisyonu” kurulmasını ve burada görev almayı istemişlerdi.
Mecliste hazırlanacak bir taslağın şimdikinden farklı olmayacağı ortadayken yapılan bu başvuru sadece ve sadece AKP’yi ve tüm numaracı Cumhuriyetçileri memnun etmiştir. MHP, Cumhurbaşkanlığı sürecindeki tavrı ile (MHP, Abdullah Gül’ü Çankaya’ya halkın iradesinin çıkardığını açıklamıştı) zaten AKP’ye koltuk değneği olacağını göstermişti. Bu yüzden Anayasa konusunda gösterdiği tavra pek şaşmamak gerek.
Ancak işin daha vahim bir boyutu var. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yaptığı açıklamalarla yalnızca Anayasanın değiştirilmesine destek verdiklerini açıklamadı, hayallerindeki Anayasanın “Şeriat Anayasası” olduğunu gösterdi.
Devlet Bahçeli, 2 Ekim günü parti grubunda yaptığı konuşmada yeni Anayasa konusuna da değindi ve Şeriatçılıkta AKP’yle yarıştığını bir kez daha ispatladı. Bütün dinci basın Bahçeli’yi öve öve bitiremedi. “Ilımlı milliyetçilik”ten Şeriatçılığa bir adım daha attı MHP.
Bahçeli “Şeriat Anayasası”nı savunuyor!
İşte Bahçeli’nin tüm Şeriatçıların alkışını alan konuşmasından bir bölüm: “Türkiye’yi sokaklarında, düşünce ve inanç özgürlüğü sorunlarının yaşandığı, ancak baskıcı otoriter rejimlerde görülebilecek manzaralara rastlandığı, 18 yaşına gelmiş kızların başlarını örtüp örtmeyeceğine müdahale edildiği bir ülke konumundan kurtulmalıyız.”
Devlet Bahçeli, bir siyasi parti lideri değil de, fikirlerini özgürce yazabileceği bir köşe yazarı olsaydı bu konuşma şöyle devam ederdi: “Kemalist rejim, tepeden inme yöntemlerle halkın inançlarına müdahale etmiş ve kendi milletinden kopmuştur. Totaliter rejimlerdeki yasaklardan kurtulmalı ve dinsel inanışların rahatça yaşandığı, kızlarımızın dini emirleri olan türbanı her yerde rahatça takabileceği bir ülke olmalıyız. Yeni Anayasada türban yasağı ile beraber bir nevi sivil toplum örgütü olan tarikatler de serbest olmalıdır.”
Abartılı mı? Hayır, çünkü Bahçeli lâikliği “din ve vicdan hürriyetinin garantörlüğü” olarak tanımlıyor aynı konuşmada. Bu tanım herhalde, Fethullah Gülen ve Azcmendi Şeyhleri için yapılmış. Bu tanımı kabul etmeyecek bir Şeriatçı var mı acaba?
Din ve vicdan özgürlüğü, laiklik ilkesinin ikincil boyutudur. Aslolan, din ve devlet işlerini ayrılığıdır. Devlet Bahçeli, tipik bir Şeriatçı gibi burayı es geçerek lâikliğin içini boşaltmaktadır.
Devlet Bahçeli, kimsenin Türkiye’yi inanç ve girişim özgürlüğü gibi temel hususlarda sakıncalı bir ülke konumunda tutmaya hakkı olmadığını vurgulamıştır. Bahçeli’nin burada kimi hedef aldığını ise, bir önceki Meclis konuşmasında buluyoruz: “Devlet ve kurumları, inançlarla kavgalı bir duruma düşmemelidir.”
Demek ki, devlet ve kurumları, yani yargı, Ordu, bürokrasi vs.. halkın inançlarıyla, daha açık bir ifadeyle İslamiyetle (aslında Şeriatla) karşı karşıyadır.
Laik devlet yapımızı değiştirmek isteyen Şeriatçılar açıktan laikliğe karşı çıkmazlar ve din devletini, yani Şeriatı savunmazlar. Onlar sinsice kafalarındaki rejimi benimsetmek için halkın inançları ve İslamiyet gibi kavramları kullanırlar.
Devlet Bahçeli, klasik bir Şeriatçıdır bu söylemiyle; çünkü devlet, Anayasada belirtilen kurallara göre yönetilir. Anayasada belirtilen devlet yapımız,
-onca karşıdevrimci müdahaleye rağmen- Atatürk’ün laiklik ilkesine dayanır. Anayasanın bu yapısının değişmesine yol açacak tüm düzenlemeler Şeriat düzenine giden yolu açmaktadır. Bu yüzden Devlet Bahçeli ve partisi MHP, AKP’nin hazırlattığı “Şeriat Anayasası”nı savunmaktadır.
Din dersi saati az olduğu için suç oranı artıyormuş!
Hatta MHP, bazı konularda AKP’den daha hızlıdır. Örneğin zorunlu din eğitimi meselesi... AKP, zorunlu din derslerinin kalkması konusunda yorum yapmazken, MHP buna şiddetle karşı çıkmış ve din derslerinin saati ve sayısının artmasını istemiştir.
MHP Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu, yaptığı açıklamada yalnızca İmam-Hatip’e giden 150 bin öğrencinin yeterli din eğitimi alabildiğini belirterek, bunun da toplam öğrenci sayısının ancak %1’i olduğundan yakınmıştır.
Görüşünün, “milliyetçi ve muhafazakâr MHP’nin hissiyatı ve partinin tavanının da tabanı gibi dini değerler konusunda hassas olduğunu” vurguladıktan sonra şunları söylemiştir Serdaroğlu: “Matematik, fizik, kimya ve edebiyat ne kadar zorunlu ise, din dersi de o kadar, hatta onlardan daha fazla zorunludur. “
Milletvekili hızını alamadı ve din eğitiminin zayıflığı yüzünden gençler arasındaki suç oranının arttığını söyledi. Daha sonra da İmam-Hatipliler arasındaki suç oranının azlığıyla (hangi istatistiğe dayanarak söylüyorsa) fikirlerini güçlendirdi!
Milletvekiline hatırlatalım. Devlet kadroları içindeki İmam-Hatip mezunları sayısı her geçen gün artıyor; suç oranlarıyla beraber!
Şeriatçı Hareket Partisi
HP milletvekilinin, tavanın da taban kadar hassas olduğu (siz onu Şeriatçı okuyun) vurgusunu Devlet Bahçeli’nin “Malezya’ya benzer miyiz?” tartışmalarıyla ilgili yaptığı sert çıkış doğrulamaktadır.
“Malezya’ya benzer miyiz?” diye sorularak sinsi bir proje hazırlandığı söyleyen Bahçeli, Türkiye’de böyle bir şeyin mümkün olmayacağını belirtti. Türkiye’nin Malezya’ya, İran’a ya da Afganistan’a dönüşmesinden endişe duyanlar, Bahçeli’ye göre sinsi bir proje hazırladılar.
MHP, Genel Başkanı’na bu aklı herhalde başdanışmanı Doç.Dr.Vedat Bilgin verdi. Bakın ne diyor doçentimiz: “Türkiye’nin Malezya, İran olacağını düşünenler, Batı üniversitelerinde 2. sınıfa bile geçirmezler. Türkiye’yi kapalı topluma götürmek isteyenler bilsinler ki, bu mümkün değil. Dinimizden, kültürümüzden endişe duymadan korkularımızdan kurtulalım. Ben başörtüsü yasağına karşı çıkarken eşimin başörtüsüz olmasını da savunuyorum.”
Neresinden tutsanız cahillik akıyor.
Bir, başörtüsü ya da türban, dinimizin ve kültürümüzün parçası değil, Şeriatçılığın sembolüdür.
İki, gericiliğe karşı toplumu koruyan düzenlemeler yapmak Atatürk’ün emridir ve kapalı topluma değil, uygarlaşmaya götürür.
Üç, İran’a Şeriat, Vedat Bilgin gibi “demokrat”ları ve hoşgörücüleri önce kullanarak sonra yok ederek gelmiştir.
Bizim Batı ülkelerindeki üniversitelerde ikinci sınıfa geçemememizin pek önemi yok; ama hocanın bu fikirlerle adı milliyetçi olan bir partinin Şeriatçılığa evrilmesindeki katkısı önemli. Zaten partinin tabanı da, tarihi de Şeriatçılaşmaya müsait. Buna elbette bilimsel kılıf bulmak da gerekir. İşte doçentimizin görevi de bu.
Devlet Bahçeli’nin önderliğindeki MHP, Atatürk Cumhuriyeti’nin sonunun hazırlandığı bir dönemde tarihsel misyonunu oynamakta ve gerici-Şeriatçı cephede yerini almıştır. MHP’nin, “Kanımız aksa da zafer İslamın!” sloganını her yere yazacağı günler yakın görünüyor.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin artık adını değiştirme vakti gelmiştir:
Şeriatçı Hareket Partisi!