SanaLCan
New member
NAMAZIN ÖNEMİ
Her şeyi yoktan var eden, bizi insan olarak yaratan ve sayısız nimetlerle donatan Allah’a şükranda bulunmak, teşekkür etmek en başta gelen insani görevimizdir. Allah’a şükretmek dil, kalp ve bedenle olur. Şükrün bütün bu kısımlarını toplayan bir ibadet şekli vardır ki, o da namazdır.Namaz, alemlerin Rabbi olan Allah’a ibadet ve kulluğun tayin ve tespit olunmuş en mükemmel şeklidir.
Namaz, Allah Teâla’nın gördüğümüz, görmediğimiz, bildiğimiz, bilmediğimiz, bitmez tükenmez nimetler ve ihsanlarına karşı şükranlarımızı sunmaktır.
Namaz, işlediğimiz günahlardan arınmak, işleyeceklerimizden de korunmak için kalbimiz, dilimiz ve bütün varlığımızla yaptığımız kulluk görevidir.
Günde beş defa namaz kılmak, kadın erkek her müslümanın üzerine farzdır. İnsan bu ibadeti yerine getirmek suretiyle gönlünü Allah’a bağlar. ”Beni anmak için namaz kıl” mealinde olan ayetin işaret ettiği sır ve hikmet budur.[1]
Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de;
Hz. Lokman’ın evladına; “Oğulcağızım, namazını dosdoğru kıl”[2] diye öğüt verdiğini bildirmekte; “Hz. İsmail’i kavmine namaz kılmayı emrettiği için övmekte ve Hz. İsa’ın beşikte iken mucize olarak konuştuğunda yaşadığım müddetçe bana namaz ve zekatı emretti”[3] dediğini haber vermektedir.
Bu ayetler göstermektedir ki, namaz geçmiş ümmetlere de farz kılınmış bir ibadettir.
Dînî bir görev olan namaz, imanın işâreti kalbin ışığı, ruhun kuvveti, bedenin koruyucusu ve sevgili peygamberimizin ifadesiyle “Mü’minin mi’racıdır.”[4]
Manevi bir yükselme ve mi’rac sırrına erme vesilesi olan namaz, insanı ruhen ve ahlaken yükselten onu Allah’a yaklaştıran bir ibadettir.
Bu amaçla, abdest alıp seccadesinin başına gelen ve Allahü ekber diyerek Allah’ın huzuruna duran kul; önce, “Sübhaneke” yi okur, “Allahım hamd ederek seni tesbih ederim, senin ismin mübarektir. Sen yüceler yücesisin sen’den başka ilah yoktur.
Sonra, “Eûzü billahi mine’ş-şeytanir-racim.” Şeytan’ın şerrinden sana sığınırım.
Daha sonra da, “Bismillahirrahmânirrâhim” Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla başlarım” der.
İşte bütün bunlar Mirac merdiveninin birer basamağıdır. Kul artık manevi bir asansöre binmiştir.
“Sen her şeyden münezzehsin Ya rabbi! Hamd sana mahsustur. İsmin de mübarektir. Sen yüceler yücesisin, teksin, eşin ve benzerin yoktur. Bütün şerlerden sana sığınırım. Her güzel işe senin isminle başlarım yaptığım her işte senin rızanı ararım, diyerek derece, derece yükselir. Böylece mânâ alemine doğru harekete geçmiş olan kul, Fatiha suresini okumaya başlar.
“Hamd alemlerin Rabbı, rahmet ve merhameti sonsuz ve din gününün sahibi olan Allah’a mahsustur,” mealindeki ayetleri okurken perdeler tamamen açılmış, kul tam bu sırada huzura alınmıştır. İşte bu esnada kul, “Allahım ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” Diyerek ibadet ve ubudiyetini Rabbine arz eder. Muhtaç olduğu yardımı yine Rabbinden isteyerek şöyle der. “Ya Rabbi! Yalnız senin huzurunda eğilir, alnımı secdelere korum. Senden başkasına asla kul, köle olmam, Ya rabbi muhtaç olduğum yardımı da yalnız senden isterim. Gerçek manada yardım eden sensin, her şey senin iradene bağlıdır, senden medet olmadıkça hiçbir kimse bana yardım edemez. Allahım bizi doğru yola, ni’metine erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.”der[5] Arz-u halinin sonunda bir mühür mesabesinde olan “AMİN” kelimesini söyler.
Fatihadan sonra bir sûre veya en az üç ayet okumak suretiyle ayakta durmayı tamamlayan kul ruku’a varır. Üç defa “Sübhane Rabbiye’l-azîm” Büyük rabbimi tesbih ederim. Daha sonra secdeye varıp üç defa “Sübhane rabiye’l Â’lâ “Yüce Rabbimi tesbih ederim. Diyerek rabbine mülâki olur. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde; “Secde et ve Allah’a yaklaş”[6] buyurarak, mânâ âlemine yükselmenin ve Allah’a yaklaşmanın yolunun namazdan, namazın secdesinden geçtiğini bildirmektedir
Resûlullah efendimiz, Eshâbına:
- Birinin evi önünde nehir olsa, hergün beş kere bu nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı? diye sordu. Eshâbı:
- Hayır, yâ Resûlallah! dediler.
Bunun üzerine Peygamber efendimiz:
- İşte, beş vakit namazı kılanların da, böyle küçük günâhları affolunur, buyurdu.
Namazla ilgili diğer hadîs-i şerîflerden birkaçı da şöyle:
(Namaz dinin direği, her hayrın anahtarıdır.)
(Kıyâmette kulun ilk sorguya çekileceği ibâdet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer ameller kabûl edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir amel kabûl edilmez.)
Ebû Bekr-i Sıddîk hazretleri buyurdu ki:
"Beş namaz vakitleri gelince, melekler der ki; Ey Âdemoğulları, kalkınız! İnsanları yakmak için hâzırlanmış olan ateşi namaz kılarak söndürünüz."
Tembellikle namaz kılmayıp fakat, her namaz vaktinde namaz kılmadığı için üzülen, kâfir olmaz, ancak büyük günâh işlemiş olur. Hadîs imâmları, söz birliği ile bildiriyor ki, "Bir namazı vaktinde amden kılmıyan, yâni namaz vakti geçerken, namaz kılmadığı için üzülmeyen, kâfir olur veya ölürken îmânsız gider." Yâ namazı, hâtırına bile getirmiyenler, namazı vazîfe tanımıyanlar ne olur? Büyüklerden biri şeytana dedi ki:
- Senin gibi mel'ûn olmak istiyen, ne yapmalıdır?
İblîs sevinip:
- Benim gibi olmak istiyen, namaza ehemmiyyet vermez ve doğru, yalan, herşeye yemîn eder, yâni çok yemîn eder! dedi. O kimse de:
- Şeytan gibi mel'un olmak istemiyen hiçbir namazını bırakmamalı ve herşeye yemîn de etmemelidir, dedi.
Din büyüklerimiz buyurmuşlar ki:
Beş şeyi yapmıyan, beş şeyden mahrûm olur:
1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez.
2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz.
3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz.
4- Duâ etmeyen, arzûsuna kavuşamaz.
5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehâdet getiremez.
Görülüyor ki, farz namazı kılmamak, îmânsız gitmeğe sebep olmaktadır. Namaza devam, kalbin nûrlanmasına ve saadet-i ebediyyeye yâni sonsuz saadete kavuşmaya vesîledir. Peygamberimiz (Namaz nûrdur.) buyurdu. Yâni, dünyada kalbi parlatır. Âhırette sırâtı aydınlatır.
1] Taha, 14
[2] Lokman,17
[3] Meryem, 31
[4] Radyoda Dini Kouşmalar, M.A.KOKSAL, S.228
[5] Fatiha, 1-7
[6] Alak,19