Namazın önemi

SanaLCan

New member
Katılım
16 Mar 2006
Mesajlar
1,508
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
41
Konum
C:\Windows
NAMAZIN ÖNEMİ​
Her şeyi yoktan var eden, bizi insan olarak yaratan ve sayısız nimetlerle donatan Allah’a şükranda bulunmak, teşekkür etmek en başta gelen insani görevimizdir. Allah’a şükretmek dil, kalp ve bedenle olur. Şükrün bütün bu kısımlarını toplayan bir ibadet şekli vardır ki, o da namazdır.

Namaz, alemlerin Rabbi olan Allah’a ibadet ve kulluğun tayin ve tespit olunmuş en mükemmel şeklidir.

Namaz, Allah Teâla’nın gördüğümüz, görmediğimiz, bildiğimiz, bilmediğimiz, bitmez tükenmez nimetler ve ihsanlarına karşı şükranlarımızı sunmaktır.

Namaz, işlediğimiz günahlardan arınmak, işleyeceklerimizden de korunmak için kalbimiz, dilimiz ve bütün varlığımızla yaptığımız kulluk görevidir.

Günde beş defa namaz kılmak, kadın erkek her müslümanın üzerine farzdır. İnsan bu ibadeti yerine getirmek suretiyle gönlünü Allah’a bağlar. ”Beni anmak için namaz kıl” mealinde olan ayetin işaret ettiği sır ve hikmet budur.[1]

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de;

Hz. Lokman’ın evladına; “Oğulcağızım, namazını dosdoğru kıl”[2] diye öğüt verdiğini bildirmekte; “Hz. İsmail’i kavmine namaz kılmayı emrettiği için övmekte ve Hz. İsa’ın beşikte iken mucize olarak konuştuğunda yaşadığım müddetçe bana namaz ve zekatı emretti”[3] dediğini haber vermektedir.

Bu ayetler göstermektedir ki, namaz geçmiş ümmetlere de farz kılınmış bir ibadettir.


Dînî bir görev olan namaz, imanın işâreti kalbin ışığı, ruhun kuvveti, bedenin koruyucusu ve sevgili peygamberimizin ifadesiyle “Mü’minin mi’racıdır.”[4]


Manevi bir yükselme ve mi’rac sırrına erme vesilesi olan namaz, insanı ruhen ve ahlaken yükselten onu Allah’a yaklaştıran bir ibadettir.

Bu amaçla, abdest alıp seccadesinin başına gelen ve Allahü ekber diyerek Allah’ın huzuruna duran kul; önce, “Sübhaneke” yi okur, “Allahım hamd ederek seni tesbih ederim, senin ismin mübarektir. Sen yüceler yücesisin sen’den başka ilah yoktur.

Sonra, “Eûzü billahi mine’ş-şeytanir-racim.” Şeytan’ın şerrinden sana sığınırım.

Daha sonra da, “Bismillahirrahmânirrâhim” Rahman ve Rahim olan Allahın adıyla başlarım” der.

İşte bütün bunlar Mirac merdiveninin birer basamağıdır. Kul artık manevi bir asansöre binmiştir.

“Sen her şeyden münezzehsin Ya rabbi! Hamd sana mahsustur. İsmin de mübarektir. Sen yüceler yücesisin, teksin, eşin ve benzerin yoktur. Bütün şerlerden sana sığınırım. Her güzel işe senin isminle başlarım yaptığım her işte senin rızanı ararım, diyerek derece, derece yükselir. Böylece mânâ alemine doğru harekete geçmiş olan kul, Fatiha suresini okumaya başlar.

“Hamd alemlerin Rabbı, rahmet ve merhameti sonsuz ve din gününün sahibi olan Allah’a mahsustur,” mealindeki ayetleri okurken perdeler tamamen açılmış, kul tam bu sırada huzura alınmıştır. İşte bu esnada kul, “Allahım ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz.” Diyerek ibadet ve ubudiyetini Rabbine arz eder. Muhtaç olduğu yardımı yine Rabbinden isteyerek şöyle der. “Ya Rabbi! Yalnız senin huzurunda eğilir, alnımı secdelere korum. Senden başkasına asla kul, köle olmam, Ya rabbi muhtaç olduğum yardımı da yalnız senden isterim. Gerçek manada yardım eden sensin, her şey senin iradene bağlıdır, senden medet olmadıkça hiçbir kimse bana yardım edemez. Allahım bizi doğru yola, ni’metine erdirdiğin kimselerin, gazaba uğramayanların, sapmayanların yoluna eriştir.”der[5] Arz-u halinin sonunda bir mühür mesabesinde olan “AMİN” kelimesini söyler.

Fatihadan sonra bir sûre veya en az üç ayet okumak suretiyle ayakta durmayı tamamlayan kul ruku’a varır. Üç defa “Sübhane Rabbiye’l-azîm” Büyük rabbimi tesbih ederim. Daha sonra secdeye varıp üç defa “Sübhane rabiye’l Â’lâ “Yüce Rabbimi tesbih ederim. Diyerek rabbine mülâki olur. Nitekim Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde; “Secde et ve Allah’a yaklaş”[6] buyurarak, mânâ âlemine yükselmenin ve Allah’a yaklaşmanın yolunun namazdan, namazın secdesinden geçtiğini bildirmektedir

Resûlullah efendimiz, Eshâbına:

- Birinin evi önünde nehir olsa, hergün beş kere bu nehirde yıkansa, üzerinde kir kalır mı? diye sordu. Eshâbı:

- Hayır, yâ Resûlallah! dediler.

Bunun üzerine Peygamber efendimiz:

- İşte, beş vakit namazı kılanların da, böyle küçük günâhları affolunur, buyurdu.

Namazla ilgili diğer hadîs-i şerîflerden birkaçı da şöyle:

(Namaz dinin direği, her hayrın anahtarıdır.)

(Kıyâmette kulun ilk sorguya çekileceği ibâdet namazdır. Namaz düzgün ise, diğer ameller kabûl edilir. Namaz düzgün değilse, hiçbir amel kabûl edilmez.)

Ebû Bekr-i Sıddîk hazretleri buyurdu ki:

"Beş namaz vakitleri gelince, melekler der ki; Ey Âdemoğulları, kalkınız! İnsanları yakmak için hâzırlanmış olan ateşi namaz kılarak söndürünüz."

Tembellikle namaz kılmayıp fakat, her namaz vaktinde namaz kılmadığı için üzülen, kâfir olmaz, ancak büyük günâh işlemiş olur. Hadîs imâmları, söz birliği ile bildiriyor ki, "Bir namazı vaktinde amden kılmıyan, yâni namaz vakti geçerken, namaz kılmadığı için üzülmeyen, kâfir olur veya ölürken îmânsız gider." Yâ namazı, hâtırına bile getirmiyenler, namazı vazîfe tanımıyanlar ne olur? Büyüklerden biri şeytana dedi ki:

- Senin gibi mel'ûn olmak istiyen, ne yapmalıdır?

İblîs sevinip:

- Benim gibi olmak istiyen, namaza ehemmiyyet vermez ve doğru, yalan, herşeye yemîn eder, yâni çok yemîn eder! dedi. O kimse de:

- Şeytan gibi mel'un olmak istemiyen hiçbir namazını bırakmamalı ve herşeye yemîn de etmemelidir, dedi.

Din büyüklerimiz buyurmuşlar ki:

Beş şeyi yapmıyan, beş şeyden mahrûm olur:

1- Malının zekâtını vermeyen, malının hayrını görmez.

2- Uşrunu vermeyenin, tarlasında, kazancında bereket kalmaz.

3- Sadaka vermeyenin, vücudunda sıhhat kalmaz.

4- Duâ etmeyen, arzûsuna kavuşamaz.

5- Namaz vakti gelince, kılmak istemeyen, son nefeste kelime-i şehâdet getiremez.

Görülüyor ki, farz namazı kılmamak, îmânsız gitmeğe sebep olmaktadır. Namaza devam, kalbin nûrlanmasına ve saadet-i ebediyyeye yâni sonsuz saadete kavuşmaya vesîledir. Peygamberimiz (Namaz nûrdur.) buyurdu. Yâni, dünyada kalbi parlatır. Âhırette sırâtı aydınlatır.


1] Taha, 14


[2] Lokman,17


[3] Meryem, 31


[4] Radyoda Dini Kouşmalar, M.A.KOKSAL, S.228


[5] Fatiha, 1-7


[6] Alak,19
 
Namaz kılmayanın hâli​


Namaz kılmamanın cezâsı çok büyüktür. Hadîs-i şerîfte, (Bir namazı, özürsüz olarak vaktinden sonra kılan, seksen hukbe Cehennemde yanacaktır) buyuruldu. Bir hukbe seksen senedir. Her senesi üçyüzaltmış gündür. Her günü, seksen dünya senesidir.


Kazâya kalan namazı kılacak kadar vakitlerin herbiri geçtikçe, bu bir namazın günâhı kat kat artar. Ya birkaç namaz olursa, cezâsı çok çetin olur. Her ne pahasına olursa olsun, kılmadığımız veya kılamadığımız namazlarımızı bir ân önce, kazâ etmek ve affı için tevbe etmek, çok yalvarmak lâzımdır. Namaz kılmayanın, Allahü teâlânın büyüklüğü karşısında titremesi, erimesi lâzımdır.


Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki:


(Namazı özürsüz kılmayan kimseye, Allahü teâlâ onbeş sıkıntı verir. Bunlardan altısı dünyada, üçü ölüm zamanında, üçü kabirde, üçü kabirden kalkarkendir. Dünyada olan altı azap:


1- Namaz kılmayanın ömründe bereket olmaz.


2- Allahü teâlânın sevdiği kimselerin güzelliği, sevimliliği kendine kalmaz.


3- Hiçbir iyiliğine sevap verilmez.


4- Duâları kabûl olmaz.


5- Onu kimse sevmez.


6- Müslümanların birbirlerine yaptıkları iyi duâlarının buna fâidesi olmaz.


Ölürken çekeceği azaplar:


1- Zelîl, kötü, çirkin can verir.


2- Aç olarak ölür.


3- Çok su içse de, susuzluk acısı ile ölür.


Mezarda çekeceği acılar:


1- Kabir onu sıkar. Kemikleri birbirine geçer.


2- Kabri Cehennem ateşi ile doldurulur. Gece, gündüz onu yakar. Cehennem ateşi dünya ateşine benzemez.


3- Allahü teâlâ, kabrine çok büyük yılan gönderir. Dünya yılanlarına benzemez. Hergün, her namaz vaktinde onu sokar. Bir an bırakmaz.


Kıyâmette çekeceği azaplar:


1- Cehenneme sürükleyen azap melekleri yanından ayrılmaz.


2- Allahü teâlâ, onu kızgın olarak karşılar.


3- Hesâbı çok çetin olup, Cehenneme atılır.)


Namaz kılmayanın ömründe, bereket olmaz. Ömründe, hayır ve menfaat görmez. Ömrü çeşitli hastalıklarla, sıkıntılarla geçer. Ma'nevî huzûru olmaz. Sahip olduğu dünyalıklar onu rûhî sıkıntıdan kurtaramaz
 
CEMAATLE NAMAZIN ÖNEMİ​


Beş vakit namazın cemâatle kılınması, erkekler için sünnet-i müekkededir. Hatta sabah namazının sünnetinden de kuvvetlidir ki, vacib derecesindedir.


Cemaate gitme imkanı varken ve meşru bir mazeret yokken, cemaatin terki caiz değildir. Meşru mazeretler ise: hastalık, hasta bakıcılık, takatsizlik, yolculuk, korku, yoğun ilmî meşguliyet... gibi hususlardır. Bilhassa yakın yerde ezan okunuyorsa mutlaka cemaate gitmeye gayret göstermelidir.


Cemaatle kılınan namazın sevabı, yalnız başına kılınan namazdan yirmibeş veya yirmiyedi derece fazladır. Yatsı ve sabah namazları cemaatle kılındığı zaman, o gece ibadetle geçirilmiş sevabı alınır.


Cemaatle namaz, İslâm’ın çok önem verdiği vazifelerdendir. Terkinde ise, ağır kerahet ve sorumluluk vardır.


Cemaatle farz namazlar kılınır. Teravih dışında nafile ve sünnetlerin cemaatle kılınması, Hanefîlere göre mekruhtur. (Şafiîlerde mekruh değildir). Cuma ve bayram namazlarının ise cemaatle kılınması şarttır.


Kadınlar için cemaatle namaz, emredilmiş sünnet değildir. Fakat adabıyla katılırlarsa, bunun sevabına kavuşurlar. Kadınlar için daha faziletli olan, cami cemaatine çıkmak değil; namazları evde kılmaktır. Erkekler içinse sünnet olan, namazları cami cemaatiyle kılmaktır.


Camiye gitme fırsatı bulamayan erkeklerin de, bulundukları yerde cemaat yapmaları esastır. Fakat mazeretsiz olarak cami cemaatini terkedip, evde veya iş yerinde cemaat yapmak mekruhtur. Bununla birlikte, camiler dışındaki cemaatler de, tek başına kılınan namazlardan üstündür. (1)


Cemaatle namazı terkedenler


Birçok kimse, beş vakit namazı aksatmadığı halde, cemaat hususunda yersiz mazeretler ve çeşitli bahanelerle gevşek ve ihmalkâr davranıyor. Bu durum ise, nefis ve şeytanın önemli bir hilesi olarak kabul edilmeli; bir an önce bu gevşekliğe son verip cemaate devamda karar kılmalıdır. Müslüman erkeğe yakışan, kadınlar gibi namazlarını evde kılmak değil, cami cemaatiyle kılmaktır. Beş vakti cemaatle kılamayan, hiç olmazsa sabah ve yatsı namazlarını cemaatle kılmaya gayret etmelidir.


Cemaati terkeden insanlar, zaman zaman namazlarını sünnet vaktinden mekruh vaktine geciktirir, hatta gaflet içinde namazı kaçırabilirler de... Namazı geçirmek ise gerçekten büyük günahtır. Hem çok zaman namaz tesbihatını ihmal ederek, sevabından mahrum kalırlar. En önemlisi de, asgari yirmibeş kat cemaat sevabından mahrumiyettir. Meşru mazeret olmadan cemaati terketme alışkanlığı münafıkların adetidir, müminlere yakışmaz!


Sahabeden Abdullah İbn-i Mes’ud (R.A.) diyor ki: ”Kim yarın Allah’a müslüman olarak kavuşmak isterse, şu namazlara ezan okunan yerde (cemaatle kılmaya) devam etsin. Çünkü Allah Peygamberimiz (A.S.)’e hidayet sünnetlerini (yollarını) açmıştır. Cemaat namazları da hidayet sünnetlerindendir. Eğer cemaati terkedip namazı evinde kılan kimseler gibi, siz de namazları (camiye gelmeden) evlerinizde kılmaya devam ederseniz, Peygamberiniz’in sünnetini terketmiş olursunuz. Peygamberiniz’in sünnetini terkettiğinizde ise muhakkak sapıtırsınız... Yemin olsun ben öyle halimizi görmüşümdür ki, nifakı malum münafıktan -ve hastadan- başka bizden hiç kimse cemaati terketmiyordu.” (2)
 
zor bi durum gerçekten teşekkürler paylaşımın için
 
ALLAH cc razı olsun.namazın hakkını vermeyi hepimize nasip etsin inşallah.bu arada rahmetli NECİP FAZIL KISAKÜREK üstadın zindandan mehmet e mektup şiirindeki şu dizeler aklıma geldi:ZİFT GİBİ GÖZLERDE KARANLIK KAT KAT YALNIZ SECCADEMİN YÜNÜNDE ŞEFKAT BENİ KİMSECİKLER OKŞAMAZ MADEM ÖP BENİ ALNIMDAN SEN ÖP SECCADEM.
 
allah sonumuzu hayretsin bigün cezamızı verecek ama... :(
 
Geri
Üst