Parmak ısırtan ekran röportajları

aytoldi

New member
Katılım
14 Ara 2006
Mesajlar
1,156
Reaction score
0
Puanları
0
İktidara ait denebilecek, onun özel gayretleriyle yandaş bir ismin eline geçmiş bir gazetede yazan ve her dönem başbakanlarla yakın ilişkiler kurmuş olan (erkek) meslektaşımız dünkü yazısında medyadan şikayet ediyordu. Kızdığı; köşe yazarlarının çekişerek, öfkeli polemiklerle medyaya zarar vermesi idi...

“Bir eski gazete patronu başına gelenleri, kullananları, kullanılanları kaç kez anlattı (...) Mesleğimizin itibar kaybetmesinden ders almayacak mıyız? Tümden aşağıya çekildiğimizi hissetmiyor musunuz” diyordu ki son cümle kesinlikle doğrudur. Birileri medyayı aşağı çekiyor, hem de öyle umursamaz ve pişkin tavırlarla çekiyor ki o medyanın bir parçası olmaktan derin üzüntü duymamak mümkün değil.

Ama tabii öfkeli polemiklere gelene kadar çok daha önemli şeyler var: örneğin gazetecilik ilkeleriyle bağdaşmayacak çizgiye kaymış olan, hem de bugüne kadar görülmemiş şekilde kaymış olan, “iktidarı kayıtsız şartsız destekleyip asla eleştiri yapmamayı/yapamamayı” demokrat gazetecilik diye yutturmaya kalkan veya Başbakan’a yargıdaki olaylar için “Sakın pes etme, orduyu iyice kontrolüne alana kadar bastır” diye akıl hocalığı yapanların verdiği zarar önemli...

“Meslek itibar kaybediyorsa” önce gazetecilerin kendini siyasetçi ya da “siyasetçinin halkla ilişkiler müdürü” zannetmelerinden kaybediyor. Veya gazetecinin kalemini çıkarlara alet etmesinden kaybediyor. Buna neden hiç değinmiyorlar acaba merak ettim.

KANALLARI GEZE GEZE

Son günlerde ekranda karşılarına ‘röportaj’ diye davet ettikleri konuşmacılara sorulması gereken soruları sormayan/soramayan (ve bu da dikkatli gözlerden asla kaçmayan) öyle çok gazeteci gördüm ki gerçekten inanamadım. Bir iki tanesini sizinle paylaşayım. Bu eski patron şimdi parasını koparıp yeniden gazete açmak için kanal kanal, gazete gazete dolaşıyor ve kimin nabzına göre hangi şerbeti vereceğini bilemiyor. Hemen her konuşmasında da eski gazetesi, TV’si adına özürler dilediği gibi tüm medyayı “patronların ağzının içine bakan, onun ilişkilerine göre yazan, konuşan” veya rakip patronlarla uğraşan gazetecilerden oluşmuş göstermeye çalışıyor.

Diyelim ki karşısında iki “tecrübe”li gazeteci var. Eski patron bunu söylüyor ve ekliyor; “Bir patronun nükleer santral işi varsa karşısındakiler hemen yeşilci oluyor. Kendi patronunun bir işi varsa ona arka çıkıyor”... Biri bu patronun gazetesinde de çalışmış olan gazeteciler “Ama efendim, siz değil miydiniz daha dün ‘Ben yanımda çalışan gazetecilere baskı yapmadım’ diyen? Şimdi biz dahil bütün o gazetecileri ‘patron çıkarına veya emrine göre yazar’ duruma düşürüyorsunuz, Türkiye’de böyle bir baskıyla çalışmayacak onurlu gazeteciler de var. Hatalı değil mi bu konuşma” diye sormuyor. Ama arkasından; “Gazeteciler gazeteyi patronlarına karşı savunamadığı takdirde meslek zarar görüyor” yorumunu patlatıveriyorlar. (Gazetecilerin gazeteyi veya gazeteleri iktidar baskılarına karşı savunamamalarının ise mesleği tümüyle yok ettiğini hiç hatırlamayarak...)

Eh, doğru tabii kişiliğini, mesleğini koruyamayıp bu muameleye katlananlar fena zarar veriyor.

Eski patron “Gazeteyi farklı kılacak olan zevkle okunması, bir de mutfağı” diyor. Karşısındakiler “ya dürüst ve ilkeli gazetecilik, ya haberleri doğru verme, yalakalık yapmama” diye sormuyor.

Devamlı “ülkedeki değişim”den söz eden konuşmacıya “Vallahi en büyük değişim sizde, şimdi bir gazete çıkarsanız müthiş siyasi destek alırsınız” diyemiyor.

“HİÇBİR ŞEY GİZLİ KALMAYACAK”

Bir başka kanalda Bülent Arınç 5 gazetecinin sorularını cevapladı geçen hafta... Yeni sorular yaratan çok şey söyledi ama o sorular yoktu.

Meselâ; “Artık hiçbir şey gizli kalmayacak” dediğinde “Peki ya 27 Nisan e-muhtırası, Dolmabahçe görüşmesi? Bunların üstüne neden gidilmedi de ‘mezara gidecek’ konular olarak kaldı. Ya Deniz Feneri davası neden bu kadar gizli ve hâlâ hiçbir şey açıklanmıyor, tam aksine dernek Elazığ depreminde Kızılay’la birlikte ortaya çıkıyor ve üstelik kendisine teşekkür ediliyor” sorusu gelmedi.

Meselâ; “Her sözümün arkasındayım” dediğinde “Siz Tokat saldırısından sonra (TSK’nın da üzerine alınmasına neden olacak şekilde) bu saldırıyı PKK değil başka gizli örgütlerin yaptığını söylediniz. Hatta Başbakan ABD’deydi, dönüşte ona da hemen bu bilgiyi verdiniz ama PKK tek başına üstlendi sustunuz. O sözünüzün arkasında nasıl duracaksınız” sorusu da yoktu.

“Gül ve Erdoğan hakkında kitap yazanlar şimdi içerde. Hesabını verecekler” dediğinde de oradaki hiçbir gazeteci “Ama efendim, bu ülkede ‘Atatürk’e hakaret’e bile ceza verilmezken, ekranlardan bol bol toplumun Ata’sına, Önder’ine hakaret edilirken onlar neden içerde? Türkiye’de hukuk nasıl işliyor” diye sormadı.

“Başkalarına en ağır hakareti medya yoluyla yapanlar sadece para cezası alırken kitap yazan neden hapis cezası alıyor” demedi. Öylece dinlediler.

İşte bu nedenle örneğin Bülent Arınç Her Açıdan’a katılmaz. Çünkü orada hiçbir şey bu soruların sorulmasını engelleyemez.

“Mesleğin saygınlığı” deyince eleştiriler tüm yanlışları kapsamalı, sadece polemikleri değil!


http://haber.gazetevatan.com/haberdetay.asp?detay=Parmak_isirtan_ekran_roportajlari&tarih=17.03.2010&Newsid=294221&Categoryid=4&wid=4
 
Onlar, cevabını hesabını veremeyeceği sorular
soran kanallara çıkmaz çıkamaz.Kazara vatandaşın
biri sorarsa ya provakatördür yada anasını özlettirmiştir.
 
Katılır katılırda demogojiden gecilmez dönüp dolaşır en büyük klasikleri her kesin kuyruk beklemeden ilaç aldığında kalır laf..Söyleyecekleri başka söz yokki onları dinlerken hangi ülkede yaşadğımı merak ediyorum....
 
Geri
Üst