irachann
HH gєвzєтiм
- Katılım
- 7 Ağu 2007
- Mesajlar
- 2,210
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 35
Çok mucizesi görülmüştür. Bazılarını bildirelim.
Aşağıdaki yazılar (Mirat-ı Kâinat) kitabından alınmıştır.
Muhammed
aleyhisselamın hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek çoktur.
Ümmetinin Evliyasında hasıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir.
Çünkü, kerametler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hasıl
olmaktadır.
Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (biset) zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bisetten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.
Bunlardan
birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de ayrıca
görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye
ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün
olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu
bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.
1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kuran-ı kerimdir.
(Geniş bilgi için, Kuran-ı kerim maddesine bakınız.)
2- En büyük mucizelerinden birisi de Mirac mucizesidir.
(Geniş bilgi için, Mirac mucizesi maddesine bakınız.)
3-
Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ayı ikiye
ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır.
Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekkede Kureyş
kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ayı ikiye ayır)
dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının,
akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp
dua etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ayı ikiye böldü. Yarısı bir dağın,
diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize
sihir yaptı dediler. İman etmediler.
Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyle:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir mucize görünce hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]
4-
Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mübarek
elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun
bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üçyüz, bazen
binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve
hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan
çıkarınca akması durmuştur.
5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.
6-
Medinede, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah
hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber
yapılınca, Hannanenin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün
cemaat işittiler. Minberden inip, Hannaneye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.
7-
Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı
sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok görülmüştür.
8-
Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat
etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini
söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?)
buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın
evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi)
dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.
9- Tirmizi
ve Nesainin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü ama bir kimse
gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya dua et, gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz
bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin
Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim
Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime
yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu
yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!)
duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri
açıldı. Bu duayı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına
kavuşmuşlardır.
10- Medinede, minberde hutbe okurken,
bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız,
tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp,
dua eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden,
bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine
minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız
deyince, Resul aleyhisselam, tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.
11-
Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulullaha haber
verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.
12-
Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri
gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, (ya
Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu.
Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak
balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu,
Resulullaha haber verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi) buyurdu.
13- Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır:
Birinci
kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki,
bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalbli düşmanlarının
imana gelmelerine sebep olmuştur.
İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir.
Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan birkaçı aşağıda bildirilecektir.
[İslama
davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından
dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistana hicret etmişlerdi.
Resulullah, Mekkede kalan Eshab-ı kiramla beraber, üç sene her türlü
görüşme, alış-veriş yapma, müslümanlardan başka bir kimse ile konuşmama
gibi, bütün içtimai muamelelerden men olundular. Kureyş müşrikleri, bu
karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak, Kâbe-i muazzamaya
asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza) denilen bir çeşit
kurdu [ağaç kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan (Bismikellahümme) [Allahü
teâlânın ismi ile] ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk
yedi, bitirdi. Allahü teâlâ bu hâli Cibril-i emin vasıtası ile
Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz de bu hâli amcası
Ebu Talibe anlattı. Ertesi gün, Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine
gelerek, Muhammedin Rabbi Ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru
ise, bu hâli kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile
görüşmelerine mani olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu
artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi
kabul ettiler. Herkes toplanarak Kâbeye geldiler. Ahdnameyi Kâbeden
indirerek açtılar ve Resulullahın buyurduğu gibi, (Bismikellahümme) ibaresinden başka, bütün yazıların yenilmiş olduğunu gördüler.]
Acem padişahı Hüsrevden Medineye elçiler geldi. Bir gün, bunları çağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu. Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi. [İran şahlarına Kisra denir.]
14- Bir gün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Hazret-i Ebu Bekirin ve Hafsa validemizin babası olan Hazret-i Ömerin halife olacaklarını müjdeledi.
15-
Ebu Hüreyreyi radıyallahü teâlâ anh Medinede, zekat olarak gelmiş
olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken
yakaladı. Seni Resulullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum
çocuğum çoktur diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gün, Resulullah Ebu
Hüreyreyi çağırıp, (Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hüreyre anlatınca, (Seni aldatmış. Yine gelecektir)
buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah
aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca,
yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana
çok faydası olur, dedi. Ebu Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el
kürsi)yi okursan Allahü teâlâ seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi
ve gitti. Ertesi gün, Resulullah efendimiz, Ebu Hüreyreye tekrar sorup
cevap alınca, (Şimdi doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır bilmiyorum deyince, (O kimse şeytan idi) buyurdu.
16-
Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker
gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid olduklarını,
kendisi, Medinede minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile
görerek yanındakilere haber verdi.
17- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemene gönderirken, Medinenin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. (Seninle dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemende iken Resulullah efendimiz Medinede vefat etti.
18- Vefat ederken, mübarek kızı Fatımaya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonra Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.
19- Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid olarak ölürsün) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hazret-i Ömerin ve Hazret-i Osmanın ve Hazret-i Alinin şehid olacaklarını dahi haber verdi.
20-
Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin
müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda
dağıtılacağını müjdeledi.
21- Ümmetinden çok kimsenin
denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiramın o gazada
bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken müslümanlar,
gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi.
Orada şehid oldu.
22- Mübarek kızı Fatımanın oğlu Hasan radıyallahü teâlâ anhüma için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır)
buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviyeye radıyallahü anh karşı harp
edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için
hakkı olan halifeliği Muaviyeye radıyallahü anh teslim etti.
23- Abdullah ibni Abbasın annesine bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!)
buyurdu. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup,
mübarek ağzının suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin
kucağına verdi. (Halifelerin babasını al, götür!) buyurdu. Hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet,
böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffah,
Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbasın soyundan oldu.
24- Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hazret-i Ali buyuruyor ki:
Resulullah
beni Yemene kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya Resulallah! Ben
kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.
25- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.
26- Amcası Ebu Lehebin oğlu Uteybe, Resulullahı çok üzdü. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!)
buyurdu. Uteybe, Şama ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının
arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı.
Sıra Uteybeye gelince, kaptı parçaladı.
27- Acem
padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi için mektup gönderdi. Alçak Hüsrev,
mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid eyledi. Peygamber efendimiz
bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya Rabbi! onun mülkünü parçala!)
buyurdu. Resulullah hayatta iken Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle
parçaladı. Hazret-i Ömer halife iken, acem memleketinin tamamını
müslümanlar feth edip, Hüsrevin nesli de, mülkü de kalmadı.
28-
Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil, Resulullahın en
büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz kılarken, alçak Ebu
Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen
geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde, Muhammed ile
aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok kimse beni bekliyorlardı.
Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu müslümanlar
işitip, Resulullah efendimize sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı) buyurdu.
29-
Resulullah efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip,
ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp
havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı.
Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.
30-
Selman-ı Farisi, hak din aramak için, İrandan çıkıp çeşitli
memleketleri dolaşmaya başladı. Beni Kelb kabilesinden bir kervan ile
Arabistana gelirken Vadi-ul kura denilen mevkide hainlik edip bir
yahudiye köle diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir yahudiye
köle olarak sattı. Hicrette Resulullahın Medineye teşriflerini
işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi nasrani âlimi idi. En son rehberi
büyük bir âlimin tavsiyesi ile, ahir zaman Peygamberine iman etmek için
Arabistana gelmişti. O âlim, Resulullahın vasıflarını öğretmiş, Onun
hediye kabul edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu arasında mühr-ü
nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu Selmana bildirmişti.
Selman-ı Farisi, Resulullaha sadakadır diyerek hurma getirdi.
Resulullah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmibeş
kadar hurma getirdi. Resulullah efendimiz ondan yedi. Bütün Eshab-ı
kiram da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı. Resulullahın
bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenaze defninde mühr-ü nübüvveti
görmek arzu etti. Resulullah, bunu anlayıp mübarek gömleğini sıyırarak
mühr-ü nübüvveti gösterdi. Selman hemen imana geldi. Birkaç sene sonra
300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altın ödemek şartı ile azat
edilmesine söz kesildi. Resulullah bunu işitti. Mübarek elleri ile
ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene meyve vermeye
başladı. Birini Ömer radıyallahü teâlâ anh dikmişti. Bu ağaç meyve
vermedi. Resulullah efendimiz, bunu çıkarıp mübarek elleri ile tekrar
dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazada, ganimet alınan, yumurta
kadar altını Selmana radıyallahü teâlâ anh verdiler. Resulullaha
gelip, bu gayet azdır. Binaltıyüz gram çekmez dedi. Mübarek ellerine
alıp tekrar Selmana verdi. (Bunu sahibine götür) buyurdu. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Hazret-i Selmana kaldı.
31-
Kureyş kâfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris bin Kays,
Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resulullaha cefa ve eziyet
etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz...)
mealindeki Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velidin ayağına,
ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına,
beşincisinin gözlerine işaret etti. Velidin ayağına bir ok battı. Çok
kibirli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi.
Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. Asın
ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan
geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup,
diğer Esved de, ama olup, hepsi helak oldular.
32- Devs
kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekkede imana gelmişti.
Kavmini imana davet için Resulullahtan bir alamet istedi. (Ya Rabbi! Buna bir âyet (delil) ihsan eyle)
buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, iki kaşı arasında bir nur parladı.
Tufeyl, ya Rabbi! Bu alameti yüzümden giderip başka yerime koy. Bunu
yüzümde görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım için
cezalandırıldığımı zannederler dedi. Duası kabul olup, nur yüzünden
gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler
zamanla imana geldiler.
33- Hicretin yedinci senesinde
Resulullah efendimiz, Habeş padişahı Necaşiye ve Rum imparatoru
Herakliyusa ve Acem padişahı Husreve ve Bizansın Mısırdaki valisi
Mukavkase ve Şamdaki valisi Harise ve Umman Sultanı Semameye
mektuplar göndererek, hepsini imana davet etti. Mektupları götüren
elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o
dilleri söylemeye başladılar.
şiddetle okumanızı tavsiye ederim ayrıca arama yaptım mucize diye bulamadım verilmiş olabilir verildiyse kusura bakmayın
Aşağıdaki yazılar (Mirat-ı Kâinat) kitabından alınmıştır.
Muhammed
aleyhisselamın hak Peygamber olduğunu bildiren şahitler pek çoktur.
Ümmetinin Evliyasında hasıl olan kerametler, hep Onun mucizeleridir.
Çünkü, kerametler, Ona tâbi olanlarda, Onun izinde gidenlerde hasıl
olmaktadır.
Muhammed aleyhisselamın mucizeleri, zaman bakımından üçe ayrılmıştır:
Birincisi, mübarek ruhu yaratıldığından başlayarak, Peygamberliğinin bildirildiği (biset) zamanına kadar olanlardır.
İkincisi, bisetten vefatına kadar olan zaman içindekilerdir.
Üçüncüsü, vefatından kıyamete kadar olmuş ve olacak şeylerdir.
Bunlardan
birincilere, (İrhas) yani, başlangıçlar denir. Her biri de ayrıca
görerek veya görmeyip akıl ile anlaşılan mucizeler olmak üzere ikiye
ayrılırlar. Bütün bu mucizeler o kadar çoktur ki, saymak mümkün
olmamıştır. İkinci kısımdaki mucizelerin üç bin kadar olduğu
bildirilmiştir. Bunlardan bazılarını aşağıda bildireceğiz.
1- Muhammed aleyhisselamın mucizelerinin en büyüğü Kuran-ı kerimdir.
(Geniş bilgi için, Kuran-ı kerim maddesine bakınız.)
2- En büyük mucizelerinden birisi de Mirac mucizesidir.
(Geniş bilgi için, Mirac mucizesi maddesine bakınız.)
3-
Meşhur mucizelerinin en büyüklerinden birisi de, Ayı ikiye
ayırmasıdır. Bu mucize, başka hiçbir Peygambere nasip olmamıştır.
Muhammed aleyhisselam elli iki yaşında iken, Mekkede Kureyş
kâfirlerinin elebaşıları yanına gelip, (Peygamber isen Ayı ikiye ayır)
dediler. Muhammed aleyhisselam, herkesin ve hele tanıdıklarının,
akrabasının iman etmelerini çok istiyordu. Mübarek ellerini kaldırıp
dua etti. Allahü teâlâ, kabul edip, Ayı ikiye böldü. Yarısı bir dağın,
diğer yarısı başka dağın üzerinde göründü. Kâfirler, Muhammed bize
sihir yaptı dediler. İman etmediler.
Bu mucize ile ilgili âyet-i kerimenin meali şöyle:
(Kıyamet yaklaştı, Ay yarıldı. Onlar [müşrikler] bir mucize görünce hemen yüz çevirirler ve "Eskiden beri devam ede gelen bir sihir [büyü] derler.) [Kamer 1,2]
4-
Muhammed aleyhisselam, bazı gazalarında, susuz kalındığı zaman, mübarek
elini bir kaptaki suya sokmuş, parmakları arasından su akarak, suyun
bulunduğu kap devamlı taşmıştır. Bazen seksen, bazen üçyüz, bazen
binbeşyüz, Tebük Gazasında ise, yetmiş bin kimsenin hepsi ve
hayvanları, bu sudan içmişler ve kullanmışlardır. Mübarek elini sudan
çıkarınca akması durmuştur.
5- Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.
6-
Medinede, mescid-i nebevide dikili bir hurma kütüğü vardı. Resulullah
hutbe okurken, bu direğe dayanırdı. Buna Hannane denirdi. Minber
yapılınca, Hannanenin yanına gitmedi. Ondan ağlama seslerini, bütün
cemaat işittiler. Minberden inip, Hannaneye sarıldı. Sesi kesildi. (Eğer sarılmasaydım, benim ayrılığımdan kıyamete kadar ağlardı) buyurdu.
7-
Mübarek eline aldığı çakıl taşlarının ve tuttuğu yemek parçalarının arı
sesi gibi, Allahü teâlâyı tesbih ettikleri çok görülmüştür.
8-
Bir gün, bir köylüyü imana davet etti. Müslüman bir komşumun vefat
etmiş kızını diriltirsen, iman ederim dedi. Mezarına gittiler. İsmini
söyleyerek kızı çağırdı. Kabir içinden ses işitildi ve dışarı çıktı. (Dünyaya gelmek ister misin?)
buyurdu. (Ya Resulallah! Dünyaya gelmek istemem. Burada babamın
evindekinden daha rahatım. Müslümanın ahireti, dünyasından daha iyi)
dedi. Köylü bunu görünce, hemen imana geldi.
9- Tirmizi
ve Nesainin (Sünen) kitaplarında diyor ki, iki gözü ama bir kimse
gelip, ya Resulallah, Allahü teâlâya dua et, gözlerim açılsın dedi. (Kusursuz
bir abdest al! Sonra Ya Rabbi! Sana yalvarıyorum. Sevgili Peygamberin
Muhammed aleyhisselamı araya koyarak, senden istiyorum. Ey çok sevdiğim
Peygamberim Muhammed aleyhisselam! Seni vesile ederek, Rabbime
yalvarıyorum. Senin hatırın için kabul etmesini istiyorum. Ya Rabbi! Bu
yüce Peygamberi bana şefaatçi eyle! Onun hürmetine duamı kabul et!)
duasını okumasını buyurdu. Adam, abdest alıp dua etti. Hemen gözleri
açıldı. Bu duayı müslümanlar, her zaman okumuşlar ve maksatlarına
kavuşmuşlardır.
10- Medinede, minberde hutbe okurken,
bir kimse, ya Resulallah! Susuzluktan çocuklarımız, hayvanlarımız,
tarlalarımız helak oluyor. İmdadımıza yetiş dedi. Ellerini kaldırıp,
dua eyledi. Gökte hiç bulut yokken, mübarek ellerini yüzüne sürmeden,
bulutlar toplandı. Hemen yağmur başladı. Birkaç gün devam etti. Yine
minberde okurken, o kimse, ya Resulallah! Yağmurdan helak olacağız
deyince, Resul aleyhisselam, tebessüm etti ve (Ya Rabbi! Rahmetini başka kullarına da ihsan eyle!) buyurdu. Bulutlar açılıp, güneş göründü.
11-
Cabir bin Abdullah diyor ki, çok borcum vardı. Resulullaha haber
verdim. Bahçeme gelip, hurma yığınının etrafında üç kere dolaştı. (Alacaklılarını çağır, gelsinler!) buyurdu. Her birine hakları verildi. Yığından bir şey eksilmedi.
12-
Bir kadın, hediye olarak bal gönderdi. Balı kabul edip, boş kabı geri
gönderdi. Kap bal ile dolu olarak geri geldi. Kadın gelerek, (ya
Resulallah! Hediyemi niçin kabul etmediniz?Acaba günahım nedir?) dedi. (Senin hediyeni kabul ettik. Gördüğün bal, Allahü teâlânın hediyene verdiği berekettir) buyurdu.
Kadın çocukları ile aylarca yediler. Hiç eksilmedi. Bir gün yanılarak
balı başka bir kaba koydular. Oradan yiyerek bitirdiler. Bunu,
Resulullaha haber verdiler. (Gönderdiğim kapta kalsaydı, dünya durdukça yerlerdi, hiç eksilmezdi) buyurdu.
13- Resulullahın gaybdan haber verdiği çok görüldü. Bu mucizesi üç kısımdır:
Birinci
kısmı, kendi zamanından evvel olan ve kendisine sorulan şeylerdir ki,
bunlara verdiği cevaplar, çok kâfirlerin, katı kalbli düşmanlarının
imana gelmelerine sebep olmuştur.
İkinci kısmı, kendi zamanında olmuş ve olacak şeyleri haber vermesidir.
Üçüncü kısmı, kendisinden sonra kıyamete kadar dünyada ve ahirette olacak şeyleri bildirmesidir.
Burada ikinci ve üçüncü kısımlardan birkaçı aşağıda bildirilecektir.
[İslama
davetin başlangıcında, müşriklerin eziyetlerinden, sıkıntılarından
dolayı, Eshab-ı kiramın bir kısmı Habeşistana hicret etmişlerdi.
Resulullah, Mekkede kalan Eshab-ı kiramla beraber, üç sene her türlü
görüşme, alış-veriş yapma, müslümanlardan başka bir kimse ile konuşmama
gibi, bütün içtimai muamelelerden men olundular. Kureyş müşrikleri, bu
karar ve ittifaklarını bildiren bir ahdname yazarak, Kâbe-i muazzamaya
asmışlardı. Her şeye kâdir olan Allahü teâlâ (Arza) denilen bir çeşit
kurdu [ağaç kurdu] o vesikaya musallat etti. Yazılı bulunan (Bismikellahümme) [Allahü
teâlânın ismi ile] ibaresinden başka, ne yazılı ise, hepsini o kurtcuk
yedi, bitirdi. Allahü teâlâ bu hâli Cibril-i emin vasıtası ile
Peygamber efendimize bildirdi. Peygamber efendimiz de bu hâli amcası
Ebu Talibe anlattı. Ertesi gün, Ebu Talib müşriklerin ileri gelenlerine
gelerek, Muhammedin Rabbi Ona şöyle haber vermiş. Eğer söylediği doğru
ise, bu hâli kaldırıp, eskiden olduğu gibi dolaşmalarına, başkaları ile
görüşmelerine mani olmayınız. Eğer söylediği doğru değilse, ben de Onu
artık himaye etmeyeceğim, dedi. Kureyşin ileri gelenleri, bu teklifi
kabul ettiler. Herkes toplanarak Kâbeye geldiler. Ahdnameyi Kâbeden
indirerek açtılar ve Resulullahın buyurduğu gibi, (Bismikellahümme) ibaresinden başka, bütün yazıların yenilmiş olduğunu gördüler.]
Acem padişahı Hüsrevden Medineye elçiler geldi. Bir gün, bunları çağırıp, (Bu gece, Kisranızı kendi oğlu öldürdü) buyurdu. Bir müddet sonra, oğlunun babasını öldürdüğü haberi geldi. [İran şahlarına Kisra denir.]
14- Bir gün, zevcesi Hafsa validemize, (Ebu Bekir ile baban, ümmetimin idaresini ellerine alacaklardır) buyurdu. Bu sözle Hazret-i Ebu Bekirin ve Hafsa validemizin babası olan Hazret-i Ömerin halife olacaklarını müjdeledi.
15-
Ebu Hüreyreyi radıyallahü teâlâ anh Medinede, zekat olarak gelmiş
olan hurmaların muhafazasına memur etmişti. Bir kimseyi hurma çalarken
yakaladı. Seni Resulullaha götüreceğim dedi. Hırsız, fakirim, çoluğum
çocuğum çoktur diyerek yalvarınca, bıraktı. Ertesi gün, Resulullah Ebu
Hüreyreyi çağırıp, (Dün gece bıraktığın adam ne yapmıştı?) buyurdu. Ebu Hüreyre anlatınca, (Seni aldatmış. Yine gelecektir)
buyurdu. Ertesi gece yine geldi ve yakalandı. Tekrar yalvarıp, Allah
aşkına bırak dedi ve kurtuldu. Üçüncü gece, tekrar gelip yakalanınca,
yalvarmaları fayda vermedi. Beni bırakırsan, birkaç şey öğretirim, sana
çok faydası olur, dedi. Ebu Hüreyre kabul etti. Gece yatarken, (Âyet-el
kürsi)yi okursan Allahü teâlâ seni korur, yanına şeytan yaklaşmaz dedi
ve gitti. Ertesi gün, Resulullah efendimiz, Ebu Hüreyreye tekrar sorup
cevap alınca, (Şimdi doğru söylemiş. Halbuki kendisi çok yalancıdır. Üç gecedir kiminle konuştuğunu biliyor musun?) buyurdu. Hayır bilmiyorum deyince, (O kimse şeytan idi) buyurdu.
16-
Rum İmparatorunun orduları ile harp için (Mute) denilen yere asker
gönderdiğinde, sahabeden üç emirin arka arkaya şehid olduklarını,
kendisi, Medinede minber üzerinde iken, Allahü teâlânın göstermesi ile
görerek yanındakilere haber verdi.
17- Muaz bin Cebeli vali olarak Yemene gönderirken, Medinenin dışına kadar uğurlayıp ona çok nasihatler verdi. (Seninle dünyada artık buluşamayız) buyurdu. Hazret-i Muaz Yemende iken Resulullah efendimiz Medinede vefat etti.
18- Vefat ederken, mübarek kızı Fatımaya, (Akrabam arasında bana evvela kavuşan sen olacaksın) buyurdu. Altı ay sonra Hazret-i Fatıma vefat etti. Akrabasından ondan evvel kimse vefat etmedi.
19- Kays bin Şemmasa, (Güzel olarak yaşarsın ve şehid olarak ölürsün) buyurdu. Hazret-i Ebu Bekir halife iken Yemamede Müseylemet-ül-Kezzab ile yapılan muharebede şehid oldu.
Hazret-i Ömerin ve Hazret-i Osmanın ve Hazret-i Alinin şehid olacaklarını dahi haber verdi.
20-
Acem padişahı Kisranın ve Rum padişahı Kayserin memleketlerinin
müslümanların eline geçeceğini ve hazinelerinin Allah yolunda
dağıtılacağını müjdeledi.
21- Ümmetinden çok kimsenin
denizden gazaya gideceklerini ve sahabeden olan Ümmi Hiramın o gazada
bulunacağını haber verdi. Hazret-i Osman halife iken müslümanlar,
gemiler ile Kıbrıs adasına gidip harp ettiler. Bu hanım da beraber idi.
Orada şehid oldu.
22- Mübarek kızı Fatımanın oğlu Hasan radıyallahü teâlâ anhüma için, (Bu oğlum çok hayırlıdır. Allahü teâlâ, müslümanlardan iki büyük ordunun sulh etmesine bunu sebep yapacaktır)
buyurdu. Büyük bir ordu ile Muaviyeye radıyallahü anh karşı harp
edeceği zaman, fitneyi önlemek, müslümanların kanının dökülmemesi için
hakkı olan halifeliği Muaviyeye radıyallahü anh teslim etti.
23- Abdullah ibni Abbasın annesine bakıp, (Senin bir oğlun olacak. Doğduğu zaman bana getir!)
buyurdu. Çocuğu getirdiklerinde, kulağına ezan ve ikamet okuyup,
mübarek ağzının suyundan ağzına sürdü. İsmini Abdullah koyup annesinin
kucağına verdi. (Halifelerin babasını al, götür!) buyurdu. Hazret-i Abbas, bunu işitip, gelip sorunca, (Evet,
böyle söyledim. Bu çocuk halifelerin babasıdır. Onlar arasında seffah,
Mehdi ve İsa aleyhisselamla namaz kılan bir kimse bulunacaktır) buyurdu. Abbasiyye devletinin başına çok halifeler geldi. Bunların hepsi, Abdullah bin Abbasın soyundan oldu.
24- Eshabından çok kimseye hayır dualar etmiş, hepsi kabul olunarak faydalarını görmüşlerdir.
Hazret-i Ali buyuruyor ki:
Resulullah
beni Yemene kadı [Hakim] olarak göndermek istedi. Ya Resulallah! Ben
kadılık yapmasını bilmiyorum dedim. Mübarek elini göğsüme koyup, (Ya Rabbi! Bunun kalbine doğru şeyleri bildir. Hep doğru söylemek nasip eyle!) buyurdu. Bundan sonra bana gelen şikayetçilerden doğru olanı hemen anlar, hak üzere hükmederdim.
25- Nabiga ismindeki meşhur şair şiirlerinden birkaçını okuyunca, Araplar arasında meşhur olan (Allahü teâlâ dişlerini dökmesin) duasını buyurdu. Nabiga yüz yaşına gelmişti. Dişleri ak ve berrak, inci gibi dizilmiş dururdu.
26- Amcası Ebu Lehebin oğlu Uteybe, Resulullahı çok üzdü. Çirkin şeyler söyledi. Buna çok üzülüp, (Ya Rabbi! Buna köpeklerinden birini musallat eyle!)
buyurdu. Uteybe, Şama ticaret için giderken bir gece arkadaşlarının
arasında yatıyordu. Bir aslan gelip arkadaşlarını koklayıp bıraktı.
Sıra Uteybeye gelince, kaptı parçaladı.
27- Acem
padişahı Hüsrev Pervize iman etmesi için mektup gönderdi. Alçak Hüsrev,
mektubu parçaladı ve getiren elçiyi şehid eyledi. Peygamber efendimiz
bunu işitince, çok üzüldü ve (Ya Rabbi! onun mülkünü parçala!)
buyurdu. Resulullah hayatta iken Hüsrevi oğlu Şireveyh hançerle
parçaladı. Hazret-i Ömer halife iken, acem memleketinin tamamını
müslümanlar feth edip, Hüsrevin nesli de, mülkü de kalmadı.
28-
Allahü teâlâ, Habibini belalardan korurdu. Ebu Cehil, Resulullahın en
büyük düşmanı idi. Kâbe-i muazzama yanında namaz kılarken, alçak Ebu
Cehil, tam zamanıdır diyerek, bıçakla üzerine yürümek isterken, hemen
geri dönüp kaçtı. Arkadaşları, niçin korktun dediklerinde, Muhammed ile
aramızda ateş dolu bir hendek gördüm. Birçok kimse beni bekliyorlardı.
Bir adım atsaydım, yakalayıp ateşe atacaklardı. Bunu müslümanlar
işitip, Resulullah efendimize sorduklarında, (Allahü teâlânın melekleri, onu yakalayıp parçalayacaklardı) buyurdu.
29-
Resulullah efendimiz bir gün abdest alıp, mestlerinden birini giyip,
ikincisine mübarek elini uzatırken, bir kuş geldi. Bu mesti kapıp
havada silkti. İçinden bir yılan düştü. Sonra kuş mesti yere bıraktı.
Bugünden sonra, ayakkabı giyerken, önce silkelemek sünnet oldu.
30-
Selman-ı Farisi, hak din aramak için, İrandan çıkıp çeşitli
memleketleri dolaşmaya başladı. Beni Kelb kabilesinden bir kervan ile
Arabistana gelirken Vadi-ul kura denilen mevkide hainlik edip bir
yahudiye köle diye sattılar. Bu da, akrabası, Medineli bir yahudiye
köle olarak sattı. Hicrette Resulullahın Medineye teşriflerini
işitince, çok sevindi. Çünkü, kendisi nasrani âlimi idi. En son rehberi
büyük bir âlimin tavsiyesi ile, ahir zaman Peygamberine iman etmek için
Arabistana gelmişti. O âlim, Resulullahın vasıflarını öğretmiş, Onun
hediye kabul edip, sadaka kabul etmediğini, iki omuzu arasında mühr-ü
nübüvvet olduğunu ve pek çok mucizeleri olduğunu Selmana bildirmişti.
Selman-ı Farisi, Resulullaha sadakadır diyerek hurma getirdi.
Resulullah onlardan hiç yemedi. Hediyedir diye bir tabakta yirmibeş
kadar hurma getirdi. Resulullah efendimiz ondan yedi. Bütün Eshab-ı
kiram da yediler. Yenilen hurma çekirdekleri bin kadardı. Resulullahın
bu mucizesini de gördü. Ertesi gün bir cenaze defninde mühr-ü nübüvveti
görmek arzu etti. Resulullah, bunu anlayıp mübarek gömleğini sıyırarak
mühr-ü nübüvveti gösterdi. Selman hemen imana geldi. Birkaç sene sonra
300 hurma ağacı ile binaltıyüz dirhem altın ödemek şartı ile azat
edilmesine söz kesildi. Resulullah bunu işitti. Mübarek elleri ile
ikiyüzdoksandokuz hurma ağacı dikti. Ağaçlar o sene meyve vermeye
başladı. Birini Ömer radıyallahü teâlâ anh dikmişti. Bu ağaç meyve
vermedi. Resulullah efendimiz, bunu çıkarıp mübarek elleri ile tekrar
dikti. Bu da hemen meyve verdi. Bir gazada, ganimet alınan, yumurta
kadar altını Selmana radıyallahü teâlâ anh verdiler. Resulullaha
gelip, bu gayet azdır. Binaltıyüz gram çekmez dedi. Mübarek ellerine
alıp tekrar Selmana verdi. (Bunu sahibine götür) buyurdu. Yarısı ile efendisine olan borcunu ödedi. Yarısı da, Hazret-i Selmana kaldı.
31-
Kureyş kâfirlerinden Velid bin Mugire, As bin Vail, Haris bin Kays,
Esved bin Yagus ve Esved bin Muttalib, Resulullaha cefa ve eziyet
etmekte başkalarından aşırı gidiyorlardı. Cebrail aleyhisselam gelip, (Seninle alay edenlere cezalarını veririz...)
mealindeki Hicr suresinin 95. âyetini getirip, Velidin ayağına,
ikincisinin ökçesine, üçüncüsünün burnuna, dördüncüsünün başına,
beşincisinin gözlerine işaret etti. Velidin ayağına bir ok battı. Çok
kibirli olduğundan, eğilerek oku çıkarıp atmak, kendine ağır geldi.
Demiri topuk damarına batıp, siyatik hastalığına yakalandı. Asın
ökçesine diken battı. Tulum gibi şişti. Harisin burnundan devamlı kan
geldi. Esved bir ağaç altında neşeli otururken, kafasını ağaca vurup,
diğer Esved de, ama olup, hepsi helak oldular.
32- Devs
kabilesinin reisi Tufeyl, hicretten önce, Mekkede imana gelmişti.
Kavmini imana davet için Resulullahtan bir alamet istedi. (Ya Rabbi! Buna bir âyet (delil) ihsan eyle)
buyurdu. Tufeyl, kabilesine gidince, iki kaşı arasında bir nur parladı.
Tufeyl, ya Rabbi! Bu alameti yüzümden giderip başka yerime koy. Bunu
yüzümde görenlerden bazısı, kendi dinlerinden çıktığım için
cezalandırıldığımı zannederler dedi. Duası kabul olup, nur yüzünden
gitti. Elindeki kamçının ucunda kandil gibi parladı. Kabilesindekiler
zamanla imana geldiler.
33- Hicretin yedinci senesinde
Resulullah efendimiz, Habeş padişahı Necaşiye ve Rum imparatoru
Herakliyusa ve Acem padişahı Husreve ve Bizansın Mısırdaki valisi
Mukavkase ve Şamdaki valisi Harise ve Umman Sultanı Semameye
mektuplar göndererek, hepsini imana davet etti. Mektupları götüren
elçiler, gittikleri yerin dillerini bilmiyorlardı. Ertesi sabah, o
dilleri söylemeye başladılar.
şiddetle okumanızı tavsiye ederim ayrıca arama yaptım mucize diye bulamadım verilmiş olabilir verildiyse kusura bakmayın