berke1000
New member
17. Milli Eğitim Şûrası’nda öğrenci ve öğretmenlerin talepleri yüksek sesle dile getirilmeye başlandı. Konuşulanların birçoğu daha önceki senelerden miras kalan problemler. Kimsenin halinden memnun olmadığı bir camia içerisinde herkesi bir anda memnun etmek elbette mümkün değil.
Bu sene eğitim şûrasının ilk gününde bir Anadolu Lisesi öğrencisinin öğretmenlere getirdiği eleştiri aslında okulların durumunu çok iyi bir şekilde özetlemektedir.
Öğrencinin öğretmenleri eleştirisini demokratik bir açılım olarak değerlendirmek mümkün. Ama şu ifadelere ne demeli: “Öğretmenler her yıl, idareciler ise her üç yılda bir yeterlilik sınavına alınsın.”
Öğrenci merkezli öğretimin boyutları öğretmenleri topyekûn mahkûm etmeye kadar uzanmış demek ki. Eğitimdeki kalite kaybını öğretmenlere fatura etmek çok kolaycı bir tutum. Bu mantığa göre bir zamanlar marif için söylenen o meşhur ifadeye de sığınmak mümkün: “Şu okulları kaldırsak maarifi ne güzel idare ederdik”.
Şimdi birilerinin ‘ne alaka’ dediklerini işitiyor gibiyim. Öğretmenlerin yetişme standartlarının diğer fakültelerdeki meslek gruplarının yetişmelerinden geri kalır bir tarafı olduğunu sanmıyorum.
Eğer öğrenci gözünde öğretmen bu şekilde bir öneriye tabi tutulabiliyorsa ve bu gazetelere geniş yer bulabiliyorsa öğretmenin yönlendirip yol göstericilik vasfı sıfırlanmış demektir.
Öğretmenlerini bu şekilde tahfif eden öğrenci bu cesareti vehmettiği Anadolu lisesinde okuma ayrıcalığından almaktadır. Öğrencinin kuru sıkı söylediği sözün gerçekte bir boşluğu doldurabilmesi için söylediği çözüm yolunun gerçekten orijinal olması gerekirdi. Oysa öğrencinin tavsiyesi ne kadar kalıplaşmış bildik bir öneri: ‘Öğretmenler her sene yeterlilik sınavına alınsın’.
Bu öğrencimizin konuşma metnini hazırlayan büyüğü öğretmeni öğretmen yapan niteliğin teorik bilgi ölçümüne dayalı sınavlardan geçmediğini, öğretmenliğin süreç içinde tecrübe ve bilgi ile geliştiğini bilmesi gerekir. Tam aksi öğretmenlerin performans yerine teorik bilgilerle sınava tabi tutularak kariyer kazanmaları, ya da belli Anadolu Liselerine öğretmen olarak atanmalarının uygulamada çok iyi neticeler vermediği görülmektedir.
Öğretmenlikte doğru düzgün tecrübesi olmadığı halde sırf Anadolu Lisesi sınavlarından bir iki puan fazla aldığı için kendinden çok daha tecrübeli ve kıdemli öğretmenin yerine yeni birinin atanması anlık başarıyı onlarca yıllık birikime tercih etme yanlışlığıdır.
Öğretmenlerin ya da idarecileri her fırsatta sınava tabi tutulması, aynı zamanda başka çözüm yolu üretme mekanizmalarının tıkandığının da habercisidir. Şayet öğretmenler gelişen ve değişen koşullara uyum sağlayacak şekilde yetiştirilmek isteniyorsa bunun sınav dışında başka yöntemleri de yok değildir. Örneğin, seminerler yoluyla bu açık kapatılabilir.
Öğretmenlerin alım gücü, ekonomik koşulları, sosyal itibarları geliştirilerek öğrenci ve veli karşısında ezik durmaması sağlanabilir.
Eğitim meselelerinin her şurada katlanarak önümüze çıkmasının özünde yatan gerçek, insanı bir değer alarak tanımlama ve yorumlama noksanlığında yatıyor. Bu konuda eğitim şurasına en güzel raporu Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir-Sen) sundu.
Genel Başkan Ahmet Gündoğdu imzasıyla sunulan raporda eğitim şuralarının söylem-eylem birliği olmamasının özellikle altı çiziliyor.
Nasıl bir insan, nasıl bir toplum, nasıl bir okul, nasıl bir eğitim sorularının yanıtları aranıyor. Bilgi yükleme yerine, beden, zihin ve ruh arasındaki dengeyi ve çağın getirdiği problemlerin farkında olmayı sağlayabilecek bireysellikle, toplumculuğu birlikte gözeten, bireysel amaçlarla toplumsal amaçları özdeşleştiren, gelecek merkezli düşünen ve üreten insanlar yetiştirecek bir okul eğitimi esas alınıyor. İnsan değer üreten bir varlık olduğuna göre eğitimin de değer merkezli olması şart. Eğitim Bir-Sen’in raporunda kademler arası geçiş ve sınav sistemine de eleştiri ve öneriler getiriliyor. Raporda ayrıca hayat boyu her yaşta ve her yerde öğrenmeyi esas alan esnek bir eğitim sisteminin yol ve yöntemleri de çiziliyor. Buna göre her türlü okul tür ve kademeleriyle alanlar arasındaki her türlü yatay ve dikey geçişler bütünüyle esnek hale getirilmeli. OKS gibi sınavlar terk edilerek yerine otantik değerlendirme sistemi ve alternatif yöntemler getirilmelidir. Uzun vadede lise eğitimi zorunlu hale getirileceğinden lise tür ve sayısı en aza indirilmeli, birçok lise türüne son verilmelidir.
Bazı başlıklar sunduğumuz bu rapor eğer dikkatle okunur, dikkatle dinlenir ve bir o kadar da dikkate alınırsa öyle zannediyorum ki 18. Eğitim Şûrası önemli ölçüde ağırlıklarından kurtulmuş olacaktır.






Bu sene eğitim şûrasının ilk gününde bir Anadolu Lisesi öğrencisinin öğretmenlere getirdiği eleştiri aslında okulların durumunu çok iyi bir şekilde özetlemektedir.
Öğrencinin öğretmenleri eleştirisini demokratik bir açılım olarak değerlendirmek mümkün. Ama şu ifadelere ne demeli: “Öğretmenler her yıl, idareciler ise her üç yılda bir yeterlilik sınavına alınsın.”
Öğrenci merkezli öğretimin boyutları öğretmenleri topyekûn mahkûm etmeye kadar uzanmış demek ki. Eğitimdeki kalite kaybını öğretmenlere fatura etmek çok kolaycı bir tutum. Bu mantığa göre bir zamanlar marif için söylenen o meşhur ifadeye de sığınmak mümkün: “Şu okulları kaldırsak maarifi ne güzel idare ederdik”.
Şimdi birilerinin ‘ne alaka’ dediklerini işitiyor gibiyim. Öğretmenlerin yetişme standartlarının diğer fakültelerdeki meslek gruplarının yetişmelerinden geri kalır bir tarafı olduğunu sanmıyorum.
Eğer öğrenci gözünde öğretmen bu şekilde bir öneriye tabi tutulabiliyorsa ve bu gazetelere geniş yer bulabiliyorsa öğretmenin yönlendirip yol göstericilik vasfı sıfırlanmış demektir.
Öğretmenlerini bu şekilde tahfif eden öğrenci bu cesareti vehmettiği Anadolu lisesinde okuma ayrıcalığından almaktadır. Öğrencinin kuru sıkı söylediği sözün gerçekte bir boşluğu doldurabilmesi için söylediği çözüm yolunun gerçekten orijinal olması gerekirdi. Oysa öğrencinin tavsiyesi ne kadar kalıplaşmış bildik bir öneri: ‘Öğretmenler her sene yeterlilik sınavına alınsın’.
Bu öğrencimizin konuşma metnini hazırlayan büyüğü öğretmeni öğretmen yapan niteliğin teorik bilgi ölçümüne dayalı sınavlardan geçmediğini, öğretmenliğin süreç içinde tecrübe ve bilgi ile geliştiğini bilmesi gerekir. Tam aksi öğretmenlerin performans yerine teorik bilgilerle sınava tabi tutularak kariyer kazanmaları, ya da belli Anadolu Liselerine öğretmen olarak atanmalarının uygulamada çok iyi neticeler vermediği görülmektedir.
Öğretmenlikte doğru düzgün tecrübesi olmadığı halde sırf Anadolu Lisesi sınavlarından bir iki puan fazla aldığı için kendinden çok daha tecrübeli ve kıdemli öğretmenin yerine yeni birinin atanması anlık başarıyı onlarca yıllık birikime tercih etme yanlışlığıdır.
Öğretmenlerin ya da idarecileri her fırsatta sınava tabi tutulması, aynı zamanda başka çözüm yolu üretme mekanizmalarının tıkandığının da habercisidir. Şayet öğretmenler gelişen ve değişen koşullara uyum sağlayacak şekilde yetiştirilmek isteniyorsa bunun sınav dışında başka yöntemleri de yok değildir. Örneğin, seminerler yoluyla bu açık kapatılabilir.
Öğretmenlerin alım gücü, ekonomik koşulları, sosyal itibarları geliştirilerek öğrenci ve veli karşısında ezik durmaması sağlanabilir.
Eğitim meselelerinin her şurada katlanarak önümüze çıkmasının özünde yatan gerçek, insanı bir değer alarak tanımlama ve yorumlama noksanlığında yatıyor. Bu konuda eğitim şurasına en güzel raporu Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim Bir-Sen) sundu.
Genel Başkan Ahmet Gündoğdu imzasıyla sunulan raporda eğitim şuralarının söylem-eylem birliği olmamasının özellikle altı çiziliyor.
Nasıl bir insan, nasıl bir toplum, nasıl bir okul, nasıl bir eğitim sorularının yanıtları aranıyor. Bilgi yükleme yerine, beden, zihin ve ruh arasındaki dengeyi ve çağın getirdiği problemlerin farkında olmayı sağlayabilecek bireysellikle, toplumculuğu birlikte gözeten, bireysel amaçlarla toplumsal amaçları özdeşleştiren, gelecek merkezli düşünen ve üreten insanlar yetiştirecek bir okul eğitimi esas alınıyor. İnsan değer üreten bir varlık olduğuna göre eğitimin de değer merkezli olması şart. Eğitim Bir-Sen’in raporunda kademler arası geçiş ve sınav sistemine de eleştiri ve öneriler getiriliyor. Raporda ayrıca hayat boyu her yaşta ve her yerde öğrenmeyi esas alan esnek bir eğitim sisteminin yol ve yöntemleri de çiziliyor. Buna göre her türlü okul tür ve kademeleriyle alanlar arasındaki her türlü yatay ve dikey geçişler bütünüyle esnek hale getirilmeli. OKS gibi sınavlar terk edilerek yerine otantik değerlendirme sistemi ve alternatif yöntemler getirilmelidir. Uzun vadede lise eğitimi zorunlu hale getirileceğinden lise tür ve sayısı en aza indirilmeli, birçok lise türüne son verilmelidir.
Bazı başlıklar sunduğumuz bu rapor eğer dikkatle okunur, dikkatle dinlenir ve bir o kadar da dikkate alınırsa öyle zannediyorum ki 18. Eğitim Şûrası önemli ölçüde ağırlıklarından kurtulmuş olacaktır.