Resetlenmiş Başbakan; Gülümseyen Cumhurbaşkanı

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
Başbakan Erdoğan tam 32 gündür Çankaya Köşkü'ne çıkmıyor…

Cumhurbaşkanları ile Başbakanlar her hafta Perşembe günü "haftalık olağan görüşme" yaparlar. Bu, devlet protokolünün rutin programlarından biridir.

Cumhurbaşkanı, hükümetin icraatları hakkında bilgilendirilir. Kendisi de 'yürütmenin başı' olarak hükümete bazı tavsiyelerde bulunur.

Cumhurbaşkanları ile başbakanlar arasında başka bir "baş başa görüşme" organizasyonu yoktur. Çeşitli programlar ve Milli Güvenlik Konseyi toplantıları sırasında bir araya gelmeler "görüşmeden" sayılmaz.

Erdoğan'ın ayağı zaten bir süredir Çankaya'ya zor gidiyordu; "herkes bir adım geri atsın" tatsızlığından sonra ipler hepten koptu.

Tekrar ediyoruz: Başbakan ile Cumhurbaşkanı 30 Mart 2008 Pazar gününden beri, yani tam otuz iki gündür 'haftalık olağan görüşme' yapmıyorlar. Basın bu durumun nedenini merak etmiyor, üzerine gitmiyor…

Erdoğan iyice kabuğuna çekildi. Başbakan'ın içinde bulunduğu hal, yakın çevresince "Kapatma davasına ilişkin çalışma yapıyor" şeklinde açıklanıyor…Sırrı hâlâ çözülemeyen ani Abant ziyareti de böyle açıklanmıştı. Oysa yanında ne bir hukukçu, ne de bir parti yöneticisi…

Acaba Erdoğan Abant'ta istiareye mi yattı? Bu 'içe çekilme' durumu, "AKP'yi yakından izleyen gazeteci" sıfatını edinmiş olanlar tarafından "Başbakan kafasını giyotine uzattı" gibi gösterişli cümlelerle yorumlandı.

Vay, vay vay! Peki bunu neden yapıyormuş dersiniz?

Çünkü Başbakan, Türkiye'nin zarar görmesini istemiyormuş(!) "Türkiye kazanacaksa biz kaybedelim" ilkesiyle hareket ediyormuş…

Kusura bakmasın ama eğer gerçekten böyle düşünüyorsa biraz geç kalmadı mı?

Kim dedi ona "Yüzde 47 oyla iktidara gelen partini, hırsın ve kronik öfken sayesinde 7 ayda kapatılma noktasına getir" diye?

Akıllı olsaydı, sakin olsaydı… Ne kendisi, ne de Türkiye kaybetmeseydi…Bu nasıl bir mantıktır? Her şeyi berbat edeceksiniz; kaçacak yeriniz kalmayınca da 'mazlum' kisvesine bürünüp "kendi menfaatimi düşünüyorsam nâmertim" ayaklarına yatacaksınız…

Şimdi AKP'de "Erdoğan'ın kafasında bir plan olduğuna" inananlar var…Bekliyorlar ki Başbakan o 'mucize reçeteyi" açıklasın, kapatma davası bir anda bertaraf olsun, her şey yeniden güllük gülistanlık olsun…Gelsin ballı ihaleler, gitsin komisyonlar..Kaldığımız yerden devam!

Oysa, Erdoğan'ın kafasında strateji mıtrateji yok!

Evet, gerçek tam da budur! Başbakan'dan 'mucize' bekleyenler daha çok beklerler…

Başbakan başka bir alemde yaşıyor. Kendisini hâlâ şiir okuduğu için mapusa düştüğü günlerde zannediyor.

Masum olduğunu, dolayısıyla Allah'ın yine kendisine sahip çıkacağını düşünüyor..Allah'ın nezdindeki kredisini çoktan tükettiğini, işçinin, köylünün, işsizin, memurun ahını aldığını idrak edemiyor.Kendi gerçekleri ile yaşıyor: Kimseyle görüşmüyor, kimsenin fikrini sormuyor, gazete zaten okumaz…

Susuyor, susuyor, susuyor….

Çevresindekiler de zannediyor ki Başbakan 'derin meselelere' kafa yoruyor.. Dur bakalım bizim Şeyh ne hikmet yumurtlayacak?

Erdoğan, geçtiğimiz haftalarda milletvekilleri ile ellişer kişilik gruplar halinde görüştü.

Bazı milletvekilleriyle de önceki gün kahvaltıda bir araya geldi. Anlatılanları 'boş gözlerle' dinlediğini, kendisinden 'ne düşündüğüne' ilişkin hiçbir ipucu alınamadığını biliyoruz. Bu toplantılar, "Erdoğan'ın boş durmadığını" düşündürtmek, grupta güvensizliklerin başlamasını engellemek için Başbakan dışındaki birileri tarafından organize ediliyor. Tamamen grubu oyalama, bölünmeyi geciktirme taktiği. Maksat, milletvekilleri kendilerini "fikirleri soruluyormuş' sansın…

Sonucundan hiçbir şey çıkmaz!

Sonra, bu olup bitenler bize gösterdi ki, Başbakan'ın çevresinde pek de öyle 'sonuna kadar güvenebileceği' kimse yok. Hukuki savunmayı hazırlama görevi verdiği Cemil Çiçek, bugün Milliyet gazetesine bilgi vererek kendi geleceğini aramakla suçlanıyor.

Bakalım Dengir Mir Fırat'ın foyası ne zaman ortaya çıkacak?

Bir zamanlar çok 'kanka' olduğu, evine akşam yemeklerine gittiği İhsan Arslan bile Başbakan'ı ancak 'uzaktan' görür oldu.. O da Salı gününden Salı gününe, yani grup toplantısının yapıldığı gün. Başbakan'la aylardır iki kelam edememekten yakınan milletvekillerinin haddi hesabı yok…

Ömer Çelik yanına bile yaklaşamıyor. Özel kalem müdürü basıp gitmiş, "küresel danışmanı" eyvallahı çekmiş…

Başbakan boş gözlerle bakıyor…

AKP'liler öğrenmişler bir 28 Şubat, başlarına geleni "Bu yeni bir 28 Şubat"tır" diye izah edip duruyorlar. Oysa orta yerdeki durum bir 28 Şubat'tan ziyade, bir "Ecevit tarzı uzaklaştırılmayı" daha çok andırıyor..

Sayın Başbakan, ihaneti en yakınında aramalı…

(Açık İstihbarat Not : Doktorlar ah şu doktorlar...)

Peki Cumhurbaşkanı ne yapıyor?

Hiç..

Koskocaman bir hiç!

Gülümsüyor, düşünüyor, arada bir endişelenmiş gibi yapıyor..

Entellerle yemek yiyor,
17 yaşındaki oğlunu Ticaret Odası'na kaydettiriyor,
hanımıyla Köşk'ün teşrifatı üzerine kafa yoruyor,
saçını George Clooney tarzı taratıyor..
Köşkün aşçısından mönüyü değiştirmesini istiyor,
Arap ülkelerine gidip hediye topluyor..
Kızını evlendirip altın topluyor,
akşam olunca yatıp uyuyor,
sabah tekrar kalkıp heyetleri falan kabul ediyor…
"Bu tünelin ucundan bana bir devlet başkanlığı görünür mü?" diye tatlı düşlere dalıyor.
Arada bir İngiltere'deki oğluyla ve dostlarıyla görüşüp "havaları kokluyor"…
"Bu ay hangi ülkeleri gezsek?" diye planlar yapıyor..

Ne siyasi bir soruna çözüm arama, ne ağırlık koyma, ne "N'oluyor?" deme…

Abdullah Gül bu… O sadece gülümser ve bekler…

"Nasipse olur" der ve gerisini ilahi adalete bırakır. Sadece böyle yaparak Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı oldu. Yapılacak bir şey varsa da sinsice, el altından yapılır. Öyle Erdoğan gibi yel değirmenlerine savaş açılmaz…

Bilin ki Abdullah Gül, derin manalar ihtiva eder bir şekilde gülümsüyorsa, kafasının için bomboş demektir…

Ya da ballı bir fırsat bekliyor demektir…

Durum böyle…

Kimbilir hangi yol ve yöntemlerle 'resetlenmiş' bir Başbakan;

Ve 'gülümseyen' bir Cumhurbaşkanı ..

"Gülüşün ve Unutuşun Kitabı" gibi….

NOT: Gülüşün ve Unutuşun Kitabı, Çek asıllı Fransız yazar Milan Kundera'nın siyasi rejim çözülmesiyle birlikte insan ruhunun da nasıl çözüldüğünü anlatan romanı….



Fatma Sibel Yüksek
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...
Geri
Üst