€rd@ls10
Altın Üye
- Katılım
- 2 Ocak 2008
- Mesajlar
- 16,867
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0

Dünyaca ünlü şairimiz Nazım Hikmet aynı zamanda ressamdı.

Nâzım resim yapmaya annesine özenerek başlamış olmalı. Celile Hanımın ressamlığı varlıklı bir kadının oyalanmak için seçtiği bir hobi değil, bir tutkuydu. Ressam olmak için evini barkını dağıtıp Paris'e gittiği söylenirdi. Kadıköy'de oturduğumuz yıllarda, Nâzım, annem, ben, arada bir ona giderdik. Odaları yaptığı tablolarla doluydu. Evi tam anlamıyla bir ressamın eviydi.


Resimden başka bir şey düşünmediği açıktı. Yalnız yaşıyordu, ama her zaman çok süslüydü. Güzelliğe vurgun bir insan olarak anılırdı. Yüzünü aşırı boyadığı için Nâzım kızar, söylenir, Şimdi hepsini silmezsen, çıkıp gidiyorum, diye kapıya yönelirdi. Celile Hanım boyalarını silmeye yanımızdan ayrılınca, annem, Nâzım, niye böyle yapıyorsun, o bir ressam, yüzünü de bir tablo gibi boyuyor, niye anlamıyorsun! diye fısıldardı. Ben de merakla bakınırdım iş nereye varacak diye...Nâzım'ın resim yaptığını ilk Mithat Paşa köşkünde oturduğumuz yıllarda görmüştüm. Ama bunlar yağlıboya ya da pastel resimler değildi. Karakalemle mi, ya da yumuşak bir kurşunkalemle mi, bilmiyorum, evdeki herkesin yandan kafalarını çizmişti. ( Vala Nurettin )

Çankırı Hapishanesi, 1940, Karton üzerine

Çankırı Hapishanesi 1940 Karton üzerine pastel 30 x 19 cm

Savaşa Giden Askerler, Bursa, Tuval üzerine yağlıboya, 46 x 25 cm

Kalaycı Dükkanı, 1940, Karton üzerine pastel, 35 x 25 cm

Sıra bekleyen hastalar, Bursa, Tuval üzerine yağlıboya, 46 x 25 cm