rcpi.nesi
New member


Söyle Abdullah:
“Ne mutlu Türk’üm diyene”
diyebilir misin?
Ermeni meselesi ve Türkler
Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan beri en çok uğraştığımız konuların başında hiç kuşkusuz sözde Ermeni soykırımı iddiaları gelir. Her yılın Nisan ayı yaklaşırken acaba hangi ülkenin meclisi soykırım tasarısını kabul edecek ya da ABD Temsilciler Meclisi bu yıl 24 Nisan’ı anarken “Soykırım” kelimesini kullanacak mı diye korkutuluruz.
Esasında Türk Milletinin sözde Soykırım iddiasından korkması diye bir şey söz konusu değildir. Çünkü Türk Milleti, Türklerin soykırımcı bir millet olmadığı konusunda çok net. Sokağa çıkıp “Türkler Ermenileri soykırıma uğrattı mı?” diye bir soru sorsanız, bir avuç Ermenicinin dışında kimseden olumlu bir cevap alamazsınız ama en hafifinden bir araba sopa yersiniz.
Ama son yıllarda öyle bir siyasal iklim yaratıldı ki, Türkleri soykırımcı, barbar, vahşi, cahil ilan etmek neredeyse moda oldu. Türklere bu şekilde bakmayan “aydın”, “ilerici” vs olamaz hale geldi. Türklüğü savunmak en hafifinden “ilkel bir ırkçılık” olarak addedilirken; Kürtçülük, Ermenicilik ve bilumum etnikçilik yüceltildi.
Özellikle AKP’nin iktidara gelmesinden sonra yaratılan bu ortamın başlıca sorumlularının AKP’nin muhteşem ikilisi olan Tayyip ve Gül’ün eseri olduğunu söylemek hiç de yanlış olmayacaktır.
İşin garibi, Türk’ün sürekli olarak ezildiği ve horlandığı bu yeni düzende Türk’e hiçbir şekilde savunma hakkının da verilmiyor olmasıdır. En küçük bir savunma çabası, bir avuç emperyalist uşağı etnikçi tarafından siyasi bir linç kampanyası ile bastırılmaya çalışılıyor.
Bu bir avuç uşağın koskoca bir milletin sesini bastırma cüreti göstermesinin arkasındaki nedeni ise siyasal iktidarda aramak gerekiyor. Türkiye’deki iktidar, normal bir siyasal iktidarın tam tersi bir işlev gördüğü ve bu bir avuç uşağa kol kanat gerdiği için emperyalizm ve işbirlikçileri kendilerini her zamankinden daha güçlü hissediyor.
Şimdi Türk Milletinin önündeki soru şu; Ermeni iddialarına cevap mı yetiştireceğiz yoksa onların Türkleri katlettikleri gerçeğini yüzlerine mi vuracağız? Öyle ya, bu en basit tepki değil midir? “Türkler soykırımcıdır” diye dayatan bir avuç Ermeniciye karşı bütün Türkler, asıl soykırımcı sizsiniz diyebilmelidir.
Bu sorunun cevabı Türk Milletinin varlığını sürdürebilmesi için hayati önemde. Çünkü Türk Milletine soykırımcı olduğunu kabul ettirirlerse Türk’ün Anadolu’daki varlığı çok sürmeyecek.
Türk Milletinin bu saldırıya direnebilmesi ise tek bir yolla mümkün. O da Türk’ün hakkını her koşulda savunacak bir siyasal Türk örgütlenmesini yaratmak. Tıpkı Atatürk’ün Milli Mücadele’yi örgütlerken yaptığı gibi.

Gül, Ermenistan ziyaretinde Türkiye’den toprak talep eden Sarkisyanla görüşmüştü.
Görüşme, Ermenistan’ın Türkiye’den istediği Ağrı Dağı’nın tablosu altında gerçekleşmişti.
Ermenilerden özür rezilliği ve Gül’ün desteği
Son iki haftanın gündemini meşgul eden en önemli olay, başını, kendilerine “aydın” sıfatını uygun gören bir Ermeni çetesinin çektiği “Ermenilerden özür diliyorum” kampanyası oldu.
Başta Abdullah Gül olmak üzere AKP’nin başlattığı Ermeni açılımının ardından aslında böyle bir adım bekleniyordu. AKP’nin iktidarda olduğu 6 yıllık süre içinde Türkiye’nin temel dış politikasından verilen tavizler sonunda Türkiye’yi bu noktaya kadar getirdi.
Dışişleri Bakanı Ali Babacan’ın çabalarıyla başlatılan Ermeni açılımı, Abdullah Gül’ün devreye girmesi ile birlikte farklı bir noktaya geldi. Ermenistan ve Türkiye Milli Takımları arasında oynanan futbol maçı bahane edilerek Türkiye, Ermenistan’la tarihinde ilk kez bir araya geliyordu.
Aslında bunun çok daha önemli bir anlamı vardı. Çünkü Ermenistan, Türkiye ile tarihsel düşmanlığı olan bir devletti ve temellerinde yüzbinlerce Türk’ün kanı vardı. Bu nedenle de Türk devletinin Ermenistan’la askeri, ticari, siyasi hiçbir ilişkisi bulunmuyordu ve Ermenistan’a karşı bir ambargo da uygulanıyordu.
Ancak AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte Türkiye’de birtakım kırılmalar başladı. Bu kırılmaların belki de en önemli ayağı dış politikada oldu. Türk devletinin dış politikadaki tüm politikaları terk edilerek dış politikamız ABD ve AB formatına göre yeniden düzenlendi.
Bunun ilk adımı Kıbrıs’ta atıldı. Önce Kıbrıs Türk’ünün varlığını savunan yapı tasfiye edildi. Şimdilerde ise Kıbrıs’ta Türk varlığının esamesi okunmuyor.
İkinci adım Kuzey Irak’taki kukla yapıyla girilen ilişkilerde atıldı. Kuzey Irak’ın fiili olarak Saddam yönetiminden ayrıldığı Körfez Savaşı’ndan beri Türkiye için savaş sebebi olarak gösterilen Kuzey Irak’taki kukla Kürt devleti, AKP’nin Barzani ve Talabani ile girdiği sıcak ilişkiler neticesinde bugün tanınma noktasındadır. Barzani isimli aşiret reisinin Türkiye ile ilgili tehditkar ifadelerine cevap bile verilmezken, Talabani bugün çıkıp “PKK’lıları cezaevi yerine evlerine gönderirseniz PKK silah bırakmaya hazır” açıklaması yapabilmektedir.
Bütün bu olaylar özellikle AKP döneminde gerçekleşmiş olmakla birlikte AKP’nin dış politikasını yönlendiren bir numaralı kişi olarak Abdullah Gül hep en öndeydi.
Aşiret reisi Barzani’nin devlet başkanı gibi ağırlandığı görüşmeler tertip edildi ve Abdullah Gül, Dışişleri Bakanı sıfatıyla bu adamlarla görüşmekten çekinmedi. Barzani’yle masaya oturan Gül’ün Ermenistan’la da masaya oturması bizi şaşırtmadı. Çünkü Abdullah Gül de ABD senaryosunda kendine biçilen rolü oynuyordu.
Bu nedenle de Türk düşmanlığından başka meziyeti ve ortak noktası olmayan bu çetenin başlattığı kampanyaya ilk destek de Cumhurbaşkanı sıfatıyla Abdullah Gül’den geldi. Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamada şöyle denildi: “Türkiye’de görüşler açıkça ifade edilebilir. Çeşitli gruplar bir araya gelip fikirlerini açıklayabilirler.”
Arıtman’ın iddiaları ve Gül’ün tepkisi
Abdullah Gül’ün kampanyayı açıktan desteklemesi, tepkileri bir anda Gül’e yöneltti. Gül’e karşı en sert tepkiyi ise CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman gösterdi. Arıtman, Gül ile ilgili yaptığı açıklamada, “Cumhurbaşkanı’nın bu kampanyayı desteklediği görülüyor. Abdullah Gül, cumhurun, yani Türk milletinin cumhurbaşkanlığını yapsın, etnik kökeninin değil. Cumhurbaşkanı’nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz” şeklinde konuştu.
Arıtman’ın açıklamaları başta Gül olmak üzere CHP de dâhil pek çok kesimin eleştirisiyle karşılaştı. Arıtman Nazi döneminden fırlayıp gelmiş olmakla ve kafatasçılıkla suçlandı.
Abdullah Gül, hemen yaptığı bir açıklamayla Arıtman’ın iddialarının ne kadar yersiz olduğunu belirtti. Ancak bununla da yetinmeyen Gül, ailesinin soyağacını çıkararak Müslüman ve Türk olduğunu kanıtlamaya çalıştı. Bütün bunlara rağmen geri adım atmayan Arıtman ise “soyağacı yetmez DNA testi yaptırmalı” diyerek tartışmayı sürdürdü.
Tartışmanın ilk başladığı günlerde Arıtman’a tepki gösteren Gül’cü çevre, Abdullah Gül’ü soyağacı açıklamak gibi bir şey yapmaması konusunda uyardılar. Bunun Arıtman’ın zemininde tartışmak olacağını belirten bazı köşe yazarları, Gül’ü kafatasçılığa prim vermemesi konusunda uyardılar.
Ancak Gül, Ermeni yaftası yediğinden dolayı o kadar telaşlıydı ki, sağduyulu ve soğukkanlı duruşunu kaybederek şeceresini ortaya döktü ve “ailem Müslüman ve Türk’tür” dedi. Arıtman ise Gül’e “Neden önce Müslüman sonra Türk’sün” diye karşılık verirken Gül’e Türklüğünü ispatlamanın tek bilimsel yolu olan DNA testini önerdi.
Gül’ün DNA testi yaptırıp yaptırmayacağını bilmiyoruz. Esasında Gül’ün ailesinin etnik kökeni de çok umurumuzda değil. Bizim için insanların etnik kökeni değil yaptığı işin niteliği önemlidir.
Bir insan Türkiye Cumhuriyeti’nin bağımsızlığı ve bütünlüğü için gayret gösteriyor ve gocunmadan “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyorsa biz onu Türk kabul ederiz.
Peki, Abdullah Gül, bizim yukarıda belirttiğimiz ölçütlerimize uyuyor mu?
Pek uyduğu söylenemez. Kısa süreli Başbakanlığı, sonrasında üstlendiği Dışişleri Bakanlığı ve en son olarak da Cumhurbaşkanlığı görevinde yapmış olduğu icraatlarla Türk devletini parçalanmanın ve yok olmanın eşiğine getirdiği aşikâr.
“Ne mutlu Türk’üm diyene” anlayışına karşıtlığı ise kendi beyanlarıyla ortadadır. Gül’e göre kendini Türk olarak ifade etmek “ilkel ve ayrımcı bir yaklaşımdır.”
Gül bugünkü durum itibariyle Ermeni olmadığını beyan etmiştir. Aksi kanıtlanmadığı süresince biz de O’nun Ermeni olmadığını varsayabiliriz. Ancak ortaya koyduğu icraatlarla Gül’ün Ermeni dostu olduğu ayan beyan ortadadır ve uyguladığı politika, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığına ve birliğine karşıdır.
Gül’ün, Canan Arıtman’ın iddiaları karşısında telaşlanıp soyağacını ortaya koyarak “Müslüman ve Türk’üm” açıklamasını yapmasının altındaki neden ise Ermeni olmaktan ya da bu şekilde anılmaktan çekindiğini gösteriyor.
Normalde Abdullah Gül zihniyetindeki birisinin Arıtman’ın iddiaları karşısında “Ailemin kökeninde Ermenilik varsa bile bu utanılacak bir şey değildir” tarzında bir açıklamada bulunması gerekirdi. Çünkü kendisi yakın zamanda yapmış olduğu bir açıklamada, “Büyük ve güçlü Türkiye tasavvurunda farklı renklerin olması doğaldır. Biz farklılıkları zenginlik olarak gören, ortak tarih bilinciyle yoğrulmuş, ortak hedeflere kilitlenme kabiliyeti olan bir milletiz” demişti.
Şimdi Gül’e sormak lazım; Mademki “farklılığımız zenginliğimizdir” diyorsun, neden Ermeni yaftası yemekten çekiniyorsun?
Türk, Ermeni ve Rum’a neden düşmandır?
Bunun altında yatan neden tarihsel ve tarihsel olduğu kadar da önemlidir. Türk Milletinin tarihsel bilincinde Ermeni veya Rum kelimesinin karşılığı katliamdır. Türk, Ermeni’yi ve Rum’u kendi ideallerini gerçekleştirmek için Türk boğazlayan milletler olarak görür. O nedenle Ermenilik veya Rumluk, Türk Milleti tarafından sahip çıkılan unsurlar değil karşı çıkılan unsurlardır.
Çünkü Türk Milleti “Megalo İdea” adına Anadolu’da yaşayan Türklerin ve Kıbrıs Türk’ünün Rumlar tarafından nasıl katledildiğine bizzat şahit olmuştur. Rumlara karşı bir düşmanlık, Türk Milletinin bilincinde yüz yıldan fazla bir süredir yer etmiştir.
Aynı şekilde Ermenilerin “Büyük Ermenistan” hayali uğruna Birinci Dünya Savaşı öncesi ve savaş sırasında yaptığı katliamlar, sonrasında Karabağ’ın işgali ve Hocalı Katliamı gibi olaylar, Türk Milletinin bilincinde Ermenilere karşı da benzeri bir düşmanlık gelişmesine neden olmuştur.
Tam da bu nedenle Ermenilik ve Rumluk, Türk’ün dilinde aşağılayıcı bir hakaret anlamına gelir. Doğu Anadolu Bölgesi’nde “Ermeni oğlu Ermeni” en büyük hakaret ve küfür anlamında kullanılır.
Ermeniler ve Rumlar yüz yıldan fazla süredir “Büyük Ermenistan” ve “Megalo İdea” hayalleri peşinde koşarak sistemli olarak Türk katliamına girişmişlerdir. Atatürk’ün başlattığı Milli Mücadele, Birinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında yürütülen Türk katliamını durdurmuştur. Ancak Ermeniler ve Rumlar “büyük” hayallerinin peşinden koşmayı sürdürmüştür. Ellerine geçen her fırsatta Türk devletini soykırımcılıkla suçlamış, tazminat ve toprak talepleriyle karşımıza çıkmışlardır.
Son yıllarda Atina’da düzenlenen sözde Rum Soykırımı’nı anma toplantıları ve Ermeni diasporasının yürüttüğü Ermeni Soykırımı’nı tanıtma çabaları Ermenilerin ve Rumların tarihsel iddialarından vazgeçmediğini ortaya koymaktadır.
İşte bu tarihsel nedenden dolayı Abdullah Gül, Ermeni olduğu iddiaları karşısında bu kadar telaşlanmış, sinirlerine hâkim olamamış ve şeceresini ortaya dökmüştür. Çünkü Abdullah Gül, Ermeni’nin Türk insanının bilincindeki karşılığını çok iyi bilmektedir.
Keza benzeri bir tepkiyi de Tayyip vermektedir. Tayyip’in etnik kökeni konusunda da çeşitli iddialar ortaya atılmaktadır. Bunlardan biri Tayyip’in aslen Gürcü olduğu iddiasıdır. Diğer bir iddia ise Tayyip’in Rum kökenli olduğu iddiasıdır.
Peki, sizce Tayyip hangi iddia karşısında köpürerek esip gürlemektedir?
Tabii ki Rum olduğu iddiasına karşı çıkmaktadır. Çünkü O da Rum’un Türk Milletinin bilincindeki karşılığının ne olduğunu gayet iyi bilmektedir.
Bu iki isim de Ermeni ve Rum olmadıklarını iddia ediyorlar. Ancak bizim yukarıda koyduğumuz Türklük ölçütlerine de uymuyorlar. Peki, şimdi biz onları ne diye adlandıracağız?
Mesela Gül’ü ABD’li olarak adlandırabilir miyiz? Madem ki ABD’nin çıkarlarını Türk Milletinin ve devletinin çıkarlarının üstünde tutuyor… Ancak bu tam karşılık sayılmaz.
ABD’nin sömürge düzeninin başındaki adam desek?
Bu görünüş itibariyle böyledir ama bu da yapılan işin özünü vermekte yetersizdir.
Gül öyle bir noktaya gelmiştir ki, emperyalizme hizmet adına içinden çıktığı topluma yabancılaşmış, kendine yabancılaşmış, kim olduğunu, hangi makamı işgal ettiğini unutmuştur. Bile bile Türk Milletini uçurma sürüklemektedir. Aslında O’nun ne ya da kim olduğunu hepiniz anladınız. Lafın tamamı deliye anlatılır düsturundan hareketle ve Atatürk’ün “Türk Milleti zekidir” sözüne güvenerek burada kesiyoruz.
“Ne mutlu Türk’üm diyene” diyebilir misin?
Abdullah Gül, bir açıklamasında, “(...) ‘Ne Mutlu Türküm diyene’ lafını, tutup her yere yaza yaza ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza, Türkiye aslında ilkel bir hale dönmüştür...” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Şimdi Gül’e sormak lazım; Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözüne karşı mısın?
Çünkü yukarıdaki açıklamanın insanda bıraktığı tek izlenim bu ve Türk Milletinin Atatürk’ün makamına oturan kişinin Atatürk’ün Türklük anlayışına karşı olup olmadığını bilmesi en doğal hakkı.
“(…) ve bunu özellikle hiç olmayacak yerlere yaza yaza…” sözünden kastın nedir?
Bildiğimiz kadarıyla bu söz okullardan kışlalara, hatta ve hatta memleketin taşına toprağına yazılmıştır. Bu sözün nerelere yazılması seni rahatsız etti?
Madem insanların kendilerini ait oldukları milli kimlikle ifade etmelerini ilkellik olarak görüyorsun; neden Canan Arıtman’ın iddialarına karşı hemen şecereni ortaya dökerek “Müslüman ve Türk’üm” dedin? Arıtman’a cevabın kendinle çelişmen demek değil mi?
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyan birinin bir an önce bu sorulara cevap vermesi gerekmektedir. Çünkü Gül, ortaya koyduğu icraatla Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı gibi davranmamaktadır. Kendi ülkesinin çıkarlarından çok ABD’nin; Türklerin çıkarlarından çok Kürtler ve Ermeniler başta olmak üzere bilumum etnik grupların çıkarlarını savunmaktadır. Abdullah Gül, bu haliyle Türklerin değil başkalarının cumhurbaşkanı görüntüsü vermektedir ve işgal ettiği makama yakışmamaktadır.
Eğer Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” anlayışına karşıysa ve Türklerden çok Ermenilerin çıkarlarını koruma siyasetinde ısrarlıysa, kendisine tavsiyemiz gidip Ermenistan’a cumhurbaşkanı olması.
http://www.turksolu.org/217/index.htm
http://www.turksolu.org/217/isbecer217.htm