visi0n
ѕтαη∂.ву &
Gözlerimi bakmaktan yorulduğum, onların kan çanağına dönüşmesine sebep olan LCD monitörümden uzaklaştırıp, kitaplığımın tozlu raflarında gezdiriyorum. Hani o haberlerde ve internette dolaşan, belli saatten fazla bilgisayar başında oturan insanlar için üretilmiş "uzaklara bakmak" dinlencesini uyguluyorum. Aslında kendimi kandırıyorum bir bakıma; Crysis'te gözümü kırpmadan oynadığım zamanı unutup, masa üstüne dönünce uzaklara bakmak beni kurtarmaya yetmiyor. Kanlanmış gözlerim biraz yukarda olan kalabalık kısma takılıyor ve bir şey dikkatimi çekiyor; ne kadar çok derginin ebedi istirahatlarını tozlu rafımda gerçekleştirdikleri.
Gerek oyun, gerekse donanım dergilerinin sayısına bakınca, ne kadar uzun zamandır bu işe merak sardığımı anlıyorum. Ancak beni aydınlatan sayfaların, artık kendi önlerini görecek kadar dahi ışık yaymadıklarını görünce üzülüyorum. Hâlbuki adeta bir gemiye yol gösteren deniz feneri gibi bana da yol gösterdiklerini hatırlıyorum. Fakat teknoloji o denli hızlı gelişiyor ki, değil okuyucular, biz işin içinde olanlar dahi ne olup bittiğini kavrayana kadar yeni bir şey gün yüzüne çıkabiliyor. Yine de aynı nehirde barınıp, var gücümüzle kürek çekmeyi sürdürüyoruz; geride kalanlar için değil, bizimle birlikte yol alan sizler için.
Eskiden, "bu bilgisayar seni üç sene götürür" diyorken, artık o bilgisayarın mağazadan eve gelene kadar demode olup olmayacağı hakkında bile kesin hüküm veremiyoruz. Global olarak tüketim toplumlarına dönüştüğümüz için de, bundan kar sağlayan her zaman olduğu gibi üreticiler oluyor. Aslında onlara kızmayı da haklı görmüyorum. Cephelerde omuz omuza yapılan savaşların yerini teknolojinin aldığı çok oluyor. Ancak biz bunun hala yeterince farkına varamamış bir toplum olarak, üretmekten, bilimden ve teknolojik gelişmelerden kendimizi soyutlamayı sürdürüyoruz. Mallarına kötü gözle baktığımız Çin'in dahi kendi işlemcisini ürettiğini düşünürsek, geminin ne kadar zaman önce su almaya başladığını sanırım daha iyi anlarız. Ancak biz her zaman olduğu gibi gemideki çatlakları kapatmak yerine, güverteden soğuk denizin sularına bırakmayı tercih ediyoruz kendimizi. Diğer ülkelerin onlara bağımlı olmamız için bıraktıkları ufak filikalara doluşuyoruz en iyi ihtimalle. Kurtarmaya gelen her nedense yabancı bandıralı bir gemi oluyor her zamanki gibi.
Bu durum için ister toplumu suçlayın ister devleti, çoğu zaman olduğu gibi yapmayı unuttuğumuz en önemli şeyi, öncelikle aynaya bakıp kendimizi yargılamayı atlıyoruz. Ne yazık ki bir başkasını suçlamak, oturup bir şeyleri öğrenmekten çok daha kolay geliyor hepimize. İnterneti sonsuz bir bilgi kaynağı olarak görmüyor, onu MSN ve Facebook'tan ibaret sanıyoruz. Yaptığımız en kapsamlı araştırma ise sorunumuzu sitelerin forumlarında aramak oluyor. Bilgi üretmiyor, hazır bilgi arıyoruz; teknoloji üretmiyor, hazır teknoloji satın alıyoruz. Ancak bir şeyi atlıyoruz, bunların sonuçlarına katlanan yine biz oluyoruz.
Gerek oyun, gerekse donanım dergilerinin sayısına bakınca, ne kadar uzun zamandır bu işe merak sardığımı anlıyorum. Ancak beni aydınlatan sayfaların, artık kendi önlerini görecek kadar dahi ışık yaymadıklarını görünce üzülüyorum. Hâlbuki adeta bir gemiye yol gösteren deniz feneri gibi bana da yol gösterdiklerini hatırlıyorum. Fakat teknoloji o denli hızlı gelişiyor ki, değil okuyucular, biz işin içinde olanlar dahi ne olup bittiğini kavrayana kadar yeni bir şey gün yüzüne çıkabiliyor. Yine de aynı nehirde barınıp, var gücümüzle kürek çekmeyi sürdürüyoruz; geride kalanlar için değil, bizimle birlikte yol alan sizler için.
Eskiden, "bu bilgisayar seni üç sene götürür" diyorken, artık o bilgisayarın mağazadan eve gelene kadar demode olup olmayacağı hakkında bile kesin hüküm veremiyoruz. Global olarak tüketim toplumlarına dönüştüğümüz için de, bundan kar sağlayan her zaman olduğu gibi üreticiler oluyor. Aslında onlara kızmayı da haklı görmüyorum. Cephelerde omuz omuza yapılan savaşların yerini teknolojinin aldığı çok oluyor. Ancak biz bunun hala yeterince farkına varamamış bir toplum olarak, üretmekten, bilimden ve teknolojik gelişmelerden kendimizi soyutlamayı sürdürüyoruz. Mallarına kötü gözle baktığımız Çin'in dahi kendi işlemcisini ürettiğini düşünürsek, geminin ne kadar zaman önce su almaya başladığını sanırım daha iyi anlarız. Ancak biz her zaman olduğu gibi gemideki çatlakları kapatmak yerine, güverteden soğuk denizin sularına bırakmayı tercih ediyoruz kendimizi. Diğer ülkelerin onlara bağımlı olmamız için bıraktıkları ufak filikalara doluşuyoruz en iyi ihtimalle. Kurtarmaya gelen her nedense yabancı bandıralı bir gemi oluyor her zamanki gibi.
Bu durum için ister toplumu suçlayın ister devleti, çoğu zaman olduğu gibi yapmayı unuttuğumuz en önemli şeyi, öncelikle aynaya bakıp kendimizi yargılamayı atlıyoruz. Ne yazık ki bir başkasını suçlamak, oturup bir şeyleri öğrenmekten çok daha kolay geliyor hepimize. İnterneti sonsuz bir bilgi kaynağı olarak görmüyor, onu MSN ve Facebook'tan ibaret sanıyoruz. Yaptığımız en kapsamlı araştırma ise sorunumuzu sitelerin forumlarında aramak oluyor. Bilgi üretmiyor, hazır bilgi arıyoruz; teknoloji üretmiyor, hazır teknoloji satın alıyoruz. Ancak bir şeyi atlıyoruz, bunların sonuçlarına katlanan yine biz oluyoruz.