Sayın Dingil...

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
DİNGİL; genelde kamyonlara bir cingözlük eseri olarak sonradan monte edilen, fren gücünü azaltan ama avantadan fazla mal taşınmasını sağlayan, iki tekerlek arasındaki demire denir.

Bir anlamı daha; sirklerde tel cambazlarının telin üzerinde dengede durmasını sağlayan uzun sırık, dingil.

(.....)

Neyse, bizim konumuz; Sayın Dingil...

Partinin sözcüsü olarak ekranlara çıkmaya bayılıyor ve durup dururken diyor ki:

"Bu halkı ’göbeğini kaşıyan adamlar’ olarak (.....) nitelendirenler var. Her toplumda sapık var, deli var. (.....) Onlara sadece acırım. Bunlar sağlıklı insanlar değiller. Onlar akıl sağlıklarına kavuşsunlar diye dua edelim..."

*

Halkımızı sevmediğimiz doğru değil.

Ama bizler kendi sessizliği-umursamazlığı-duyarsızlığı ve en önemlisi teslimiyetçiliği yüzünden halkımızın sürüm sürüm sürünmesine tahammül edemeyen insanlarız.

Halkımızı avutmak yerine, kabahatini dürüstçe söyleriz.

Bir çocuğun annesine kızması, babasını eleştirmesi, kardeşlerini uyarması gibidir bu.

Acıdır ama mertçedir.

Ve halkın uyku halinden çıkarı olan ikiyüzlüler bize kızarlar.

*

İşte:

Sayın Dingil’in siyasetçiliği yanında bir de şirketi var. İhracat yaptığı Ukrayna’dan gelen uyarı üzerine gümrük müfettişlerimiz baktılar, sahte mühür ve evrak düzenlenerek "hayali ihracat" yapılmış, devlete verilen zarar milyonlarca dolar.

Verilen teşvik primleri geri alındı.

Dava sürüyor.

*

Bizler böyle işler yapamayız.

Ama ne yapacaksınız, bizler "edepsiz", "akıl sağlığı olmayan", "sapık" insanlarız, Sayın Dingil "halkı seven" birisi...

Öyle mi?..

Bu millet ne zaman kendisine karşı açık sözlü, dürüst olanlar ile kendisine karşı ikiyüzlü-sahtekár olanları ayıracak bilemem. Kendi kirlerine-paslarına bakmadan, bizleri devamlı "suçlu" gösterenlerin elinden ne zaman kurtaracak bu halk bizi...

Ne zaman?..


Bekir COŞKUN
 
Bu konu iki defa açılmış.. On defa da açılsa cevabım aynı...

Eleştriler mahkemeden sonra terbiyesizlik sınırını zorluyor.
İşi olmayan herkes süpermen olup ülkeyi kurtarmaya çalışıyor.
İçinde bulunduğumuz durum film değil. Gözümüzden ateş çıkararak kahramanlık yapamayız.
Herşeyin bir usulu kuralı ve adabı vardır.
Adabı bozan edepsizdir.
Edepsizliğinde gereği yoktur.
 
Bu adam iyice seviyesizleşti.yazılarını artık" köprü altı çocuğu " seviyesi ile yazmaya başladı.

Çokta görmemek lazım aslında. Demekki adamın kapasitesi ve seviyesi o kadar.
 
hiç olmazsa hakaret ediyor elin gavuruna toprak satmıyor peşkeş çekmiyor.
 
Bu adamın yazarlık kapasitesi yazdığı yazıların içeriğinden belli.Zaten adam gibi bir yazar olsaydı hergün TV lerde onlarca tartışma ve fikir programı varken birisine konuk olarak çağrılırdı.
demekii kapasitesi olmadığı için hiç kimse bunun görüşlerine itibar etmiyor
 
Dingil

Göbeğini kaşıyan adam’ aşağılamasının mucidi, sayın Bekir Coşkun, yeni bir icada daha imza attı...

‘Dingil’...

Yazısında muhatap aldığı kişiye ‘Dingil’ diyor... Hem de ‘Sayın Dingil’...

Aman na komik...

Allahaşkına... Şimdi sorsanız espiri yaptım diyecek...

Birincisi ‘dingil’ lafı, bayağının en bayağısı bir argo sözcüktür...

‘Eli kalem tutan’ın değil, sokaktaki ‘hırt’ birinin başka birine söylediği bir aşağılama, bir küfür’dür...

Ustamız Oğuz Aral, bize mizahı tarif ederken ‘öyle ustaca yapın ki muhatabınızın da hoşuna gitsin’ demişti...

Mizah zeka ister...

Mizah incelik ister...

Mizah nezaket ister...

‘Vaaay bee, adam ne yazmış’ dedirtmesi gerektirir...

Yıllarını matbuat alemine vermiş insanların, ‘mizah’ adı altında, mizahı da yerin dibine geçirmelerine üzülüyorum...

Sayın Bekir Coşkun...

Bırakın mizahı mizahçılar yapsın...

Siz işinize bakın...

Kahve köşesi ‘argo’sunu mizah sanmayın...



Star
 
Bu adamın yazarlık kapasitesi yazdığı yazıların içeriğinden belli.Zaten adam gibi bir yazar olsaydı hergün TV lerde onlarca tartışma ve fikir programı varken birisine konuk olarak çağrılırdı.
demekii kapasitesi olmadığı için hiç kimse bunun görüşlerine itibar etmiyor

Bu adam iyice seviyesizleşti.yazılarını artık" köprü altı çocuğu " seviyesi ile yazmaya başladı.

Çokta görmemek lazım aslında. Demekki adamın kapasitesi ve seviyesi o kadar.

Dengir Mir Fırat bu yazıdan tazminat alır.

Bu konu iki defa açılmış.. On defa da açılsa cevabım aynı...

Eleştriler mahkemeden sonra terbiyesizlik sınırını zorluyor.
İşi olmayan herkes süpermen olup ülkeyi kurtarmaya çalışıyor.
İçinde bulunduğumuz durum film değil. Gözümüzden ateş çıkararak kahramanlık yapamayız.
Herşeyin bir usulu kuralı ve adabı vardır.
Adabı bozan edepsizdir.
Edepsizliğinde gereği yoktur.

Dingil...


BEN sadece "dingil"i yazmıştım:

Genelde kamyonlarda iki tekerleği birleştiren, borumsu, içi boş demir...

Dingil...

İki türlü dingil vardır:

Tek dingil, çift dingil...

(.........)

Yazımda isim yoktu.

Yani "Dingil" kim, belli değildi.

Ama AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir Mir Mehmet Fırat "Dingil benim" diye beni mahkemeye verdi.

Nerden çıkarttı?..

Nasıl anladı, bilemeyiz...

Hem de iki dava birden; birisi tazminat davası, para talep ediyor... İkincisi ceza davası, yani hapis...

Avukatım Şehnaz Yüzer’in bildirdiğine göre, Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı geçen gün ceza istemi davasında "Kovuşturmaya yer olmadığına" karar verdi.

Kararda, "Basının görevi, toplumu ilgilendiren tüm olaylar hakkında, halkı objektif ve gerçekleri yansıtacak biçimde aydınlatmak, düşünmeye çağıracak yolda tartışmalar açmak, yöneticileri eleştirmek ve uyarmak, bireyleri içinde yaşadığı toplumun ve yaşadığı ülke sorunları yönünden bilinçlendirmek olduğuna göre. (...) Kovuşturmaya yer olmadığına..." deniliyor.

Bence ders niteliğinde bir karar.

*

Dingile gelince...

Beni, kamu düzenine karşı suç işlemekle suçladığı günlerde, yabancı medyaya Cumhuriyet’in bir "travma" olduğunu söylemesi geliyor aklıma.

Bunun adı nedir bilemem...

Bu Cumhuriyet’in okullarında okuyup diploma alan, şirketler kurup zengin olan, ayda 15 milyar maaşla milletvekili koltuğuna oturan...

O Cumhuriyet’e bağlı kalacağına namusu ve şerefi üzerine yemin eden...

Ama Cumhuriyet’i kuranlara hakaret edip "travma" diyen bir insana ne denir?..

Adı nedir?..

Neye benzer?..

Ne gibidir?..

Artık siz bilirsiniz.

*

Sözlüklerde dingilin bir diğer anlamı; cambazların yürüdükleri telin üzerinden düşmemek için ellerinde tuttukları uzun sırık:

Dingil...


Bekir COŞKUN
Adama böyle yedirirler.Kalemine sağlık Bekir Çoşkun.
 
Bekir Coşkun lafı güzel yedirmiş :clap :clap Dingilin önde gideni ! tabi şeyh saitin torunu ne olacak ? Böylelerini milletvekili diye alan partiden hayır mı gelir ? Bir de Genel Başkan yardımcısı bu kürt. Zaten bu fıratı savunan bir numaralı cumhuriyet karşıtıdır. Savunun bakalım aramızdaki hainler belli oluyor teker teker , köstebekler yuvalarından çıkıyorlar. Ama bu hükümet gidince bu kadar rahat konuşabilecek misiniz bakalım.
 
Bilinçten arındırılmış, sindirilimiş kitleler kolaylıkla sevk ve idare edilebilir. Toplum muhafazakarlık adı altında, bireylerini doğduğu andan itibaren korkuyla ve baskıyla yetiştirmektedir. Gerek din,gerekse gelenek görenek altında. AKP her zaman dile getirdiğimiz gibi; bir parti değil,şirkettir. Başka şirketlerin de bulunduğu sektöre giren yeniş bir şirket gibi,geçmişteki partiler nasıl bi politika izlemiş,millet nelere muhtaç,millete neler sağlanırsa düzene tepki vermez,..v.s. gibi argümanları tespit etmiş,ve bu şekilde oyunu %47ye kadar çıkarmıştır. Ezilmiş ve yıpranmış halk,artık onuru bi kernara atıp kendi malından kendisine veren iaşeye tav olarak,ve bir türlü kavuşamadığı sağlık sistemine!!! kavuşarak sesini kapatmıştır. M.D. Fırat da bu düzenin mimarlarındandır. Buna yatırım yapmıştır,meyvasını toplamaktadır şimdi de . Sesini yükseltenin toplumda haklı olduğu savıyla azğına geleni bağrış çağırışla söylemektir. Ama bilmelidir ki Atatürk'ün yarım kalan devrimi,onun devrimi emanet ettiği gençlik tarafından kaldığı yerden devam ettirilmektedir. Her bilinçli Vatandaş üstüne düzeni yaparsa M.D. Fırat da ,onun gibiler de tarihe gömülecektir.
 
Buna ne diyeceksiniz Mir Bey


NAYLON faturacı Orhan Aslıtürk, Turan Çevik gibi birçok ünlü hakkında soruşturma yapan Gümrük Kontrolörü Bayram Çolak, AKP Genel Başkanvekili Dengir Mir Mehmet Fırat’ın ortak olduğu Menas A.Ş. hakkında hayali ihracat iddiasıyla rapor düzenledi.

Konuyu gündeme getirmemin ardından Çolak’ın başına doğrusu çok şey geldi.

Fırat, Çolak’ı önce Gümrük Müsteşarlığı’na şikáyet etti; sonuç alamadı.

Bu kez 14 Mart 2007 günü yetkili kurul olmamasına rağmen Başbakanlık Teftiş Kurulu’na bir mektup yazdı; Çolak’ın CHP’den milletvekili aday adayı olmasının rapora kesin etki ettiğini, menfaat temeline dayalı bir organizasyonla karşı karşıya kaldığını savundu.

Fırat, büyük harfleri bana ait olan, şu suçlamada bulunup teftiş istedi:

"Kontrolörün mesleğe giriş tarihindeki servet beyanıyla bugünkü serveti karşılaştırıldığında, izah edilemeyecek HAKSIZ bir varlığa sahip olduğu ve varlığın eşi, çocukları ve kardeşleri üzerine de geçirdiği GÖRÜLECEKTİR."

UÇAĞI, GEMİSİ VAR MI

Fırat’ın bu başvurusu üzerine Kurul Başkanı Mutalip Ünal, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan onay istedi.

5 Nisan’da verilen onay üzerine Başbakanlık Başmüfettişleri Mehmet Gürbüz ve Mehmet Emin Baysan 3 Aralık 2007’de biten bir araştırma yaptılar.

Erdoğan’ın 18 Aralık’ta imzaladığı bu sonuç raporunda, Çolak’ın yanı sıra eşi, üç çocuğu, üç kardeşi, eşinin kardeşiyle annesi hakkında kamu kurumları; özel, kamu ve yabancı bankalar nezdinde araştırma yapıldığı yazıldı.

Raporda görülüyor ki, ilgili tüm kurumlara, bu kişilerin otomobilleri, ziynet eşyaları, menkul ve gayrimenkulleri, gemileri, uçakları, hisse senetleri olup olmadığı soruldu.

İlginçtir bu isimlerin bazılarının tek bir mal varlığı dahi çıkmadı.

Kısa keselim, raporun sonuç bölümünde şu ifadelere yer verildi:

"Bu kişilerin normal gelirleriyle elde edilmeyecek bir hesap, para hareketi veya harcamaya rastlanmadığından; Bayram Çolak ile eşinin kardeşleri arasında iki havale ve bir ödeme dışında makul olmayan bir ilişki bulunmadığından; Çolak’ın kanuna veya genel ahlaka uygun olarak sağlandığı ispat edilmeyen mallar veya ilgilinin sosyal yaşantısı bakımından geliriyle uygun olduğu kabul edilmeyecek harcamalar şeklinde ortaya çıkan haksız edinilmiş bir mal varlığı tespit edilmediğinden soruşturmaya gerek bulunmadığına..."

MAHKEME GÖREVİNİ YAPTI DEDİ

Yine kısa keseyim, Fırat bununla da yetinmedi Çolak’ı mahkemeye verdi.

Ankara 6. Asliye Ceza Mahkemesi’nden 9 Temmuz 2008 günü şu karar çıktı:

"Sanığın görevini yaptığı kanaatine varıldığından, görevi kötüye kullanma suçunun oluşmadığından beraatına..."

Şimdi bu durumda bir hukuk adamı olarak, hukuku savunmak adına sık sık oldukça sert ve kırıcı bulunan açıklamalar yapan Fırat’a, Çolak’ın hukukunu sormak gerekmez mi?

Peki ya Başbakan Erdoğan, "Arkadaşlarımdan geldi diye, her şikayeti işleme koyacaksam kamu görevlileri görevlerini hangi cesaretle yapar, yolsuzlukların üzerine nasıl gider" diye düşünüp; Çolak hakkında, "GÖRÜLECEKTİR" kesinlikteki iddiasıyla asılsız suçlama yaparak kendisini ve müfettişleri aylarca gereksiz uğraştıran Fırat’tan bir açıklama isteyecek mi?



Şükrü KÜÇÜKŞAHİN
 
Geri
Üst