Seher vakti yağan yağmur toprağa düşerken, yüreğime de düşüyor damla damla. Pencere kenarındayım. Toprağa düşen rahmet damlalarını seyrediyorum. Gökyüzünden yollar geçiyor kalbime doğru. Yağmuru bekleyen toprak olmak geliyor içimden. Toprak; Rabbine muhtaç, yağmuru bekliyor hasretle...
Sonunda Arş-ı Âlâ'ya yükseliyor toprağın duası ve meleklerin kanatlarında damla damla rahmet iniyor yeryüzüne.
Hasretin sancısı ki ahhhh…Dalga dalga vuruyor kalbimin limanına. İnsan iken, Rabbime olan muhtaçlığımı unutup boşa geçirdiğim zamanlarıma ağlıyorum. Yağmuru bekleyen toprak olmak istiyorum.
Ağlıyorum... Ağladıkça yangınlarım sönüyor. Meğer yana yana kül olmuşum. Gafletin acımasız soğuğunda, acıyı hissetmeyecek kadar üşümüş yüreğim. Karaya vurmuş bütün gemilerim...
Ağlıyorum... Pişmanlık acıtıyor içimi. Yaşayamadıklarım, özlemlemlerim, arzularım tek tek düşüyor yüreğime. Gözümün önünden perdeler kalkıyor ve hayalî bir yolculuğa çıkıyorum. Önce bir hastaneye düşüyor yolum. Nefes almak için oksijen tüpüne bağlı ve bir defa rahat nefes alabilmeyi dünyalara değişmeyecek insanlar görüyorum…Ağlıyorum… Ne zaman nefesi daralsa astım spreyine sarılan insanlar acıtıyor yüreğimi. Aldığım her rahat nefes kadar utanıyorum. Tekerlekli sandalye ile hayata tutunan insanlar takılıyor gözlerime. Acılarını birlikte yaşıyorum.Çivileniyorum olduğum yere. Yürüyemiyorum... Attığım adımlar kadar utanıyorum.
Haykırmaktan sesi kesiliyor yüreğimin. Dört bir yanda inşirah çiçekleri arıyorum. Yaşayamadıklarım yıkılmış üzerime. Enkaz altındayım... Nefes alamıyorum...
Ağlıyorum... Özgürlük nedir diye soruyorum kendi kendime. Hayalen çıktığım yolculukta, yolum bir hapishaneye düşüyor. Bu dört duvar arasındakilere 'kader mahkûmu' derler. Kader, mahkûm eder mi ki insanı? Kadere teslimiyet, mahkûmiyet olur mu? Kendi elleriyle yıktığının suçunu neden kadere yükler ki insan? Kalbim, içinden çıkamadığı soruların ardında feryat ediyor. Susturamıyorum... Asıl mahkûmiyeti ben yaşamışım meğer. Anlatamadıkları varmış yüreğimin.Ne de çok dilsiz kalmış. Yüreğim, demir parmaklıklar ardında, söyleyemediklerinin acısıyla yapayalnızmış meğer…
Yüreğim yetimliğine ağlıyor şimdi... Ne olur ağlama yüreğim. Ağlayıp da körükleme pişmanlığımın ateşini. Kanayan yaralarıma bir de sen tuz basma, ne olur.
Ölüm gibi gelen her gerçek, yeni başlangıçlara gebedir. Sus ki, yeni başlangıçlara yürüyelim birlikte. Suskunluğun, umutlarımızın suskunluğun sevdamızın suskunluğun cennetinin adı olsun.
Sus ki, çığlıkların duyman gerekenleri engellemesin. İsyanın kör kuyusunda çaresizliğine ağlayan zavallı değilsin…Sus ki sana aşkı öğretene ve hayata dönebilesin. Sus ki, bir kez daha kırılmasın kanatların. Bırak dilinin söyleyemediğini gözlerin anlatsın. Sana da sessizliğinle övünmek kalsın.
Yaşamak için, yüzü ebediyete dönük sebeplerinle avun. Ölümü de götür gittiğin yere. Giderken, şairin mısralarını da al yanına.
'Öleceğiz,öleceğiz müjdeler olsun,
Ölümü öldüren Rabbe secdeler olsun' (N.Fazıl Kısakürek)
Bırak mısralar aydınlatsın en sevgiliye giden yolları. Ölümün adı vuslat olsun...
Komik şeyler arama gülmek için. Yaşadıkça, acılar içinde gülümsemeyi de öğreneceksin. Bin sevincin öğretemediğini bir acı öğretecek sana. Acılarla olgunlaşacaksın. Sevmedim deme yüreğim.Sevgiliye bakan gözlerindeki hasretten utanma. Can’ının gözlerine bakarken ağlayan dalan uzaklara.O gözler ki aşkı öğretti sana…Kimsesiz bir hastane odasında yanına gelen sevgilinin tertemiz hayaliydi. Ölüm uykularında başını göğsüne yaslayan o sevgiliydi. Saçlarını okşayıp dualar eden sevgilinin diliydi. Sakın sevmedim deme yüreğim…Cennetin tuttu ellerinden, kördüğümlerle bağladı kendine, mis kokularını bıraktı ellerine,Kevser şarabındandı sanki damlattığı kardan beyaz yüreğine. Utanma yüreğim,söyle… Onu çok seviyorum de…Onu ALLAH için çok seviyorum de…
Ah benim biçare yüreyim…
Yetim yüreğim….
Öğreneceksin dünyanın hasret, ölümün vuslat olduğunu öğreneceksin. Zamanla sığamaz olacaksın bu hasret diyarına ve dualar yetişecek imdadına.
Senin duaların, seni sevenlerin duaları…Belki kucağında anne olmaya çalıştığın, kara gözlü yetimlerin duaları…Belki ellerini öptüğün Ömer Baba’nın sabahlara kadar başucunda kaldığın Elif anneni duaları…
Belki sevgilinin Mecnun misali yanarak ettiği tertemiz duaları yetişecek imdadına.Ve bir gün, heybendeki dualarla Hakk'a yürüyeceksin...
Hakk’a yürürken de korkma ey yüreğim.
Cennetin yanındayken korkma. Dualarla yaşa, cennetinle yaşa, sadakatle ve aşkla yaşa... Korkma yüreğim…
Nasıl yaşarsan öyle öleceksin.
-Alıntıdır/