1001Design
330i ///M3 Design
Sezen Aksu şarkıları eşliğinde üçlü bir aşk ilişkisini anlatan 'O Kadın', ciddi görünen bir ZAZ filmi tadında
'O Kadın'da esas kadınla yasak aşkını Selin Demiratar-Tardu Flordun ikilisi canlandırıyor.
Bir müzik grubunun ya da sanatçının sazıyla, sözüyle ve de şarkılarıyla 'yol gösterdiği' filmler, yeni bir fikrin ürünü değil. Dışarıda 'I Wanna Hold Your Hand', 'The Wall' ya da salonlarımıza çok yeni uğramış 'Across the Universe' gibi örnekler, içeride de özellikle 70'lerin ikinci yarısından itibaren popüler kültürde yerine alan Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, hatta hatta Gökhan Güney, Yıldıray Çınar'lı filmler... Korhan Bozkurt'un yönetmenliğini üstlendiği 'O Kadın'da ise film boyunca çalınan şarkıların gerçek sahibi Sezen Aksu'nun sureti peliküle hiç uğramıyor ama gölgesini finaline kadar hissediyoruz elbet. Öykü ise Aksu'dan bağımsız akıp gidiyor.
Fikir orijinal değil ama bari film olsaydı. Daha doğrusu kâğıt üzerindeki farklı olma çabasının karşılığı alınabilseydi. Hikâye kısaca şöyle: Varlıklı bir moda tasarımcısı olan Yeşim, işadamı Bülent'le evlenmek üzereyken yoluna çıkan müzisyen Okan'a vurulur. Bu noktada da kafası karışır. Sonrası da bu ilişki olur mu olmaz mı, tartışması... Film, bu konuyu ifade etmek yolunda sözcüklere gerek duyulmadığına ya da sözcüklerin yetersiz kalacağına hükmetmiş olmalı ki, üçlü aşk trafiği daha çok mizansenler yoluyla seyirciye aktarılıyor. Destekleyici unsurlar da hem Aksu'nun şarkıları, hem de arada bir devreye girip anlatıcı ve sorucu rollerini üstlenen Erol Günaydın ve Nefise Karatay'ın canlandırdıkları karakterler.
Basın notları, yönetmen Bozkurt'un mesleki geçmişinde bol bol klip çektiğini söylüyor. Eh, anlaşılan o da en iyi bildiği şeyi yapmış, 'O Kadın' baştan sona bir klip tadında. Ne var iş dramatizasyona gelince, hikâye çığırından çıkıyor ve geriye, kendisini fazla ciddiye almak isterken giderek bir ZAZ filmi havasına dönüşen görüntüler silsilesi kalıyor. Bir kere rahmetli Bülent Oran havasındaki 'Öğreten adam' Erol Günaydın'la, her cümlesi sonsuz naiflikler içeren Nefise Karatay arasındaki diyaloglar bir noktadan sonra 'Ama hocam'la 'Bak çekirge' tadına ulaşıyor. İşin kötüsü diyaloglar uzadıkça da 'nehir söyleşi' formu alıyor.
Aylak bakkal, aşkını tartar
Öte yandan öykünün odağındaki kadının dertleri de bir noktadan sonra 'Aylak bakkal, aşkını tartar' çizgisine geliyor. Ortada dert edinmeyi gerektirecek ne sınıfsal, ne sosyal, ne de düşünsel bir neden yok. Kadıncağız her yeni günde, şıkır şıkır elbiselerini giyiyor, evi desen koskocaman, havuzu bile var, araba desen öyle, takılar, mücevherler gırla gidiyor. Lakin anlıyoruz ki mutlu değil. Neden? Nedeni yok. Sonradan âşık olduğu kişinin de her yerinden sanat fışkırıyor. Müzisyen, fotoğrafçı ve en önemlisi sanat atölyesi bile var. Ama benim bu toplamda en komiğime giden şey, fonda Aksu'nun 'Biliyorsun'u çalarken ve 'Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun / Beraber olamayız benim gibi biliyorsun / Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım' sözleri zihinlere işlenirken görüntülerin aynı etkiyi yaratmaması. Çünkü Yeşim'le yasak aşkı Okan aynı mahallede, karşılıklı evlerde oturuyorlar. Üstüne üstlük gittikleri mekanlar da (bar) aynı, sık sık orada burada karşılaşıyorlar. E, o zaman bunun neresi 'bir başka dünyanın insanı'?
Oyunculuklara gelince, daha çok dizilerden aşina olduğumuz yüzlerin performanslarını doğrusu bu filmle değerlendirmek zor. Ama başroldeki Selin Demiratar'ın bazı sahnelerde, karakterinin açmazlarını yansıtmakta başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Lakin sık sık çatılan kaşları, ortada bir şey yokken bile mutsuz olacağı izlenimi veriyor. Sinemasal dokunuşlar açısından ise filmin en iyi yanı hayali düğün sahnesi. Bu bölümdeki absürdlükler, hiç değilse öykünün o anki dertleriyle paralellikler içeriyor.
Sonuçta 'O Kadın', boşa bir hamle olmuş. Aslında film şunu da düşündürebilirdi: Belkıs Özener'in seslendirdiği şarkılar yerine Sezen Aksu besteleriyle çekilmiş, eski Yeşilçam tadında bir nostalji güzellemesi. Ama ortada böyle bir şey de yok.
Bir başka zaaf ise, Aksu'nun bütün bir sanat geçmişini oluşturan şarkıların öyküye rastgele yedirilmesi. Bu şarkılar, sanatçının 25'inde farklı, 30'unda 35'inde, 40'ında farklı ruh durumuyla ve hayat karşısında o andaki konumuyla bestelenmiş yapıtlar. Ama filmdeki toplam, kronolojik bir çabadan yoksun olarak tek bir karakter üzerinden, (O da 20'li yaşlarını sürdüren Yeşim) sunuluyor. Dolayısıyla bu da sanki şarkıların da yeterince özümsenmediğini gösteriyor. (Not: Bu tespit, sinema ve müzik yazarı arkadaşım Cumhur Canbazoğlu'na aittir. İnternet sitesi sinemamuzik.com şu aralar aktif olmadığı için, görüşlerini buradan dillendirmeyi bir borç bildim.)

'O Kadın'da esas kadınla yasak aşkını Selin Demiratar-Tardu Flordun ikilisi canlandırıyor.
Bir müzik grubunun ya da sanatçının sazıyla, sözüyle ve de şarkılarıyla 'yol gösterdiği' filmler, yeni bir fikrin ürünü değil. Dışarıda 'I Wanna Hold Your Hand', 'The Wall' ya da salonlarımıza çok yeni uğramış 'Across the Universe' gibi örnekler, içeride de özellikle 70'lerin ikinci yarısından itibaren popüler kültürde yerine alan Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, İbrahim Tatlıses, hatta hatta Gökhan Güney, Yıldıray Çınar'lı filmler... Korhan Bozkurt'un yönetmenliğini üstlendiği 'O Kadın'da ise film boyunca çalınan şarkıların gerçek sahibi Sezen Aksu'nun sureti peliküle hiç uğramıyor ama gölgesini finaline kadar hissediyoruz elbet. Öykü ise Aksu'dan bağımsız akıp gidiyor.
Fikir orijinal değil ama bari film olsaydı. Daha doğrusu kâğıt üzerindeki farklı olma çabasının karşılığı alınabilseydi. Hikâye kısaca şöyle: Varlıklı bir moda tasarımcısı olan Yeşim, işadamı Bülent'le evlenmek üzereyken yoluna çıkan müzisyen Okan'a vurulur. Bu noktada da kafası karışır. Sonrası da bu ilişki olur mu olmaz mı, tartışması... Film, bu konuyu ifade etmek yolunda sözcüklere gerek duyulmadığına ya da sözcüklerin yetersiz kalacağına hükmetmiş olmalı ki, üçlü aşk trafiği daha çok mizansenler yoluyla seyirciye aktarılıyor. Destekleyici unsurlar da hem Aksu'nun şarkıları, hem de arada bir devreye girip anlatıcı ve sorucu rollerini üstlenen Erol Günaydın ve Nefise Karatay'ın canlandırdıkları karakterler.
Basın notları, yönetmen Bozkurt'un mesleki geçmişinde bol bol klip çektiğini söylüyor. Eh, anlaşılan o da en iyi bildiği şeyi yapmış, 'O Kadın' baştan sona bir klip tadında. Ne var iş dramatizasyona gelince, hikâye çığırından çıkıyor ve geriye, kendisini fazla ciddiye almak isterken giderek bir ZAZ filmi havasına dönüşen görüntüler silsilesi kalıyor. Bir kere rahmetli Bülent Oran havasındaki 'Öğreten adam' Erol Günaydın'la, her cümlesi sonsuz naiflikler içeren Nefise Karatay arasındaki diyaloglar bir noktadan sonra 'Ama hocam'la 'Bak çekirge' tadına ulaşıyor. İşin kötüsü diyaloglar uzadıkça da 'nehir söyleşi' formu alıyor.
Aylak bakkal, aşkını tartar
Öte yandan öykünün odağındaki kadının dertleri de bir noktadan sonra 'Aylak bakkal, aşkını tartar' çizgisine geliyor. Ortada dert edinmeyi gerektirecek ne sınıfsal, ne sosyal, ne de düşünsel bir neden yok. Kadıncağız her yeni günde, şıkır şıkır elbiselerini giyiyor, evi desen koskocaman, havuzu bile var, araba desen öyle, takılar, mücevherler gırla gidiyor. Lakin anlıyoruz ki mutlu değil. Neden? Nedeni yok. Sonradan âşık olduğu kişinin de her yerinden sanat fışkırıyor. Müzisyen, fotoğrafçı ve en önemlisi sanat atölyesi bile var. Ama benim bu toplamda en komiğime giden şey, fonda Aksu'nun 'Biliyorsun'u çalarken ve 'Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun / Beraber olamayız benim gibi biliyorsun / Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım' sözleri zihinlere işlenirken görüntülerin aynı etkiyi yaratmaması. Çünkü Yeşim'le yasak aşkı Okan aynı mahallede, karşılıklı evlerde oturuyorlar. Üstüne üstlük gittikleri mekanlar da (bar) aynı, sık sık orada burada karşılaşıyorlar. E, o zaman bunun neresi 'bir başka dünyanın insanı'?
Oyunculuklara gelince, daha çok dizilerden aşina olduğumuz yüzlerin performanslarını doğrusu bu filmle değerlendirmek zor. Ama başroldeki Selin Demiratar'ın bazı sahnelerde, karakterinin açmazlarını yansıtmakta başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Lakin sık sık çatılan kaşları, ortada bir şey yokken bile mutsuz olacağı izlenimi veriyor. Sinemasal dokunuşlar açısından ise filmin en iyi yanı hayali düğün sahnesi. Bu bölümdeki absürdlükler, hiç değilse öykünün o anki dertleriyle paralellikler içeriyor.
Sonuçta 'O Kadın', boşa bir hamle olmuş. Aslında film şunu da düşündürebilirdi: Belkıs Özener'in seslendirdiği şarkılar yerine Sezen Aksu besteleriyle çekilmiş, eski Yeşilçam tadında bir nostalji güzellemesi. Ama ortada böyle bir şey de yok.
Bir başka zaaf ise, Aksu'nun bütün bir sanat geçmişini oluşturan şarkıların öyküye rastgele yedirilmesi. Bu şarkılar, sanatçının 25'inde farklı, 30'unda 35'inde, 40'ında farklı ruh durumuyla ve hayat karşısında o andaki konumuyla bestelenmiş yapıtlar. Ama filmdeki toplam, kronolojik bir çabadan yoksun olarak tek bir karakter üzerinden, (O da 20'li yaşlarını sürdüren Yeşim) sunuluyor. Dolayısıyla bu da sanki şarkıların da yeterince özümsenmediğini gösteriyor. (Not: Bu tespit, sinema ve müzik yazarı arkadaşım Cumhur Canbazoğlu'na aittir. İnternet sitesi sinemamuzik.com şu aralar aktif olmadığı için, görüşlerini buradan dillendirmeyi bir borç bildim.)
radikal.com.tr