Sen onun kalbini mi yardın?

Swat_TR

Altın Üye
Katılım
16 Eki 2005
Mesajlar
4,739
Reaction score
0
Puanları
36
Konum
İstanbul
MEDİNE'ye dönen askerler Hz. Peygamber'in karşısındadır. Sevgili peygamberimiz son derece sinirlidir. Arkadaşları O'nu böyle görmeye pek alışık değillerdir. Ama o bir olaya odaklanmış, cevabını beklemektedir.

Olay önemlidir, çünkü Hz. Peygamber dönemindeki her olay ve O'nun her olaya karşı takındığı tavır, sonrakiler için bir ölçü oluşturacaktır. Bu yüzden hassas, onun için ısrarlı...

Karşısına aldığı delikanlı daha 18 yaşlarında. Belki biraz az, belki biraz fazla. O aslında yanlışlık yapanları karşısına koyup doğrudan hedef almazdı. O'nun tarzı değildi bu zira. Bir hata gördüğünde "Bazılarına ne oluyor ki, şöyle şöyle yapıyorlar" tarzında konuşurdu. Tenkidini genele yayar, olayları kişiselleştirmezdi. Ama bu sefer farklıydı ve yanlış yapanı karşısına almıştı. Üstelik bu delikanlı, O'nun çok sevdiği, canı kadar sevdiği bir delikanlı olan Hz. Zeyd'in oğlu Hz. Usame idi. Geleceği parlak, tanınan ve sevilen bir delikanlı.

* * *

Peygamberimizin tepkisini çeken olay şöyle gelişmişti:

Hz. Usame ve arkadaşları bir seferdeyken, düşmanla karşılaşırlar. Sürtüşme çıkar ve bu esnada Hz. Usame muhatabıyla boğuşmaya başlar. Rakibini yere düşürür ve tam kılıcını kaldırıp öldürmek üzereyken yerdeki kişi, "Eşhedü enlá ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü - Şahitlik ederim ki Allah birdir ve yine şahitlik ederim ki Muhammed O'nun kulu ve elçisidir!" diye haykırır. Ancak Usame bunu duymazdan gelir ve onu öldürür. Yani bir açıdan, Müslümanlığını ilan etmiş olan birini öldürmüştür. Üstelik merhamet dileyen birinin feryadını da umursamamıştır.

Bugün, dünyadaki savaşların acımasızlığına, bırakınız nizami savaşları, işgal veya baskınlarda dahi ne denli acımasız olunduğuna bakılarak "Ne olur ki, savaşın mantığı içinde gerekeni yapmış" diyenler olabilir belki. Ama öyle değil. Çünkü Allah'ın Elçisi'ne göre bir sahabe, başkaları gibi olmamalıydı. Onun ilkeleri vardı. Merhamet sunan bir peygamberi tanıyordu. O'nun ve Kutsal Kitab'ın "Öldürmeyin, yaşatın; işkence etmeyin, bağışlayın; düşürmeyin, düşeni kaldırın; nefret ettirmeyin, sevdirin; zorlaştırmayın, kolaylaştırın; savaşta olsanız bile çocuk, kadın, ihtiyar, din adamı ve savaşa girmemişleri öldürmeyin; ot yakmayın; ağaç kesmeyin; anlaşma şansı tanımadan saldırmayın" dediğini iyi biliyordu. Onun bu yanlışlığı yapmaması gerekiyordu.

İşte Hz. Peygamber (SAV) bundan ötürü ona soruyordu. Eğer susmuş olsaydı, Zeyd'in oğlunun bu tavrını bir anlamda hoş karşılamış olacaktı. Bu yüzden Hz. Peygamber burada toleranssızdı. Şimdi sorguluyordu işte. Hem de en sevdiğinin oğlu olduğuna bakmadan. Hem de çok değer verdiği bir genç olduğuna hiç bakmadan!

Hz. Zeyd'in oğlu Usame huzurdadır, Peygamberimizin huzurunda. Soruyordu Hz. Peygamber:

"Sen 'Allah birdir' diyen birini mi öldürdün?"

Bunu ısrarla ve üst üste soruyordu.

"Sen, imanını ilan eden birini mi öldürdün?"

Zeyd'in oğlu sıkıntı içindedir. Kendini müdafaa etmeye başlar. Şöyle der:

"Ey Allah'ın Resulü! Ama o bunu korkudan söyledi. Öldürüleceğini anladığı için söyledi!"

Savunma böyleydi ama Merhamet Peygamberi'nin sorgu ve hiddeti dinmiyordu. Dönüyor ve Hz. Zeyd'in oğluna şu çarpıcı soruyu soruyordu. Sadece ona değil, bütün çağların insanlarına:

"Ne o, onun kalbini mi yardın? Nereden biliyorsun bunu? O halde kalbini yarsana ya!"

Peygamberimizin sözleri Medine atmosferinde yankı buluyordu.

Bugün bile o yankıyı içimizde hissediyoruz. Yani diyordu Peygamber, "Nereden biliyorsun? Yoksa niyet okumaya mı başladınız? Siz, niyet okumaya, insanların inancını tartmaya, Allah'ın bildiği sırrı bilmeye memur değilsiniz! Siz affetmeye, bağışlamaya, rahmet etmeye zorunlusunuz. İç álemlerin hesabı size değil, Yüce Allah'a aittir!"

Peygamberimiz bu cümleyi öylesine tekrar edecektir ki, Hz. Usame sonraları şöyle itiraf edecektir:

"Keşke o güne kadar değil de, ondan sonra Müslüman olmuş olsaydım ve bu ağır sorumluluk altında ezilmeseydim!"

* * *

Evet, bu bir itiraftı. Bu, mesajın en derinlere kadar işlendiğinin ilanıydı. Zeyd'in oğlu ve ötekiler sarsılıyorlardı. Derin bir korku ve pişmanlık içindeydiler. Savaşın da bir merhamet kapısına dönüşebileceğini, savaşta esas erdemin öldürmek değil, yaşatmak olduğunu anlıyorlardı.

Bugün çocuk öldürenlere, günahsızları parçalayanlara, bebek kurşunlayanlara ne güzel bir derstir bu! Keşke anlayabilseler.

Ama anlamak için önce inanmak, sonra da bilmek gerekmiyor mu? Elbette gerekiyor. Ya bunlar yoksa? O zaman ne yapabilirsiniz ki?

Hz. Peygamber'in huzurundan çekilirken son cümle onları bulundukları yere mıhlayacaktı. Efendimiz hatları çok ağır çiziyordu:

"Bakalım, ahirette siz ve 'Allah birdir' cümlesi, ne yapacaksınız?"

Yeryüzünü saran acımasızlığa, aymazlığa ve cinayetlere ibret olacak bu ölümsüz dersi duyabilecek var mı acaba?


Nihat HATİPOĞLU​
 
"14 asır geçmesine rağmen Hz. Muhammed bu zamanın tek rehberi,tek hidayet resulüdür."
[Raymons Leronge]
"Hz. Muhammed insan olması itibari ile bütün insanlık onunla övünür. Biz Avrupa’lılar 2000 sene sonra onun kıymetine ve hakikatine yetişsek en mesut ve en bahtiyar nesiller oluruz."
[Shebol]
Senin asrında yaşayamadığımdan dolayı çok üzgünüm Ey Muhammed. Kur’an Allah’ın kitabıdır. İnsanlık senin gibi bir kabiliyeti bir defa görmüş bir daha göremeyecektir. Ben senin önünde hürmet ve saygı ile eğilirim.
[Prens Bismark]

Ey Alnındaki damara kurban olduğum.Dünyanın gelmiş geçmiş gördüğü ve göreceği tek kusursuz insan.Herşeyi düşünme kabiliyetine sahip tek Mükemmel Varlık.Anam Babam Canım Başım Sana kurban olsun.

Konu çok güzel olmuş Mehmet kardeşim.Allah razı olsun inşAllah
 
Bir benzerini çok önce paylaşmıştım...Ancak Nihat Hatipoğlu geniş kapsamlı bu işin üstesinden gelmiş ...Allah razı olsun kardeşim...Eline sağlık..Ancak bu olay bir hadistir..kişilerin kafasını karıştırmamak maksatlı bu konuda hadis kaynağının olduğnu da belirtmekte fayda var...


Üsâme bin Zeyd radıyallahu anh şöyle anlatıyor::

Resûlullah aleyhisselâm bir seriyye (dört'yüz kişiden fazla olmayan askerî kuvvet) halinde bizi bazı kabilelere gönderdi. Onlar da bizim gelişimizden haberdar olarak kaçtılar. Biz kendilerinden birisine yetiştik. Onu yakalayınca, «La ilahe illallah = Allah'tan başka ilâh yoktur» deyiverdi. Fakat biz kendisini öldürünceye kadar dövdük. Gelince bu hadiseyi Peygamber aleyhisselâma anlattım. Allah'ın Resulü:

— Kıyamet gününde,bu tevhid kelimesi karşılığında sana kim yardımcı olacak? dedi. Ben:

— Ey Allah'ın Resulü, o adam bunu silâhtan korktuğu için söyledi, diye cevap verdim.

Peygamber aleyhisselâm:

— Kalbini mi yardın ki, bunun için veya başka bir sebeple mi bunu söylemiş olduğunu bilesin?! Kıyamet gününde «La ilahe illallah»'ın karşısında kim senin yardımcın olacak? buyurdu. Bu sözü o kadar tekrar etti ki, müslümanlığa o günden evvel girmemiş olmayı arzu ettim.



(Ebü Davud, Müslim)


* * *​

http://www.hackhell.com/showthread.php?t=113207&highlight=kalbini
 
Geri
Üst