Solcu Olsalardı Dışarıdalardı!

Börteçine9

New member
Katılım
11 Nis 2007
Mesajlar
2,162
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
KIZILELMA!!
ZİNDANLARDAKİ SON BOZKURTLAR

Onlar, 12 Eylül öncesi işledikleri suçlardan dolayı cezaevinde bulunan son ülkücüler. 12 Eylül mahkumlarından Avukat Hasan İlter, solcularla ülkücülere farklı ceza verildiğini, ülkücülerin daha fazla ceza aldığını savunuyor.




Kimilerine göre onlar birer katil, kimilerinin gözünde ise kahraman. Hepsinde ayrı bir dram, farklı bir hikâye var aslında. Sağ-sol çatışmasının en yoğun olduğu dönemde onlar ülkücü hareket içinde birçok eylem gerçekleştirdi. Komünizme karşı silahlanmış, isimleri birçok cinayete karışmıştı. Gencecik yaşlarda işledikleri suçlardan dolayı demir parmaklıklarla tanıştılar. 12 Eylül darbesinden önce girdikleri cezaevi, belki de bütün ömürlerini geçirecek bir mekân olmuştu.

Darbeden sonra hem ülkücülerden hem de solculardan yüzlerce isim cezaevine konulmuştu. Hemen hepsi 1991’de çıkarılan afla tahliye olmuştu. Fakat ülkücülerden bazıları 12 Eylül dönemde güvenlik güçlerinden kaçmıştı. Bazıları ise cezaevinden firar etmişti. Yıllar sonra farklı ülkelerde yakalanarak Türkiye’ye iade edilmişlerdi. Onlar ülkücü hareket için işledikleri suçlardan dolayı bugün cezaevinde olan son ‘bozkurtlar.’ Peki, şimdi hangi cezaevlerinde kalıyorlar? Ailelerine kimler bakıyor? Ülkücü hareketin bugünkü temsilcilerine neden sitem ediyorlar?



Muhsin Kehya, Bünyamin Adanalı, Ünal Osmanağaoğlu, Haluk Kırcı, Mahir Kavalcı, Mehmet Ali Ağca... Bu isimlerin ortak noktaları, 12 Eylül darbesinden önce işledikleri suçlardan dolayı bugün cezaevinde bulunan son ülkücüler olmaları. Hepsi farklı bir cezaevinde yatıyor. Muhsin Kehya Adıyaman, Mahir Kavalcı Mersin, Bünyamin Adanalı Çanakkale, Ünal Osmanağaoğlu Balıkesir, Haluk Kırcı ve Mehmet Ali Ağca ise İstanbul’daki cezaevlerinde bulunuyor. O dönemde davaları için silah sıkan, adam öldüren bu isimler bugün dört duvar arasında yalnızlık ve terk edilmişlik hissiyle yaşıyor. Onları yaralayan en önemli husus ise bugünkü ülkücülerin kendilerine sahip çıkmaması. Bir bakıma unutulduklarını düşünüyorlar. Bu yüzden ülkücü camiaya sitem ediyorlar. Özellikle Miliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) bugünkü yöneticilerine ağır eleştirilerde bulunuyorlar.



‘KULLANILMIŞLIK DUYGUSUYLA YAŞIYORUM’

Bu sitemi yapanlardan biri Bünyamin Adanalı. 1978’de Bahçelievler’de 7 TİP’linin öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle 7 kez idam cezasına çarptırıldı. Haluk Kırcı’nın çocukluk arkadaşı. Suç ortağı Kırcı ile birlikte yıllarca güvenlik güçlerinden kaçtı. Ancak 1995 yılında yakalandı. Bu cezası nedeniyle bugün Çanakkale Kapalı Cezaevi’nde yatıyor. Adanalı, 1995’ten bu yana birçok cezaevine sevk edildi. Dört-beş yılda bir farklı ile naklediliyor. Bu durum en çok eşi ve çocukları için sıkıntıya neden oluyor. Çünkü Adanalı hangi ile sevk ediliyorsa ailesi oraya taşınmak zorunda kalıyor. Eşi ve çocukları görüşme günlerinde onu yalnız bırakmıyor. Ancak Adanalı, ülkücü camiaya küskün. Kendilerine sahip çıkmadıkları için onları ağır bir dille eleştiriyor. 12 Eylül darbesinden sonra cezaevine girip çıkan ülkücülerin kurduğu Yusufiyeli Ülkücüler Teşkilatı’na gönderdiği mektupta bu eleştirilerini dile getiriyor.

Yıllardır çilehanelerde terk edilmişlik ve kullanılma duygusuyla şüpheci bir duruma geldiğini anlatıyor Adanalı. Kendilerini unutan ülkücüleri vefasız olmakla suçluyor: “Bütün teşkilatlarda ‘körler sağırlar birbirini ağırlar’ edebiyatı yapılıyor. Sizin de çok iyi bildiğiniz gibi 12 Eylül döneminde binlerce ülkücü çilehanelere doldurulmuş, onbinlerce insanımız da dışarıda ya aranıyor, ya takibat altındaydı. Teşkilat dağılmış, insanlar çaresiz bırakılmıştı, şartların bu kadar ağır olmasına rağmen o günlerde bile Taşmedreselere yetişilmeye çalışılıyor, az da olsa maddi ve manevi destek olunuyordu. Şimdi görüyorum ki, insanlar vicdanlarını rahatlatmak için -muhayyel kahramanlara- methiye düzme yarışındalar. Peki, kahraman ilan ettikleri insanların ne durumda olduklarından haberleri var mı? Cezaevinde şehit ülküdaşımın emanetini, evladını (tinerci-gaspçı) olarak gördüğümdeki utancımı acaba sizler de duyar mısınız? Kahraman dediklerinizin emanetlerine bile sahip olamazken edebiyatının yapılmasını abesle iştigal olarak görüyorum.”

En çok MHP’li yöneticileri eleştiriyor Bünyamin Adanalı. Ülkücülük davası için bugün cezaevinde yatanların bu duygularının istismar edildiğini vurgulayarak sitemlerini şöyle dile getiriyor: “Ama bizlerden ve hareketin geçmişinden utanarak bizleri yok sayan bu zat-ı muhteremler (hem de içlerinde MHP’li milletvekilleri de olmak üzere) cezaevlerinde yatan hortumcu Hayyam Garipoğlu’nu, rüşvetçi bürokrat Sedat Aban’ı ziyaret ederken hangi teşkilatçılık ölçülerine göre hareket ediyorlardı? Veya bizler; yüzlerce müdahil avukatın bir o kadar vatan haininin doldurduğu mahkeme salonlarında ülkü bayrağını yalnız başımıza taşırken bazı yetkili “başkanların” cezaevlerindeki uyuşturucu baronlarına avukat gönderme nezaketlerini nasıl anlayacaktık? Bu olaylar bu davaya gönül vermiş, ömür vermiş olanları derinden yaraladı ve teşkilatımıza olan inancımızı sarstı.



MUHSİN KEHYA 19 YILDIR CEZAEVİNDE

Cezaevindeki son bozkurtlardan birisi de Muhsin Kehya. 1960 Elazığ doğumlu Kehya, hayatının baharında demir parmaklıklarla tanıştı. 12 Eylül darbesinden önce Adana’da Sanat Okulu öğrencisiydi. Dönemin Adana Emniyet Müdürü Cevat Yurdakul ile CHP’nin Kayseri ve Antalya il başkanlarının öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle 1979’da cezaevine girdi. İki kez firar etti. Almanya’da bir yaralama olayına karışınca tutuklandı. Cezası bitince 1996’da Türkiye’ye iade edildi. 12 Eylül suçlamalarından yargılanarak 36 yıla mahkûm edildi. Kehya o dönemde cinayet olaylarına karışınca abisi Tahsin Kehya, çalıştığı emniyetten ihraç edildi. Elazığ ve Malatya’dan sonra Adıyaman Kapalı Cezaevi’ne nakledildi. Geçtiğimiz günlerde Ankara Sincan L Tipi Cezaevi’ne sevki çıktı.



19 yıldır hapis hayatı yaşayan Kehya, cezaevinde tasavvufa ilgi duydu. Zamanını kitap okuyarak geçiriyor. Aynı zamanda iyi karikatür çiziyor. İçerdeyken babasını kaybetti. Bekâr olan Kehya ile şoförlük yapan abisi ilgileniyor, bütün ihtiyaçlarını gideriyor. Her hafta görüşmek için Elazığ’dan Adıyaman’a gidiyor. Ancak yakın bir zamanda Muhsin Kehya Ankara Sincan Cezaevi’ne sevk edilecek. Bu durum en çok abisini üzmüş. Çünkü her hafta gelip görmesi imkânsız. Abi Tahsin Kehya’yı en çok yaralayan husus ise geçmişte ülkücülük için mücadele ettiğine inandığı kardeşine bugün hiç kimsenin sahip çıkmaması. Hiç kimsenin kardeşini arayıp sormadığını, kaderleriyle baş başa bırakıldığını söylüyor. Kardeşinin 19 yıldır hapiste olması onun hayatını da altüst etmiş durumda. Çalmadık avukat kapısı bırakmamış Tahsin bey. Kardeşinin cezasının yanlış hesaplandığını düşünüyor. Halen Ankara 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davada 36 yıla mahkûm edilen kardeşinin cezasının yanlış infaz edildiğini söylüyor. Büyük bir umutla bu işin peşine düşmüş.



Firar hayatı yaşayan ülkücülerden biri de 1956 Ağrı doğumlu Ünal Osmanağaoğlu. Abdullah Çatlı ve Haluk Kırcı’nın yakın arkadaşı. DYP eski Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan’ın kayınbiraderi. 22 Ağustos 1980’de DİSK Başkanı Kemal Türkler’in, 1978’de 7 TİP’linin öldürülmesi ile Mamak’ta bir kişinin öldüğü, 21 kişinin de yaralandığı belediye otobüsünün taranması hadiselerine karıştığı iddiasıyla yıllarca arandı. Darbeden sonra kaçtı. İsveç ve Almanya’da çeşitli olaylara karıştığı için cezaevinde yattı. 1992’de iade edildi; ancak yanlışlıkla salıverildi. 11 Nisan 1999’da Kuşadası’nda yakalandı. Üstünden kardeşi Tamer Osmanağaoğlu’nun kimliği çıktı. Aslında yıllarca bu kimlikle yaşamıştı. Ayrıca Güzelçamlı Millî Parkı’nın işletmecisi olduğu ortaya çıktı. Susurluk kazasında kısa bir süre önce Çatlı ile görüştüğü iddia edildi.

Osmanağaoğlu, Kemal Türker davasından beraat etti. Ancak 7 TİP’linin öldürüldüğü olayla ilgili davada 7 kez idam cezasına çarptırıldı. Bugün Balıkesir Kapalı Cezaevi’nde kalıyor. Eşi ve 4 çocuğu ise İstanbul’da yaşıyor. Kardeşi Tamer Osmanağaoğlu petrol istasyonu işletiyor. Daha önce Akşam gazetesine verdiği bir mülakatta kardeşinin suçsuz olduğuna inandığını söylüyor: “Ünal, 12 Eylül ortamından korkup kaçmasaydı şimdi Türkiye’nin gündeminde olmazdı. Askerî darbeden korktu. O dönemde ne olacağı belli olmadığı için 1978’den sonra yurtdışına çıktı. Muhtemelen Avusturya’da kaldı. Nedenini bilmiyoruz ama olaya adı karıştırıldı. Onu herhangi radikal bir örgüt içinde değerlendirmek doğru değil. Ben ülkücüyüm ama onun adına böyle bir şey söyleyemem. Suçsuz olduğuna o kadar inanıyordu ki, ‘Yoruldum, çocuklarımı büyütmek istiyorum. Çocuklarımla rahat dolaşmak istiyorum’ derdi.”



‘İDİ AMİN’İN DOSYASI KABARIK

Haluk Kırcı, Ülkücü çevrede “İdi Amin” ve “Esmeray” lakaplarıyla tanınıyor. 24 Mart 1978’de Ankara’da savcı Doğan Öz ile 9 Ekim 1978 günü Bahçelievler semtinde 7 TİP’li öğrencinin öldürülme hadiselerine karıştı. Bahçelievler katliamından iki yıl sonra yakalandı. 12 Nisan 1988’de idama mahkûm oldu. Bir yıl sonra şartlı tahliye yasasından yararlanarak ‘yanlışlıkla’ tahliye edildi ve tekrar aranmaya başladı. 1 Ağustos 1992’de evlenirken nikâh şahidi dönemin Erzurum Valisi Mehmet Ağar’dı. 25 Ocak 1996’da Küçükçekmece’de yakalandıktan sonra 1 Şubat’ta Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim edildi. Başsavcılığın, Ankara Sıkıyönetim Askerî Mahkemesi’nin ilamı gelene kadar nezarette tutulmasını istediği Kırcı, aynı gün firar etti. Sedat Demir ve Mehmet Ağar’ın baskılarıyla serbest bırakıldığı için Komiser Servet Atan ve polis memuru Celal Yanar’la Nihat Demiray hakkında soruşturma açıldı. Yanar, ifadesinde dönemin Adalet Bakanı Mehmet Ağar’ın “Nezarete atmayın, polislerle otursun” talimatı verdiğini söyledi.

Uzun süre ortadan kaybolan Kırcı, 11 Ocak 1999’da Pendik Kurtköy’deki arkadaşının evinde yakalandı. Operasyonda Kırcı’nın üzerinde Sedat Fidan adına düzenlenmiş sahte kimlik çıktı. Kırcı’yla birlikte eşi Vesile Erzincanlı, Bahçelievler katliamı sanıklarından, tekstilci arkadaşı Bünyamin Adanalı ve eşi Sibel gözaltına alındı. Tutuklandıktan sonra ölüm orucuna başladığını söyleyen Kırcı, emniyetteki sorgulamasında 1996’da gıyabi tutuklama kararıyla aranırken gözaltına alınması sırasında serbest bırakılması için devreye giren kişinin Mehmet Ağar değil Korkut Eken olduğunu öne sürdü. Bu arada Kırcı’nın 1991’de Çatlı’nın kardeşi ile Promesse Tıbbi Malzeme şirketini kurduğu ve Sağlık Bakanlığı ihalelerine girdiği saptandı.

Kırcı, yakalandıktan üç gün sonra tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi’ne kondu. Daha sonra Eskişehir E Tipi Cezaevi’ne nakledildi. Kırcı hakkında Susurluk olayına ilişkin açılan dava, DYP Milletvekili Sedat Bucak, Özel Harekât Dairesi eski Başkan Vekili İbrahim Şahin’in de aralarında bulunduğu 14 sanıklı Susurluk ana davasıyla birleştirildi. Haluk Kırcı, çıktığı ilk duruşmada 1980 öncesinde olaylara katıldığını ve cinayet işlediğini kabul etti. Bu davadan 4 yıl ceza aldı. Korkut Eken’i “vatansever”, Çatlı’yı da “devlet adına hareket eden biri” olarak tanımlayan Kırcı, Çatlı’nın önce MİT, sonra emniyet tarafından kullanıldığını, 1991’den itibaren MİT’in Çatlı’yı tekrar kullanmak istediğini savundu. 18 Mart 2004’te yine ‘yanlışlıkla’ tahliye edilen Kırcı, Ukrayna’da yakalandı ve iade edildi. Şu an İstanbul Kartal Kapalı Cezaevi’nde.

1958 yılında Erzurum’da doğan Kırcı yedinci kitabını yazdı. Firar Zamanı adlı kitabında özellikle MHP’yi eleştiriyor. Ülkü Ocakları’na olan kırgınlığını şöyle dile getiriyor: “Haluk Kırcı sendromuyla harekete geçecek olanlara karşı yapayalnız olacağımı biliyordum. Şairin dediği gibi, dün benimle gülenlerin yalnız hatıraları kalmıştı yanımda!... Ülkü Ocağı’na, daha doğrusu onu çekip çevirenlere kırgınlığım vardı. Ocak’a yıllarını vermiş ve her kademesinde şerefli görevler yapmış olan Abdullah Çatlı’nın o malum kazada vefat etmesinden sonra ona yapılan haksız, çirkin ve mesnetsiz saldırılar karşısında suskun kalmalarını içime sindiremiyordum.” Kırcı, ‘Rahşan Affı’ olarak bilinen Af Kanunu nedeniyle MHP’li birçok milletvekiliyle birlikte Devlet Bahçeli’ye de çok kırgın. Bu af kanunundan kendisinin de faydalanması için uğraşan ülküdaşları olduğunun altını çiziyor fakat o dönem Meclis’te olan MHP’nin geri çekildiğini düşünüyor. Kendisiyle bağlantı kuran bazı MHP’li milletvekillerinin umut verdiğini, bazılarının da ‘sabırlı ol’ diye telkinde bulunduğunu yazıyor Kırcı ve MHP’nin tavrını şöyle özetliyor: “Sebeplerini, detaylarını ve hikmetini (?) yalnızca Devlet Bey ve Faruk Bey’in (Af Komisyonu’na MHP adına katılan Faruk Bal) bildiği şekilde MHP geri adım attı.”



12 Eylül öncesinde işledikleri suçlardan dolayı bugün cezaevinde bulunan son bozkurtlar sadece bu isimler değil. Ayrıca Mahir Kavalcı, Caner Erdinç de var. Yeni tahliye olan İsa Armağan, Recep Doğan, Önder Ersoy ve Taylan Çoklar’ı da saymak lazım.




MAHKUM ÜLKÜCÜLER ÖRGÜTLENİYOR

Aslında darbe mağduru olanlar sadece ülkücüler değil. Solcular da aynı sıkıntıları yaşadı. Ancak onlar çok daha hızlı bir şekilde örgütlenerek yitirilmiş hakları için dernek ve vakıflar kurdu. Arkalarına aldıkları medya desteği sayesinde pek çoğu normal hayata dönmüş durumda. Ülkücüler ise yeni yeni örgütleniyor. Bugün genel merkezi Samsun’da olan Yusufiye Ülkücüler Teşkilatı ile Ankara’da Yusufiyeliler Derneği bulunuyor. Her ikisinde de ‘Yusufiye’ ismi var. Mısır zindanlarında yatan Hz. Yusuf’tan esinlenerek bu ismi kullanıyorlar. Yusufiyeliler daha önceki yıllarda kendi mağduriyetlerini kamuoyuna duyurmak için bir internet sitesi kurmuştu. Sitede 12 Eylül sonrası yaşanan mahkeme ve cezaevi dönemlerine ait fotoğraf ve belgelerini sergileyen mağdur ülkücüler şimdi de dernek ve teşkilatlarla mağdur ülkücüleri bir araya getirmeye çalışıyor. Mağdur ve sahipsiz ülkücülere maddi ve manevi açıdan destek olmak istiyorlar. Samsun’daki Yusufiyeli Ülkücüler teşkilat binasının bir bölümü tam bir cezaevi koğuşu gibi. Ranzalar ve demir parmaklıklar bir bölümde; koğuştaki ranzalar aynı zamanda şehir dışından gelen üyelerin yatakhanesi olarak kullanılıyor. Bir nevi eski hatıralar canlandırılıyor burada.



Teşkilat Başkanı Ahmet Yılmaz, mağdur olan dava arkadaşlarına yardım etmeye çalıştıklarını söylüyor. 2003 yılında faal olan teşkilatın çok sayıda üyesi var. Çeşitli illerde şubesi bulunuyor. Ahmet Yıldız da 13 yıl cezaevinde yatmış bir isim. Bugünkü MHP yöneticilerine sitem ediyor. Ülkücü hareket için mücadele eden arkadaşlarının unutulduğunu söylüyor. Bu konudaki eleştirilerini şöyle dile getiriyor: “Türkiye’nin her bölgesinde mağdur arkadaşlarımız var. Sakat bırakıldılar, yıllarca cezaevinde işkence gördüler. 200 kaçak ülkücü var. Türkiye’ye gelemiyor. 5 bin 300’e yakın ülkücü, koalisyon hükümeti (MHP-DSP-ANAP) zamanında cezaevine konuldu. Mafya, çete suçlamaları ile… O dönemde af çıkarıldı. Ama ülkücü dava arkadaşlarımız bundan mahrum bırakıldı.”

Ahmet Yılmaz, mağdur olan ülkücüler için teşkilat bünyesinde hukuk masası kurduklarını söylüyor. Özellikle 12 Eylül mağduru ülkücülere yardım etmeye çalıştıklarını anlatıyor. Onlar için iade-i itibar istediklerini ancak savcılığın bunu reddettiğini kaydediyor. Bugün cezaevindeki yatan arkadaşları için ise şunları söylüyor: “MHP’den destek istedik; ama hiç oralı bile olmuyorlar. Ama biz cezaevindeki arkadaşlara elimizden geldiği kadar yardım etmeye, onlarla ilgilenmeye çalışıyoruz. Aile ziyaretlerine gidiyoruz.”



DARBE MAĞDURU ÜLKÜCÜLER TESPİT EDİLDİ

Ankara’da bulunan Yusufiyeli Ülkücüler Derneği’nin başkanlığını ise yine bir darbe mağduru olan Avukat Hasan İlter yapıyor. 1958 Kayseri doğumlu İlter, darbeden sonra 11 yıl cezaevinde yattı. O dönemde kendilerini savunacak avukat bulamadıkları için hukukçu olmaya karar verdi. İlter bugün zor durumdaki dava arkadaşlarına yardımcı oluyor. Hasan İlter, her yıl bayramlarda darbe öncesi ve sonrasında hayatını kaybeden ülkücülerin ailelerine yardım yapıldığını, ölüm yıldönümlerinde mevlit okutulduğunu, çatışmalarda ve cezaevi işkencelerinde sakatlananlara ayni ve nakti katkıda bulunulduğunu söylüyor.

‘DARBECİLER ÜLKÜCÜLERE DAHA FAZLA CEZA VERDİ’

Avukat İlter, 12 Eylül darbecilerinin solcularla ülkücülere farklı ceza sistemi uyguladığını, ülkücülerin daha fazla ceza aldığını savunuyor. Bunun gerekçesini ise şöyle anlatıyor: “Örnek olarak, kasıtlı adam öldürme suçundan yargılanan bir sol grup üyesi, 24 yıl ceza alıp o zamanki infaz kanunu uyarınca 5 yıl yatıp çıkarken; aynı suçtan yargılanan sağ siyasi gruptan biri, 24 yıl kasıtlı adam öldürmekten, 7 yıl 10 ay örgütten, 315. maddenin uygulanmasıyla bu cezaların toplamı 2/3 oranında artırılarak neticeten 44 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılıyordu. İdam cezası almış bir sağ siyasinin ise cezaevinden çıkabilmesi mümkün değildi. Solcular eski TCK’nın 125 ve 146. maddelerinden, ülkücüler ise 313 ve 315. maddelerinden yargılandılar.”

Mehmet Baki

KAYNAK
 
‘DARBECİLER ÜLKÜCÜLERE DAHA FAZLA CEZA VERDİ’

Avukat İlter, 12 Eylül darbecilerinin solcularla ülkücülere farklı ceza sistemi uyguladığını, ülkücülerin daha fazla ceza aldığını savunuyor. Bunun gerekçesini ise şöyle anlatıyor: “Örnek olarak, kasıtlı adam öldürme suçundan yargılanan bir sol grup üyesi, 24 yıl ceza alıp o zamanki infaz kanunu uyarınca 5 yıl yatıp çıkarken; aynı suçtan yargılanan sağ siyasi gruptan biri, 24 yıl kasıtlı adam öldürmekten, 7 yıl 10 ay örgütten, 315. maddenin uygulanmasıyla bu cezaların toplamı 2/3 oranında artırılarak neticeten 44 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılıyordu. İdam cezası almış bir sağ siyasinin ise cezaevinden çıkabilmesi mümkün değildi. Solcular eski TCK’nın 125 ve 146. maddelerinden, ülkücüler ise 313 ve 315. maddelerinden yargılandılar.”

Burada Sayın Mehmet Baki'ninde söylediği gibi kişiler farklı suclardan dolayı yargılandıkları için daha fazla ceza alımı konusu cok doğal.Başlardaki bir paragrafta da cezaevinden kaçtıkları vurgulanan kişilerin hala beraat edememesi söz konusu.Bunun olağandışı bir durum olmadığı çok aşikar.
 
ya arkadaşım sen hala neyi savunuyorsun ki anlamış değilim... sizin istanbul eski başbuğunuz ergenekoncu diye içeri attılar... sen hala neler anlatmak istiyorsun... sizede sıra geldi arkadaşım bunu bil siz ne kadar arkasındaydınız akp'ye ama sizide bitirmeye başlayacak bunu bil bence... SAYGILARIMLA...
 
duygu sömürüsüne başladınız artık :) darbe de kim ne kadar zarar gördü herkes biliyor..o yüzden kasma kendini istersen..
 
ya arkadaşım sen hala neyi savunuyorsun ki anlamış değilim... sizin istanbul eski başbuğunuz ergenekoncu diye içeri attılar... sen hala neler anlatmak istiyorsun... sizede sıra geldi arkadaşım bunu bil siz ne kadar arkasındaydınız akp'ye ama sizide bitirmeye başlayacak bunu bil bence... SAYGILARIMLA...

Eski İstanbul Ülkü Ocakları Levent Temiz'i içeri alalı çok uzun zaman oldu ama tekrar içeri aldıLarsa haberim yok :S
Zaten Bahçeli bulaşmasın diye ocakları kapattı ya.Levent Temiz'in telefon listesinden baya bir ocak başkanı çıkardı :goz:
Bu arada akpnin arkasında falan değilim bana uzak Allah'a yakın diye bir deyim vardır ya aynen öyle işte.
SaygıLar bizdende.


duygu sömürüsüne başladınız artık :) darbe de kim ne kadar zarar gördü herkes biliyor..o yüzden kasma kendini istersen..
Kim zarar görmüş anlatsana ?
En uzun süre kim hapiste kalmış liderlerden ?
Hangi tarafa kaçar tane idam verilmiş söylesene ?
At gözlüğü kötü şeydir :goz:
 
Eski İstanbul Ülkü Ocakları Levent Temiz'i içeri alalı çok uzun zaman oldu ama tekrar içeri aldıLarsa haberim yok :S
Zaten Bahçeli bulaşmasın diye ocakları kapattı ya.Levent Temiz'in telefon listesinden baya bir ocak başkanı çıkardı :goz:
Bu arada akpnin arkasında falan değilim bana uzak Allah'a yakın diye bir deyim vardır ya aynen öyle işte.
SaygıLar bizdende.



arkadaşım bence iyi takip et daha dün içeri alındı.. nasıl ülkücü nasıl mhpcisin ve yumurta atma olayından dolayı ergenekoncu adam oldu haberinde olsun... ben akp'nin arkasındasın demedim partinin izlediği politika olarak dedim....:goz::goz::goz:
 
Geri
Üst