eiffel
Forumun Kulesi
- Katılım
- 10 Mar 2006
- Mesajlar
- 5,705
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 45
Solun sorunu liderlik değil, ya?
Bir partiyi anlamak için, tabanına ve ideolojisine bakmak gerek. Önce tabanına bakalım. Ne kadar nazik veya dolaylı ifade edersek edelim, sonuçta CHP oligarşinin partisi. Yani dar bir zümrenin ekonomik ve siyasi çıkarlarına hizmet ediyor. Dolayısıyla geniş bir kitle tabanına oturamıyor.

Aleviler de olmasa, seçmen profili bakımından iyice Çağdaş Nişantaşı Derneği'ne dönecek. İdeolojisine gelince. Bütün siyasi partiler gibi CHP de kendi tabanının çıkarlarına uygun bir ideolojiye ve siyasi perspektife sahip. Bu ideoloji, söz konusu zümrenin devlet eliyle yaratılan ayrıcalıklarını korumaya hizmet ettiğinden, yani çoğunluğa hizmet etmediğinden, iktidar olacak kadar oy alamıyor. Halkın çoğunluğundan oy alamadığı için de iktidar umudunu darbelere, muhtıralara ve "devletin kurumları"nın kendisini kayırmasına bağlıyor. Hakkını vermek gerek, üst düzey bürokrasi, devletçi sermaye ve büyük medya da onu gerçekten kayırıyor. Çünkü kendilerinin de içinde yer aldığı sınıfın çıkarlarını en saf şekliyle CHP savunuyor. Ama en kötü demokraside bile "bir kişi=bir oy" ilkesi geçerli olduğundan, bütün bu desteklere rağmen, bizim özürlü demokrasimizde bile CHP iktidara gelemiyor. Baykal buna ne yapsın?
Evet, Baykal'ın bulunduğu ortamı gerdiği, parti içi muhalefete karşı hoşgörüsüz olduğu doğru. Siyasi tartışmayı "senin saçını başını yolarım" üslubuyla yürüttüğü, en normal konuşmayı bile kavga eder gibi yaptığı, espri yaparken bile asabi olduğunu hissettirdiği ve "nice yumuşak söylese sözünün savaşa benzediği" de.
SORUNU BAYKAL'A İNDİRGEMEK HATA OLUR
ma gerçek sorun Baykal değil. Acaba partinin başına Baykal yerine daha "sevecen" bir lider geçseydi, CHP'nin kronik halksızlık sorununu çözebilir miydi? Belki partinin oyunu birkaç puan artırabilirdi, oy vermeyenlerin de sevdiği bir lider olarak siyasi tartışmanın seviyesini yükseltebilirdi ve gerilmeden akşam haberlerini izlemek isteyen vatandaşlar, ekranda onu gördüklerinde elleri gayri ihtiyari uzaktan kumandaya gitmeyebilirdi. Ama CHP'nin iktidar sorununu çözemezdi.
Bir an için CHP'nin başına parti içindeki az sayıdaki sosyal demokratın desteğiyle, demokrat bir liderin geldiğini hayal edelim. Böyle bir lider, partinin hem tabanıyla hem de ideolojisiyle uğraşmak zorunda kalacaktır. Sadece "seçkin yurttaşlar"dan değil, sade vatandaştan da oy alabilecek ekonomik ve siyasi açılımlara giriştiğinde, kendi tabanının büyük bölümünden tepki görecektir. Çünkü ayrıcalıklı azınlığın kaç nesildir elinde tuttuğu mevki ve makamları, pastadan almakta olduğu aslan payını toplumun geri kalanıyla paylaştırmaya çalıştığında, "cumhuriyetin kazanımları"nı da tehlikeye sokmuş olacaktır. Ve, demokrasiden çok "cumhuriyet değerleri" konusunda duyarlı olan (özellikle cumhuriyetin menkul ve gayrimenkul değerleri konusuna duyarlı olan) seçkin taban, onu aşağı indirmeye çalışacaktır. Oysa bugün, yönetim zaaflarına rağmen CHP kendi içinde tutarlı bir partidir. Tabanı ile ideolojisi arasında uyum vardır ve asıl tutarsız olan Baykal veya seçimlerde kendilerine oy vermeyen halkın "rasyonel" olmadığını söyleyen parti kurmayı değil, parti içi ve dışı sol muhalefettir. Bu muhalefet de iki türlüdür.
İlkinin CHP'nin tabanı ve anti-demokratik çizgisiyle ilgili ciddi bir sorunu yoktur. Bunu, partinin bugüne kadar izlediği temel siyasi perspektife ve icraata yönelik somut veya dişe dokunur bir eleştiri getirmemelerinden anlıyoruz. Onların, Kürt sorunu konusunda partinin izlediği inkarcı ve şoven politikalara itiraz ettiklerini pek duymazsınız; partinin laiklik konusundaki anti-demokratik çizgisine ciddi bir tepki görmezsiniz; hükümetin gayrimüslim vatandaşlarımızla ilgili ürkek de olsa atmaya çalıştığı özgürleştirici adımları engellemeye çalışan parti yönetimine karşı bir basın açıklamasını okuyamazsınız. Bazılarının asıl derdi, bir şekilde Baykal tarafından liste dışı bırakılmış, tasfiye edilmiş olmalarıdır; yoksa zihniyet bakımından ondan farkları yoktur. Dikkat ederseniz işlerin kötü gittiğini, hep tasfiye edildiklerinde hatırlarlar. Yine dikkat ederseniz, CHP liderliğine eleştirileri soyuttur ve "ne yapmalı?" sorusuna bir cevap içermez. Genellikle retorik olarak hoş, içerik olarak boştur: "Daha demokratik, halktan yana, çağdaş ve katılımcı yönetim" derler, "parti daha solda olmalı" derler, vs. Ama örneğin herhangi bir temel sorun alanındaki "daha sol" politikanın ne olduğunu söylemezler. Çünkü muhtemelen kendileri de bilmezler.
Siyasetçilerin yanında, kıdemli, istikrarlı ve genellikle yaşlı gazeteci ve akademisyenlerden oluşan pek çok CHP'li "kanaat önderi"nin de sorunu budur. Onlar, ülkenin içinden geçtiği en kritik dönemlerde de "normal" zamanlarda da Baykal CHP'sinin izlediği politikalara itiraz etmedikleri gibi, hemen her zaman savunmuşlardır da. Yaşadığımız son süreci düşünün: Bugün "istifa!" diyenler, ne Baykal cumhurbaşkanlığı seçimine katılmayacağını açıkladığında eleştirmişlerdi, ne Anayasa Mahkemesi'ne gideceğini duyurduğunda; ne 27 Nisan muhtırasına destek vermesine itiraz etmişlerdi, ne de eski komutanlarca düzenlenen "cumhuriyet mitingleri"ne katılmasına. Bütün bu süreçte Baykal'ı eleştirmeyenlerin bugün ondan istifasını istemeleri ahlaki bakımdan sorunlu olduğu gibi, mantıken de tutarlı değildir. Onlara söylenecek tek söz şudur: "Hasbelkader siz CHP'nin başında olsaydınız ne yapacak idiyseniz Baykal da onu yaptı. Bu politikaların da toplumdaki karşılığı budur. CHP, sizin de desteklemiş olduğunuz bütün bu icraatlarıyla yine başarısız olduysa, sizin Baykal'a değil kendinize veya kadere isyan etmeniz gerek".
SARIGÜL, SOLUN ARADIĞI KAN OLABİLİR Mİ?
kinci grupta yer alan, CHP'den demokrat bir parti çıkarmaya çalışan ve kavramın evrensel anlamıyla sosyal demokrat olanlara gelince. Onlar mutluluğu baştan beri yanlış yerde arıyorlar. Öteden beri ayrıcalıklı bir zümrenin partisi olan, hep onlardan oy alan, onların çıkarlarına uygun hareket eden ve bu anlamda tabanı ile ideolojisi uyumlu olan bir partiyi sosyal demokrat partiye dönüştürmek, deveyi iğne deliğinden geçirmeye çalışmaktan daha kolay değildir. "CHP zengin partisi haline geldi" diyerek tabanına, "CHP otuzlu yıllarda kaldı" diyerek ideolojisine itiraz edenlerin yanılgısı şudur: CHP'nin bu hale Baykal ile gelmediğini, bu partinin öteden beri böyle olduğunu görememek veya kabullenememek. Onlara da şu söylenmeli: "Siz CHP'yi 70'li yıllardaki haliyle görmek istiyorsunuz. Çünkü muhtemelen gençliğinizde, ilk siyasi kimliğinizin oluştuğu yıllarda tanıdığınız, yani gözünüzü açtığınızda gördüğünüz CHP öyleydi. Ama o bir istisnaydı. 'Toprak işleyenin' diyen veya kılık-kıyafet 'devrimi'ni 'gardırop devrimciliği' olarak küçümseyen çizgi, partinin onlarca yıllık tarihindeki kısa süreli bir sapmayı ifade ediyordu. Ayrıca, hem tabanına hem ideolojisine itiraz ettiğiniz bir partide işiniz ne? CHP'den sosyal demokrat bir parti çıkarma umudunuzun nostalji dışında anlamlı bir sebebi var mı?" Acaba Mustafa Sarıgül partinin makus talihini değiştirebilir mi? Halktan gelen bir insan olması ve en azından tutum olarak içinde yaşadığı halkın inançlarıyla problemli görünmemesi, Alevi'nin, Sünni'nin ve gayrimüslimin hatırını sormak gibi erdemleri, onu bildik CHP çizgisinden ayırıyor. Ama acaba Sarıgül, partinin kemikleşmiş politikalarına gerçekten özgürlükçü bir perspektiften eleştiri getiriyor mu? Onun CHP'si Kürt sorununda partinin bildik reddedici tutumuna temelden karşı çıkıyor mu? Onun CHP'si başörtülü kadınların eğitim ve çalışma yaşamında resmi ayrımcılığa tabi tutulmasını laiklik adına onaylamaktan vazgeçecek mi? CHP'nin darbeci geleneğini, "benim darbem iyi darbe" anlayışını reddedip "bütün darbeler yerin dibine" diyebilecek mi? Dahası, bunları yaptığında CHP'nin başında kalabilecek mi?
GÜÇLÜ BİR SOL HAREKET OLMAYINCA...
imdi Sarıgül'ün çevresinde yer alanlardan kaçı bu ikinci grup muhaliflerle, yani az sayıdaki gerçek sosyal demokratla aynı kaygıları paylaştığı için onunla birlikte Baykal'a muhalefet ediyor? Fazlasıyla "devlet tecrübesi" olan Hikmet Çetin mi? Yoksa Onur Kumbaracıbaşı veya Mehmet Moğultay mı? Adnan Keskin'in ideoloji ve üslup bakımından Ali Topuz'dan farkı nedir? Onlarla yola çıkan Sarıgül, bu kadroyla partinin başına geçse ne değişir?
Bu haliyle, yani olağan haliyle CHP, aslında sosyal demokrasiye en uzak partilerden biridir. (Bunu söylemek, sosyal demokrasinin en iyi ideoloji olduğunu ima etmek anlamına gelmez. Liberal, sosyalist, muhafazakar ve diğer görüşlerden demokratlar, felsefi anlamda sosyal demokrasiye ne kadar karşı olurlarsa olsunlar, karşılarında rakip olarak alaturka Baasçı bir parti yerine doğru dürüst bir sosyal demokrat parti görmeyi tercih ederler.) Sorun, CHP'den sosyal demokrat bir parti çıkarmaya çalışmaktır. Ertuğrul Günay ve arkadaşları ile bugün CHP içindeki az sayıdaki sosyal demokratın bütün çabalarına rağmen bunu başaramamalarının sebebi budur. Bu tespitler, CHP'nin varlığına karşı olmak anlamına gelmez. Demokraside, devletçi, statükocu ve elitist bir topluluğun da bir partisi olmalıdır. (Ayrıca, her partide böyle bir CHP damarı olmasındansa, bu görüşlerin tek bir parti çatısı altında örgütlenmesi, ülke ve demokrasi açısından daha az kötüdür.) Sorun bu partinin oluşturduğu illüzyonla, gerçek bir sosyal demokrat alternatifin yeşermesine izin vermemesi ve onun sol iddiasını önemseyen bir kitlenin de ona umut bağlamaya devam etmesidir. CHP'nin başarısızlığının faturasını Baykal'a kesmek, çoğu kez gerçek sorunla yüzleşmekten kaçmak isteyenlerin tarzıdır. (Eğer elinizin altında internet varsa, herhangi bir arama motoruna "CHP'nin sorunu liderlik değil" yazın. Karşınıza jandarmalı, tel örgülü, yumruklu ve açık oylu CHP kongresinin ardından 6 Ocak 2005 tarihli Zaman gazetesinde yayımlanan aynı başlığı taşıyan yazım çıkacak. İki buçuk yıldan sonra değişen bir şey olup olmadığına siz karar verin.)
CHP'nin sorunu aslında Türkiye solunun sorunundan da bağımsız değil. Onu daha sivil ve demokrat bir çizgiden eleştiren güçlü bir sol hareketin olmaması, CHP çizgisini kalıcı kılıyor. Sendikalar da umut vermiyor. Kritik zamanlarda "başka argümanlarla" mevcut egemenlik ilişkilerinden yana saf tutan, örneğin 28 Şubat'ın beşli sac ayaklarından biri olan ve son olarak Çağlayan'da görülen DİSK'ten mi medet ummalı? Yoksa Açıköğretim Lisesi sınavında başörtülü öğrencilerin sınava girmesini yasaklayıcı bir düzenlemenin unutulduğunu fark edip Danıştay'a başvuran ve yönetmeliğin o maddesini iptal ettirip "vatandaşlık görevini" yapan Eğitim-Sen mi CHP'ye demokrasi öğretecek?
Kısacası tünelin ucunda ışık görünmüyor. CHP'yi demokratlaştırmaya çalışanların çabası, galiba bakırı altına çevirmeye çalışan simyacılarınki kadar beyhude. Görünen odur ki, bu ülke demokratikleşecekse, bu mevcut haliyle CHP'yle değil, CHP'ye rağmen olacak. Tıpkı şimdiye kadar olduğu gibi.
YARD. DOÇ. DR. BEKİR BERAT ÖZİPEK - GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ