Tükenmeyen Nefes: Umut Bulut

ALpMontana

КЯaL´da TaNıMaM КuяaL´da
Katılım
28 May 2006
Mesajlar
6,644
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Eski Açık [ALiSamiYEN]
Birçok Galatasaraylı, hayatındaki en güzel gün olarak hatırlar 17 Mayıs 2000 tarihini. UEFA Kupası, Kopenhag’da Bülent Korkmaz ve Hakan Şükür’ün ellerinde gökyüzüne yükselmişti o gün. Genç bir futbolcu adayı için de özel bir gündü… Yeni bir sabaha uyanıyordu Umut Bulut. Takımının Cebeci İnönü Stadı’nda Eskişehirspor’a 3-2 kaybettiği maçta 90 dakika sahada kalan genç oyuncu, bugünlerde olduğu tükenmeyen nefesiyle Petrolofisi adına varını yoğunu ortaya koyuyordu muhtemelen. Galatasaray ise birkaç saat sonra UEFA Kupası zaferini yaşayacaktı. O gün Avrupa’nın zirvesine çıkan Galatasaray ile profesyonel liglerde ilk kez süre alan Umut Bulut’un yolu 12 yıl sonra bir Haziran ayında kesişti. “Genç Umut”, Florya’da artık her gün o posterin önünden geçiyor. Ve muhtemelen her defasında aklına o Eskişehirspor maçı düşüyor.
umutbulut-8.jpg

(Röportaj: Eray SÖZEN | Galatasaray Dergisi, Şubat 2013, Sayı: 121)

Kariyerindeki ilk resmi maça çıktığın gün Galatasaray UEFA Kupası’nı kazanmıştı. Petrolofisi forması giydiğin o günü hatırlıyor musun? Saatler sonra Galatasaray’ın Arsenal maçını izlediğinde bir gün o formayı giyeceğini hayal edebilir miydin?
Dün gibi hatırlıyorum, çok güzel bir duyguydu. İlk kez ilk 11’de oynuyordum. Altyapıdan direkt olarak A Takım’a çıkmıştım. Hocam da sağolsun, bana şans vermişti. İlk yarıda 2-0 öne geçtik, ama maçı 3-2 kaybetmiştik. Yenilsek de ilk profesyonel maçımdı ve güzel bir duyguydu. Güzel anı oldu benim için, profesyonelliğe adım attığım gündü. Galatasaray’ın final maçını çok iyi hatırlıyorum, canlı izlemiştim. O zaman Galatasaray’da oynayacağımı hayal edemiyordum. Kolay değil, Galatasaray gibi bir camiaya gelerek en üst seviyede oynamak. Şükürler olsun, bunu başardım ve şimdi Galatasaray’da oynuyorum.

Petrolofisi’ndeki performansın sonrası Ankara’da ün kazanmıştın. Ama Ankaragücü’ne gittikten sonra İnegölspor’a kiralandın. Bir şaşkınlık veya hayal kırıklığı yaşamış mıydın?
Hayal kırıklığı yaşamadım aslında. Ankaragücü’ne transfer olduktan sonra orada bir yılım geçti, 19 yaşında İnegölspor’a kiralandım. Daha doğrusu ben gitmek istedim. Ankaragücü yönetimine oynamam gerektiğini düşündüğümü söyledim. Onlar da bana kolaylık sağladılar. İnegölspor, benim için dönüm noktası oldu. Açıkçası Ankaragücü ile birinci ligde oynadıktan sonra İnegölspor’a, ikinci lige gittiğim için herhangi bir moral bozukluğu veya ligi küçümseme gibi bir durum olmadı. Zaten Ankaragücü’nde forma şansı bulmam da zordu o dönem. Ersun Yanal’ın Ankaragücü’nün başında olduğu zamandı. Augustine [Ahinful], [Ohene] Kennedy, Hakan Keleş gibi oyuncular vardı hücum hattında. Ankaragücü’nün yakın tarihindeki en iyi dönemiydi. Ben de gitmek istedim, oynamam lazımdı. İnegölspor’da iyi bir sezon geçirdikten sonra da Ankaragücü’ne döndüm.

Ankaragücü’ne döndükten sonraki ilk maçında son dakikada galibiyet golünü attın. Daha iyi bir başlangıç olamazdı herhâlde?
İnegölspor’dan Ankaragücü’ne geldikten sonra, aileme şunu söyledim: “Ben bu sezon da Ankaragücü’nde oynayamazsam, bir daha hiç oynayamam.” Potansiyelimi biliyordum, o profesyonellik ve güç vardı bende. O sezon ligin ilk beş haftasında kadroya giriyordum; ama hiç oynamamıştım. Altıncı haftada, 74. dakikada oyuna girdim. Ve 90+2. dakikada da galibiyet golünü attım. Aslında ondan önce de maçın içinde net bir pozisyonum vardı. Değerlendirememiştim. O gol, benim Süper Lig oyuncusu olmam açısından çok önemliydi. Rıza Çalımbay’ın gelişiyle de istikrarım devam etti. Ona da çok teşekkür ederim.

Peki, o golü kaçırdığında neler hissettin?
Çok üzülmüştüm. Aslında ikinci maçımdı, 18 yaşında bir kez oynamıştım. Ama aradan geçen bir seneden sonra ilk kez süre alıyordum. Kolay değil, gerçekten çok zordu. Gol atmayı çok istiyordum, heyecan da vardı. Üzülmüştüm; fakat belki de daha güzel oldu.

O sezon bir de Galatasaray’a golün var. O golden sonra hayatında neler değişti?
O sezon Ankaragücü’nde 22 maçta 11 gol atmıştım. Sekizinci golümü Galatasaray’a karşı kaydetmiştim. Galatasaray maçına gelene dek ligde yedi golüm vardı. Rahatlığı, gücü ve o özgüveni kazanmıştım zaten. Üst üste dört lig maçında gol atmıştım. Galatasaray maçı, serideki üçüncü goldü. İlginç, ben ligde dört ayrı dönemde üst üste dört maçta gol attım. Ama beşinci maç bir türlü gelmiyor. Öyle bir hedefim de var aslında. Kupa maçlarını dâhil etmemiz hâlinde üst üste beş maçta altı gol atmışlığım var. Hatta bu sezon da TFF Süper Kupa maçıyla birlikte art arda beş maçlık bir gol serisi yakaladım; ama ligde hiç yok. Umarım bu hedefimi de Galatasaray ile birlikte gerçekleştirebilirim.

Anadolu kulüplerinde sürekli yaşanan teknik direktör değişiklikleri sizleri nasıl etkiliyordu? Bir sezonda dört farklı antrenörle çalışmak ne kadar sağlıklı?
Ankaragücü’nde her üç – dört ayda bir teknik adam değiştiği için bu duruma alışmıştık. Fazla etkilememeye başlamıştı. Ama yeni bir teknik direktör geldiği zaman, ilk maçta onun gözüne girmek, planlara dâhil olmak için ekstra motivasyon sergileniyor. Kan değişikliği yapıldığından. Genellikle de ilk maçlarda hep galip geldik. Böyle bir durum var.

Trabzonspor tarafından uzun süre takip edilmiştin. Ve Fatih Tekke’nin Rusya’ya transferi sonrası Trabzonspor’a gittin. Kulüp tarihi için önemli bir oyuncu olan Tekke’nin yerinin doldurulması adına transfer edilmen ne kadar değerliydi, hiç baskı hissettin mi?
Trabzonspor, çok büyük bir kulüp. Fatih Tekke’nin yerine Trabzon’a geldiğim için ilk anda hiç baskı hissetmedim. Öyle bir camia aslında Trabzonspor. Gittiğinizde anlamıyorsunuz; ama içerisine girdiğinizde, insanların, camianın ve şehrin neler beklediğini gördüğünüzde baskı yavaş yavaş başlıyor. Ben Trabzonspor’a 2006 yılında transfer oldum. O dönem, Trabzonspor için hiç de iyi geçmemişti. Orada beş sezon oynadım, ilk iki sezon en zoru oldu. Ama Trabzon’da futbol kariyerimin en güzel hatıralarından birkaçını yaşadım.

Trabzonspor’da, “100. gol” stresi yaşadığın üzerine çok konuşulmuştu. Belki gereğinden fazla anlam yüklenmişti, ne dersin?
Benim 100. gol stresim yoktu. Medya, şampiyonluğa gittiğimiz dönemde bunu kullandı. Yazacak bir şey bulamıyorlardı; fakat gazete kupürlerini de doldurmak gerekiyordu. O zaman benim ismim üzerine yoğunlaştılar. O dönem dikkat ederseniz, ben dört maç art arda gol atamamıştım. Ben atamasam Burak atıyordu, Jaja atıyordu… Ve takım sürekli kazanıyordu. Önemli olan takımın başarısı. Benim gol atmam çok önemli değildi. Böyle bir stresim yoktu. Bir şekilde atacaktım, golün pasını Burak’ın vermesi ayrıca mutlu etti.

Eleştirilere rağmen Trabzonspor’daki kariyerin boyunca sırasıyla 20, 19, 14, 18 ve 17 gol attın. Futbol stilini de göz önüne alırsak, skorer kimliğin dışında da takıma çok yardımcı olduğunu biliyoruz. Golcülük anlamında hakkının verilmediğini düşünüyor musun?
Adım Umut değil de, Umutinho olsaydı bunlar konuşulmayacaktı. Türkiye’de bana yapılan eleştirilere katılmıyorum. Ben forvetim. Gol attığım gibi, goller de kaçıracağım. Bu benim gol atma yeteneğim olmadığı anlamına gelmez. Gol atamayabilirim; ama oynadığım maç ve attığım gol sayılarına bakıldığında her şeyin ortada olduğunu görebilirsiniz. Belki bazı maçlarda attığımdan fazlasını kaçırmış olabilirim. Ancak bu da her zaman pozisyonun içinde olduğumu gösterir. O sorumluluğu üstlenmek kolay değil. “Aman ben pozisyondan kaçayım da, eleştiri almayayım” diye düşünmedim ben hiç. İnadına o pozisyonun üzerine gittim. Beş tane gol kaçırdıysam, altıncı gol pozisyonuna girmek için çaba gösterdim. Ligde oynamaya başladıktan sonra her sezon en az 30 maçta forma giydim. Bu çok önemli bir istatistik. Şunu da söyleyeyim; ben Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi hocalarıyla çalıştım. Şu anda da en iyisiyle çalışıyorum. Onlar da beni tercih ettiler.

“Gol orucu” nasıl bir durum, üst üste dört – beş maç gol atamadıktan sonra, altıncı maçta yakaladığın pozisyon öncesinde aklından neler geçer? Psikolojik olarak nasıl etkilenir futbolcu, özgüven ne kadar önemli?
Futbolda özgüven çok önemli. Büyük takımlarda oynadığınız zaman taraftalar sizden hep gol bekler. Her zaman hazır olmak zorundasınız. Takım iyi gitmiyorsa ve beş – altı maç üst üste gol atamamışsanız, tüm oklar üzerinize çevrilir. Bunun bir baskı oluyor. Ayrıca art arda gol bulamadığınız için kendi içinizde yaşadığınız bir stres var. Çok üzücü bir olay. Saha içinde rahat düşünemiyorsunuz. Yani kim, “ben stres yapmıyorum” dese, yalan söylemiş olur. Üst üste gelince de girdiğiniz pozisyonlarda rahat olamıyorsunuz.

Toulouse transferin iki sezonda gerçekleştirilmişti. Fransa tecrübesi sana neler kattı?
Futbol olarak çok büyük bir farklılık yaratmadı. Ama mental anlamda kendimi geliştirdim. Duygusallığımı yendim. Artık daha gerçekçi düşünebiliyorum, rahat olabiliyorum. Yine gol atamadığım, kaybettiğimiz maçlarda üzülüyorum; fakat Fransa’ya gitmeden önce daha derin yaşıyordum bu üzüntüyü. Şimdi ilerleyen zamanda telafi edebileceğimi öğrendim.

Toulouse’dayken Olympique Lyon’a attığın sıradışı bir gol var. Bazı pozisyonlarda bir anda karar değiştirerek sürpriz vuruşlar yapıyorsun, herkes pas vermeni beklerken. Sivasspor maçında da gördük bunu. Lyon’a attığın golün Fransa’daki yankıları nasıl oldu?
Böyle goller bilinerek atılmaz. Anlık bir şey! Topu aldığınız anda, dönüyorsunuz. Ve gol oluyor. Sadece benim için değil, genel anlamda. Tabii ki mental çalışma diye bir şey var. Maçtan bir gün önce olur, maç içinde olur. Ankaragücü’nde de jeneriklik gollerim vardı. Ama hiçbirinde, “alayım, şöyle gideyim ve vurayım” diye düşünmedim. Anlık kararlar vererek hareket ettim her zaman. Lyon maçında attığım golle fark ikiye indi, sonra bir gol daha oldu. Son dakikada fırsat da bulduk, ama olmadı. O gol, Fransa’da epey bir yankı uyandırdı. Fransa’nın en kuvvetli takımlarından birine atılmış bir goldü. Ve kalede Fransa Milli Takımı’nın kalecisi Hugo Lloris vardı. Fransızlar, “bomba” demişlerdi o şut için. O sezon [Younes] Belhanda’nın attığı golün ardından en güzel ikinci gol seçilmişti.

Galatasaray ihtimali nasıl ortaya çıktı, geleceğin hakkında ne gibi bir beklentin var?
Galatasaray’ın beni istediğini duyduğum zaman hiç tereddütsüz teklifi kabul ettim. Ben bundan sonrası için de Galatasaray’da kalmak istiyorum. [Bu bölümde antrenörümüz Claudio Taffarel, bir mizansen gerçekleştirerek elindeki şampiyonu telefon gibi kullanıyor. Ve Fatih Terim’i arayarak, “Hoca, Umut çok konuşuyor” diyor.]

Fatih Terim ile aranızdaki ilişki nasıl?
Fatih Hoca ile çalışmak açıkçası çok keyifli. Türk futboluna birçok yenilik getirmiş, sayısız başarılara imza atmış bir teknik direktör ile çalışıyoruz. Başımızda olması, onun verdiği güçle sahaya çıkmak bize ekstra motivasyon da sağlıyor. Rakipleri de negatif anlamda etkiliyor tabii. Böyle büyük teknik adamlarla çalışmak her oyuncunun hayalidir. Bana da nasip oldu. Fatih Terim’in öğrencisi olmak gurur verici. Daha da başarılı olacağız.

Umut Bulut gol kaçırabilir, kötü gününde olabilir. Ama sahadaki her dakikanın hakkını teslim etmek için çaba gösterir, elindekinin %99’unu değil, %100’ünü verdiğinden emin olur herkes. Bu karakteristik bir özellik mi futbol dışında?
Bu çocukluğumdan beri böyle. Amatör olarak oynadığım ilk günden, Galatasaray ile çıktığım son Beşiktaş maçına kadar bu şekilde oldu hep. Karakteristik bir olay. Maçın içinde bazen kendimi kaybediyorum. Yenilgiyi hazmedebilen bir insan değilim. Özellikle pas hatası yaptığım zamanlarda topu geri almak için ekstra bir güç kullanıyorum. Hiçbir zaman durmam, sonuna kadar devam ederim.
22975635943.jpg

Bir röportajında oynadığın en yetenekli futbolcunun Selçuk İnan olduğunu söylemiştin...
Galatasaray’a geldiğim ilk günden bu yana ben hiçbir yabancılık çekmedim. Selçuk [İnan], Burak [Yılmaz], Engin [Baytar] burada. Milli takımdan tanıdığım arkadaşlarım da vardı. Selçuk’un futbolculuğu hakkında söylenecek fazla bir şey yok. O merkezde topu aldığında, ben koşmaya başlıyorum. Otomatiğe aldık, aramızda bir telepati var. O, akıllı bir insan. Hem saha içinde hem saha dışında. Benim hayatım boyunca dostum olacak.

Kariyerinde ilk kez bu sezon Galatasaray ile UEFA Şampiyonlar Ligi’nde oynadın. Neler yaşadın Old Trafford’da çıktığında? Bir de senin dâhil olduğun penaltı pozisyonu vardı…
İlk maçın Old Trafford’da Manchester United’a karşı olması gerçekten heyecan vericiydi. Şampiyonlar Ligi müziğini duyduğumda tüylerim diken diken olmuştu. O maçta puan alabilseydik, belki de en iyi oynadığımız maçtı, çok farklı olabilirdi. Her futbolcunun yaşamasını isteyeceğim bir duygu. Bu hissi tattığım için mutluyum. İnşallah Schalke 04 maçını kazanırız, bana da gol atmak nasip olur. Penaltı pozisyonunu orta hakem görmedi. Ama çizgi hakeminin %100 gördü. Ve Manchester United ile oynadığımız için vermedi.

A Milli Takım kariyerindeki ilk resmi golü 29 yaşında kaydettin. Bu anlamda tam olarak beklediğin yerde misin, bundan sonraki hedeflerin nedir?
Hedeflerim var. Milli takım ile Avrupa Şampiyonası’nda ve Dünya Kupası’nda başarılar elde etmek de bunların arasında. Sadece ben istemiyorum bunu, tüm arkadaşlarımız aynı hedef için oynuyor. Yüksek bir iştahla maçlara çıkıyoruz. Bu dönem işler yolunda gitmedi; ama inşallah toparlarız ve 2014 Dünya Kupası için Brezilya’ya gideriz. Bir diğer önemli hedefim ise bu sezon ve ilerleyen sezonlarda lig şampiyonluğu yaşamak.

Taraftarlara mesaj…
Türkiye’deki en iyi taraftar grubuna sahip olduğumuzu söyleyebilirim. Yeni statta takıma verdikleri destek, hazırladıkları koreografiler ve yarattıkları atmosferler bunu kanıtlıyorlar. Bundan sonra aynı şekilde iyi günde ve kötü günde desteklerini bekliyoruz.
 
Geri
Üst