GebzeLi
Altın Üye

Geçtiğimiz günlerde Türk tenisinde önemli bir adım gerçekleşti: İspanyol tenisinin duayenlerinden Lluis Bruguera, Türkiye Tenis Federasyonu ile 'performans tenisinin genel sorumlusu' olarak anlaşma imzaladı. Türkiye Tenis Federasyonu, tenisin en büyük arenası olan grand slam turnuvalarında teklerde ancak 2010 yılında Marsel İlhan ile temsil edilebilen Türkiye imajını değiştirmek ve gelecekte profesyonel teniste sporcu sayısını artırmak için performans tenisini Lluis Bruguera'ya teslim etti.
1993 ve 1994 yıllarında iki kez Roland Garros tekler şampiyonu İspanyol tenisçi Sergi Bruguera'nın babası olan 66 yaşındaki Lluis Bruguera, Barcelona'daki Top Teams Tenis Akademisi'ni işletiyor. Lluis Bruguera'dan, Türkiye Tenis Federasyonu ile yaptığı anlaşma uyarınca Türk tenisinin en üstteki teknik patronu olarak yeni bir sistem geliştirmesi ve bu sistem sayesinde Türkiye'de grand slam turnuvalarına gidecek tenisçiler yetiştirmesi bekleniyor.
Maalesef bugüne kadar futbol, basketbol ve voleybol gibi popüler takım sporu dallarında nüfusuna göre beklenen başarıları yaşamış olan ülkemiz, söz konusu tenis olduğu zaman pek de iç açıcı bir konumda değil. Erkeklerde Marsel İlhan (17 yaşında Özbekistan’dan Türkiye'ye geldi) ve kadınlarda ise İpek Şenoğlu (çiftlerde) haricinde grand slam oynayan başka bir sporcumuz bulunmuyor. Ülke milli takımı olarak en son temmuz ayındaki Davis Cup mücadelesinde İngiltere'ye 5-0 kaybettikten sonra Avrupa-Afrika bölgesi 3. grupta (kümede) yer alıyoruz. Bu durumu Avrupa Futbol Şampiyonası'ndaki torba sistemine benzetmek istersek, bulunduğumuz torba San Marino, Malta veya Galler gibi 4 veya 5. torbada yer alan takımların bulunduğu bir konum gibi düşünebiliriz. İlginç olan ve esas sorgulanması olan nokta ise 3. grupta nüfusu ve ekonomisi Türkiye büyüklüğünde başka bir ülkenin yer almaması...
Peki Türkiye’de senelerce tenis neden geliş(e)medi ve dünya tenis sahnesinde neden başarılı olamadık? Bunların cevabı sanırım tek bir cevaptan ziyade, birbiriyle ilintili bir çok nedene bağlı. Kısaca özetlemek gerekirse:
1. Organizasyon ve Planlama: Tenis Federasyonu ve Özel Tenis Okulları/Akademileri arasında ortak yaklaşım.
2. Altyapı (Kort ve Kulüpler): Tenis için azami standartların sağlanması ve okullarda tenis kortları olması. Tenis kulüplerinin yaygınlaşması.
3. Rekabet: Yurtiçi ve yurtdışında genç tenisçilerin doğru kategorilerde onları bir sonraki seviyeye hazırlayacak kaliteli maçlar yapması.
4. Antrenörlük ve Mentörlük: Spor bilimini bilen ve bu işi maddi kazançtan çok ‘bir şeyler öğretme’ güdüsü-tatmini ile yapan antrenörler.
5. Çok çalışma ve İnanç: Profesyonel tenisçi olarak hayatını kazanacağını düşünerek bu doğrultuda gerektiği gibi yaşayan sporcular.
6. Rol Model’ler: Toplumda başarılı ve ünlü sporcu profillerini örnek alma.
7. Finansal Destek ve Sponsorluk: Para her şeyi ifade etmese de, para ve fon desteği olmadan diğer maddelerin çok da kolay olmayacağının farkında olmak.
Bütün bu faktörlere bakarak sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki; ülke olarak eğer doğru bir planlama ile bir yerden başlamazsak (ortalama Türk toplumunun tenis için bir takım temel fiziksel dezavantajları olduğunu da düşünmekle beraber), yakın gelecekte profesyonel tenis turnuvalarında oynayacak bir Türk sporcu(lar) görmemiz pek de olası gözükmüyor.
Kaynak: Türkiye'de neden tenisçi yetişmiyor? - NTVSpor.net