Tebbet Suresi...Ebu Lehebin müslümanlara zulmüne karşı inen Sure..Okuyalım Birlikte

BlackWomaN

New member
Katılım
14 Tem 2007
Mesajlar
778
Reaction score
0
Puanları
0
Yaş
40
Konum
UPLOADCU APLA :))))
Tebbet Suresi...Ebu Lehebin müslümanlara zulmüne karşı inen Sure..Okuyalım Birlikte

Arkadaşlar Allah için nolursunuz Filistinli kardeşlerimiz için aşağıdaki duayı lütfen 50 kere okuyunuz mümkünse namaz kıldıktan sonra başınızı secdeden kaldırmadan 50 defa okuyunuz...Az önce tv de çıkan bir hocamız benimde içime çok büyük umut doldurdu dediki eğer bunu okuyan 100.000 kişi olursa yada daha fazlasına ulaşırsak Allah bz müslümanlara ve islam kardeşlerimize zulüm eden tüm gaddar imansızların elleri kırılacaktır dua en büyük silahtır dedi...Ve gazzenin tek canlı yayın tv s bizlerden ne silah ,ne ilaç,ne kan ne yardım istedi sadece bizlerden onlar için dua ve onlar adına namaz kılmamızı stedi ki bu insanlar yakınlarının cesetleri başında beddua etmiyor küfretmiyor sadece LA İLAHE İLLALLAH veya ŞAHADET GETİRİYORLAR....Bu nasıl iman bu nasıl güzel bir insanlık....Nolursunuz Allah için sadece 50 kere zaten çok kısa bir sure ve inme sebebide aşağıda anlatılmıştır...Hocamızın dediğine göre zamanın Ebu leheb i günümüzün imansız gaddar hükümdarlarıdır ve bu dua artık onlara yöneliktir....O nednele tekrar diyorumki :ALLAH AŞKINA NOLURSUNUZ OKUYUN BU DUAYI GECE 12:00 - 03:00 ARASINDA NAMAZ KILDIKTAN HEMEN SONRA BAŞINIZI SECDEDEN KALDIRMADAN BUNU 50 KERE OKUYUNUZ...



MESED SURESİ (TEBBET DUASI)


Okunuşu:

Bismillahirrahmanirrahim.

Tebbet yedâ ebî lehebin ve tebbe. Mâ agnâ anhü mâlühû ve mâ keseb. Seyaslâ nâren zâte leheb. Vemraetühû hammâletelhatab. Fî cîdihâ hablün min mesed.


Anlamı:

Rahman ve Rahim Olan Allah'ın Adı ile.

Ebu lehebin eli kurusun! Hem de kurudu, ne malı fayda verdi ona. Ne kazancı! O, bir alevli ateşe girecek. Karısı da odun hamalı olacak. Boynun da liften bir ip (olduğu halde beraberinde olacak)




MESED SURESİ (TEBBET DUASI) NEDEN İNDİĞİ VE AÇIKLAMASI



Kur'an-ı Kerim'in yüz on birinci suresi. Beş ayet, on dokuz kelime, seksen bir harften ibarettir. Fasılası "dal" ve "ba" harfleridir. Mekkî surelerden olup "Fatiha" suresinden sonra nazil olmuştur.

Sureye, Tebbet ve Leheb adları da verilmektedir.

Bu isimlerin üçünü de, surede geçen kelimelerden almıştır.

Abdulmuttalib'in oğlu, Hz. Peygamber (s.a.s)'in de amcası olan Abdüluzza'ya Ebu Leheb lakabının verilmesi, yüzünün parlaklığından dolayı idi. O ve karısı Ümmü Cemil, insanlar arasında Hz. Peygamber (s.a.s)'e ve O'nun davetine en çok kötülük eden ve eziyette bulunan insanlardandı. Ümmü Cemil'in asıl adı, Erva olup aynı zamanda Ebu Süfyan'ın kız kardeşi idi.

"Önce en yakın akrabanı uyar" (eş-Şuara, 26/214) ayeti nazil olduktan sonra, Hz. Muhammed (s.a.s) en yakın akrabalarını İslam'a davet etti. Bir gün Safa tepesine çıkarak, Mekkelilere seslendi. Halk O'nun etrafında toplandı. Hz. Peygamber (s.a.s); "Şu dağın arkasında size saldırmaya gelen düşman süvarileri vardır desem, inanır mısınız?" diye sorunca, toplananlar: "Evet inanırız. Çünkü şimdiye kadar senden yalan duymadık" cevabını verdiler. O zaman Hz. Muhammed (s.a.s) onlara, ahiretin şiddetli azabından bahsetmiş ve onları İslâm'a, iman'a davet etmişti. O anda topluluğun içinde bulunan Ebu Leheb ağzını bozmuş ve Hz. Peygamber'e;

"Yazıklar olsun sana! Bizi bunun için mi topladın?" diyerek, orada bulunanları dağıtmıştı. Bazı hadislerde de rivayet edildiğine göre, Ebu Leheb'in hanımı Hz. Muhammed (s.a.s)'in yoluna ayaklarına batsın diye diken döküyordu. İşte bu olayların üzerine bu sure nazil oldu (Abdulfettah el-Kadi, esbâbü'n-Nüzûl, 251).

Yani bu sure, Hz. Muhammed (s.a.s)'in amcası Ebu Leheb ve onun karısı Ümmü Cemil hakkında nazil oldu. Kur'an-ı Kerim'de ismi zikredilerek lanetlenen tek İslâm düşmanı Ebu Leheb'dir.

Araplarda amca, baba yerine sayılıyordu. Yeğenin babası ölmüşse, amcasının yeğenine kendi öz çocuğu gibi bakması gerekirdi. Ama Ebu Leheb, İslâm dinine olan buğzu ve küfre olan muhabbeti sebebiyle, Arapların bu geleneğini çiğnemişti. Hatta kendi aşiretini, Haşim ve Muttaliboğullarını bile terkedip, her türlü örf, âdet ve geleneklerini hiçe sayarak, Hz. Muhammed (s.a.s)'in düşmanları ile sıkı bir işbirliği içine girerek, her türlü kötülüğü yapmaktan çekinmemişti.

İbn İshak'ın bildirdiğine göre, "Tarık adında bir Arap tüccar Resulullah (s.a.s)'i iki defa gördü. Birinde, onu Zü'l-Mecaz çarşısındayken görmüştü. Tank, ticaret malının başındaydı. Resulullah, üzerinde kırmızı bir elbiseyle geldi ve şöyle dedi: Ey insanlar! Lâ ilâhe illallah " deyin ki felaha eresiniz". Resulullah (s.a.s) bunu söylerken kendisini bir adam takip ediyor ve taşlıyordu. Öyle ki, ayakları kan içinde kalmıştı. Aynı zamanda adam; "Ey insanlar, bu adama itaat etmeyin, o çok yalancıdır" diyordu. Tarık, Resulullah (s.a.s)'i işaret ederek "Bu kim?" diye sordu. Abdulmuttalib oğullarından biri; "Muhammed" cevabını verdiler. Yine Tarık; "O'na taş atan kim" diye sordu. "Amcası Abdul-Uzza Ebu Leheb b. Abdil-Muttalib" dediler (İbn İshak, es-Sîre, 215).

Ebu Leheb ve hanımı Ümmü Cemil Hz. Muhammed (s.a.s) ve onun davası olan İslâm'a kötülük yapmada o kadar ileri gidiyorlardı ki; kendi gelinleri olan Resulullah'ın kızının boşanması için, oğullarına baskıda bulundular ve boşanmasını sağladılar. Oğlu Kasım'dan sonra Abdullah da vefat ettiği zaman, Ebu Leheb yeğenini teselli edeceğine, bayram yaptı. Koşarak Kureyş reislerinin yanına gitti ve onlara Hz. Muhammed (s.a.s)'in çocuğunun öldüğünü, erkek zürriyetinin kesildiğini anlattı.

Ebu Leheb aynı zamanda, malının ve çocuklarının çokluğuna güvenerek şımarıyordu. Ölümü, Cehennemi ve ahiret azabını düşünmek bile istemiyordu. Ebu Leheb'le karısının, Hz. Muhammed (s.a.s) ile İslâm'a karşı giriştikleri savaşın neticesinde nazil olan bu sure, Ebu Leheb'e beddua ile başlıyor: Ebu Leheb'in iki eli kurusun (yok olsun) zaten yok oldu" (1).

Ebu Leheb, Bedir vak'asından bir kaç gün sonra "Kabarcık"tan öldüğünde, ölüsü evinde üç gün kalmış, kokmuş, kimse ona yanaşamamış; ücretle tutulan Sudanlılar onun cesedini bir çukura atıp üstüne toprak doldurmuşlardı (el-Beyzavî, Envârüt Tenzîl ve Esraril't-Te'vil, II, 317).

"Ona ne malı, ne de kazandığı fayda vermedi (onu Allah'ın kahrından kurtaramadık" (2).

Bazı âlimler bu ayette söz konusu olan "malı"ndan gaye, babasından miras olarak kalan malı olduğunu, "kazandığı" ise, kendi çalışıp elde ettiği malı olduğunu söylemişlerdir. Bazı âlimler de, "kazandığı" tabirinden maksadın evlat olduğunu kabul etmişlerdir (En-Nesefi, Medârikü't-Tenzîl ve Hakaiku't-Te'vil, fit-Tefsir, IV, 382),

"(O), Alevli bir ateşe girecek" (3).

Bu ayette, Ebu Leheb'in alevli bir ateşte alev alev yanacağı haber verilmektedir. İlk iki ayette, onun dünya hayatındaki azap ve sıkıntısı söz konusu idi. Bu ve bundan sonraki ayette de, onun ahiretteki azabı, Cehennem ateşindeki yanması anlatılmaktadır:

"Karısı da, odun hammalı olarak. Boynunda hurma lifinden (örülmüş) bir ip (bulunacaktır)" (4-5).

Dördüncü ayette, hem Ebu Leheb'in, hem hanımının ateşte yanması ifade edilmektedir. Çünkü hanımı da, İslâm'a düşmanlıkta ondan geri kalmıyordu. Yukarıda ifade edildiği gibi, dikenleri toplayarak, ip ile bağlayıp Hz. Muhammed (s.a.s)'in geçtiği yola taşıyor, oraya döküyordu. Bazı müfessirler de, bu kadının odun taşımasını, düşmanlık ateşini körükleme manasında kabul etmişlerdir. Bu fitnesinden dolayı onu, günahların hammalı olarak yorumlamaktadırlar (el-Beyzâvî, a.g.e., II, 317).

Aynı zamanda bu surenin üslubunda çok ince bir ahenk vardır. Bu ahenk, hem ifadede ve hem tasvirde mevcuttur. Bu suredeki diğer bir ahenk çeşidi de, kelimelerin ses tonunda olan ahenktir. Cümlelerin musiki ahengi ile, yapılan işin çıkardığı ses, birbirine uymaktadır.

Bu surede bulunan bir çok mesajı, şöyle sıralamamız mümkündür: Düşman ne kadar kötü, zalim ve gaddar olursa olsun, ümitsizliğe düşmemek lâzımdır. İslâm düşmanları, her zaman küfürlerinin gereğini yapmışlar ve yapacaklardır. Zaten onlardan bu beklenir. Kur'an, inanan insanlara hiç bir zaman ümitsizliğe düşmemeyi emretmektedir. Bununla beraber, zalimlerin zulmü ne kadar şiddetli, maddi güçleri ne kadar çok ve kuvvetli olursa olsun, Allah'ın gücü ve kuvveti onların güç ve kuvvetinden üstündür. Bir an gelir, Allah onlara Ebu Leheb'e verdiği gibi gereken cezayı verir; onları dünya ve ahirette perişan eder. Onun için, üzülmeye ve sıkılmaya gerek yoktur. Allah, zalimlere zulümlerinin cezasını, mazlumlara da, haklarını elbette verecektir.

Bu surede işaret edilen diğer bir husus da, şu veya bu milletten olmanın hiç bir üstünlük ifade etmediğidir. Bu surede Allah, en çok sevdiği Peygamberi Hz. Muhammed (s.a.s)'in amcasına lânet etmekte ve onu kötülemektedir. İman ve inanç olmayınca, Peygamber'in amcası olmak bile, hiç bir şeyi ifade etmiyor.



Tebbet Suresi (Arapça: سورة المسد ) Kur'ân-ı kerîmin yüz on birinci sûresidir.
Tebbet sûresi Fatiha Suresi'nden sonra Mekke'de nâzil oldu (indi). Beş âyettir. "Mesed suresi" diye de anılır. Tebbet, kurusun mânâsında bedduâdır. Sûre, Ebû Leheb hakkında inmiştir. (İbn-i Hişâm, İbn-i Abbâs)
Tebbet sûresinde meâlen buyruldu ki:
Ebû Leheb'in iki eli kurusun. (zâten) kurudu (helâk oldu ya). Ona, ne (babasından mîras kalan) malı, ne kazandığı fayda vermedi. O yakında alevli bir ateşe girecek, karısı da odun hammalı olarak, boynunda bükülmüş bir ip de olduğu hâlde. (Âyet: 1-5)
Kim Tebbet sûresini okursa, umarım ki, Allahü teâlâ onunla Ebû Leheb'i bir yerde birleştirmez. (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)
Siyâsete karışmış olan din adamlarından Hüsâmeddîn Peçeli, tefsirinde bilhassa Tebbet sûresinin ittihâdcıları methettiğini yazmaktadır. (M. Sıddîk Gümüş)
Resûlullah efendimizin mübârek kerîmeleri Rukayye çok güzel idi. Ebû Leheb'in oğlu Utbe'ye nikâh edildi. Tebbet sûresi gelince, Utbe düğünden önce boşadı. Vahy gelerek hazret-i Osman'a nikâh edildi. (Nişâncızâde)
Mekke'de inmiştir. Beş ayettir. "Tebbet" kelimesi, "kurusun" anlamında bir bedduadır.



--------------------------



leheb suresi anlamı


Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Ebu Leheb'in iki eli kurusun; kurudu ya.(1)
2- Malı da, kazandıkları da kendisine bir yarar sağlamadı.(2)
3- Alevi olan bir ateşe girecektir.
4- Eşi de;(3) odun hamalı (ve) (4)
5- Boynuna bükülmüş bir ip (bağlanmış) olarak.(5)

AÇIKLAMA

1. Bu şahsın asıl ismi Abdu'l Uzza idi. Ebu Leheb denmesinin nedeni, yüzünün kırmızıya yakın buğday renkli olmasındandı. "Leheb" kıvılcım manasındadır. "Ebu Leheb", kıvılcım gibi parlak yüzlü anlamı taşır. Burada bu lâkab ile zikredilmesinin birkaç nedeni vardı: Birincisi, O isminden çok lâkabı ile tanınıyordu. İkincisi, onun ismi Abdu'l Uzza (yani Uzza'nın kulu) idi. Bu ise, bir müşrik ismiydi. Kur'an onu bu isimle zikretmek istememiştir. Üçüncüsü, bu surede onun akıbeti de açıklandığı için lâkab ile anılması daha uygun düşmektedir.
"Tebbet yedâ Ebi Leheb"in manası bazı müfessirlere göre, "Ebu Leheb'in elleri kırılsın" şeklindedir. "Tebbet"in manası için, "ölsün, helâk olsun veya helâk olmuş" anlamları verilmiştir. Aslında bu kelime bir lanetleme değil, onun akıbetini önceden haber vermektir. Yani gelecekte olacak olay, mazî sigasıyla şimdi beyan edilmiştir. Bu olayın vuku bulması o kadar kesindir ki vukubulmuş gibi anlatılmaktadır. Gerçekten de birkaç sene sonra surenin bildirdiği gibi olay gerçekleşmiştir. "Elin kırılması"ndan kasıt, elin cismanî olarak kırılması değildir. Bunun anlamı, bir şahsın, başarmak için herşeyini ortaya döktüğü maksadını gerçekleştirmede başarısız kalmasıdır.
Gerçekten de Ebu Leheb Rasulullah'ı yenebilmek için varını yoğunu ortaya dökmüştü. Bu surenin nüzulundan sonra 7,8 sene geçmeden vuku bulan Bedir savaşında, İslam düşmanlığında Ebu Leheb'in arkadaşları olan Kureyş'in pek çok ileri gelen reisinin öldürüldüğü haberi Mekke'ye ulaştığında Ebu Leheb o kadar üzüldü ki ancak 7 gün yaşayabildi. Ayrıca, ölümü de çok ibret vericidir. Ebu Leheb, çiçek hastalığına benzer bir hastalığa yakalandı. Evdeki yakınları bile, bulaşmasından korkarak ona dokunmuyorlardı. Ölümünden sonra üç gün boyunca kimse ona yanaşmadı. Cesedi çürüyerek kokmaya yüz tuttu. Bunun üzerine herkes oğullarını kınamaya başladı. Bir rivayete göre oğulları bazı zencilere ücret vererek cesedini kaldırtmış ve yine ücretle defnettirmişlerdi. Diğer bir rivayete göre, bir hendek kazdırtmışlar ve babalarının cesedini içine sopayla iterek toprakla kapatmışlardı. Ebu Leheb'in en köklü yenilgisi ise, İslam aleyhinde herşeyini ortaya döktüğü halde çocuğunun bile İslam'ı kabul etmesidir. Önce kızı Derre hicret ederek Medine'ye gelmiş ve İslam'ı kabul etmiştir. Mekke fethinden sonra da iki oğlu Utbe ve Muattab, Hz. Abbas vesilesiyle Rasulullah'ın huzuruna gelerek iman ve biat etmişlerdir.
2. Ebu Leheb çok cimri ve servetperest bir adamdı. İbn Esir, cahiliye döneminde bir defasında Kabe'nin hazinesinden iki altın ceylan heykelini çalmakla itham edildiğinden sözeder. Bu heykeller daha sonra bir başkasından çıkmasına rağmen, bu itham, Mekke'lilerin Ebu Leheb hakkında nasıl düşündüklerini göstermektedir. O'nun serveti hakkında Kadı Reşid b. Zübeyr, ez-Zuhâî ve't Tuhaf'ta şöyle yazıyor: "O, Kureyş'in, bir kantar altın sahibi olan dört kişisinden biriydi'. (Bir kantar 200 okkadır) . Ebu Leheb'in servet sevgisi şu olaydan da anlaşılabilir: Dininin ölüm kalım savaşı olan Bedir savaşına Kureyş'in bütün ileri gelen reisleri gittiği halde O, kendi yerine As b. Hişam'ı gönderdi ve: "Bana borcun olan 4 bin dirhemin karşılığı olarak benim yerime gidiyorsun" dedi. Böylece, iflas eden ve borcunu ödeyecek durumda olmayan As'tan parasını geri alabilmek için bir yol bulmuştu.
"makeseba"i bazı müfessirler kazanç anlamında almışlardır. Yani kazanç sağladığı malını "kesbetti"ğini anlamışlardır. Diğer bazı müfessirler bunu evlât olarak kabul etmişlerdir. Çünkü Rasulullah: "İnsanın oğlu da bir kesbtir," buyurmuştur. (Ebu Davud, İbn Ebi Hatim) .
Bu iki mana da Ebu Leheb'in sonunun nasıl olduğu ile ilgilidir. Çünkü hastalığa yakalandığında ne malı ve ne de evlâdı O'na bir yarar sağlayamamış ve O'nu ölüme terketmişlerdir. Oğulları, cenazesini bile şerefle defnetmeye fırsat bulamamışlardır. Böylece Kur'an'ın Ebu Leheb'le ilgili olarak verdiği haberin birkaç sene içinde nasıl gerçekleştiğini herkes görmüştür.
3. Bu kadının ismi "Ardiya" idi. Ümmü Cemil, O'nun lâkabıydı. Ebu Süfyan'ın kardeşi olan bu kadın Rasulullah'a düşmanlıkta kocasından geri kalmıyordu. Hz. Ebubekir'in kızı Esma şöyle beyan eder: Bu sure nazil olduktan sonra Ümmü Cemil çok kızgın bir vaziyette Rasulullah'ı aramaya çıktı. Elleri taşla doluydu. Aynı zamanda, Rasulullah aleyhindeki kendi hiciv şiirlerini de okumaktaydı. Harem-i Şerif'e geldi. Rasulullah orada Hz. Ebubekir ile oturuyordu. Hz. Ebubekir: "Ya Rasulallah o geliyor. Korkarım size karşı bir terbiyesizlik yapacak" dedi. Rasulullah: "Beni göremez" dedi. Aynen öyle oldu. Rasulullah orada olduğu halde onu göremedi. Ebubekir'e, "Dostun, duyduğuma göre beni hicvetmiş" dedi. Ebubekir: "Bu Ev'in Rabb'ine yemin ederim ki o seni hicvetmedi" dedi. Bunun üzerine kadın geri döndü. (İbn Ebi Hatim, Siret-i İbn Hişam, Bezzar da İbn Abbas'tan bunun benzeri bir olay nakletmiştir) . Hz. Ebubekir'in bu cevabının anlamı, onu hicvedenin Rasulullah değil, Allah (c.c.) olmasıdır.
4. Buradaki "hammalete'l hatab" kelimesi, "odun toplayan kadın" anlamındadır. Müfessirler bu konuda pek çok mana beyan etmişlerdir. İbn Abbas, İbn Zeyd, Dahhak ve Rubeyye b. Ans diyorlar ki: Geceleri dikenli ağaç dalları getirerek Rasulullah'ın kapısının önüne bırakan bu kadına, yaptığı hareketten dolayı "odun toplayan kadın" denmiştir. Katade, İkrime, Hasan Basrî, Mücahid ve Süfyan Sevrî de diyorlar ki: O kadın fesat çıkarmak için lâf taşırdı. Onun içn, Arapça ıstılahına uygun olarak ona "odun toplayan kadın" denmiştir. Araplar fesat ateşini körükleyen bu tip kişiler için "odun toplayan kişi" derler. Said b. Cübeyr diyor ki: Bir kimsenin kendi günahlarını taşımasına, "fulânun yahtebu ala zehrîhî (Falan şahıs sırtında odun taşımaktadır) denir. Dolayısıyla "hammalete'l hatab"ın manası da "günahını taşıyan kadın" olur.
5. Burada "cid" kelimesi "gerdan" için kullanılmıştır. Çünkü Ümmü Cemil, boynuna mücevher gerdanlık takardı ve şöyle derdi: "Lat ve Uzza'ya yemin ederim ki bu gerdanlığı satarak gelirini Muhammed'e karşı kullanacağım".
Bu nedenle "Cid" kelimesi burada istihza olarak kullanılmıştır. Yani gerdanlık takıp gururlandığı gerdanı cehennemde iple bağlı olacaktır. Bu ifade Kur'an'ın diğer yerlerinde de örnekleri görüldüğü gibi istihza içindir. "Onları yakıcı bir azabla müjdele" gibi.
Gerdanına bağlanacak olan ip için "hablun min mesed" ifadesi kullanılmıştır. Yani o ip "mesed" cinsinden olacaktır. Lugatçılar ve müfessirler bunun çeşitli anlamlarını beyan etmişlerdir. Bir kavle göre, sağlam yapılı bir iptir. İkinci kavle göre, hurma kabuğundan yapılmış ip için kullanılmıştır. Üçüncü kavle göre, hurma yapraklarından yapılmış iptir. Veya devenin derisinden ya da kıllarından yapılmış iptir. Başka bir kavle göre de demir tellerden yapılmış bir iptir.
 
Geri
Üst