Ulema, Başbakan ve Türkiye!..

AtaKızı

New member
Katılım
12 Ocak 2008
Mesajlar
67
Reaction score
0
Puanları
0
Türkiye Cumhuriyeti bugün; tarihinin en bunalımlı dönemini yaşıyor! Bölücü/ayrılıkçı hareket Türk topraklarında olanca hızıyla yol kat ediyor... Ulusun varlığına yönelik kapsamlı saldırılar aralıksız sürüyor... Sınırlarımızın ötesinden tehdit dolu sesler yükselmekte... Bu arada, ''Laik Türkiye Cumhuriyeti'' giderek kan kaybetmekte! Türkiye Cumhuriyeti'ni ''İslam Cumhuriyeti'' ne dönüştürme amaçlı çabalar açıktan açığa sürdürülüyor. Türkiye'yi, çağdışı ''Siyasal İslam'' ideolojisine göre şekillendirmek isteyenler, artık hiçbir engel tanımıyorlar. Türkiye üzerinde emelleri olan yabancıların desteğiyle ve yerli işbirlikçilerin onlarla birlikte hareketiyle, Cumhuriyetin tüm kazanımları birer birer yok edilmekte... Ulus sessiz ve tepkisiz... Cumhuriyet karşıtlarının hiçbir şeyden korkuları kalmamış...

Düşüncelerinin değiştiğini söyleyen Başbakan, yeniden eski düşüncelerine geri dönmüş... Türkiye'de yaşamı dinsel kurallara göre şekillendirme anlayışı giderek ivme kazanmakta; şimdi bu anlayış kamu yönetimine de taşınmakta! Dinsel kuralların her alanda egemenliğini sağlamak için, siyasal iktidar tarafından benzeri görülmemiş yöntemler oluşturuluyor. Dinsel kararlar vererek yönetime destek sağlayacak bir kurumlaşmanın altyapısı hazırlanıyor. Başbakan artık ''ulema'' denilen din adamlarının fetvasından yardım umacak hale gelmiş...

Ve ne yazık ki, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni yok etmeyi amaçlayan bu büyük tehlike karşısında, Türk ulusu etkili bir duruş, güçlü bir karşı koyuş sergileyemiyor! Türkiye'de siyasal iktidar, AB ve ABD tarafından oluşturulmuş rüzgârı ardına alarak ''Türkiye İslam Cumhuriyeti'' hedefi yolunda hızla ilerlemekte... Bu koşulların devam etmesi halinde; Türkiye'nin yakın bir gelecekte, bugünkü anayasal nitelikleriyle varlığını sürdürebilmesi olanaksız görünüyor... Türk ulusu artık, yabancılar ve onlarla birlikte hareket eden yerli işbirlikçilerce oluşturulmuş bir kader çizgisi üzerinde adeta sürükleniyor... Ulusal kimlik bilincine sahip yurttaşlar büyük endişe içinde! Türk ulusu, siyasal iktidar tarafından karanlık bir yola sokulmuş; çağdışı bir yaşamı kabule zorlanıyor... Toplum yokluk ve yoksulluğun baskısı altında... Halkın büyük bir kesimi yalnızca yaşamını sürdürebilme uğraşında... Şeriat düzeni geldiği takdirde ortaya çıkacak vahşeti ve dehşeti çoğu kimse göremiyor...

Söylemleri sık sık sorun yaratan Başbakan -herhalde danışmanlarının önerileriyle olacak- sonradan yeni açıklamalarla toplumun karşısına çıkmak zorunda kalıyor. Televizyon ekranlarında herkesin gözünün içine baka baka, ''ulema'' nın Türkçe anlamının, ''âlimler'' olduğunu söylüyor. Bu sözcüğün esas anlamının; ''Osmanlı'da, şeriat düzeninde var olmayan uygulamaları din açısından yorumlayan; fetva veren ayrıcalıklı bir sınıf'' olduğunu herkesten iyi bildiği halde, bilmezden geliyor... Eğer Başbakan; matbaayı 272 yıl yasaklayan (1455/1727); rasathaneyi topa tutturarak yıktıran ve 331 yıl faaliyetten men eden (1580/1911); bilimsel çalışmalar için kadavra incelemesini yıllar yılı engelleyen; ''ulema'' adı verilen bir topluluğun mensuplarını ''alimler'' olarak tanımlıyorsa, doğruyu söylüyor. Zaten ''Ne söylüyorsak bilerek söylüyoruz'' diyerek bunu itiraf da ediyor... Başbaka'nın, geçmişte olduğu gibi; bilim ve aklın önünde bir set oluşturmak isteyen anlayışı; kendisine özgü ''ulema'' tanımıyla tümüyle örtüşüyor. Bu tanım, Başbakan'ın yolunu çizen ideolojiyle bağdaşıyor; Savunduğu düşüncelerle bütünleşiyor... Ona yakışıyor...

Başbakan herhalde; Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Anadolu'yu işgal eden düşman kuvvetlerine karşı mücadeleyi günah sayan; ''Yunan Ordusu'' nu ''Halife Ordusu'' olarak tanımlayan; Başta Ulu Önder Atatürk olmak üzere Ulusal Kurtuluş Savaşımızın tüm kahramanları hakkında ''katli vaciptir'' fetvası veren ''ulema'' nın, yarın ne gibi fetvalar verebileceğini tahmin ediyor!

(Türk ulusunu gerçekleri ayırt edemeyen bir toplum gibi görenlere, bu sütunlardan kendilerinin ve yandaşlarının çok sık kullandığı üsluptaki bir ifadeyle yanıt verebilmek mümkün olmakla birlikte; onlarla aynı düzeyde algılanma endişesi ve ulusun böyle bir nezaketsizliği bağışlamayacağı korkusu, buna engel oluyor!..)

Türkiye Cumhuriyeti bugün bir yol ayırımındadır! Bugün Cumhuriyet karşıtı karanlık güçler karşısında tepkisiz kalmak; ihanetle eşanlamlıdır... Her yurttaş, Cumhuriyete sahip çıkmakla görevlidir. Bu görevi yerine getirmekle yükümlüdür. Bu görev öncelikle yurttaşlara; sonra da anayasal kurum ve kuruluşlara aittir. Türkiye Cumhuriyeti'nin varlığına kasteden bu büyük tehlike karşısında Türk ulusunun soylu evlatları, Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak için olanca güçleriyle bir araya gelmelidirler. Tarihimizin bu bunalımlı döneminde Türk ulusu için tek kurtuluş yolu, ''Atatürkçü Düşünce'' çatısı altında birleşmek ve birbirine kenetlenmektir. Bu yolda herkes üzerine düşen görevi yerine getirmek zorundadır.

Türk ulusu bu gelişmeler karşısında sessiz kalırsa eğer; gün gelecek zaman çok geç olacaktır. Ve aydınlık umutları, bir karanlık çıkmazda giderek yok olacaktır... Tehlike yaygınlaşmıştır!.. Ama ulus buna bir çözüm yolu bulacaktır!.. Atatürk; yurdunu işgalden kurtarmak, ulusunu özgürlüğe kavuşturmak için 38 yaşında yola çıkmış; 42 yaşında en büyük ideali olan Türkiye Cumhuriyeti'ni gerçekleştirmiş; 57 yaşında ise ölümsüzlüğe ulaşmıştı...

Bugün Türkiye'de, 38 yaşın altında milyonlarca genç var!.. Şimdi hemen bugün; bugün olmazsa yarın; yarın olmazsa öbür gün; içimizden çıkacak biri veya bizden sonra gelecek bir başkası; O'nun bıraktığı yerden; belki de bıraktığı yerden bile değil, başladığı yerden yola koyulacak; tüm engellemelere rağmen Türk ulusu Atatürk'ün gösterdiği yolda ilerlemeye devam edecek...

Türkiye Cumhuriyeti, anayasal nitelikleriyle birlikte, varlığını sonsuza dek sürdürecek....




O. DOĞU SİLAHÇIOĞLU
 
Geri
Üst