biz, hepimiz...
Yanıtlar arıyoruz, yaşamın çözülmesi olanaksız paradokslarına...
Ve biz yanıtlar üretiyoruz, korkunç bir hızla...
Her musibet için inanılmaz bir hızla binlerce çözüm üretiyoruz biz... Seri üretim kişisel gelişim fabrikası dört vardiya çalışıyor. Her yeni kitap, her yeni seminer, kendi yanıtı ile geliyor karşımıza. Büyük bir açlıkla deviriyoruz sorumuzun yanıtını bulacağımızı düşündüğümüz kitapları, seminerleri... Büyük bir açlıkla, bizi bütün yapacak, bizi başarılı kılacak, bizi huzura kavuşturacak, bizi bolluk içinde yaşatacak, bizi sevgiyle buluşturacak o henüz ulaşamadığımız yanıtı arıyoruz.
Kıtlıktan çıkmışçasına tükettiğimiz yanıtlar, karnımızı ancak kısa bir süre tok tutuyor, maalesef. Sonra yine acıkıyoruz nasıl oluyorsa. Yine, yeniden çıkıyoruz yanıtlar aramaya. Biliyoruz dışarıda bir yerlerde yanıtlar, bu sefer biliyoruz, hissediyoruz, her zamankinden daha da yakınız aradığımız yanıtları bulmaya.
Ama belki de yanıt, sandığımız yerde değil. Belki de yanıtlara sahip olduklarını söyleyenler, sadece “kendi” yanıtlarına sahipler. Belki de onların yanıtları, bizim yanıtlarımız değildir. Belki de bizim başarının ne demek olduğunu ve en kolay hangi yoldan ulaşabileceğimizi bizim tanımlamamız gerekiyordur. Belki de biz, ihtiyacımız olan bütün yanıtlara sahibiz. Belki de zaten bütün okuduğumuz güzel yanıtlar da bize bunu söylüyordur.
Bu diğer yanıtların değersiz ve anlamsız olduğu ve elimizin altındaki bu uçsuz bucaksız bilgelik nehrine kayıtsız kalmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, o yanıtların üzerine basarak yükselmeli, o nehirden kana kana içerek susuzluğumuzu gidermeli, ve onların verdiği el feneriyle içimizin karanlığına girerek kendi öz yanıtlarımızı bulmalıyız.
“Ormana gittim, çünkü yaşamımı kasıtlı olarak yaşamak istedim. Derinlemesine yaşamak ve yaşamın iliğini emmek istedim, yaşam olmayan her şeyi kökünden söküp çıkarmak, ve ölmeye geldiğimde, aslında yaşamamış olduğumu keşfetmemek istedim"
alıntı..
Yanıtlar arıyoruz, yaşamın çözülmesi olanaksız paradokslarına...
Ve biz yanıtlar üretiyoruz, korkunç bir hızla...
Her musibet için inanılmaz bir hızla binlerce çözüm üretiyoruz biz... Seri üretim kişisel gelişim fabrikası dört vardiya çalışıyor. Her yeni kitap, her yeni seminer, kendi yanıtı ile geliyor karşımıza. Büyük bir açlıkla deviriyoruz sorumuzun yanıtını bulacağımızı düşündüğümüz kitapları, seminerleri... Büyük bir açlıkla, bizi bütün yapacak, bizi başarılı kılacak, bizi huzura kavuşturacak, bizi bolluk içinde yaşatacak, bizi sevgiyle buluşturacak o henüz ulaşamadığımız yanıtı arıyoruz.
Kıtlıktan çıkmışçasına tükettiğimiz yanıtlar, karnımızı ancak kısa bir süre tok tutuyor, maalesef. Sonra yine acıkıyoruz nasıl oluyorsa. Yine, yeniden çıkıyoruz yanıtlar aramaya. Biliyoruz dışarıda bir yerlerde yanıtlar, bu sefer biliyoruz, hissediyoruz, her zamankinden daha da yakınız aradığımız yanıtları bulmaya.
Ama belki de yanıt, sandığımız yerde değil. Belki de yanıtlara sahip olduklarını söyleyenler, sadece “kendi” yanıtlarına sahipler. Belki de onların yanıtları, bizim yanıtlarımız değildir. Belki de bizim başarının ne demek olduğunu ve en kolay hangi yoldan ulaşabileceğimizi bizim tanımlamamız gerekiyordur. Belki de biz, ihtiyacımız olan bütün yanıtlara sahibiz. Belki de zaten bütün okuduğumuz güzel yanıtlar da bize bunu söylüyordur.
Bu diğer yanıtların değersiz ve anlamsız olduğu ve elimizin altındaki bu uçsuz bucaksız bilgelik nehrine kayıtsız kalmamız gerektiği anlamına gelmiyor. Tam tersine, o yanıtların üzerine basarak yükselmeli, o nehirden kana kana içerek susuzluğumuzu gidermeli, ve onların verdiği el feneriyle içimizin karanlığına girerek kendi öz yanıtlarımızı bulmalıyız.
“Ormana gittim, çünkü yaşamımı kasıtlı olarak yaşamak istedim. Derinlemesine yaşamak ve yaşamın iliğini emmek istedim, yaşam olmayan her şeyi kökünden söküp çıkarmak, ve ölmeye geldiğimde, aslında yaşamamış olduğumu keşfetmemek istedim"
alıntı..