Yerli dizi, yabancı müşteri

react

Admin
Süper Moderatör
Katılım
18 Haz 2005
Mesajlar
25,237
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
an insatiable prsn from hell
diziler420.jpg


Yurt dışında gösterilen ilk yerli dizi için bölüm başına 30 dolar telif alınmıştı. Sektör lideri Calinos Entertainment’ın yöneticisi Fırat Gülgen’e göre 10 yıl sonra bugün, yabancı televizyonların ödediği ücret bunun bin katına kadar çıkabiliyor.

“Yerli dizi yersiz uzun” tartışmasının somut sonuçlarını bekleyeduralım, Türkiye’de çekilen TV dizilerinin Ortadoğu başta olmak üzere Balkanlar’dan Uzakdoğu’ya pek çok ülkede gördüğü talep hız kesmemiş görünüyor.

Yerli dizileri yurt dışına pazarlayan firmalar arasında ise 14 yıl önce ABD’de kurulan Türk şirketi açık ara öne çıkıyor. Los Angelas ve İstanbul’da faaliyet gösteren Calinos Entertainment, 60’ın üzerinde yerli dizinin 40’a yakın ülkede gösterilmesini sağladı.

Firmanın Yönetim Kurulu Başkanı Fırat Gülgen’le “yurt dışındaki yerli dizi sektörünü” konuştuk.

Türk dizilerinin ihracatının yüzde 80’ini Calinos Entertainment’ın gerçekleştirdiği söyleniyor. Dizileri pazarlarken nasıl bir yol izliyorsunuz?

Öncelikle o ülkede yayınlanan programların içeriğine bakıyoruz. Örneğin pembe dizi yayınlıyor mu? Amerikan dizilerine ilgi var mı? Ülkenin kendi üretimi var mı? Kendi üretimleri varsa, bizim o pazara girmemiz çok kolay olmuyor. Mesela İtalya’da İtalyan dizisi üretiliyorsa, orada Türk dizisi satmamız kolay değil. Ama pembe dizi yayınlanıyorsa, üretim kabiliyetleri zayıfsa o ülkelerde bizim satış yapma olanağımız yüksek olabiliyor.

Nitekim Türkiye’de baktığınız zaman büyük kanallarda yabancı pembe diziler hiç yayınlanmıyor çünkü üretim kabiliyetimiz çok yüksek. Bizim dizilerimizin içeriği pembe dizilere çok benziyor. Onlar günlük yayınlanıyor. Burada haftada bir gün izlediğimiz diziler orada her gün ekrana geldiği için, Amerikanlıların “soap opera” dediği pembe dizilerin olduğu bütün ülkelerin pazarlarında bizim de yerimiz oluyor. Genellikle Ortadoğu ve Balkanlarla çalışıyoruz. Bunlara ilave olarak, Orta Asya ve Uzakdoğu da var. 40’a yakın ülkeyle ticaret yapıyoruz.

Dizilerin satış fiyatlarında geçtiğimiz yıllara kıyasla büyük artış olduğunu gözlemliyoruz. Siz ilk dizinin satışını, hangi yıl, hangi ülkeye, ne kadar fiyata gerçekleştirdiniz?

İlk olarak 2001 yılında Deli Yürek dizisi bölüm başına ortalama 30-40 dolar karşılığında Kazakistan’a satıldı. O dönemde Osman Sınav dizinin satış hakkını bize vermişti ve fiyatların bu kadar düşük olmasına rağmen bize destek oldu.

Diziler için standart fiyatlar belirliyor musunuz yoksa bölgelerine göre değişiyor mu?

Dizilerin standart bir fiyatı yok, bölgelere göre bölüm başına 500 ile 15 bin dolar arasında değişiyor. Bölüm başına 30 bin dolar aldığımız bir dizi de oldu.

Satış yöntemleri yurt dışında da ülkemizdeki gibi mi işliyor? Pazarladığınız dizilerin telif hakkını alıyor musunuz?

Tabii ki. Mülkiyeti yapımcıdaysa yapımcıdan, kanaldaysa kanaldan alıyorsunuz ve belli bir telif parası ödüyorsunuz. Telif parası ödemeden bir dizi veya filmi asla satamazsınız. Bazı bölgelerde korsan yayın yapılabiliyor fakat korsanın olduğu yerde o işin ekonomisi yok demektir.

Televizyon kanalları veya yapım şirketleri kendi dizilerini kendileri pazarlamaktansa sizin gibi dağıtıcı firmalarla çalışmayı tercih ediyorlar. Bunun nedeni nedir?

Bir yapım şirketi kendi ürününün pazarlamasını rahatlıkla yapabilir. Fakat servis ve hizmet kalitesiyle doğru orantılı bir şey bu. Hollywood’daki Universal Pictures, Warner Bros, Disney, Fox, MGM, Sony gibi büyük stüdyoların sadece yapım şirketi olduğu sanılır. Fakat bu firmalar aslında yapımları kendisi gerçekleştirmez. Matrix’in yapımcısı Joel Silver’dır ama dünyaya satan Warner Bros’dur. Dolayısıyla bizim burada yaptığımız iş de Hollywood’dakinden farklı değil. Çünkü müşteri dediğimiz, dağıtımcı firmayla muhatap olmayı tercih eder.

Her yapımcı mutlaka kendi malını satabilir. Fakat yapımcının asıl işi yapımcılık, televizyon kanalının işi ise yayıncılık yapmaktır. Amerika’da CBS, NBC veya ABC televizyonunun, o televizyon için üretilmiş olan bir diziyi ya da bir filmi dünyaya sattığını göremezsiniz. Bunu o kanallarla irtibatta olan stüdyolar yapar. Bizim işimizde asıl amaç, dağıtımda doğru servisi ve hizmeti verebilmektir. Biz Türk dizilerini alıyoruz, çalıştığımız arkadaşlarımız diyalog listelerini çıkartıyorlar daha sonra müzik efektlerini ayırıyoruz. Çoğu zaman İngilizce sunum dosyaları hazırlıyoruz. İnanılmaz bir pazarlama sunuyoruz.

Senede belki yedi sekiz tane fuara gidip stantlar açıyoruz. O malın satışına yönelik bütün pazarlama faaliyetlerini biz üretiyoruz. Bir yapımcı firma, yaptığı işi doğru yapmakla mı uğraşsın, yoksa bizim yaptığımız gibi, profesyonel bir şekilde o ülkeye gidip gelip ürünü pazarlamakla mı uğraşsın? Yayıncılık çok hassas bir konu. Kasette her hangi bir arıza olması durumunda kanal mutlaka bir muhatap görmek ister. Yapımcı eğer o anda setteki bir problemle uğraşıyorsa, televizyon kanalındaki teknik sorunla ilgilenmek istemez. Böyle bir sorunla, bu işe bakan profesyonel ekipler ilgilenirler. Distribütörün en önemli önceliği, satmış olduğu bir ürünün teknik olarak doğru bir şekilde yayınlanmasıdır.

İlk ofisinizi 1997’de Los Angeles’ta açtınız. Geçtiğimiz yıllar içinde dizilerimizin Amerika’ya pazarlanması konusunda her hangi bir çalışmanız oldu mu?

Biz 1997 ile 2001 arasında Orta Asya cumhuriyetlerindeki çalışmalarımızı Amerikan şirketi olarak yaptık. 2001’de ilk Türk dizisini oraya pazarlamadan önce, dört yıl boyunca Avrupa, Amerika veya Latin Amerika dizi ve filmlerinin satışını gerçekleştirdik. Fakat şu an Amerika’ya Türkiye’den dizi ihracatı pek mümkün değil. Çünkü Amerika, formatı ve kalitesi gereği bizim ulaşabileceğimizden çok üst seviyede.

Türkiye’de ilk üretimlerimizi yaparken, Edirne’yle Kars arasını düşünerek ürettik. Amerikalılar ise Los Angeles ile Tokyo arasını düşünerek üretiyor. Dikkat ederseniz biz, Ortadoğu’da, yakın Balkan ülkelerinde ve Türk Cumhuriyetlerindeki bölgelerde daha yaygınız. Onların kültürlerinin temeline indiğiniz zaman, bizimle çok ortak noktaları olduğunu göreceksiniz. Amerika’yla böyle bir ortak kültür noktamız henüz yok. Eğer tüm dünyanın bildiği Osmanlı’yı doğru anlatabilirsek, yapım kalitesi olarak yüksek bir seviyede yapabilirsek ve bu projede Amerikalı oyuncularla çalışabilirsek bir ihtimal Amerika’ya satış gerçekleştirebiliriz.

Son yıllarda çok kaliteli ve kapsamlı konular içeren diziler üretiyoruz. Bu dizilerin Avrupa ülkelerinde yayınlanmamasının sebebi sürelerinin uzunluğundan kaynaklanıyor olabilir mi?

Şu anda yurt dışında dizilerimizin çok fazla izlenmesinin temel sebeplerinden biri, dizi sürelerinin uzun olması. Düşünsenize, her akşam 90 dakikalık bir televizyon filmi seyrediyorlar. Bu onları aslında cezbediyor. Neden pembe dizilerden daha çok reyting alıyoruz? Bulgaristan’da bugüne kadar en iyi reyting almış pembe dizinin izlenme oranı yüzde 30-35. Bizim en kötü ürünümüzün izlenme oranı ise yüzde 27-30. Genellikle “prime time”da yüzde 60-65’in altına düşmüyoruz. Örneğin Yaprak Dökümü Makedonya’da yüzde 60 reyting alıyor, Gümüş aynı şekilde. Bu format şu anda dünya televizyonlarında yeni olduğu için, süre eğer 60 dakikaya inerse, seyredilir mi bilemiyorum. 60 dakikalık bir Türk dizisi, aynı süredeki Amerikan dizilerinin kalitesine ulaşamayabilir.


Pazarlamasını yaptığınız diziler arasında hangisi en fazla rağbet gördü?

Her bölgede değişiyor. Örneğin Kazakistan’da Deli Yürek dizisi tam 14 kere yayınlandı. 100 küsur bölümlük bu kadar uzun bir dizi, televizyon tarihinde en fazla iki kere yayınlanmıştır. İnsanlar doğan çocuklarına oradaki karakterlerin isimlerini verdiler. Ortadoğu’ya döndüğünüz zaman, Gümüş çok beğenildi. Final bölümü bizdeki rakamlara göre 71 milyon kişi tarafından izlendi. Ihlamurlar Altında çok izlendi. Özellikle başrol oyuncusu Tuba Büyüküstün’e çok büyük ilgi gösterildi, onun akabinde Asi yayına girdi. Ortadoğu’da, özellikle Mısır’da Acı Hayat çok yüksek izlenme payına ulaştı. Yunanistan’da Binbir Gece Türk dizileri arasında en çok izlenen oldu. Oysa Ortadoğu’da diğer diziler kadar rağbet görmedi. Kaybolan Yıllar, Binbir Gece’ye göre daha fazla beğeni topladı.

Ülkemizde şu anda yayınlanmakta olan dizilerden pazarlamayı düşündükleriniz var mı?
Birkaç tane dizi için yapımcılarla görüştük, telif hakkını alırsak ilerde pazarlamayı düşünüyoruz. Ama biz prensip olarak, şu anda yayında olan dizileri pazarlamıyoruz. Biraz önce söylediğim gibi, bizim haftalık dizilerimiz yurt dışında her gün yayınlanıyor. Burada 26. bölüme dördüncü ayda geliyorsunuz ama orada bu sayıya birinci ayda ulaşılıyor. Dolayısıyla burada iki seneyi doldurmayan bir diziyi mümkün olduğu pazarlamamaya çalışıyoruz.


‘Lise öğrencisi annesine hamile olduğunu söylüyor, annesi ise bu olaya kızmıyor.Sizdeki aile yapısı böyle mi?’

Türk dizileri genellikle kültürümüzü kendilerininkine yakın gören ülkeler tarafından tercih ediliyor. Gelen tepki veya yorumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bundan bir ay kadar önce El Cezire kanalının muhabiri Türkiye’de misafirimdi. 20 yaşlarındaki Suriye’de okuyan yeğeni de onunla beraber gelmişti. Uydudan Türk dizilerini seyrediyormuş. Bana şu soruyu sordu: “Seyrettiğim bir dizide, lise öğrencisi annesine hamile olduğunu söylüyor, annesi ise bu olaya kızmıyor, sadece babasının duymaması gerektiğini anlatıyor. Ben bunu anlayamadım, sizdeki aile yapısı böyle mi?” Cevap veremediğim bir soru oldu bu. Acaba bizim dizilerimizde anlatılan hayatlar gerçekten bizler miyiz, yoksa o hayatların olması için özel bir çabayla bu tarz diziler mi üretiliyor?

Bu bence, birçok insanın üzerine düşünmesi gereken bir konu. Eğer bu kadar keskin çizgiler varsa, neden dizilerimize Ortadoğu’dan çok ilgi var? Birçok panelde de bana bu soru soruldu. Herkes Türk dizilerinin o bölgelerde bu kadar rağbet görmesine çok şaşırıyor.

Arnavutluk’ta çalıştığımız bir müşterimiz bizimle ilgili bir doktora tezi yapmış: “Nasıl bir Türk şirketi bu pazarı yönetebiliyor?” Çünkü birçok pazarda şu an bizim ağırlığımız Hollywood şirketlerininkinden daha fazla. Bence sebeplerden bir tanesi, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu ülkelerinde çok ciddi bir rol model olarak alınmaya başlaması. Balkan ülkelerinde Türkiye’nin izlediği barış politikası, kurulan çok üst düzeyde yakın ilişkiler, o insanların halklarında bize karşı ilgi oluşturdu. Geçen ay Bosna’daydım. Büyük bir savaş geçirmiş, farklı etnik grupların bir arada yaşamaya çalıştığı fakat sorunların boy gösterdiği bir ülkeden bahsediyoruz. O ülkede yayınlanan Binbir Gece dizisini seyreden bir Sırp, “Aslında siz Türkler bizim düşündüğümüz gibi değilmişsiniz” diyerek oradaki Türk yetkililerden birisine bizlerin onlardan çok da farklı olmadığımızı gördüklerini anlatmış. Kendisi de bana, orada yayınlanan bu tarz dizilerin, farklı etnik kökendeki kişileri birbirine yakınlaştıracağı konusunda görüşlerini bildirdi. Ortadoğu’da, Turizm Bakanlığı’ndan aldığım bilgiye göre, Arap ülkelerinde gelen turist sayısında bir yılda yüzde 300’den fazla artış olmuş. Sadece 300 bin kişi Gümüş dizisinin çekildiği yalıyı ziyaret için gelmiş.

‘Aslında siz Türkler bizim düşündüğümüz gibi değilmişsiniz’

Yatırım Ajansı’nın eski başkanı, Ortadoğu’da bir masaya oturduğumuzda, 1-0 önde olduğumuzu, herkesin Türk dizilerini konuştuğunu söylüyor. Artık insanlar Türkçe konuşmaya başlıyor. Biz yıllarca evlerimizde Amerikan dizilerini seyrettiğimiz zaman Amerika’yla ilgili bir fikrimiz oldu, gözümüzde çok büyüttük. Aslında öyle bir hayat yok orada ama bize öyle bir lanse edilmişti ki, 1-0 mağlup gidiyorduk. Dizilerimizi seyreden halklar tarafından bambaşka bir Türkiye imajı çıkıyor.

Siz hangi dizilerimizi takip ediyorsunuz?

Kurtlar Vadisi’ni seyrediyorum. Çünkü enteresan bir şekilde gündemi önden takip eden bir dizi. Kişisel olarak tarihe çok ilgim var. Zaten Katarlılarla beraber Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethi üzerinde bir proje üzerinde çalışıyoruz. İşimiz gereği bizim için tarih büyük önem taşıyor. Bu nedenle Muhteşem Yüzyıl’a ara ara bakmaya çalışıyorum. İlk bir iki bölümünü izlediğim kadarıyla Öyle Bir Geçer Zamanki’nin evrensel bir hikâyesi var, ileride satılabilir diye düşünüyorum fakat zamansızlıktan seyredemiyorum. Ezel’i de artık pek izleyemiyorum ama Haluk Bilginer’in oyununu seyretmek hakikaten çok keyif veriyor bana.

Ezel’in yurt dışındaki izlenme oranı nasıl?


Ezel yurt dışında pek başarılı olmadı. Kenan İmirzalıoğlu’nun Acı Hayat ve Deli Yürek’teki oyunculuğundan dolayı birçok ülke Ezel’i satın aldı ama çok karmaşık bir konusu olduğu için diğerleri kadar başarılı olmadı. Mesela benim çok önemli bir reyting ölçerim vardır. Bizim evimizde yaşlı, Gürcü bir hanım çalışıyor. Onun seyrettiği Türk dizisinin mutlaka yurt dışında satacağını düşünürüm. Ezel’i ona ilk sorduğumda, “Ben anlamıyorum o diziyi” demişti. Bizim için yurt dışındaki standart seyirci, 50-55 yaşlarındaki kadınlardır. Eğer o, bir diziyi “prime time”da seyrediyorsa, ben o diziyi satarım. Bu benim için çok önemli bir kriterdir.

Katar’da tarihi bir proje üzerinde çalıştığınızı söylediniz. Projenin detaylarını öğrenebilir miyim?

Dizi ve film projesi hazırlıyoruz. Dizi, bir aksilik olmazsa önümüzdeki ocak ayında yayına girecek. Ağırlıkla yurt dışında sevilen Türk ve Arap oyuncularla çalışmayı arzu ediyoruz. Senaryoyu, Elveda Rumeli dizisinin senaristleri Alican Yaraş ve ekibi yazıyor. Ciddi bir danışman kadro ile çalışıyoruz. Film için 2015’i hedefledik. Hollywood’da çekmeyi planlanıyoruz.

Yurt dışındaki fuarlara katıldığınızdan söz ettiniz. Bu fuarlardan kısaca bahseder misiniz?

Bunlar genellikle televizyon dizilerinin ve programlarının müşterilere sunulduğu fuarlardır. Yılın çeşitli aylarında, Cannes, Budapeşte, Moskova, Las Vegas, Tayland, Singapur, Seul ve Berlin de gerçekleşir. Yılda ortalama 8-10 ayrı fuara katılımımız oluyor.


 
Geri
Üst