Ahmet Taner Kışlalı'nın Son Yazısı !..

64general1

New member
Katılım
14 Haz 2007
Mesajlar
1,720
Reaction score
0
Puanları
0
İşte Son Yazısı...
Tuğgeneral Prof.Yalçın Işımer`i hiç tanımazdım.
Önce TV`de gördüm, ardından gazetelere yansıyan birkaç tümcesini okudum.
Ve gönülden alkışladım.

Derken dinci ve gerici çevrelerden yaylım ateşi geldi.

Merak ettim. GATA`daki öğretim yılı açış dersindeki konuşmasının tümünü buldum. Özenle ve giderek artan bir coşku ile okudum. Kendisine saygım katlanarak arttı. Ve o konuşmasını milyonlarca kişinin okumamış oluşundan dolayı hayıflandım. Özellikle de iki kişiyi üzülerek kınamak geldi içimden. Birincisi dinci, diğeri ise "milliyetçi-mukaddesatçı . “ Düşüncelerini genelde paylaşmasam da, saygı duyduğum iki kişiyi ( Sayın Recai Kutan ve Sayın Avni Özgürel ).

Ya "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları için“...
Ya da -daha kötüsü- bilerek "bilmezlikten geldikleri“ için !
Sayın Işımer`in konuşması "ulus, din ve dil“ bağlantısı üzerine kurulmuş.
Dili çok önemseyen, Tanrı`ya inanan, Kemalist bir düşünürün, büyük bir birikimini yansıtıyor o konuşma...

Özünde ne diyor?

Başka bir ulusun diliyle konuşanların, giderek o ulus gibi düşüneceğini...
Ülkemizde dilimizin Arapça-Farsça sözcüklerden arındırılmasına karşı çıkanların Kurtuluş Savaşı`na ve Devrim`e de karşı olumsuz bir tutum takındıklarını... Tanrı`ya öz dilimizle ulaşmanın daha kolay olduğunu... Hazar Türkleri`nin Museviliği benimseyip İbranice`yi ögrenmeleri ile giderek Yahudileştiklerini... Arthur Koestler`in belgelediği gibi, Hitler`in Yahudi soykırımından Macaristan ve Polonya`daki Hazar Türkleri`nin de nasibini aldığını...

Ve ekliyor:




"Türkçe ninnilerle büyüdük, dualarımız da Türkçe olacak...“
"Tanrı, her yerdedir, her şeyi bilir. Kuşkusuz Türkçe`yi de...“
"Din adamları bin yıl boyunca Kur`an`ı Türkçe`ye çevirtmemiş, ibadetin Türkçe yapılmasına rıza göstermemişlerdir. Atatürk`ten başka hiçbir devlet adamı neden Türkçe değil de Arapça diyememiştir, bugün de diyememektedir. Tanrı kişilerin bireysel ihtirasını, ulusal çıkarların önüne koymasın. Amin ...“

"Tanrı Arabistan sınırlarının çok ötesine taşmıştır. O evrenin ulu yaradanıdır.“
Bu mudur dine ve inanca saldırdığı öne sürülen konuşma?
Sayın Işımer dinine de saygılı, diline de. Konuşması ünlü dilcilerin Türkçe üzerindeki övgülerinden örnekler de içeriyor.

Max Müller: "Türkçe, Türk düşüncesinin yaratıcı gücünün eseridir. Bu dil, insan aklının üstün kudretinin ürünüdür. Türkçe kadar kolay anlaşılan, zevk verici pek az dil vardır.“

Paul Roux: "Türkçe akıl ve düşünce dolu, matematiksel bir dildir.“
Moliere: "Şu Türkçe ne hayran olunacak dil, az sözcük çok şey söyler.“
Sayın Işımer, keşke Nazım`ın, Ferhat`ın Şirin`e seslenişine de yer verseydi: "Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin ! “
Dile saygılı. Dine saygılı. Ulusa saygılı.

Öyleyse bazı dincilerin ve "milliyetçi-mukaddesatçı“ ların hışmı neden ?
"Atını dövemeyen semerini döver“ derler.
İşte Arap kültürünü İslam adına Türkiye`ye dayatmak isteyenlerin buldukları semer de şu tümcelerdeki tek sözcük:
"Kuran`ı Türkçe`ye çevirmedi. Atatürk`ün ricasını yerine getirmedi diye onu aziz kılanlar, şimdilerde Mehmet Akif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar, bilinmelidir ki Al-Azhar kafalı adamlar olacaklar. Arabın adamı olacaklar. Biz bu adamlara adam sen de demeyeceğiz, bu adamları belleyeceğiz.“ "Belleme“ sözcüğünün sözlük anlamını Oktay Akbal geçenlerde ayrıntılı bir biçimde köşesine aldı.

Sayın Işımer`in "Onları öğreneceğiz ve unutmayacağız“ demek istediği açık.
O tümcenin Cumhuriyet`e inananları uyarmak için konduğu da açık.
Ama bizimkiler, "belleme“yi özlük anlamında değil de, argo“daki anlamıyla değerlendirmekte ısrarlılar.
Çünkü Türkçe değil, Osmanlıca düşünmeye alışmışlar.
Belki de küfürlü düşünmeye alışmışlar.

Bu kadar düzeyi yüksek, dili alkışlanacak bir konuşmada ve böyle bir bütün içinde "belleme“nin ancak tek bir anlamı olacağını göremiyorlar.
Ya da görmezlikten geliyorlar.
Çünkü konuşmanın bütününün sırtlarına yüklediği suçlamaya verebilecekleri hiçbir inandırıcı yanıt yok !
Konuşmanın tümünü okumadan konuşmuşlarsa ayıp !
Okudukları halde saldırıları yapmışlarsa, daha da ayıp !

Cumhuriyet Gazetesi General Işımer`in "Atatürk`üm ve Türkçem“ başlıklı açış dersi metninin tümünü yayınlamalıdır.
Yayımlamalıdır ki, bazıları daha çok bilinçlensin ve bazıları daha çok utansın...

Ahmet Taner Kışlalı bu yazıyı Cumhuriyet`e faksladıktan 7 dakika sonra öldürüldü...
 
bir ülkeyi fethetmenin yolu önce beyinleri yoketmekten geçer. neden? çünkü aydın kesim daima doğruyu söyler halkına ve özü ile yaşayışı ile örnektir. halk onları sever, dinler, sahip çıkar kollar. yokedersen ne olur? halka sahte aydınlar ve sahte kahramanlar dayatır birbirine düşman bir kitle elde edersin. sonuç nettir. o ülke kendi kendine beyinden yoksun kafası kesik bir vücut gibi sağa sola çarparak düşer önüne. işte bizimde başımıza emperyalizmin itleri tarafından bu oyun getirildi. Ahmet Taner Kışlalı ve öldürülen tüm aydınlarımızın ardından başsız bir vücuduz artık. ne yazıkki aydın yetiştirmek parayla olmuyor. çünkü bu gün AB-D köpekliği yapan sermaye çevrelerinin paralarının yetiştiremediği tek şey bu. bu yüzden umutluyum. bu halk daima kendi beynini yetiştirecek kudret ve birikimdedir. saygılarımla...
 
Savaşlar, artık sadece topla tüfekle yapılmıyor. Küreselleşme adı verilen canavarın bir “ekonomik emperyalizm” olduğu kadar bir “kültür emperyalizmi” haline dönüştüğünü de unutmamak gerekiyor.
Biz, geçmişte "cankurtaran"ların "canavar düdükleri"ni duyardık. Şimdi "ambulans"lar "siren" çalıyor.
Dergilerimiz "özel haber" yerine "exclusive" olanını tercih ediyorlar. TV'lerimiz "talk show" yaparak Amerika'yı yakalama peşindeler.
Bir zamanlar Münir Nurettin gibi, Lefter gibi "büyük yıldız"larımız vardı. Oysa şimdilerde çağdaş uygarlık düzeyine ulaştığımız için, harıl harıl "süper star"lar yetiştirmekle uğraşıyoruz.
Bakkallarımız bile "market" oldu; "şenlik"lerimiz ise "festival"...
Artık yabancılar Türkiye'de yabancılık çekmeyebilirler; ama Türk insanı Türkiye'de yabancılık çekmeye başladı...

Kaynak;A.T.Kışlalı.
 
Ahmet Taner Kışlalı Cinayetinide sanal efsanevi Ergenekon üzerine yıkmayı pilanlıyorllar.Emperyalizmin taşeronu f-tipi örgüt açık seçik işlediği cinayetleri komik bir şekilde bu sanal örgüte yükleyip,kendisini aklamak istiyor.O kadar komik ki bu gün star tv de izledim. Ahmet Taner Kışlalı'nın eşine soıruyorlar.Eşini Ergenekon öldürmü diyorlar.Verdiği cevap çok düşündürücü
"Eşimi Ergenekon neden öldürsün?Eşim diyor yaşasaydı Ergenekoncu olurdu.Çünkü aynı düşünceyi paylaşıyorlar" diyor.Aynı şekilde Uğur Mumcu'nun agabeyide söyledi bugün "Ben Ergenekon savcısından daha çok şey biliyorum.Çagırsın yardımcı olayım.Ergenekon niye Ugur'u öldürsün?" dedi.Yani öyleki öldürülenlerin içi kin dolu olması gerekenler bile bu entrikayı tiye alıyor.



Yavuz Donat /Sabah

Derin Devleti de Aşan İşler

Avukat Ceyhan Mumcu "Uğur Mumcu'nun kardeşi." Ahmet Taner Kışlalı'nın "okul arkadaşı."
Prof. Muammer Aksoy'un "avukatı."
Prof. Bahriye Üçok'un "partidaşı" ikisi de SHP'de idiler.
Ceyhan Mumcu "bu 4 olayla... 4 davayla" yakından ilgilendi.

Senelerce "bu olayları bütün yönleriyle araştıran ve hala işin içinden çıkamayan" Ceyhan Mumcu ile uzun uzun konuştuk.
"Çok şey" anlattı.
Ve sonunda dedi ki:
- Bunlar derin devleti de aşan birtakım karanlık işler.
- Olayın ucu dış ülkelere uzanıyor.
- Bir büyük devlet patronluk yapıyor.
- O devlet başka bir devlete görev veriyor.
- Görevi alan devlet kirli işleri İslamcı görüntülü adamlara yaptırıyor.
- Böylece bir taşla birkaç kuş vurulmuş oluyor.
- Bu insanlar öldürülüyor... Onlardan kurtulunuyor.
- Türkiye'nin dış ilişkileri de etkileniyor... Senaryoya göre Türkiye ile İran'ın arası açılmak isteniyor ise bu oluyor.

Ceyhan Mumcu "çok şey biliyor."
Hem de "inanılamayacak kadar."
Soru:
Devletten davet edip, gel bildiklerini anlat diyen oldu mu?
Yanıt:
- Hayır... Olmadı... Danıştay saldırısını bile önceden öğrendim, gereken uyarıyı yaptım, yine davet edip nereden bildiğimi, neler bildiğimi soran çıkmadı.

Ucu nerede?

Mehmet Elkatmış "şu anda Meclis dışında."
Meclis'te iken "Susurluk gibi... Faili meçhul cinayetler gibi... İnsan hakları gibi" konularla çok uğraştı.
Dün Elkatmış'a "Ergenekon'u" sorduk.
İlk tepkisi şu oldu:
- Soruşturma, araştırma, dava iyi bir başlangıç... Ama her şeyin aydınlanacağını da sanmıyorum.
- Neden?
- Bu işler bir yerde tıkanıyor.
- Ne zaman tıkanıyor?
- Ucu birilerine dokunacağı zaman.
Mehmet Elkatmış:
- Gidip MİT'in, Genelkurmay'ın Batı Çalışma Gurubu'nun ve saymadığım bazı yerlerin arşivine girip araştırma yapabiliyor musun? Hayır. Oralara resmi yazı yazıyorsun... Resmi yanıt geliyor. Ve herkes istediği gibi konuşuyor.
Soru:
- Yani gelen yazılar gerçeği söylemiyor mu?
Yanıt:
- Gerçeği söyleyenin, olup biteni ortaya çıkaranın başına çeşit çeşit işler geliyor.
Elkatmış bir anısını anlattı:
- Bazı insanlar fişleniyordu... Siyasetçiler, gazeteciler profesörler gibi... Gördüm ki karanlık bazı işler var... Aydınlatmaya çalıştık... Ama bir yere geldik tıkandık... İnşallah Ergenekon davasında sonuç alınır.

Karanlık bir hikâye

Bir varmış, bir yokmuş... TBMM'de "Faili Meçhuller Komisyonu" kurulmuş.
Komisyonun başkanı da bir hukukçuymuş:
Mehmet Elkatmış.
Şimdi "hikayemizi" anlatalım.
"Bazı kişiler" Elkatmış'a demişler ki:
- Şöyle bir hakim var.
- Çok yetenekli, çok becerikli.
- Her şeyi bilir, tuttuğunu koparır.
- Faili meçhul cinayetleri araştırma konusunda çok yardımcı olur.
- Başbakanlıkta da görev yapmışlığı vardır.
Bu hakimle ilgili olarak "o kadar çok kişiden" tavsiye gelmiştir ki Mehmet Elkatmış "olur" der.
"Bu kişiyi" çağırır.
Konuşur. Komisyonda "işe" başlatır.
Komisyon çalışmaları sırasında "yeni elemanlara" ihtiyaç olur.
Elkatmış "Adalet Bakanlığı'na" yazı ile başvurur:
- Komisyonumuzda görev yapmak üzere iki hakim tahsis edilmesini saygılarımla arz ederim.
Bir süre sonra bakanlıktan yanıt gelir:
- Kusura bakmayın hakimlerin böyle işlerde görevlendirilmesine hukuken imkan bulunmamaktadır.
Mehmet Elkatmış'ın kafasında "sorular uçuşmaya" başlar:
- Daha önce bir hakimi göreve başlattık, kimse bir şey demedi.
- Şimdi bakanlıktan hakim istiyoruz, vermiyorlar.
- Yoksa bilmediğimiz bir şeyler mi var.
Neyse, komisyon çalışmalarını yürütür.
"Çok kişinin tavsiye ettiği hakim" bir gün Elkatmış'a gelir:
- Efendim izninizle Amerika'ya gidiyorum.
- Niçin?
- Davet aldım... Faili meçhulleri araştıracağım.
Elkatmış'ın zaten karışık olan kafası daha da karışır.
Aradan bir süre geçer.
İstanbul'da "bir trafik kazası" olur.
Ve "Faili Meçhul Komisyonu'nda görev yapan hakim" faili meçhule gider. Öldüğünde üzerinde "çekler, senetler" vardır.
Dün Mehmet Elkatmış bize bu olayı "isimli, resimli, tarihli, ayrıntılı" anlattı ve dedi ki:
- Bende jeton sonradan düştü.
- Birileri, bu hakimi özellikle içimize sokmuştu.
- Zaten komisyonda ne olup bitiyorsa, bazı yerlere sızıyordu... Ben de nereden sızıyor diye merak ediyordum.
- Biz komisyon olarak karanlık iş ve ilişkileri araştırıyorduk... Ama sonradan öğrendim ki karanlık iş çevirenler devlet içindeki bir adamlarını bizim içimize yerleştirmişler.

Eğrisi doğrusu

İkiye bölünmüş Türkiye, Başsavcı Aykut Cengiz Engin'in açıklamasıyla "bir kez daha bölündü."
Kimine göre "Başsavcı bir şey söylemedi."
Kimine göre de "çok şey söyledi." "Kaç sayfa olduğu" bilinen, ama "içeriği" henüz açıklanmayan iddianame hakkında "yorumun bini bir para."
Kapatma davası konusunda da "böyle olmamış mıydı."
Türkiye yine "ikiye bölünmemiş miydi."
Başsavcı hakkında "ileri geri sözler" söylenmemiş miydi?
 
Ben Ahmet Taner Kışlalı'nın öğrencisiydim.
Siyaset Bilimini ve Siyaset Tarihini Ahmet Taner Kışlalı'dan aldım.
Onun kadar demokrat, bilgili ve donanımlı Atatürkçü hiç görmedim. Ve bundan faydalanabildiğim için çok şanslıyım.
Tüm hocalar türbanlıları derse almıyordu, bir tek Ahmet Taner Kışlalı alıyordu. Hatta her dersin ilk 15 dakikasını güncel konuları tartışmaya ayırırdı. Her tartışmada eşit oranda herkese söz verirdi. Bir marksist leninist, bir islamcı, bir ülkücüye söz vermeden hiç bir tartışmasını bitirmezdi. Hem de en militan en azılı kürtçülere, şeriatçılara söz verirdi. Bazı hocaların yüzüne bile bakmaktan çekindiği militan öğrencilere anfide mikrofon uzatacak cesarete sahip tek hocaydı. Ve bu militanların ağzının payını sakin ve olgun bir şekilde bilimsel olarak verir, hepsinin aşırı görüşlerini verdiği örneklerle harcardı.

Ahmet Taner Kışlalı'dan Atatürk ve Atatürkçülük dinlemeliydiniz hepiniz. Özellikle islamcı ve kendini Atatürk karşıtı olanların dinlemesi gerekirdi.
Ahmet Taner Kışlalı herşeyden önce büyük bir Akademisyendi. Çok genç dururdu pek çok kişi resimlerine bakıp onu 40 ların sonu 50 lerin başında sanırdı. Ama o 1970 lerde kültür bakanlığı yapmış fiili olarak da siyasete de girmiş bir siyaset bilimcisiydi.
Şu anda dünyadaki Akademik Kariyeri en yüksek 5 Siyaset Bilimcisinden biri sayılırdı. Siyaset Biliminin çıkış noktası Fransa'da Paris Üniversitesinde eğitim almış 33 yaşında doçent olmuş bir bilim adamıydı.

BİLİM ADAMIYDI.
evet bu sözü unutmayın bu adamlardan Türkiye de çok yok. Türkiye'de şeyh şıh hoca imam çoktur. Ama UIuslararsı anlamda kariyeri yüksek saygı gören Bilim Adamı yok denecek kadar azdır.

Sonuçta Atatürk'e diktatör diyenler artık seslerini yükseltebiliyor. Kafir diyenler iktidara gelebiliyor. Televizyon programlarında açık açık humeyniyi daha çok seviyorum diyenler söz alabiliyor.
Bunu Ahmet Taner Kışlalı yı imha etmelerine borçlular.
Önce Bu ülkenin en donanımlı bilinçli bilgili saygın Atatürkçüsünü öldürürsünüz, sonra Atatürkçülüğü...

Ben Kışlalı suikastinde hala okuldaydım. 2 sene sonra katil zanlıları yakalandı. Olay yerinde tatbikatlar yaptırıldı. Uğur Mumcu Suikastini de yapanlar yakalandı. Bir Tv kanalında çalışıyordum ve olay yeri tatbikatlarını bizzat yerinde takip etme şansım oldu. Hatta tatbikat için Kışlalı hocanın evinin önünde 2 haftaya yakın bekledim.

Şimdi Kışlalı hocayı da Ergenekon a bağlamaya çalışıyorlar Uğur Mumcu yu da. Hablemitoğlu nu da...

Beyler bu tamamen islamcı Erdoğan ın ve arkasındaki nurcuların tezgahıdır. CIA destekli bir nurlaştırma projesidir. İslamcı medya kendi hayal dünyasını yaratıyor. Ergenekon adı altında bu ülkenin Atatürk ün izinden giden Türkçü milliyetçileri tasviye ediliyor. Yerine islamcı ülkücüler ve ümmetçilerden oluşan bir güç tesis edilmeye çalışılıyor.

Bu ülkenin bu hale gelmesindeki yani en gelişmiş islam ülkesi olmasının arkasındaki güç Türklük ve Türkçülük üzerinden yükselen modernleşme akımıdır.
İslamcılar bu ülkeyi her zaman arabistana çevirme, 1400 sene öncesine götürme gayesindedir.

ERGENEKON operasyonu solcu ve sağcı Türk Milliyetçilerini tasviye etme ve Türkiye'yi Atatürk'ün yolundan çıkarma operasyonudur.
Ahmet Taner Kışlalı hayatta olsaydı şu kendini nimetten sanan öküz islamcı hatiplerin ve yalakadan bozma liberal dönek köşe yazarlarının karşısına çıkabilecek en önemli Atatürkçüydü.
Çünkü Atatürk ü ve dönemini tabiri caizse hıyar gibi okutursanız inkılap tarihi dersinde, elinizde ülkeyi ve milleti esarete götürecek şerefsizlere oy veren bir hıyar tarlanız olur.

saygılar
 
Kınıyorum !...



Dizi Adı: A.Taner KIŞLALI

Yazar İletişim: Arşivlerden



Tuğgeneral Prof. Yalçın Işımer 'i hiç tanımazdım. Önce TV'de gördüm, ardından gazetelere yansıyan birkaç tümcesini okudum. Ve gönülden alkışladım. Derken dinci ve gerici çevrelerden yaylım ateşi geldi.
Merak ettim, GATA'daki öğretim yılını açış dersindeki konuşmasının tümünü buldum.

Özenle ve giderek artan bir coşku ile okudum.

Kendisine saygım katlanarak arttı. Ve o konuşmanın tümünü milyonlarca kişinin okumamış oluşundan dolayı hayıflandım.Özellikle de iki kişiyi üzülerek kınamak geldi içimden. Birisi dinci, diğeri ise ''milliyetçi-mukaddesatçı'' . Düşüncelerini genelde paylaşmasam da, saygı duyduğum iki kişiyi. (Sayın Recai Kutan ve Sayın Avni Özgürel ). Ya ''Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları'' için.. Ya da -daha kötüsü- " bilerek bilmezden geldikleri ...'' için !

Sayın Işımer'in konuşması ''ulus, din ve dil'' bağlantısı üzerine kurulmuş.
Dili çok önemseyen, Tanrı'ya inanan, Kemalist bir düşünürün, büyük bir birikimini yansıtıyor o konuşma.
Özünde ne diyor ?

Başka bir ulusun diliyle konuşanların, giderek o ulus gibi düşüneceğini.. Ülkemizde, dilimizin
Arapça- Farsça sözcüklerden arındırılmasına karşı çıkanların, Kurtuluş Savaşı'na ve devrime karşı da olumsuz bir tutum takındıklarını.. Tanrı'ya öz dilimizle ulaşmanın daha kolay olduğunu.. Hazar Türkleri'nin Museviliği benimseyip İbraniceyi öğrenmeleri ile giderek Yahudileştiklerini.. Arthur Koestler 'in belgelediği gibi, Hitler 'in Yahudi soykırımından Macaristan ve Polonya'daki Hazar Türkleri'nin de nasibini aldığını... Ve ekliyor:

''- Türkçe ninnilerle büyüdük, dualarımız da Türkçe olacak...''
''- Tanrı her yerdedir, her şeyi bilir. Kuşkusuz Türkçeyi de...''
''- Din adamları bin yıl boyunca Kuran'ı Türkçeye çevirtmemiş, ibadetin Türkçe yapılmasına rıza göstermemişlerdir. Atatürk'ten başka hiçbir devlet adamı neden Türkçe değil de Arapça diyememiştir, bugün de diyememektedir. Tanrı kişilerin bireysel ihtirasını, ulusal çıkarların önüne koymasın. Amin...''

''- Tanrı Arabistan sınırlarının çok ötesine taşmıştır. O, evrenin ulu yaradanıdır...''

Bu mudur dine ve inanca saldırdığı öne sürülen konuşma ?

Sayın Işımer dinine de saygılı, diline de. Konuşması, ünlü dilcilerin Türkçe üzerindeki övgülerinden örnekler de içeriyor. Max Müller: '' Türkçe, Türk düşüncesinin yaratıcı gücünün eseridir. Bu dil, insan aklının üstün kudretinin ürünüdür. Türkçe kadar kolay anlaşılan, zevk verici pek az dil vardır. '' Paul Roux: '' Türkçe akıl ve düşünce dolu, matematiksel bir dildir. '' Molière: ''Şu Türkçe ne hayran olunacak bir dil, az sözcük çok şey söyler...''

Sayın Işımer, keşke Nâzım 'ın Ferhat'ının Şirin 'e seslenişine de yer verseydi:
''Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin !''
Dile saygılı... Dine saygılı.. Ulusa saygılı...
Öyleyse bazı dincilerin ve ''milliyetçi-mukaddesatçı'' ların hışmı neden ?

''Atını dövemeyen semerini döver'' derler.
İşte Arap kültürünü İslam adına Türkiye'ye dayatmak isteyenlerin buldukları semer de şu tümcelerdeki tek sözcük:

''- Kuran'ı Türkçeye çevirmedi, Atatürk'ün ricasını yerine getirmedi diye onu aziz kılanlar, şimdilerde Mehmet Akif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar, bilinmelidir ki Al-Azhar kafalı adamlar olacaklar. Arabın adamı olacaklar. Biz bu adamlara adam sen de demeyeceğiz, bu adamları belleyeceğiz.'' ''Belleme'' sözcüğünün sözlük anlamını Oktay Akbal geçenlerde ayrıntılı bir biçimde köşesine aldı. Sayın Işımer'in ''Onları öğreneceğiz ve unutmayacağız'' demek istediği açık. O tümcenin cumhuriyete inananları uyarmak için konduğu da açık.

Ama bizimkiler ''belleme'' yi sözlük anlamında değil de, ''argo'' daki anlamında değerlendirmekte ısrarlılar. Çünkü Türkçe değil Osmanlıca düşünmeye alışmışlar. Belki de küfürlü düşünmeye alışmışlar.
Bu kadar düzeyi yüksek, dili alkışlanacak bir konuşmada ve böyle bir bütün içinde ''belleme'' nin ancak tek bir anlamı olacağını göremiyorlar. Ya da görmezden geliyorlar... Çünkü konuşmanın bütününün sırtlarına yüklediği suçlamaya verebilecekleri hiçbir inandırıcı yanıt yok ! Konuşmanın tümünü okumadan konuşmuşlarsa ayıp! Okudukları halde aynı saldırıları yapmışlarsa, daha da ayıp ! Cumhuriyet gazetesi, General Işımer'in ''Atatürk'üm ve Türkçem'' başlıklı açış dersi metninin tümünü yayımlamalıdır. Yayımlamalıdır ki, bazıları daha çok bilinçlensin ve bazıları da daha çok utansın...

Ahmet Taner KIŞLALI
( 20 Ekim 1999 tarihli - Bukalemun )
 
TANRI' YI KİM KULLANIR?

Giordano Bruno ne güzel söylemiş:
''Kötüler Tanrı'yı, Tanrı ise iyileri kullanır!..''
Tanrı peygamberleri kullanmış. Bilge kişileri kullanmış. Atatürk ve benzeri devrimcileri kullanmış...
Ya Tanrı'yı kimler kullanmış?
Gerilere gitmeye ne hacet!.. Ne demiş Türkiye'deki Nurcuların önderi Mehmet Kutlular :
''- 28 Şubat sürecinin planları Gölcük'teki Deniz Kuvvetleri'nde yapıldı. Depremin üssü de orası. Depremin olmasında başörtülü öğrencilerin okullara alınmaması da rol oynadı...''
Hem de bunları camide, Said-i Nursi için düzenlenen mevlitte söylemiş.
***
Türkiye'deki Nurcuların aslında iki önderi var. Birisi Mehmet Kutlular, ötekisi ise Fethullah Gülen .
Said-i Nursi Atatürk'ü ''deccal'' ilan etmiş. Cumhuriyete karşı savaş vermiş.
Ama ilkin Demokrat Parti'yi yönetenlerden, arkasından da Sayın Demirel 'den büyük saygı görmüş. ''İade-i itibar'' ı sağlanmış.
Derken sahneye Prof. Şerif Mardin gibi, özellikle Amerikalılar nezdinde büyük saygınlığı olan bilim adamları çıkmışlar. Said-i Nursi'yi peygamberlik düzeyine çıkaran, mucizeler yarattığını öne süren, ''Anadolu aydınlanmasının öncüsü'' gibi gösteren, övücü kaynakları alıp karşıt
kaynaklara sırt çeviren, çok ''bilimsel'' (!) incelemeler döktürmüşler.
Ardından, Sayın Mardin'in Türkiye Bilimler Akademisi'ne üye yapılması için baskılar başlamış. İç ve ''dış'' baskılar... Özellikle de basındaki bazı numaracı cumhuriyetçiler tarafından desteklenen ve körüklenen baskılar.
Ve bu arada Fethullah Hoca almış başını gitmiş.
Işık evleri.. Öğrenci yurtları.. Özel okullar.. Devletin köşe başlarına kadar uzanan bir
imparatorluk.. Devletin okullarına devletçe ''tavsiye'' edilen cumhuriyet ve çağ karşıtı kitaplar.
Papa ile sağlanan görüşme.. Devletin dış temsilcilerince havaalanlarında karşılanmalar.. Elçiliklerde konuk edilmeler.
Niçin?
''Ilımlı İslam'' olduğu için. Müslümanları ''cumhuriyet ile barıştıracağı'' için!
***
Bir yanda Mehmet Kutlular.
17 yaşındaki kızı dört yıl önce eroinden ölmüş. Depremi, ''türban'' ı vesile edip, Tanrı'yı en ilkel bir şekilde kullanmaya çalışıyorÖte yanda Fethullah Gülen.
Son yıllarda, kamu önünde ağzından tek bir cumhuriyet karşıtı söz çıkmamış. Devlet büyükleriyle iyi ilişkiler kurmuş. Ordu dışında hemen tüm önemli kurumlarda önemli
''mevziler'' elde etmiş. ABD'nin ''etkin'' desteğini sağlamış.
Görünüşte Atatürk'e ve cumhuriyete saygılı.
Ama tüm eğitim ağı ile, cumhuriyetin temellerini ağır ağır kemiriyor. Amacına ürkütmeden, acıtmadan ulaşma yöntemini seçmiş.
Kutlular ve Gülen.
İkisi de Nurcu.. İnançları ve amaçları aynı, yöntemleri ayrı.
Hangisini seçersiniz?.. Kırk katırı mı, kırk satırı mı?
Hakkındaki bilgilerimiz arttıkça, Sayın Gülen beni korkutuyor. Bay Kutlular'a ise gönülden
teşekkür etmek istiyorum.
En körlerin bile gözünü açmak konusundaki katkıları için!
Tanrı'nın kullandıkları ile Tanrı'yı kullananları daha iyi ayırmamızı kolaylaştırdığı için!

AHMET TANER KIŞLALI 17 EKİM 1999
CUMHURİYET
 
Öldürüldüğünde daha lise öğrencisiydim. Ve ağlamıştım çünkü çok kolay yetişmiyor böyle aydınlar. Atatürkçü ve gericilere karşı kalemiyle mücadele ediyordu. Böyle mükemmel bir profesörün aşağılıklar tarafından öldürülmesi gerçekten hüzün verici. Ama bu insanlar içimizde yaşıyorlar. Yarın başka bir aydını öldürecekler, sonra Ergenekon yaptı diyecekler. Türkiye'nin bu dinci örgütlerden ve yönetimden kurtulması gerekir.
 
Ahmet Taner Kışlalı sadece yaşadığı günlerdedeki siyasi durumu açıklamamış; adeta günümüzü görerek bir şeyleri dile getirmiş. Tabi anlayana...

Paylaşımın için sağol 64general1...
 
Geri
Üst