bir zamanlar türkiyemiz....

artser

New member
Katılım
30 Ara 2007
Mesajlar
73
Reaction score
0
Puanları
0
YOĞURTÇU
optk0p.jpg

ESANSÇI
30sjadh.jpg

KARAKÖY'DE TROLEYBÜS
n5o2mt.jpg

ESANSCI
2pq0qrd.jpg


SÜPÜRGECİ
f9jk2a.jpg


GIRGIR
2hcoi38.jpg


SİYAH ÖNLÜKLER
5ec26d.jpg

ZERZEVATÇI
nyfoeh.jpg


KALAYCI
2nvqxhh.jpg

HOKKABAZ
28kk09h.jpg


SEFERTASI
21orf46.jpg


BİLEYCİ
jqt191.jpg

YELPAZE DERGİSİ
1fd995.jpg
 
HAYAT VE SES DERGİLERİ

2e2l4yu.jpg


TERAZİ


VİTA YAĞI

[

59 CHEVROLET İMPALA
2urv021.jpg

ÇALAR SAAT
k1t387.jpg


GAZ OCAĞI
2mhhn2f.jpg
 
2s6locg.jpg

2mh7m8h.jpg

173dsl.jpg

2ztew3n.gif

2zpm4ww.jpg

24o9gcz.jpg

14v5kqw.jpg


SİGARA VE MEŞRUBATLAR

İstanbul'un çöpü Yenikapı sahiline dökülür, bu çöp dalgaların yardımıyla denize taşınıp, dağılır bu arada ağır metal parçalar dibe çöker, lodos sonrası bu metalleri leğenlerle toplamaya gelen hurdacılara ''lodosçular'' denirdi. NCR markalı para kasalarından tuşa basıp kolu çevirince para çekmeceleri korkunç gürültülerle ok gibi dışarı fırlardı. Kumbaralarda biriktirilen iri madeni paraların bile satın alma gücü vardı! Localı sinemalara gidilirdi Beyoğlu, Atlas, Yeni Melek, Şan Sineması en popüler olanlarıydı. Yağmurlu havalarda yürürken kolları hareket ettirdikçe fışır fışır ses çıkaran muşamba imparteksler giyilirdi. Başı ağrıyanlar yutmakta zorluk çekilen ''Gripin'', "Opon" kaşelerinden içerlerdi.
Filtreli sigara içmek herkesin harcı değildi. Bu yüzden yurt dışı seyahate gidenlere ''Pallmall'' ve ''Kent'' marka sigaralar ısmarlanır bunlar naylon gömleğin ön cebine konur ve böylece bir nevi hava atılırdı. Halk arasında filtresiz ''Bafra'', ''Birinci''yle kutu içindeki '' Yenice', ''Bahar'' ucu kırmızı ''Gelincik'' , ''Yeni Harman'', ''Sipahi'' içilirdi. Tütünü şarapta dinlendirilip aroma kazandırılan ''Hisar'' ve ''Mentollü Çamlıca'' lüks sayılırdı. Karton kutuların içlerinde iki sigara sırasını ayıran muhtemelen 4x6 cm.lik bir kâğıt bulunurdu. Bu kâğıt parçasını amcalar atmazlar, o günkü notlarını yazdıkları bir "akıl kâğıdı" olarak kullanırlar, bir süre saklarlardı. Çamlıca bir nevi hanım sigarasıydı. Türkiyenin ilk meşrubatı gazozdu. ''Can Gazozu'' Onları Levent'te ki binasında imal edilen ''Grapette'' , ''Sunburst'' , ''Mister Kola'' izledi. Uzun koyu renk şişeli Tekel Birası her bakkalda bulunur, o zamanın bakkalları hamam takunyası da satarlardı.
Vefa, Karagümrük, Feriköy, PTT, Hacettepe, Altınordu, İzmirspor birinci lig takımıydı. Profesyonel liglerden önce mahalli ligler vardı.


resimlerin görünmüyo editlesen iyi olacak.

bende gözüküyor


tamam .teşekkürler...

SATICILAR

Bakkalda açık olarak çuvallarda satılan pirinç, mercimek, fasulyenin yanı sıra Arap sabunu da çok kullanılırdı. Vim toz deterjanla çıkmayan kirler ovularak, vimlenirdi. Gaz ocağı lehimcisinin yolu gözlenir, leğenci, seyyar lahmacuncu, çekirdekçi, horoz şekerci, bohçacı, eskicinin, sütçünün bağırışları sokakları çınlatırdı. Elinde tefi, beline zincirle bağladığı ayısıyla dolaşıp ayı oynatarak para toplayan ayıcılar da geçerdi.
Balıkçılar balıklarını kırmızı boyalı daire şeklinde ahşap tablalara dizerlerdi. Balıklar kaymasın diye altlarına gazete kâğıdı konurdu ıslanan gazete kâğıdı üzerinde ki balıklar meyilli duran tablalarda teşhir edilirdi. Şimdiki gibi alttan soğutmalı mermer balık teşhir tezgâhları yoktu balıklar temizlenip strafor tabaklara dizilip üzerine selofan kâğıt sarılarak ambalaj yapılmazdı.
Her evde buzdolabı olmadığından, soğuk su elde etmek için buz, evin görevli kişisi kimse yemek saatine yakın bir zamanda mahalle buzcusuna gider 25 - 50 -75 kuruşluk buz alırdı. Buz kalıbından kesilen bu buz ya getirilen file ile veya buzcunun bağladığı sicimle bağlanıp eve getirilir, çekiçle kırılır, damacananın oyuğuna konurdu. 15-20 dakika sonra oluşan serin içme suyu içmeye hazır olurdu.
Kırık buz içine testi ve meyvelerin gömüldüğü de vakiiydi.
O zamanlarda yani 60 ların ilk yıllarında her evde kalorifer olmadığından, mahalle aralarında odun kömürü, gazyağı ve odun satan depolar vardı. Bakkallardan litreyle gaz veya odunculardan küfeyle odun alınırdı.
Apartmanların kömürlüğü bulunur, sonbaharda kışlık kömür kamyonla sokağa dökülünce küfe hamallarıyla önce bu kömürlüklere, sonra peydir pey balkonlara taşınırdı. Gazete kâğıdı, çırayla tutuşturulup sobalarda yakılırdı. Soba boruları ara sıra gümüş rengi yaldız boya ile boyanırdı.
Valizler, bavullar, sandıkların ayrı bir yeri vardı. Sandıklarda çeyizler veya kullanılmayan eşyalar muhafaza edilirdi, el işi masa örtüleri, yatak örtüleri, el işi perdeler naftalinlenip katlanarak bohçalanırdı.
Bavullar deri veya vinileks olur kuşaklarla bağlanır anahtarla kilitlenirdi. Tahta olanlar en ucuzuydu, genellikle askere giden gençler bu tahta valizlerden alırlar bunlara "asker valizi" denirdi.
Bomonti ahşap fıçısı içinde ki biranın veya şişe tekel biranın lezzeti ayrıydı. Şehir hatlarının Dolmabahçe ve Fenerbahçe vapurları 60 lı yıllarda çok yeniydi. Orta kat, orta kapı karşısında çay ocağı aynı zamanda bar dı. Vapur yolcusu barın önünde hasır koltuk ve masalara oturur Adalara giderken bay ve bayanlar içki siparişi verirdi. Bir duble buzlu Cinzano vermutla yolculuk harika geçerdi. Vapurların kıç tarafı lüks mevki sayılır, birinci mevkii bilet alanlar burada oturursa lüks farkı öderlerdi. Fark biletleri için yolcular bozuk paraları önceden hazırlarlar kesilen mevkii farkı biletleri masaya bırakılırdı. Bir de biletçi kapıdan girer girmez diğer kapıdan kaçanlar vardı. Kadıköy-Karaköy arası bu hep yaşanırdı. Vapurun lüks mevkii farkını ödeyip, solcu görünmek isteyen, piyasanın en ucuz sigarası olan Birinciyi içenlere de burada rastlanırdı.
Kara ulaşımının sesiz troleybüsleri elektrik kesildikçe konvoy oluşturur, trafiği tıkarlar, bazen de hattan cereyan aldığı boynuzları çıkardı.
İstanbul'un Dolmabahçe, Zeytinburnu gibi semtlerinde havagazı depoları vardı gaz buradan şebekeye dağılırdı.



15i00lk.gif

24q7a6h.jpg

2rde1ia.jpg


COLOR="Blue"] AH O OYUNLAR[/COLOR]

Çocuklar; birdirbir, uzun eşek, yağ satarım bal satarım, kaptan çukuru, mendil kapmaca, istop, yakartop, hoppacık, çember çevirme, köşe kapmaca, körebe, kaç kurtul, elim üstünde, sek sek, çelik çomak, kukalı saklambaç, ip atlama, üçtaş gibi oyunlarla ve tahta oyuncaklarla ''Sana'' lı ekmekle ve horoz şekerleriyle büyürlerdi...Yaldız kağıtlı çikolata, içinden niyet(fal) çıkan karamela, kaşıkla konulan altı kesik dondurma külahı, pamuk helva, macun çok sevilirdi. Beyoğlu "Japon Mağazası" adlı oyuncakçıda küçücük kurşun askerlere, namlusundan kıvılcım çıkan oyuncak tanklara, kurgulu otomobillere, tahta kamyonlara, göz alıcı renkli bilyelere çocukken burunlarını vitrin camına dayar da bakılırdı. Ucuna ortası delik para takılı, kaytan sarılıp döndürülen topaçlar, yo yolar çocukların vazgeçilmez oyuncaklarıydı. O tekerlemeleri hatırlıyor musunuz? ''Açıl susam açıl, açılmaz... Anahtar nerede? Suya düştü... Su nerede? İnek içti... İnek nerede? Dağa kaçtı... Dağ nerede? Yandı bitti kül oldu...Külü nerede? Savruldu...
''Yetişkinler Çaça, Twist, Tango dansları yapar, ''Hulohop'' denilen çemberleri vücutlarında çevirirler, Beyoğlu'nda ''lak lak'' denilen ucu ip bağlı tahta topları ellerinde gezdirirlerdi.
Yılbaşlarında salonda at yarışı oynamak kadar, her boş vakitte hacıyatmazla oynamak, fırdöndü çevirmek, tombala, monopoly, kızmabirader, domino, amiral battı, isim şehir oynamak oyalayıcı sevilen meşgalelerdi.
Gazete kâğıdından kese kâğıdı yapılırdı da, gazete kâğıdını kıvırıp şapka yapan ustalar, boyacılar, güneşten maç boyunca korunanlar olurdu. Kâğıttan şeytan uçurtması yapıp, uçurtmak büyük zevkti. Çok mutlu olunurdu.
Kâğıttan kayık, horoz, dört gözlü tuzluk ta yapılır, tuzluğun ters çevrilip parmaklar içine sokularak açıp kapama sayesinde içine yazılı kelimelerle niyet çektirilirdi. Bütün bu iş için bir defter sayfası yeterliydi. Çocuk yaştakilerin bir zevki de kibrit kutusundan telefon, renkli kablolardan telden adam, telden araba yapmaktı. Cicoz, misket, bilye ile oynanan kaptan çukuru gibi oyunlar nedeniyle pantolon cebi cam bilyelerle dolu olurdu. Çocuklar eski, bilyeli rulmanlardan tornet yaparlardı. Tornetlerin oturularak gidilen yere yakın seviyede dört tekerlikleri veya ayakta kullanılan iki tekerli olanları vardı. Her iki türünü de kullananlar rulmanla asfalt arasında oluşan kulakları sağır eden bir gürültü çıkarırlardı.
Kırtasiye malzemeleri öğrencilerin en çok kullandıkları çantalarda her gün okula gider gelirlerdi. Elişi dersinde krepon kâğıdından, kedi merdiveni, el işi kâğıdından küçük küçük kalem ucuyla kopartarak mozaik resim yapılarak el becerileri geliştirilirdi. Müzik dersinde mandolin çalınırdı. İş bilgisi dersinde kartondan, mukavvadan maketler yapılırdı.
Önceleri tahta, sonraları plastikten yapılma kalem kutuları içine kırmızı ve kurşun kalemler özenle dizilir, sığarsa pergel, silgi, yerleştirilirdi. Silgi çok kaybolurdu, bazı öğrenciler silginin ortasını kalemin ucuyla deler ip bağlarlardı. İpin diğer ucu pantolonun köprüsüne bağlanır, silgi kullanılmadığı zaman cepte taşınırdı. İletki, cetvel, gönye hep dışarıda çanta gözünde kalırdı. Dolma kalem ucunu kamış kalemlere takar, mürekkep hokkasına batırıp batırıp, yazılar yazılır, ödevler yapılırdı. Dolma kalem her zaman kullanılmazdı.
Kara tahtaya, kara önlükle kalkar, beyaz ve renkli kireç tebeşirle yazılırdı. Öğrencilerin üzerine tebeşir tozu ve kokusu sinerdi. Su içmek için kullanılan plastik kupalar vardı. İç içe geçen dairesel halkalardan oluşan bu kupalar gözde takımların renklerinden yapılırdı. Kullanılacağı zaman yukarı çekilir bardak olur, itince yassı bir kutuya dönüşürdü.
Öğretmenler bir daha ki derse kadar istedikleri 8 ortalı kareli harita metot defteri zamanında alınmamışsa öğrencinin kulağını ikiye katlayıp çeker, hızını alamasa kalem kutusunun kapağı veya 50 cm lik cetvel ile öğrencinin avuçlarına vururdu. Öğrenci elini ilk vuruştan sonra kaçırır, öğretmenin ıska geçmesine neden olursa, bu defa elin tersini çevirtir, cetvelin ince kısmıyla parmakların kemikli kısmına vururdu. Beden dersine eşofmansız veya beden ayakkabısız gelen öğrencinin kalçasına ve baldırına bateri sopasıyla vurup morartan şişiren öğretmenler olurdu. Hava yağışlıysa bedene çıkılmaz, bir sonraki dersin yazılısına çalışılırdı.
Üzerine sana sürülüp, toz şeker dökülmüş bir dilim ekmeğin lezzeti vardı.
Tek gözle bakılan prizmalı çocuk dürbünleri vardı, salladıkça her defasında başka başka resimler, geometrik şekiller görülür, bitmek bilmez bir merakla her defasında nasıl bir şekil ve renk oluşacak diye sallar sallar bakılırdı.
Çocuklar sigara paketlerinin resimli yüzlerini kesip biriktirirler oyunların da fiş gibi kullanırlardı. En değerli olanları ender bulunan Sipahi, Yeni Harman, Yenice idi. Aynı durum gazoz, maden suyu, biraların madeni tırtıllı kapakları için de geçerliydi. Bu kapakların bir işlevi de askerlik rütbesi, şerif kokardı, yıldızı gibi göğüs tarafına kapak içlerindeki mantar parçayı çıkarıp gömlek altından kapağın içine sokarak (bir nevi perçinleyerek) sabitlemekle oluşan bir gurur tablosu sergilemekti.
Bu koleksiyon ve oyun merakı şekerlemelerin kâğıtlarına basılan futbolcu, artist vs. resimlerinde de görülürdü. Seriyi tamamlayan çocuk satıcıdan okkalı bir ödül alırdı. Genellikle imzalı olan bir tane hiç çıkmazdı. Ödül çıkmayınca teselli olarak verilen sade gofret yenirdi. Biriktirilen artist resimli kartlar, cicozlar oyunda yutulursa kaybeden çocuk ifrit olurdu.
Bayramlarda bayramlıklar giyilir eş dost ziyaret edilir, harçlıklar toplanır, aynı kıyafetlerle ki bu çoğu zaman takım elbise olurdu.
Bayram yerinde kurulan seyyar dönme dolaplara, salıncaklara ve kiralık atlara binilirdi.
Arka cepte tarak ayna taşınır, evin anahtarları pantolonun kemer köprüsüne takılırdı. Genç kızların birinci çeyizi Singer dikiş makinesi idi. Kollu olanlardan sonra döküm ayaklı modeller yeni çıkmış çok tutulmuştu.
Altın diş yaptırmak modaydı, ağzın içinde sapsarı görünen altın kaplama dişlerden kimse rahatsız olmazdı.

8 mm'lik film makinaları çok modaydı. 6x6 veya 6x9 cm fotoğraf çekenler kutu ve körüklü Roleiflex, Zeissikon fotoğraf makinaları,sulu akülü ve ampullü flaşlar kullanılırdı. Telemetreli makinelerle önce metre ayarı ölçülür sonra objektif üzerinde yazılı metreye ayar yapılır, çekilen fotoğraflar siyah-beyaz zeytuni renkli karta basılırdı. Fotoğrafçılar sokaklarda ''alaminüt'' denilen fotoğraflar için 3 bacaklı sehpalar kullanılır, körüklü makinalarla çektikleri vesikalıkları küçücük çekmecelerde, ilaçlı şişelerden döktükleri banyolarda yıkayıp tab ederlerdi. Tartılar, el terazileri vardı... Tatlısıyla tuzlusuyla birkaç çeşit yemek 4-5 katlı sefertaslarına konur, işe, okula götürülürdü!
Değişime uğrayan o kadar çok şey vardı ki mesela pamuk şilteli yaylı karyolada yatılır, lambalı dev radyolar dinlenirdi. Philips veya Condor markalı, lambalı radyolarda dinlenen Radyo tiyatrosu "Arkası yarın" anonsları "efekt Korkmaz Çakar... Oynayanlar..." diye başlardı. Akşamları Arap Bacılı "Uğurlugiller Ailesi", "Orhan Boran ve Yuki","Doğru mu Yanlış mı" yarışma programları Sezen Cumhur Önal'ın, Aykut Sporel'in, Engin Arman'ın seçtiği hitlerle oluşan müzik yayınları sevilen programlardı. Karikatür, yelpaze, Hayat Ses, Pazar mecmuaları alınır, berberlerde traş için beklerken Akbaba mizah dergisi, maçlarda pazar dergisi okunurdu. Bir bir kapanan dergiler yerlerini cep fotoromanlarına bıraktı.

60'lı yıllarda vitrinlerine televizyon koyan dükkanlar büyük kalabalıklar toplardı... Halk, mağaza önünde ses duymasa da sadece görüntü için saatlerce durur muazzam kalabalıklar oluşurdu. Televizyon alıcıları siyahxBeyaz olup voltaj düşüklüğüne karşı regülatörle çalışır, önlerine de renklendirici ekran konurdu!..
Elke Sonmer, Sante Baker, Raquel Welch, Ursula Andres, Brigitte Bardot, Mirell Dark, Alain Delon, Luis De Funes filmleri büyük zevkle seyredilirdi.


ALINTIDIR
 
Konu geyik-mizah bölümüne uygun değil. Resimler deki reklamların silinmesi için bekleyeceğim. Aksi taktirde konu kapatılacaktır...
 
80'li yıllarda çocuk olmak...

1980li yıllarda hayatının ilk tecrübelerini yaşamış, ilkokula gitmiş,
Kenan Evren´i, Erdal İnönü´yü, Özal'ı tanımış olmak,
Ajda Pekkan´ın Alo, Michael Jackson´ın Pepsi reklamlarını hatırlayacak
kadar şanslı olmak demek.



Big in Japan, The Final Countdown, Eye of The Tiger demek.

İcraatın içinden demek,
"Semra koy bir kaset de neşemizi bulalım"demek.

Köprü demek, ödediğiniz her kuruş verginin yol, su, elektrik olarak size geri dönmesi demek.



Voltran Voltran Voltran demek ,
depozito toplamak adına kola şişesi biriktirmek demek
, Adile Naşit`ten masal dinlemek demek.


Comanchero´nun ve life is life'ın sözlerini ezberlemeye çalışmak demek...

Michael Jackson, Madonna, Samantha Fox demek

Korhan Abay, Cenk Koray, Metin Milli, Ersen ve Dadaşlar demek.
Clementine, He-man, She ra, Transformers demek.

Okula siyah önlükle gitmek demek. Kayahan, Nilüfer, Sezen Aksu, Barış Manço ile büyümek demek.



İhtilal çocuğu demek, Köle İzaura demek, Ziyaretçiler demek!!!!
Acidçi misin metalci mi demek...

Moruk demek,
Herild yani demek,
Hey corc versene borc demek,
olmaz maykil bende de yok cevabını işitmek demek,
geriye dönüp baktıkça iç geçirmek demek...

Yüzyıl içindeki en iyi, en kıyak kuşak. Hem eski hem yeni olmak demek.
Biraz gözü açık bir 80'li, yüz yıllık nesil kültürünü bir porsiyonda almış demektir.



edi mörfiiiiiii huuuuuuuuuuuuuu şörli makleeyynn yeeeeeee diye bağırıp
en az bir technotronic kasetine sahip olmak demek.

Mahalle çeşmelerinden su içmek, bayramları iple çekmek, cumhurbaşkanı
denince Kenan Evren'i hatırlamak demek

Koltuk altında topla okul bahçesine yalnız giderken "nasılsa oynıycak
birileri vardır" diyebilmek demek

Eti kemik geçiyor demek;

Evden çıkmayan bilgisayar bebeleri haline gelmeden çocukluğunu
yaşayabilmiş,son dönemin bir üyesi olmak,

Ne sorusuna zonk cevabı vermekten zevk duymak, büyüteç ile kağıt yakmak
ve
siyah kağıtların beyaza oranla daha kolay yandığını keşfetmek, 9 voltluk

pile dilinle dokunup o ekşi anı yaşamak,

Televizyon konserlerini teybe çekerken odaya giren anneyi hemen susturmak,

23 nisan çocuk şenliğinde gelen yabancı çocuklara 5 dakikada aşık olmak
demek

Son dersin son 5 dakikasında parkeleri giyip zilin çalmasını beklemek,
hurraa kapıya doluşmak, dışarıya pestil olarak çıkmak demek, sinek ilacı arabalarının arkasında bıraktığı bulutta deli gibi dolaşmak demek.



Kutu kolayı açtıktan sonra kapağını çekip çıkarıp atmak demek

Tipe bak demek,

Fon müziği Laura Brannigan'dan Self Control olan günler.
Bakkala gitmenin, sokakta oynamanın, harçlık toplamanın geçerli
sayıldığı,
Havuç´un olmadığı yıllar demek... her şeye rağmen temiz ve el değmemiş
bir
hayat demek...
Sonrasında biz büyüdük ve kirlendi dünya demek.

Pazar akşamları mecburen yıkanmak ve erken yatmak demek

Sesi açıp kısmak için televizyonun dibine kadar gidip üstündeki
düğmelere
basmak zorunda olmak demek

Şehirlerarası yolculuklara çıkarken otobüsün 302s olması için dua
etmek.
Bilet alırken arka kapının önü ve tekerlek üstü olmasın demek.

Resimli futbolcu kartları demek, süper babaanne demek, fantayla kolayı
karıştırmak demek, mahalle kavramı demek.

Çavuşevsku ve karısının kurşuna dizilişini TV'den seyretmek demek, o
görüntülerin yıllar sonra bile kafadan hala çıkmamış olması demek.

Anket ve hatıra defterlerinin olması bunlara seviyorum ama kimi diye
başlayan maniler yazmak,önünde tek arkasında 2 çizgi olan külotlu
çorapların
havada sallanarak giydirilmesi, içinde biri sabunlu iki ıslak bez olan
mustili beslenme çantası, dantel yaka, yenen kokulu silgi, leblebi tozu
çekerken atlatılan ölüm tehlikeleri, hulohop, ayak bileğine takılarak
çevrilen top, sek sek oynamak, bayramda mahalleye dağılıp şeker
toplamak,
müsaitseniz annemler size gelecek demek.

TRT´nin yayın akışının bitmesiyle çalan İstiklal Marşı için ayağa
kalkıp,
marşı hazır olda bangır bangır söylemek ve marşın bitiminden sonra
çıkan tiz
"biiiiiiiiiiiiip"sesine rağmen televizyonu kapatmamak demek.

Zerrin Özer demek. Nasıl da geçmişti bütün bir yaz demek.
Bu şarkıya kafanda klip çekmek demek.

Annelerin Çernobil yüzünden çay içirmemesi, gofret yedirmemesi demek..
Challenger'ın olduğu günkü haberleri hatırlamak demek..
PKK saldırılarında her gün mutlaka birilerinin öldüğünü duymak ama
anlamamak
demek.
Veronica Castro'yu güzel zannetmek demek.
Kenan Evreni Atatürk zannetmek demek.

Yazlık diskolarda içeri alınmamak demek, bunun için ağlamak ve içeride
- her nedense- You are in the army now- şarkısında sarmaş dolaş dans
eden
abi ve ablalara bakıp özenmek demek

Gorbaçov´un kafasındaki kırmızılığın ne olduğunu merak etmek, anneye
"Zeki
Müren´e teyze mi diyim amca mı diyim" diye sormak,

Kenan evren´in cumhurbaşkanlığı görevinden ayrılırken Çankaya köşkü
basamaklarından yavaş yavaş inip sekreteriyle vedalaşmasını hatırlamak.

"Hayat Bilgisi" kitabında Kenan Evren´in resmi olması, her yere modern
cami
inşa etme furyasına anlam verememek, batman ve Şirnak´ın henüz il
olmadığı
günleri hatırlamak, Özal'ın çenesinin enteresan yapısına anlam
veremeyip,
"acaba benim çenem de ilerde böyle olur mu" kaygısıyla aynaya bakmak
demek...

breyk breyk arkadaş arıyorum demek
Eve lazım olur diye fazlaca pul almak demek
ho ho ho hoover demek
Zeki Müren'in size alo diyoruuuum demesi demek

İlkokulda Halley, Petrol ve Komancero şarkılarını uydurma sözlerle
söyleyerek dans eden Tolga Han özentisi sefil dans grupları kurmak okul
sonrasında ise her gün koşturarak eve gidip; bu toprağın sesi
programında
kımıl zararlısı ile mücadele yöntemleri, orman köylüsünün sorunları ve
yüksek randımanlı durum bugdayı türleri ile ilgili verilen faydalı
bilgilerin ardından Kamber ağa ile uyanık skeçlerini büyük bir ilgi ile
izlemek demek küçük yaşta bilinçli bir çiftçi kadar ziraat bilgisine
sahip
olmak demek sinemalarda the Lord of the rings, Harry Potter vs. izlemek
yerine Jules Verne romanları okumakla geçirilen bir çocukluk demek

Aldım çantamı kolumaaa,
çıktım Dallas yoluna,
ben Babi´yi beklerken
Ceyar girdi koluma
şarkısını dansıyla birlikte bilmek demek.

Kimler geliyo kimler?
sana ne, sana ne?
Ama bunu söylemenize gerek yok ki,
ben yapınca alışverişi, zaten alıyorum satış fişi replikleri barındıran
Ali-Ayşegül Atik reklamı ve bakkal amca, bir pergel, bir kalem, bir de
çikolata alacağım.
Erooooolll, Eroooolll (mahallede çocuklardan biri) buraya gelin dedim
size
buraya !
fişini de al oğlum´daki Meşhur Erol,
hadi hep birlikte, hep birlikte,
biz biz olalım
yemeklerden önceeee,
lavaboya koşalım,
hafta da bir kere tırnakları keselim,
fırçalayıp onları tertemiz olalım diye şarkılar ezberleyen bir nesil
olmak

İcraatın içinden izleyip Özal´ın kalemine bakıp hipnotize olmaya
çalışmak

Videocudan American Ninja, Kartal, Kan Sporu ve Evil Dead gibi filmleri
kiralamak demek

Analogtan dijitale geçiş devrini yaşamış birey olduğunu anlamak ve
ikisinden
de farklı zevkler aldığının farkına varmak demek

Çok güzel bir ülkenin son yıllarını hayal meyal hatırlamak, sonra da
çivisinin çıkışını görerek büyümek demek

Hava durumlarının eksi değil de "sıfırın altında bilmem kaç"
denildiğini
bilmek demek

Apartmanın çatısına 5 metrelik anten takıp üstüne de tencere kapağı
bağlayan
bir abinin sizi TV önüne oturtması ve çatıdan oldu mu diye bağırıp
anteni
ayarlamaya çalışması . Yunanistan kanallarını görüntülemek adına ..
oldu
oldu diye camdan kafayı çıkarıp bağırmak ve kimsenin buna şaşırmaması
demek.
Siyah beyaz ve karlı bir görüntü de olsa ..
Üstelik Yunanca tek kelime anlamasanız da gündüz vakti çizgi film
izlemek
için az debelenmemiş olmak demek...
Muhtemelen hayatımız boyunca yaşadığımız en güzel 10 yıl demek...

TRT 1´de oluşan sorunlar sonucu yayına bir süre ara verildiğinde ekrana
getirilen donuk ağaç, dağ bayır resmine 10 dakika hareketsiz bakabilmek
demek,

Türkiye'de yaşamış son mutlu kuşak olduğunu hüzünle hissetmek demek
:smiles34::smiles34::smiles34::smiles34::smiles34:
 
güseL dai eLine sağLık
bizi 70 80 Lere götürdün.........
 
Emek Sineması müthiş filmler gösteriyor

he Who topluluğunun "Toomy Opereti", "Hair" isimli müzikali, Dustin Hofman, Jacklin Bisset'in "Sınıf", müziğini Simon and Garfunkel'in yaptığı "Sound of Silence", Omar Şerif'in "Doktor Jivago" Emek sinemasında seyredilen ve hafızalarda iz bırakan unutulmaz filmlerden bazılarıydı. Filmi çok beğenenler bir seanstan çıkar, öteki seansa tekrar bir bilet alır, filmi bir daha görürlerdi. O yıllarda sinemaların fuayelerinde film başlamadan ve antrakta oturulur, pasta yenir, limonata içilirdi. Tiryakilerin sabırsızlıkla bekledikleri bu antraklarda hele film bir Alain Delon filmiyse illaki Gitane veya Gauloise gibi sigaralar yakılırdı. Bu markalar kadar Pall Mall, Kent sigaraları da ünlüydü. Beyaz Kom gömlekler giyilir, ön cebe bu sigara paketleri konarak yarı şeffaf gömlek cebinden Türkiye de karaborsada bulunan, yurt dışına giden bir dosta sipariş edilerek edinilen sigara paketleri ile bir tür aksesuar gibi hava yaratılırdı. Zaten Alain Delon filmlerinde antrak olmadan kısa süre önce aktör filmin en heyecanlı ve gerilim noktasında, ki bu çoğu zaman cinayetin düğüm anı olurdu, işte tam o anda bir Gitane çıkarıp yakardı. Bu çağrışımdan etkilenen gençler aynısını yapmak ister, film arası ışıkların yanmasıyla, sigarasını yaktığı an biraz olsun kendini Alain Delon zannederdi. )
Mireille Darc, Brigitte Bardot, Catherine Deneuve, Ursula Andres, Reguel Welc, Elke Sommer, Sophia Loren, Claudia Cardinale, Virna Lisi, Rosemary Dexter dönemin ünlüleriydi, sadece onları görmek için konuya bakmaksızın filme gidilirdi.


1967-68 yıllarında olgun ve kendine güvenen bazı bayanlar siyah renkli file örgü desenli "Öğretmen" markalı çorapları giyerlerdi ve antrakta hafif frikik vererek oturdukları bekleme salonunda şuh bakışlarla mentollü "Çamlıca" sigarası içerek etrafı süzerlerdi. Bayanların bir çoğu Beyoğlu sinemalarına uzun tüylü kürkle gelir, salondan çıkarken kürklerini giymeden omuzlarına alırlar ya da fuayede oturuyorlarsa kucakları üstüne koyar sanki bilmiyormuş gibi açılan eteklerinin altından bacaklarını bonkörce sergilerlerdi. Birde film sırasında uzun manikürlü tırnaklarıyla bacağını naylon çorabı üzerinden kaşıyanlar vardı ki, tırnak ucuyla naylon çorap arasında oluşan bu ürpertici ses delikanlıların içini bir hoş yapardı!. Beyoğlu sinemaları film Büyütmek için tıklayınızbaşlamadan önce fragmanda haftanın maçını film perdesinde, biraz da hızlandırılarak gösterir, bu çekim maçın üstünden bir hafta geçmesine rağmen heyecan yaratır, bazılarının tezahüratına, alkışlamasına bile neden olurdu! Gelecek program, pek yakında derken film başlar ve bitime yakın kalabalık arasında kalmadan salonu terk etmek isteyenler, filmin sonunu kapıya yakın ayakta izler, son yazısını beklemeden koşar adım salondan çıkardı. Beyoğlu'nda 21.15 suare seansı daha elit bir kitle tarafından izlenirdi, 23.30 gibi film çıkışı güvenle, emniyetle Galatasaray'dan Taksim'e ailece yürünür, yollarda eşçinselere, tinercilere, bally koklayanlara rastlanmazdı.


Bir süre sonra 70 li yıllarda seks filmleri furyası başladı. Matineler devamlı olup, hangi saate giderseniz gidin, ne kadar kalırsanız kalın, sürekli aynı biletle seyredebilirdiniz. Bir çoğunda filmlerin senaryosu, konusu falan olmazdı!. Film başlar bir anda yatak sahnesine geçilir, yada film komik ama sevişme sahneleri ile devam ederdi. Film isimleri de ilginçti mesela Behçet Nacar, Gülgün Erdem'in başrolü paylaştıkları "Parçala Behçet" iyi gişe hasılatı yapmıştı. Düzgün bacaklara sahip olan "Bayan Bacak" lakaplı Serpil Örümcer'in rol aldığı "Bayan Bacak, Tabanca Bıçak", Ali Poyrazoğlu, Aydemir Akbaş'ın çoğu zaman beraber rol aldıkları "Çuf Çuf Kayıkçı", "Civ Civ Çıkacak Kuş Çıkacak", Mine Mutlu'nun "Kadınım", Seher Şeniz'in rol aldığı "Kurt Kanı" hafızalardan silinmeyecek türden filmlerdendi. Özcan Tekkül, Figen Han, Melek Görgün, Arzu Okay, Feri Cansel, Aysel Tanju, Elif Pektaş, Yeşim Yükselen bir içim suydu.
ru8bvt.jpg

ipa9ud.jpg

2lmbhxs.jpg

sb4g8j.jpg

2ahdqpv.jpg

htya2t.jpg

3492phd.jpg

2vtecls.jpg

2re1mkl.jpg

2cgbj0h.jpg

2vnpb47.jpg

6nxkyb.jpg
 
Keşke bi kaç konuya yaysaydın.Güzel bilgiler arada kaynck =)

Eline sağlık uğraşmıssın
 
Keşke bi kaç konuya yaysaydın.Güzel bilgiler arada kaynck =)

Eline sağlık uğraşmıssın

varsın kaynasın...önemli olan paylaşmak.futbol nostaljisinide eklicem ama şimdi kafam karıştı.ayrı konumu açsam yoksa burdanmı devam etsem..
 
o günlerden bugüne hiç bişey değişmemiş bütün resimlerdeki olayları hala görüyorum. O acayip çalar saat hala odamda cak cak devam ediyor. Eski ev telefonlarının resimlerini koymamışsın. Odamda onlardan da bi kaç tane var. Ama çok yazı yazmışsın resimler reklam fazla hızlı gitmişsin.
 
ne gunlerdı be daha dun gıbı bılırım esanscıdan yaptırırdık 500 bınlık :d ne de gıdıodu :D
 
2zf07qw.jpg

29z7pcx.jpg


bu ayakkabıların sizin çocukluğunuzda bir anlamı varmı arkadaşlar...yada şöyle diyeyim bu ayakkabıları giymeden büyüyen kaç kişi var acaba...benim yaşım o kadar fazla değil ama (28) ben bile çocukluğumda bu ayakkabıları giyerdik.kızlar ise gri naylon olanlardan giyerdi.çokta güzel top oynanıyordu bu ayakkabılarla..
 
Macuncu esansçı kılığına girmiş..:saskin
 
80'li yıllarda çocuk olmak...

Bu demeklerin bir çoğunu demiş birisi olarak gerçekten çok duygulandım özlüyorum o günleri bilgi için teşekkürler.
 
Geri
Üst