Saidi Nursi'nin hristiyanlar hakkında düşüncesi...Peki ya siz ne düşünüyorsunuz..

marchi

New member
Katılım
9 Ara 2006
Mesajlar
7
Reaction score
0
Puanları
0
(Risâlei Nur Enstitüsü, Risâlei Nur Külliyâtı Kastamonu Lâhikası sayfa 79, Said Nursi)
“Gayet ehemmiyetlidır.

Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla berâber manevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçârelere gelen felâketler, helâketler, sefâletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfât vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semâviye masumlar hakkında bir nevi şehâdet hükmüne geçiyor.
Üç dört aydır ki, dünyânın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur etdim. O manevî ihtârın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki: O musibet-i semâviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinâyetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve erişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedır. Müslümanlar gibi böyük mükâfât-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir. On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfâtı böyükdur, belki onu cehennemden kurtarır. Çünkü ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem ahirzamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakîkîsi hükmedecek, İslamiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehâdet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit böyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefâhetinden ve küfrânından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffâret olmakla berâber, yüz derece onlara kârdır diye hakîkatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten teselli buldum.”

Arkadaşlar bu konuda sizinde düşüncelerinizi merak ediyorum..
 
Müslüman olmayan herkes cehennemliktir...İslam geldi diğer dinlerin hükmü kalktı...Bunun dışında hristiyan ve musevileri de cennetle müjdelemek cehenneme girmeyi haketmektir....İtikadımız bozulmamalı bence said nursi hazretleri burada başka birşey demeye çalışmış...

benim bildiğim dünyada iyilik üzere yaşayan inanc sahibi kafirler,canlarını verirken kolay verecekler...Cehennemde de muameleri diğer kafirlere oranla farklı olacakatır...

Herşeyden önce sakın itikadınızı bozmayın derim...bize kur'an yeter...


(Elbette, ehl-i kitaptan [Yahudi ve Hıristiyan] olsun, müşriklerden olsun bütün kâfirler Cehennem ateşindedir, orada ebedi kalırlar. Onlar yaratıkların en kötüsüdür.) [Beyyine 6]

(Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının!) [Al-i İmran 131]

(Allah'a ve Resulüne karşı isyan edip sınırlarını [dinin hükümlerini] aşanı Allah ebedi kalacağı bir ateşe sokar.) [Nisa 14]

(Resule karşı gelip, müminlerin yolundan başka bir yola gideni, o yönde bırakır ve Cehenneme sokarız; orası ne kötü bir yerdir.) [Nisa 115]

(İnkârcıları, zalimleri Allah asla affetmez, onları içinde ebedi kalacakları Cehennem yoluna iletir. Bu da Allah'a kolaydır.) [Nisa 169]

(Allah, Meryem oğlu Mesîh'tir diyenler kâfir olmuştur. Allah, kendine ortak koşana Cenneti haram kılar; artık onun yeri ateştir ve zalimler için yardımcı yoktur.) [Maide 72]

([Allah, Şeytana] dedi ki: Yerilmiş ve rahmetten kovulmuş olarak, oradan çık, defol; and olsun ki sana uyanları ve sizin hepinizi Cehenneme dolduracağım.) [Araf 18]

(Kâfirlerin akıbeti ateştir.) [Rad 35]

(İçinde ebedî kalacağınız Cehenneme girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür.) [Nahl 29]

(Biz, Cehennemi kâfirler için bir zindan yaptık.) [İsra 8]

(Tartıları hafif gelip hüsrana uğrayanlar, Cehennemde ebedi kalır.) [Müminun 102,103]

(Allah'a ve Resûlüne inanmayan o kâfirler için çılgın bir ateş hazırladık.) [Fetih 13]

(Ey Nebi, kâfirlerle [silahla] ve münafıklarla [öğütle, delille, belgeyle] cihad et, [öğüt de kâr etmezse] onlara sert davran! Onların gidecekleri Cehennem, ne kötü yerdir.) [Tevbe 73, Tahrim 9]

(Cehennem, tagutları [kâfirleri] bekleyen yerdir.) [Nebe 21-22]

(Facirler [kâfirler] Cehennemdedir.) [İnfitar 14]

(Kâfirlere Cehennem ateşi vardır. Öldürülmezler ki ölsünler [de kurtulsunlar] Cehennem azabı da hafifletilmez. İşte biz, küfürde ileri gideni böyle cezalandırırız.) [Fatır 36]
 
anlamadığım çok kelime olduğu için nursinin ne dediğini okuyamadım ama kendini çok imanlımış gibi gösterip aslında kalbi fitne ve fesat içinde olan sahte müslümanlardan kalbi çok daha temiz olan hristiyan ve yahudiler olabilir. bunların direk cehenneme gideceğini sölemek bize düşmez bunu Allah bilir.

insanın gözüne soka soka imanını göstermesine gerek yoktur iman insanın içindedir.
 
sanırım kimsede o kadar ilim yok ama srcndrk arkadaşımız gerekenleri yazmış herşey açık ... selametle
 
(Risâlei Nur Enstitüsü, Risâlei Nur Külliyâtı Kastamonu Lâhikası sayfa 79, Said Nursi)
“Gayet ehemmiyetlidır.

Şiddet-i şefkat ve rikkatten, bu kışın şiddetli soğuğuyla berâber manevî ve şiddetli bir soğuk ve musibet-i beşeriyeden biçârelere gelen felâketler, helâketler, sefâletler, açlıklar şiddetle rikkatime dokundu. Birden ihtar edildi ki: Böyle musibetlerde kâfir de olsa hakkında bir nevi merhamet ve mükâfât vardır ki, o musibet ona nispeten çok ucuz düşer. Böyle musibet-i semâviye masumlar hakkında bir nevi şehâdet hükmüne geçiyor.
Üç dört aydır ki, dünyânın vaziyetinden ve harbinden hiçbir haberim yokken, Avrupa’da, Rusya’daki çoluk çocuğa acıyarak tahattur etdim. O manevî ihtârın beyan ettiği taksimat bu elîm şefkate bir merhem oldu. Şöyle ki: O musibet-i semâviyeden ve beşerin zâlim kısmının cinâyetinin neticesi olarak gelen felâketten vefat eden ve erişan olanlar, eğer on beş yaşına kadar olanlar ise, ne dinde olursa olsun şehit hükmündedır. Müslümanlar gibi böyük mükâfât-ı maneviyeleri, o musibeti hiçe indirir. On beşinden yukarı olanlar, eğer masum ve mazlum ise, mükâfâtı böyükdur, belki onu cehennemden kurtarır. Çünkü ahirzamanda madem fetret derecesinde din ve din-i Muhammedîye (a.s.m.) bir lâkaytlık perdesi gelmiş. Ve madem ahirzamanda Hazret-i İsâ’nın (a.s.) din-i hakîkîsi hükmedecek, İslamiyetle omuz omuza gelecek. Elbette şimdi, fetret gibi karanlıkta kalan ve Hazret-i İsa’ya (a.s.) mensup Hıristiyanların mazlumları, çektikleri felâketler onlar hakkında bir nevi şehâdet denilebilir. Hususan ihtiyarlar ve musibetzedeler, fakir ve zayıflar, müstebit böyük zalimlerin cebir ve şiddetleri altında musibet çekiyorlar. Elbette o musibet onlar hakkında medeniyetin sefâhetinden ve küfrânından ve felsefenin dalâletinden ve küfründen gelen günahlara keffâret olmakla berâber, yüz derece onlara kârdır diye hakîkatten haber aldım, Cenab-ı Erhamürrâhîmine hadsiz şükrettim. Ve o elîm elem ve şefkatten teselli buldum.”

Arkadaşlar bu konuda sizinde düşüncelerinizi merak ediyorum..

Afâtı semâviyeler çeşitli yollarla vücûda gelen felâket sedeler yoluyla mağdur kalan insanların uğramış olduğu felâket sedelerden insanlar herhangi bir dinde olurlarsa olsunlar felâket sedelerin verdiği zararlar mukâbilinde Allâhu Teâlâ’nın mutlakâ öyle insanları hasenatlara nâil buyurarak on beş yaşına kadar olan gayri müslim olan çocukların şühedâlık rütbelerine erişeceklerini ve on beş yaşından yukarı olan mazlum olan felâket sedeler karşısında mağdur kalan insanlarında yüz derece daha fazîletlere nâil olarak çekmiş oldukları felâketlerin vermiş olduğu acıların herhangi bir dine mahsus olurlarsa olsunlar onların cehennemden çıkmalarına sebeb olacakdır, diye Risâlei nur eserinde zikretmişlerdır. Cehennem ateşlerinden kurtulmanın yolunun Kur’ânı Kerim’den geçtiğini ya unutmuş veyâhutda müşrikler, kâfir ve münâfıklar hakkındaki âyeti kerimeleri okumamışlardır. Evet her doğan çocuklar fıtratı islam üzere doğar. Şâyet, ölüm vâkî olacak olursa fıtratı islam üzere öleceklerdır. Şühedâlık rütbesine yükselecekler diye islam dîninde hiçbir kayıtta yokdur. On beş yaşlarından yukarıda zulme veyâhutda felâket sedeler altında ölenler içinde ayrı bir dereceler vererek, çekmiş oldukları çileler onların küfrüne kefâret olarak cehennemden çıkacaklarına dâirde hiçbir kayıtda yokdur. Bu gibi uyduruk sözler, hükümler îsevîliğe bağlı olan gizli bir muhabbetin eseridır. Rus harbinde olsun, dünyâ âleminde olsun her nerede olursa olsun haksızlığa uğrıyan islam olsun kâfir ve münâfıklar ve müşrikler olsun mutlakâ kişilerden haklarını almak hakkına hâiz olacaklardır. Lâkin müşrik ve kâfir, münâfıklar için görülen haksızlığın çekilen çile ve cefâların mukâbili olarak cennete girmek cehennemden çıkmak yolunda böyle bir haklara, Allâhu Teâlâ kâfir ve müşrikler, münâfık olan insanlara böyle bir hak tanımamışlardır. Sâdece Said Nursi’nin kendi kendisine olan Allâhu Teâlâ’nın hudutlarını aşan, yanlış olan tahatturatından geçen düşünceleriyle evham etdiği hayallerdır. Allâhu Teâlâ Kur’ânı Kerim’inde müşrik ve kâfirler hakkında nice şitdetli olarak indirdiği âyeti kerimeleri mevcut olmaktadır. Allâhu Teâlâ’nın koymuş olduğu sınırları aşmak kimsenin haddi ve hakkı değildır. Tarafı ilâhiyeden gelen emirleri aynen kabül etmekde mü’min olanların vasfıdır. Saidi Nursi’nin kendi fikrine dayanarak tevîlatda bulunması Allah Resûlü’ne meydan okuyan putperestliği, islam dînindeki fazîlet ve şereflere vâris kılması mutlakâ yanlış olan bir hükümdur.
Kur’ânı Kerim’de kâfirler ve müşrikler hakkında indirilen âyeti kerimelerde, kâfir ve müşriklerin ebedî ve dâimî olarak cehennem çukurlarında kalacakları bildirilmektedır. Şayet, Saidi Nursi’nin beyan etdiği gibi Allâhu Teâlâ helak etmiş olduğu kullarını, kullarının helâkinden sonra onlara merhamet buyurarak Rahim olsaydın Nuh Aleyhisselâm’ın kavminden Sâlih aleyhisselâm’ın kavminden, denizde boğulan firavunun askerlerinden, yerin dibine geçen Lut Âleyhisselâm’ın kavminden de örnekler verirken onların içindende putperestlerden on beş yaşına kadar olan putperest çocuklarından, yaşlı olan inkarcı putperestlerdende rahmetine erişenlerin olduğunu mutlakâ duyururlardın. Onların azdıklarını sapdıklarını bildirirken, ilâhî çağrıya uymayıb isyan etdikleri için o kavimleri gadabından helak etdiğini bildirir. Bu yollada kâfir ve müşrik olan kavimler azıb sabdıkcada âkıbetlerinin gadabı ilâhiyeye uğramalarıyla helak olacaklarını duyurur. “LA YÜS’EL AMMÂ YEF’AL” âyeti kerimesine göre de Allâhu Teâlâ yapdığı şeylerin sorumlusu deyildır. Mâlikel mülkdur, mülkünde istediği gibi hükmünü tehakkum etdirecekdır.
Hazireti İsâ Aleyhisselam ikinci kez yeryüzüne inişinde hiristiyanlık dînini yeniden tesis ederek dîni islamla dengeleşerek geçmiş olan îsevîlik yeniden din olarak islam dîni ile bir arada din olarak gelmiyecekdır. Din, dîni islam olarak kıyâmete kadar devam edecekdır. Değil Hazireti İsâ Aleyhisselam cümle embiyâ ve mürseliynde gelseler cümleside Muhammed Aleyhisselâm’ın vaz etmiş olduğu dîni islamda içtimâ edeceklerdır. İsâ aleyhisselam tebligâtında en son Nebî olan Muhammed Aleyhisselam’ın geleceğini tembih eylemişlerdi. Kavmine, mutlakâ benden sonra gelecek olan Resûle tâbî olun diye vasiyet eylemişlerdi. İsâ aleyhisselâm’ın ikinci kez gelişi îsevîlik dînini ihdas yolunda olmayıb, ümmetine olan vasiyetlerini hatırlatmak ve kendisi hakkında yapılan yanlış isnatların doğru olmadığını bildirmek, kendisininde Allâhu Teâlâ’nın kulu ve Resûlü olduğunu bildirmekdi. Allâhu Teâlâ’nın ne oğlu nede âilesinin olmadığını, Hazireti İsâ’nın annesi Meryem’inde Allâh’ın kulu olduğunu bildirmekdır. Yoksa insanlığın benimsemiş olduğu hiristiyanlığı getirmek deyildır. Bu bir vâdi ilâhîdır ki, ulûhiyetine yapılan yanlış isnatların yakışmaz ve yalan uydurma şeyler olduğunu îsevîlere şu âlemi dünyâda birkez daha duyurmakdır.
İslam dîninde şehidlik hakkı harbe giren, savaşabilen kişiler içindır. Harbe girmiyen, savaşmasını beceremiyen, savaş etmiye muktedir olmıyan çocuklar için şehidlik derecesi yokdur. Savaşa giren kişilerinde mutlakâ islam olması şartdır. Savaşlara islam olarak girmiyenlerin şehidlik mertebesinde hakkı olmadığı gibi islam dînini din olarak kabül etmemiş olanlarında hayır ve hasenatdan nasibleri yokdur. Her ne kadar neler yapsalar yaşadığı zemânın en âdil insanları olarak da ömür sürseler, hiçbir kimsenin hakkına tecâvüz etmemişde olsalar, onların o tür amelleri, hal ve hareketleri islâma gelmedikce onları cehennem ateşlerinden aslâ kurtaramaz.
Geçmişde Nuşirivan isimli bir melik olduğu bildirilir. Zemânının çok âdil insanı olarak herkese yardımlar yapdığı söylenirken bir gün hazireti Aişe vâlidemiz; “ Yâ Resûlüllah, Nuşirivan’ın bu kadar iyiliğinden bahsedilir. Yârin kıyâmet gününde yapmış olduğu iyiliklerin hasenelerine erişemiyecekler mi?” sözüne Resûlü Ekrem Sallallâhu Aleyhivesellem; “ Yâ Aişe, Nuşirivan ömründe bir kere dâhi, Yâ Rabbi beni affet demedi.” buyurarak, onun dünyâdaki iyi şekilli olan davranışlarının Allah katında bir değerinin olmadığını bildirerek, dîni islâma gelmemiş olan insanların hiçbir hallerinin, hiçbir amellerinin menfaat vermiyeceğini duyurur. Bu yolla iyman ve islâma gelmemiş olan gayri müslümler dünyâdaki yaşantılarına göre ağır veyâhutda hafif olarak cezâ çekerek cehennemde ilelebed azab göreceklerindende hiç şübhe yokdur. İtiraz edenler Kur’ânı Kerim’deki müşrikler ve kâfirler hakkındaki âyeti kerimeleri iyi müteâla etsinlerde kalblerine doğan doğuşların ilham deyil, bir evham olduğunu anlasınlar.
Şühedâlık rütbesi Allah yolunda ölen ve öldürülen islamlara has olan bir şeref, has bir makamdır. Şühedâlık rütbesi Kur’ânı Kerim’de bildirildiği veçhile islam olan şahıslara has olan atiyeyi ilâhiyedırki sâdece islam olan Allâh’ın kulları için tarafı ilâhîden takdir ve takdim edilmişdır. İymanla şereflenmiş olan mü’minlere Allâhu Teâlâ’nın takdir ve takdim eylediği şeref madalyasıdır. Şühedâlık rütbesi sâdece yeryüzünde Allah Resûlüne inanmış, Allah Resûlünün yolunda yaşayarak vatan ve milleti için savaşan iymanlı olan askerler içindır. Şühedâlık rütbesi Allâhu Teâlâ’nın rızâsı yolunda vatan ve milleti için savaşan kahraman olan asker kullarına bir rahmeti ilâhiyesidır.
Şühedâlık rütbesi Allah yolunda vatan ve milleti için savaşan kullarına rahmet olarak takdir ve tensib buyurduğu şerefli olan bir niğmetidır. Sâdece islam olan Allâh’ın kulları için şühedâlık rütbesi indirilmişdır. Yolunda savaşan kullarına tahsis ve takdir eylemiş olduğu bir makamki onun târifi insanlarca meçhüldur. Ancak şühedâlık rütbe ve şerefine her islam olan kişilerin inanmaları iymanlarının icâbından olan bir rükündur, yâni şartdır. Allâhu Teâlâ şühedâlar hakkında indirmiş olduğu âyeti kerimesinde “SİZLER BENİM RIZAM UĞRUNDA ÇARPIŞARAK ÖLDÜRÜLENLERE ÖLMÜŞ VEYÂHUTDA ÖLÜ DEMEYİNİZ, ONLAR BENİM KATIMDA DİRİDIRLAR, YÂNİ BAŞKA BİR HAYÂTA GEÇMİŞLERDIR. ONLARIN NEZDİMDE MAHFUZ VE KAPALI TUTMUŞ OLDUĞUM HAYÂTIN NASIL VE NEYLE BİR HAYAT OLDUĞUNU SİZLER ANLAYIB BİLEMEZSİNİZ. ONLAR KATIMDA ÖLÜ OLARAK DEĞİL DİRİ OLARAK HAYATDADIRLAR. ONLAR MÂNEVÎ OLAN ŞEREFLİ RIZIKLARLA RIZIKLANDIRILMIŞLARDIR. ONLARDA YİYİB İÇERLER, LÂKİN SİZLER O HAYÂTIN NASIL BİR HAYAT OLDUĞUNU BİLEMEZSİNİZ” buyrularak, şühedâ hakkındaki şerefli olan makâmın akıllar almaz olan derecâtını iyman eden kullarına tebliğ ve tebşir buyurarak bizleri uyandırmak yoluyla “Şâyet sizlerde benim rızam yolunda savaşmak zarûreti vücut bulacak olursa sakın benim için olacak olan savaşlardan yüz çevirmeyiniz, şu tâdat edilen şerefli olan makamları rızâm yolunda savaşan kullarım için takdir ve tahsis etdim. Allah’dan korkun, malınız, canınız için rızâmı kazanmak yolundaki savaşlardan yüz çevirmeyiniz” yoluyla Allâhu Teâlâ şühedâlık rütbesini sâdece iyman eden islam kulları için böyük bir rahmet olarak indirmişdır. Şühedâlık rütbe ve makâmı sâdece islam olan Allâhu Teâlâ’nın kullarına has bir makam, has bir şerefdır.
İslâma gelmemiş, islâma girmemiş olan gayri müslimler için şühedâlık makamları kilitlidır. Kesinlikle onlar için gayri müslimler için şühedâlık yolları kapalı ve tıkalıdır. Şühedâlık rütbesi Allâhu Teâlâ’nın uğrunda çarpışanlar için indirmiş olduğu bir rahmetidır. Böyle şerefli olan böyle bir niğmetden ve ilâhî olan rahmetden islam dînine girmemiş olan gayri müslimler için faydalanmak kesinlikle yokdur. Şâyet onlarda şehit olabilir diyen âlimim diyenler var ise mutlakâ onlar islam dînini bilmiyen islâmın câhilleridırlar. Şühedâlık rütbesi sâdece islam olanlara has bir niğmet, has bir rahmetdır. İslam olmıyan insanların şühedâlık rütbesinde kesinlikle hiçbir payıda yokdur. Allâhu Teâlâ’nın ukbâ seâdetine âit olan mücdeleri, niğmetleri, rahmeti, atâ ve ihsanları, her türlü ikram ve vereceği şan ve şerefleri hep islam olan kulları içindır. İslâma gelmemiş olan putperestlik yolunu tutan mûseviler, iseviler, ataistler ve Allâh’ın varlığını inkar eden her şahıs ve milletler teslis ve tenasüh mezhebine sablanmış olan islam dîninden uzak yollarla kendilerini aldatanlar, islâma ve islam dînine düşman olan fertler ve milletler, her ne ve neler olursa olsunlar onlar için şühedâlık yolları tıkalı ve kapalıdır. Allâh’ın göndermiş olduğu Resûlünü kabül etmiyen insanlar isterse îsevî olsun, isterse mûsevi olsun, isterse budist, birahme, zerduş olsun, isterse bekdâşilik, alevilik olsun herhangi bir fırkadan olursa olsun onlar için şühedâlık makâmına geçmek yokdur, illâ islam dînini din olarak kabül etmedikce. Allah katında geçerli ve şerefli olan tek dinde islam dînidır. Allâhu Teâlâ Kur’ânı Kerim’inde katında geçerli ve şerefli olan dîni islam hakkında şöyle buyururlar; “İNNEDDÎNE INDALLÂHİL İSLÂM” yoluyla katında din olarak dîni islam olduğunu bildirir. Başka yolların, başka din saydıkları düzme olan batıl şeylerin geçerinin olmadığını, ancak iymanla şereflendirmiş olduğu kullarına din olarak dîni islâmı katında din olarak kabül buyurarak rızâsını almak rahmetine kavuşmak isteyen kullarının dîni islam yolundan ulûhiyetine yaklaşarak rızayı rahmetini kazanacaklarını bildirir. Allâhu Teâlâ indirmiş olduğu kitâbından, göndermiş olduğu Resûlünden başka yolları din olarak aslâ kabül etmez. Sapıklık dalâlet yolları addederek Kur’ânı Kerim’inde beyan buyrulduğu vechile “VE GUL CÂEL HAKKA VE ZEHEGAL BÂTIL” yoluyla Kur’ânı Kerim’in indirilmesinden sonra ve evvel gelib geçenlerin ve gelecek olan her şeylerin batıliyetini bildirir. Kur’ânı Kerim’in inmesiyle tarafı ilâhiyeden hakîkatların ikâme edildiğini bildirir. Yâni Kur’ânı Kerim kendisinden evvel gelib geçen kitabları ve Resûlleri bildirdiği gibi onlara indirilmiş olan kitab ve suhufların tahrifâta uğramasıyla onların batıliyetini bildirir. Yâni tevrat olsun, incil olsun tarafı ilâhîden gelen kitablardandır, amma tahrifâta uğradığı için, Kur’ânı Kerim arada geçen zemanların yanlış yollarını aydınlatıcı bir kitab olarak en son Nebî olan Muhammed Aleyhisselâm’a indirilmiş olmakla cümle bâtılların yıkıcısı, hakîkatların ikâme edicisi olmakla “VE GUL CÂEL HAKKA VE ZEHEGAL BÂTIL” yoluyla Tevrat, İncil ve geçmiş olan yüz üç kitabların zemânının geçtiğini, onların tahrifâta uğramasıyla asliyetlerinden uzaklaşdırıldığını bildirerek, bütün insanları ve cinleri Allah katındaki tek din olan dîni islâma davet eder. Kurtuluşun dîni islam yolunda olduğunu bildirir. Bu yollada şühedâlık rütbe ve şerefinin dîni islamda olduğunu bildirerek şühedâlık şerefinin sâdece islam olan insanların hakkı olduğunu bildirir.
Bugün yeryüzünün Allah katındaki geçerli ve gerçek olan dîni dîni islamdır. Başka bir daha din yokdur. Tevrat ve İncilde sâdeliğini korumuş olub indirildiği gibi sâdede olsa din olarak kabül edilemez. Tevrat ve İncil, İsâ ve Musâ Aleyhisselâm’ların yaşadığı asırlarının dînidır. İncil İsâ Aleyhisselâm’a indirildiğinde Tevrat’ın hükmü geçmişdır. Kur’ânı Kerim’de en son ve ekmeli Resûl olan Muhammed Aleyhisselâm’a inmekle İncil’in hükmü sona ermekle, en son kitabı ilâhînin inişi İncil ve Tevrat’ın hükümlerini fesh etmişdır. Ancak İncil, Tevrat ve Zebur ve arada asrına göre, zemânına göre indirilen kitabların ve arada indirilen suhufların tarafı ilâhiyeden indirilen kitablar olduğunu Kur’ânı Kerim tasdik etmekdedır. Tâki zemânı nübüvvetin sonu olan Muhammed Aleyhisselâm’ın gelmesiyle ekmel ve eşref olan Resûle indirilecek olan ekmel kitab olan Kur’ânı Kerim kendisinden evvel geçen kitabların tarafı Hakdan geldiğini doğruladığı gibi kitabların kimler üzerine indirilmiş olduğunu, Resûllerinide doğrulamışdır. Cümle nübüvvet kapılarının kapatılmasını zâtında içtimâ eden en son Resûl olan Muhammed Aleyhisselâm gelmesiyle nübüvvet kapıları kapandığı gibi, indirilen kitabların sonuncusu ve şereflisi olan Kur’ânı Kerim’de Muhammed Aleyhisselâm’a indirilmesiyle gelecek olan vahiyi ilâhiyeye son verilmiş oldu. Daha başka bir kitâbın başka bir Nebî ve Resûlün gelmesine set çekilmişdır. Tarafı ilâhiyeden hüküm ve takdir böyle vücut bulmakla Kur’ânı Kerim, kendisinden evvel indirilen kitabların en sonu ve en ekmeli olarak, geçen kitablar tahrifâta uğramamışlar da olsa İncil ve Tevrat’ın müceddidiyeti son bulmakla Kur’ânı Kerim’in inişinden kıyâmetin kopuşuna kadar hükmü geçerli olarak evvelki kitabları fesh etmişdır. Bütün insanların ve cinlerin tek kitabı, tek dînî, dîni islam olmuşdur. İslam dîninin dışında ne Allâhu Teâlâ’ya kulluk yolu vardır, nede şühedâlık rütbesi vardır. Kur’ânı Kerim Bakara sûresinde bildirdiği veçhile “ÂMENERRESÛLÜ BİMÂ ÜNZİLE İLEYHİ MİN RABBİHÎ VEL MÜ’MİNÛN KÜLLÜN AMENEBİLLÂHİ VEMELÂİKETİHÎ VEKUTUBİHÎ VERÜSÜLİHÎ LÂNÜFERRİGU BEYNE AHADİM MİN RÜSÜLİH” yoluyla kimlerin iyman ehli, kimlerin tefrikacılar olduğunu bildirirken “ALLÂH’IN RESÛLÜ VE MÜ’MİNLERE, İNDİRMİŞ OLDUĞUMUZ KİTABLARA İYMAN ETDİLER VE RABLARI TARAFINDAN İNDİRDİĞİMİZ KİTABLARDA İSMİ GEÇEN MELEKLERE VE İRSAL EYLEDİĞİMİZ RESÛLLERE İNANDILAR, TEKLİFÂTIMIZIN HER ŞEKLİNİ KABÜL ETDİLER VE İRSAL EYLEDİĞİMİZ RESÛLLER ARASINDA AYIRT ETMEDEN CÜMLESİNE İYMAN YOLUYLA KABÜL ETDİLER VE BİZLER TEFRİKA YAPANLARDAN OLMAYIZ” diyerek cümlesininde risâletlerini kabül etdiklerini bildirir. Kur’ânı Kerim’de islamların vasfı bildirilirken Hazireti Musâ’yı kabül eden yahudiler Hazireti İsâ Aleyhisselâm geldiğinde Hazireti İsâ Aleyhisselâm’ı kabül etmemişlerdır. İsevilerde Muhammed Aleyhisselâm geldiğinde Muhammed Aleyhisselâm’ın risâletini ne hıristiyanlar, nede yahudiler kabül etmemişlerdır. Halbuki Tevrat ve İncil onlara Muhammed Aleyhisselâm’ın geleceğini haber vermişdi. Muhammed Aleyhisselâm’ın gelişinde mutlakâ ona tabî olunmaları tembih buyrulmuşdu. Bu yolla küfrü inâdî olan îsevîlik olsun, musevilik olsun vede dahada teslis ve tenâsuh fikirlerini benimsemiş olan milletler olsun bunların islam dîninde ve şühedâlık rütbesinde hiçbir payıda yokdur. Öldüğü zeman harâretli olan bitmez tükenmez olan azablar vardır. Din dîni islamdır, başka yollar kapalı ve sapık olan yollardır.

Alıntıdır. YAZAN E.Ç.
 
Geri
Üst