Demokratik Açılım [ Tek Başlık ]

Arkadaşım bu bölümde haber niteliği taşıyan konuları paylaşıyoruz siyasi içeriği olan siyasilerin verdikleri demeçle , söylemleri , yorumları siyaset politika serbest kürsü gibi bölümlerde paylaşıyoruz ki kürt açılımı ile ilgili zaten ben oraya bir tek başlık açtım ve daha öncede senin böyle 4 - 5 konunu siyasete kaydırdım artık uygun bölümde konularını açmazsan kaydırmam direk kapatırım aklında bulunsun sen iyi forumlar.
 
TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti[10 şubat 1922]

ataturk-diyap-aga.jpg


Fotoğrafta, Mustafa Kemal ve Dersim'in Mebusu Diyap Ağa (22 Mart 1921). Diyap Ağa, Dersim'in ileri gelenlerinden etkili bir Kürt aşiret lideriydi. Mustafa Kemal ile Sivas Kongresi'nde tanışmışlardı. Kürt liderleri yanına çekmek isteyen Mustafa Kemal ile sıkı bir dostluk kurdular. İlk TBMM'de mebus olarak Mustafa Kemal tarafından seçtirildi (Bu dönemde Koçgiri İsyanı patlak vermişti). Soyadı Kanunu'yla birlikte Yıldırım soyadını aldı. Meclisteki ateşli konuşmaların hatibiydi, Kürtler ve Türklerin ortak vatan kurduklarının fotoğraflardaki çok az yansımasından biri olarak hafızalarda yer etti. 4 Kasım 1922 tarihli meclis tutanaklarından anlaşıldığı kadarıyla Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey ile Lozan ile ilgili istişare toplantılarında Türk-Kürt ortaklığının savunucularındandı ve Kürtlerin Türklerle ortak vatanda kalmaları gerektiğini savunuyorlardı lakin Yusuf Bey, 1925'te Bitlis'te idam edilecekti. 1926'da ölen Diyap Ağa'nın damadı Seyid Rıza ise 11 yıl sonra baş kaldıracaktı.

TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti [10 Şubat 1922]


Fransız arşivlerindeki bir belgede* 1921 Haziran ayında Kürt liderler ile Ankara hükümeti arasında küçük çaplı çatışmalar sonunda karşılıklı delegelerin anlaştığından ve imzalanan bir protokoldan söz ediliyor. Mardin’deki aşiret liderlerinden Pirizade Bekir, Derwîn’den Musa Beg ve Millî Aşiret Reisi Mirliva İbrahim Paşa, Kürt tarafının önde gelenleri olarak bu belgede ismi geçiyor. Mustafa Kemal liderliğindeki hükümet tarafından otonom bir Kürt devletinin resmen tanınmasından bahseden bu tutanağın Haziran’ın son günlerinde karşılıklı olarak imzalandığı belirtilmektedir.Fransız arşivlerindeki belgeye göre antlaşma şu noktalardan oluşuyordu:

1-Ankara hükümeti tarafından Kürtlerin yaşadığı bölgede otonom bir Kürt devletinin tanınacaktır.
2-Sınırlar Kürtler tarfından çizilecektir.
3-Türk jandarmalarının ve Türk devlet görevlilerinin Kürdistan’ın sınırları dışına çağrılacaktır.
4-Otonom Kürdistan örgütlenme işlerinden Türkiye elini çekecektir.
5-Ankara hükümeti tarafından toplanan tüm askeri vergilerin ve askeri bağışıklıklar Kürtlere tahsis edilecektir
6-Türkiye toprakları içinde kalan Kürtler dış mihraklara karşı korunacak ve orduda bulunan Kürtler özgür bırakılacaktır. (Haziran 1921)*

İngiltere’nin o tarihlerde güneyde Kürt sorununu gündeme getirdiği biliniyor. M.Kemal de İngiltere’nin elindeki Kürt kozunu geçersiz kılmak için Kürt otonomisini dar bir çevrede konuştu. 10 Şubat 1922 tarihinde Kürt otonomisi yasalaştı. Fakat her ne hikmetse bu yasa ve yasaya ait meclis müzakereleri ne açık ne de gizli meclis zabıtlarında yok. 9 ve 11 Şubat tarihli zabıtlar var fakat 10 Şubat 1922′ye ait zabıtlar ortada yok.

O günlere dönecek olursak, 14 Ocak 1922 günü yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa, 17 Ocak 1922 günü İzmit’teki durağında İzmit Kasrı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı. Akşam Gazetesi yazarı Falih Rıfkı’nın (Atay soyadını alacaktı daha sonra) bir sorusu üzerine Musul ve Kürtler konusuna değiniyordu ve şöyle konuşuyordu:

“… Musul’u da kendi topraklarımız içine alan sınıra ulusal sınır demiştim. Gerçekten o zaman Musul’un güneyinde bir ordumuz vardı. Fakat biraz sonra bir İngiliz kumandanı gelmiş ve İhsan Paşa’yı aldatarak orada oturmuş. Musul bizim için çok önemlidir. Birincisi, Musul’da sınırsız servet oluşturan petrol kaynakları vardır. (….) İkincisi onur kadar önemli olan Kürtlük sorunudur. İngilizler orada kendilerine bağımlı bir Kürt hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Buna engel olmak için sınırı güneyden geçirmek gerekir…”

Nitekim Mustafa Kemal’in, bir diğer gazeteci olan Vakit Gazetesi başyazarı Ahmet Emin’in (Yalman soyadını aldı) sorusuna verdiği cevap tutanaklara geçmesine rağmen gazetede yayımlanmamış ve dönemin belgelerini açıklayan Türk Tarih Kurumu bu sorunun cevabının yayınlanması için 12 Eylül darbecilerinden izin alamamıştı. 64 yıl boyunca gizlenen cevap 1987 yılında 2000′e Doğru dergisinde yayımlanacaktı. Tarih Kurumu-Atatürk Devrim Araştırma Merkezi mührü taşıyan ve 1089 numaralı tutanağın 15. sayfasında şu diyalog yer alıyordu:

Ahmet Emin “Kürt meselesine değişinmiştiniz. Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak değinseniz iyi olur.” diye soruyordu.

Gazi Paşa’nın yanıtı şöyleydi:

“Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede, Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürt adına bir sınır çizmek istersek Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örneğin, Erzurum’a giden Erzincan’a, Sivas’a giden Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir. Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarırlar. Şimdi Büyük Millet Meclisi hem Kürtlerin hem de Türklerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki öğe bütün çıkarını ve bütün kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz.”


NOT: *Bu belge Robert Olson’un, Kürt milliyetçiliği ve Şeyh Said adlı kitabında ilk olarak yer aldı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgelerinden aktarmıştı bu belgeyi Robert Olsun. Siyaset Felsefesi Tarihi Uzmanı Hasan Yıldız ise Fransız arşivlerinde bu yasa ile ilgili belgeleri ve bu konudaki yazışmaları bulmuştu…

1922 İLE 29 EKİM 1923 ÇOK FARKLIDIR.ATATÜRK'ün bu sözlerinin amacı ise; düşmanla savaşılırken bir de üstüne kürt ayaklanmasıyla uğraşmayalım ve kurtuluş savaşında onlardan da yararlanalım mantığıdır.
 
Baykal, DEHAP’la pazarlığını unuttu _______

Baykal, DEHAP’la pazarlığını unuttu


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorununun çözümü konusunda DTP ile yaptığı görüşmeye “PKK muhatap alınıyor” diyerek tepki gösteren CHP lideri Deniz Baykal’ın, daha önce HADEP ve DEHAP’la ittifak kurmak istediği ortaya çıktı.

090808-125815-206351-B.jpg

Baykal’ın, 2002 ve 2004 seçimlerinde, bugünkü DTP kadrolarının görev aldığı HADEP ve DEHAP ile işbirliği arayışına girdiği belirtildi. İddianın sahibi ise halen Baykal’ın başdanışmanlığını yapan Murat Karayalçın.

İSİMLER ÜZERİNDE ANLAŞAMADILAR



Karayalçın, CHP’nin bu girişimini daha önce şöyle anlatmıştı: “2004 seçimlerinde CHP, DEHAP ile iki kez görüştü. Belediye sayısı ve isimlerde anlaşamadılar. Anlaşabilseler ittifak gerçekleşecekti. Görüşmeye kimler katıldı bunları biliyoruz. Hem görüşeceksin hem de SHP’yi bu konuda eleştireceksin; bunda bir tutarlılık yok. Ayrıca, CHP’nin yönetim kadrosunun tümü 1991 seçimlerinde SHP-HEP ittifakından seçildi.”

BÜYÜKŞAHİN GÖRÜŞMEYİ DOĞRULADI

Dönemin DEHAP Genel Başkan Yardımcısı Veli Büyükşahin 2002 ve 2004 seçimlerinde CHP yöneticileriyle ‘ittifakı’ konuştuklarını doğruladı. DEHAP adına kendisinin katıldığı bir görüşmede CHP adına dönemin genel saymanı Mahmut Yıldız’ın yer aldığını anlatan Büyükşahin, “Görüşmeyi Mahmut Yıldız`ın ofisinde yaptık” dedi. Halen DTP Siirt Milletvekili olarak görev yapan eski HADEP Genel Başkan Yardımcısı Osman Özçelik de 2002’de CHP’lilerle ittifak görüşmesi yaptıklarını söyledi. Ancak Mahmut Yıldız iki partiyle hiçbir ittifak görüşmesi yapmadıklarını öne sürdü. 1991 seçimlerinde de Baykal’ın da yer aldığı SHP, DEP’lilerle ittifak yapmış ve DEP’liler SHP listelerinden milletvekili seçilerek Meclise girmişti.



kaynak
 
BaykaL O Raporu Nereye Sokacak?


BaykaL O Raporu Nereye Sokacak?


Hani dedik ya, Kürt sorununun çözümüne karşı çıkmakta MHP daha "erkekçe" davranıyor, CHP daha bir kıvırtıyor diye...
Görünürde bizi yalanlayacak bir adım atmış.
Niçin görünürde, onu da göreceksiniz...
Deniz Baykal "talimat" vermiş, birtakım "akademisyenler" raporlar hazırlamışlar. (CHP milletvekili ve danışmanı Bülent Tanla da kalkıp Çin'e gitmiş, bu gezinin bir gerekçe kazanması için oturup bir "Çin raporu" hazırlamıştı hani, raporda Türkiye için utanmadan "Çin modeli" öneriliyordu! Baykal raporu aldı, çekmecesine mi koydu çöpe mi attı, bilinmez.)
Bu raporcu akademisyenlerden Profesör Ahmet Özer (CHP'ye yıllardır böyle raporlar hazırlarmış), maşallah Başbakan Erdoğan'ı aratmayacak şekilde konuşuyor!
Profesör, anayasa değişikliği, Kürtçe eğitim serbestliği, genel ya da kısmi af öneriyor!
Anayasada "etnik vurgudan" kaçınılacak, "Türkiye Cumhuriyeti'ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkese Türk denir" maddesi yer alacak. (Sonuçta Kürt gene Türk olacak yani.)
Resmi dil elbette Türkçe kalacak, fakat Kürtçe okullarda "seçmeli ders" olarak okutulacak. Kürtçe yayınlar yapılacak (yapılıyor zaten, profesör yeni farketmiş)... Üniversitelerde "Kürdoloji Enstitüleri" açılacak...
Yerel yönetimler daha da güçlendirilecek, çünkü bugünkü sistem "1930'ların devletçi yapısını yansıtıyor"... (CHP yönetimine küfür etsen daha iyi!)
PKK'ya af çıkarılacak, belki Apo'ya bile!
Değiştirilmiş olan Kürtçe köy ve mezra isimleri geri verilecek...
DTP, Kürt vatandaşları parlamentoda temsil eden legal parti olarak kabul edilecek (yani kapatılması için uğraşılmayacak)...
Profesör Özer, akıntıya kürek çektiğinin kendisi de farkında, boşa emek ve zaman harcadığının bilincinde, yirmi sayfa kâğıt ziyan etmenin sıkıntısıyla "Sayın Baykal istedi, ben de yazdım" demiş, "görüşlerim CHP'yi bağlamaz!"
Bu rapor, "CHP medyası" tarafından kamuoyuna "açılım dediniz, işte adamlar açılıyorlar ya kardeşim" havasında yutturulmak isteniyor.
Yemezler.
Sayın Baykal "tatbik mevkiinde" olmadığına göre, bu raporu ne yapacaktır?
Üstüne bir bardak soğuk su mu içecektir? Rafa mı kaldıracaktır, parti arşivine mi devredecektir?
Gene topu taca atacak, "başka" raporları da bekleyecek, berikiler "statükocu" çıkarlarsa onlara mı meyledecektir?
Yoksa benimseyecek midir?
O zaman hükümete destek vermek zorundadır. Peki bütün o bağırmalar çağırmalar ne olacaktır?
Yoksa bütün bu rapor hazırlatma tantanası "dostlar alışverişte görsün" kabilinden bir "kamuoyunu oyalama" numarasından mı ibarettir?
Sayın Bahçeli hiç olmazsa daha açık konuşuyor, "dağa çıkmaya ve elli yıl dağda gezmeye hazırız" diyor, yani devletin kanunlarını çatır çatır çiğnemeye hazırlanıyor... Ne yapacak, "milis kuvveti" mi oluşturacak? Yoksa o da kendi çevresini yatıştırmaya yönelik boş laflar mı ediyor?
Öyle ya da böyle, şenlikli günler de bizi bekliyor.





KAYNAK
 
siyaset meydanında Erdal Sarızeybek seyrettim...
karsısında ise kendini bi halt zanneedn kürt bi yazar.

Sarızeybek albayım o yazarında,cok bildiğini zanneden bahcesehir üniversitesindeki kürt kökenli öğrencilerinde ağızlarının payını ziyadesiyle verdi.

Çok yasa albayım... Allah senden razı olsun
 
Fırat: Açılım sadece Kürtler için değil

AKP'li Fırat, MHP lideri Bahçeli'nin 'Dağa çıkarız' sözleriyle ilgili bakın nasıl bir değerlendirmede bulundu...
AK Partili Fırat, hükümetin “Türkiye Modeli” hedefiyle gündeme getirdiği açılıma tepki gösteren Bahçeli’nin, “Dağa çıkarız” sözlerini değerlendirdi: Dağa çıkma özgürlüğü de olması gerekiyor.

AK Parti Adana Milletvekili Dengir Mir Mehmet Fırat, İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın yöntemini açıkladığı demokratikleşme açılımında herkese görev düştüğünü ve 71 milyon insanın bu sorunun çözümüne katkı vermesi gerektiğini söyledi. Fırat açılıma tepki gösteren MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin, “Gerekirse 50 yıl dağda gezeriz” sözleri hakkında da şöyle konuştu: “İnsanların dağa çıkma özgürlüğü de olması gerekiyor. Eğer dağa çıkmak istiyorlarsa çıkarlar. Daha önce Erciyes’te kamp yapıyorlardı, güzeldi, eğlenceliydi. Suç işlememek kaydıyla herkes dağa çıkabilir. Havalar da sıcak bu aralar, bence hiçbir sakıncası yok.”

“MHP’nin bu sürecin dışında tutulması doğru olmaz” diyen Fırat, “Ağır suçlamalar, hakaretler ediliyor konuşacak bir şey kalmıyor. MHP’nin dışarıda bırakılmasının sebebi odur, yoksa sürecin dışında tutulması gibi bir niyet yoktur” dedi.

AÇILIM SADECE KÜRTLER İÇİN DEĞİL

Fırat, “Kürt açılımı” ismini doğru bulmadığını belirterek, “Yapılmak istenen demokratikleşme hamlesidir. Bu yüzden ‘demokrasi seferberliği’ demek daha doğru olur. Çünkü yapılmak istenenler sadece Kürtler için değil, tüm
vatandaşlarımız içindir. Ayrıca Kürt dediğiniz insan da farklı bir şey istemiyor. Ülkenin birlik ve bütünlüğü ile daha fazla demokratikleşmesini talep ediyor” dedi.

KAYNAK
 
1922 İLE 29 EKİM 1923 ÇOK FARKLIDIR.ATATÜRK'ün bu sözlerinin amacı ise; düşmanla savaşılırken bir de üstüne kürt ayaklanmasıyla uğraşmayalım ve kurtuluş savaşında onlardan da yararlanalım mantığıdır.

her şeye bir kılıf dikerim diyosun yani :)
bu kadar sahtekarlık olmaz atatürkün yaptıklarını bile işinize geldiği gibi yorumluyorsunuz.
tatürk zamanında kimse ne dışlanma ne ezilme bahaneleriyle insanları kandıramıyordu.
çünkü atatürk barıştan, uzlaşmadan yanaydı
bu yüzden atatürkün hayattayken değil ölümünden yaklaşık 10-15 sene sonra ufak çaplı ayaklanmalar oldu bugüne kadar gelinen nokta işte bu.
atatürk ne yapmış ise ondan örnek alıp aynısını yapması lazım hükümetin.
ATAM İZİNDEYİZ
 
her şeye bir kılıf dikerim diyosun yani :)
bu kadar sahtekarlık olmaz atatürkün yaptıklarını bile işinize geldiği gibi yorumluyorsunuz.
tatürk zamanında kimse ne dışlanma ne ezilme bahaneleriyle insanları kandıramıyordu.
çünkü atatürk barıştan, uzlaşmadan yanaydı
bu yüzden atatürkün hayattayken değil ölümünden yaklaşık 10-15 sene sonra ufak çaplı ayaklanmalar oldu bugüne kadar gelinen nokta işte bu.
atatürk ne yapmış ise ondan örnek alıp aynısını yapması lazım hükümetin.
ATAM İZİNDEYİZ

Cumhuriyetin ilanından sonra karşılaştığımız isyanlar şunlardır:

1. Nasturi ayaklanması / 7 Ağustos-28 Eylül 1924
2. Şeyh Sait ayaklanması / 13 Şubat-31 Mayıs 1925
3. Raçkotan ve Raman’da tedip Harekatı / 9-12 Ağustos 1925
4. Sason ayaklanması / 1925-1937
5. Ağrı ayaklanması / 16 Mayıs-17 Haziran 1926
6. Koçuşağı ayaklanması / 7 Ekim-30 Kasım 1926
7. Mutki ayaklanması / 26 Mayıs-25 Ağustos 1927
8. İkinci Ağrı ayaklanması / 13 Eylül-20 Eylül 1927
9. Bicar Aşiretine tenkil Harekatı / 7 Ekim-17 Kasım 1929
10. Asi Resul ayaklanması / 22 Mayıs-3 Ağustos 1929
11. Tendürek Harekatı / 14 Eylül-27 Eylül 1929
12. Mardin Savur Tenkil Harekatı / 26 Mayıs-9 Haziran 1930
13. Zeylan ayaklanması / 20 Haziran-5 Eylül 1930
14. Oraman ayaklanması / 16 Temmuz-10 Ekim 1930
15. Üçüncü Ağrı Harekatı / 7-14 Eylül 1930
16. Pülümür Harekatı / 8 Ekim-14 Kasım 1930
17. Menemen Olayı / 23 Aralık 1930
18. Tunceli tedip Harekatı / 1937-1938
19. PKK / Kongre Gel / 14 Ağustos 1984-

ATATÜRK ölünceye kadar 18 ayaklanma var.Ve bunlar yüzünden musul ve kerkükü alamadık.
 
her şeye bir kılıf dikerim diyosun yani :)
bu kadar sahtekarlık olmaz atatürkün yaptıklarını bile işinize geldiği gibi yorumluyorsunuz.
tatürk zamanında kimse ne dışlanma ne ezilme bahaneleriyle insanları kandıramıyordu.
çünkü atatürk barıştan, uzlaşmadan yanaydı
bu yüzden atatürkün hayattayken değil ölümünden yaklaşık 10-15 sene sonra ufak çaplı ayaklanmalar oldu bugüne kadar gelinen nokta işte bu.
atatürk ne yapmış ise ondan örnek alıp aynısını yapması lazım hükümetin.
ATAM İZİNDEYİZ

kürt devleti özerklik söz konusu olunca hemen atatürkçü oldun ayrıca tarihten yoksunsun atatürk zamanındada kurtulus savası zamanındada kürt ayaklanmalar olmustur ve atamız bastırmıstır evet ataturk barıstan ve uzlasmadan yanaydı ama karısıtırmayın lafı istediginiz yere cekmeyin eger atatürk senin dediğin gibi bir barıstan yana olsaydı savası masa basında bitirir isteyenlere toprakları verir bizide savastan kurtatırdı deilmi, dünyaya kafa tutmus bir lider icin barıs ve uzlasmacı özelliğini teslimiyetcilikle ve caresizlikle karısıtmra

TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti[10 şubat 1922]

ataturk-diyap-aga.jpg


Fotoğrafta, Mustafa Kemal ve Dersim'in Mebusu Diyap Ağa (22 Mart 1921). Diyap Ağa, Dersim'in ileri gelenlerinden etkili bir Kürt aşiret lideriydi. Mustafa Kemal ile Sivas Kongresi'nde tanışmışlardı. Kürt liderleri yanına çekmek isteyen Mustafa Kemal ile sıkı bir dostluk kurdular. İlk TBMM'de mebus olarak Mustafa Kemal tarafından seçtirildi (Bu dönemde Koçgiri İsyanı patlak vermişti). Soyadı Kanunu'yla birlikte Yıldırım soyadını aldı. Meclisteki ateşli konuşmaların hatibiydi, Kürtler ve Türklerin ortak vatan kurduklarının fotoğraflardaki çok az yansımasından biri olarak hafızalarda yer etti. 4 Kasım 1922 tarihli meclis tutanaklarından anlaşıldığı kadarıyla Bitlis Mebusu Yusuf Ziya Bey ile Lozan ile ilgili istişare toplantılarında Türk-Kürt ortaklığının savunucularındandı ve Kürtlerin Türklerle ortak vatanda kalmaları gerektiğini savunuyorlardı lakin Yusuf Bey, 1925'te Bitlis'te idam edilecekti. 1926'da ölen Diyap Ağa'nın damadı Seyid Rıza ise 11 yıl sonra baş kaldıracaktı.

TBMM, Kürt Özerkliğini Kabul Etti [10 Şubat 1922]


Fransız arşivlerindeki bir belgede* 1921 Haziran ayında Kürt liderler ile Ankara hükümeti arasında küçük çaplı çatışmalar sonunda karşılıklı delegelerin anlaştığından ve imzalanan bir protokoldan söz ediliyor. Mardin’deki aşiret liderlerinden Pirizade Bekir, Derwîn’den Musa Beg ve Millî Aşiret Reisi Mirliva İbrahim Paşa, Kürt tarafının önde gelenleri olarak bu belgede ismi geçiyor. Mustafa Kemal liderliğindeki hükümet tarafından otonom bir Kürt devletinin resmen tanınmasından bahseden bu tutanağın Haziran’ın son günlerinde karşılıklı olarak imzalandığı belirtilmektedir.Fransız arşivlerindeki belgeye göre antlaşma şu noktalardan oluşuyordu:

1-Ankara hükümeti tarafından Kürtlerin yaşadığı bölgede otonom bir Kürt devletinin tanınacaktır.
2-Sınırlar Kürtler tarfından çizilecektir.
3-Türk jandarmalarının ve Türk devlet görevlilerinin Kürdistan’ın sınırları dışına çağrılacaktır.
4-Otonom Kürdistan örgütlenme işlerinden Türkiye elini çekecektir.
5-Ankara hükümeti tarafından toplanan tüm askeri vergilerin ve askeri bağışıklıklar Kürtlere tahsis edilecektir
6-Türkiye toprakları içinde kalan Kürtler dış mihraklara karşı korunacak ve orduda bulunan Kürtler özgür bırakılacaktır. (Haziran 1921)*

İngiltere’nin o tarihlerde güneyde Kürt sorununu gündeme getirdiği biliniyor. M.Kemal de İngiltere’nin elindeki Kürt kozunu geçersiz kılmak için Kürt otonomisini dar bir çevrede konuştu. 10 Şubat 1922 tarihinde Kürt otonomisi yasalaştı. Fakat her ne hikmetse bu yasa ve yasaya ait meclis müzakereleri ne açık ne de gizli meclis zabıtlarında yok. 9 ve 11 Şubat tarihli zabıtlar var fakat 10 Şubat 1922′ye ait zabıtlar ortada yok.

O günlere dönecek olursak, 14 Ocak 1922 günü yurt gezisine çıkan Mustafa Kemal Paşa, 17 Ocak 1922 günü İzmit’teki durağında İzmit Kasrı’nda gazetecilerin sorularını yanıtlamıştı. Akşam Gazetesi yazarı Falih Rıfkı’nın (Atay soyadını alacaktı daha sonra) bir sorusu üzerine Musul ve Kürtler konusuna değiniyordu ve şöyle konuşuyordu:

“… Musul’u da kendi topraklarımız içine alan sınıra ulusal sınır demiştim. Gerçekten o zaman Musul’un güneyinde bir ordumuz vardı. Fakat biraz sonra bir İngiliz kumandanı gelmiş ve İhsan Paşa’yı aldatarak orada oturmuş. Musul bizim için çok önemlidir. Birincisi, Musul’da sınırsız servet oluşturan petrol kaynakları vardır. (….) İkincisi onur kadar önemli olan Kürtlük sorunudur. İngilizler orada kendilerine bağımlı bir Kürt hükümeti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Buna engel olmak için sınırı güneyden geçirmek gerekir…”

Nitekim Mustafa Kemal’in, bir diğer gazeteci olan Vakit Gazetesi başyazarı Ahmet Emin’in (Yalman soyadını aldı) sorusuna verdiği cevap tutanaklara geçmesine rağmen gazetede yayımlanmamış ve dönemin belgelerini açıklayan Türk Tarih Kurumu bu sorunun cevabının yayınlanması için 12 Eylül darbecilerinden izin alamamıştı. 64 yıl boyunca gizlenen cevap 1987 yılında 2000′e Doğru dergisinde yayımlanacaktı. Tarih Kurumu-Atatürk Devrim Araştırma Merkezi mührü taşıyan ve 1089 numaralı tutanağın 15. sayfasında şu diyalog yer alıyordu:

Ahmet Emin “Kürt meselesine değişinmiştiniz. Kürtlük sorunu nedir? Bir iç sorun olarak değinseniz iyi olur.” diye soruyordu.

Gazi Paşa’nın yanıtı şöyleydi:

“Kürt sorunu, bizim, yani Türklerin çıkarları için kesinlikle söz konusu olamaz. Çünkü bizim ulusal sınırlarımız içinde Kürt öğeleri öylesine yerleşmişlerdir ki, pek sınırlı yerlerde yoğun olarak yaşarlar. Bu yoğunluklarını da kaybede ede, Türklerin içine gire gire öyle bir sınır oluşmuştur ki Kürt adına bir sınır çizmek istersek Türkiye’yi mahvetmek gerekir. Örneğin, Erzurum’a giden Erzincan’a, Sivas’a giden Harput’a kadar giden bir sınır çizmek gerekir. Ve hatta Konya çöllerindeki Kürtleri de göz önünde tutmak gerekir. Bu nedenle başlı başına bir Kürtlük düşünmekten çok Anayasamız gereğince zaten bir çeşit özerklik oluşacaktır. O halde hangi bölgenin halkı Kürt ise onlar kendi kendilerini özerk olarak yöneteceklerdir. Bundan başka Türkiye’nin halkı söz konusu olurken onları da beraber ifade etmek gerekir. İfade olunmadıkları zaman bundan kendileri için sorun çıkarırlar. Şimdi Büyük Millet Meclisi hem Kürtlerin hem de Türklerin yetkili temsilcilerinden oluşmuştur. Ve bu iki öğe bütün çıkarını ve bütün kaderlerini birleştirmiştir. Yani onlar bilirler ki bu ortak bir şeydir. Ayrı bir sınır çizmek doğru olmaz.”


NOT: *Bu belge Robert Olson’un, Kürt milliyetçiliği ve Şeyh Said adlı kitabında ilk olarak yer aldı. İngiltere Dışişleri Bakanlığı belgelerinden aktarmıştı bu belgeyi Robert Olsun. Siyaset Felsefesi Tarihi Uzmanı Hasan Yıldız ise Fransız arşivlerinde bu yasa ile ilgili belgeleri ve bu konudaki yazışmaları bulmuştu…

ayrıca buna inanan birisi varsa ALLAH akıl fikir versin:durdurun

sen önce türkeşin neden amerikaya gittiğini orda ne eğitim aldığını abd nin hangi kurumlarında görev yaptığını...türkiyeye geldiğine hangi subaylarla darbe yaptığını araştır oku ve öğren...tabi okadar okuma kültürün varsa.araştırma külütürün varsa...bay kendini vatan kurtaran kişi sanan:dilKiz::dilKiz:

Kurmay binbaşı olan Alparslan Türkeş (Amerikada) Washıngtonda bulunan daimi gurup nezninde Türk Genelkurmayının Temsil Heyeti üyeliğine tayin edilmiştir. 1957 yılının sonuna kadar vazifesini sürdürmüştür. Bu süre içerisinde Üniversity of America (Amerika Üniversitesi)ya devam etmiş, International Economics tahsili görmüştür. Daha sonra yurda dönen Alparslan TÜRKEŞ, 1959da Almanyaya Atom ve Nükleer Okuluna gönderilmiş, bu okuluda başarı ile bitirmiştir

sende biraz dogru yerlerden oku , askeriye mensubu bir kişi ya tayinle yada askeriyenin gerekli duyup actıgı sınavlarla yurt dısı egitimine gider cahil sana bide cvp veriyorm

haklısın bazı aşırı miliyetçi ve ırkçı yobazlar devletin kusursuz yönetildiğini sanıyor pardon devlet herşeyde başarsız ancak kürt meselesinde şuana kadar dört dörtlük bir politika yürütmüştür yani bunu demek istiyorlar.işte hatanın ve cahilliğin başlangıç noktası da burda.hani doğudaki üniversiteler,okulllar, fabrikalar,hastaneler, köprüler,yollar,sosyal tesisler batıyla kıyaslayın bakalım uçurumu göründe öyle okuyun...yoksa kürtle cahil diye söz etmek kolay ama cahil bırakan devlete yoksul bırakan devlete laf yok politikacılar laf yok bu mu kardeşlik bumu akrabalık nerde anadolu insanı bu halemi gelicekti

neden doguda yeteri kadar okul yok iş imkanı yok devletmi yardım etmiyor halk neden cahil?
yıllarca oraya giden ögretmenler vuranları destkelemdilermi fabrika kursan kim calısacak ordaki asiret agaları buarkımı marabayı düğünlerinde kiloyla altın takılıyor paraları cok neden hic bir yatırım yapmıyolar neden batıda iş yapıolar tmm batıda kazan ama dogudada hemseini koru gözet iş imkanı sagla birbirlerine yardım etmiyolar ama emin ol devletin bircok destegi olmustur doguya ve dogudaki insanlara hem askeriyenin hem devletin
 
2iapulv.jpg


1zbaryb.jpg


24bu9hu.jpg


Bu konu daha tarışılıyormu yav.Burası TÜRKİYE,Burada yaşayanlar TÜRK'tür,Bayrağı Beyaz Ay Yıldızlı Albayrak'tır,dili TÜRKÇE'dir.
Bunu herkes böyle bilsin ve kürt açılımı saçmalığını kapatsın.

BU MEMLEKET TARİHTE TÜRK' TÜ, HALDE TÜRK' TÜR VE EBEDİYYEN TÜRK OLARAK KALACAKTIR.
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK
 
"ZAMAN" Nereye Koşuyor?

"ZAMAN" Nereye Koşuyor?

İç işleri bakanı Beşir Atalay’ın Kürt açılımı ile ilgili açıklamasından beri Türkiye işini gücünü bırakmış açılımı konuşuyor. Öyle ki bu açılımın krizi bitireceğine, küresel ısınmayı durduracağına,bütün dertlerimize deva olacağına dair bir kanaat empoze ediliyor.

Bu kampanyanın öncülüğünü de ne yazık ki zaman gazetesi yapıyor.

Prensip olarak aynı inanç çerçevesinde olan grupları eleştirmekten haz etmem. Ama bazen dostluğun kardeşliğin gereği de susmamaktır.

Kimsenin Kürtlerle bir meselesi yok.

Ama zaman gazetesine sorarsanız Türkler (Bejan matur 7.Ağustos tarihli yazısı) Kürtleri bir varlık olarak bile kabul etmiyorlar. Zamanın yeni gözdesi Bejan Matur Ahmet İnsel’in bir yazısını değerlendirirken, İnsel’in Türkler Kürtleri eşit olarak kabul etmiyorlar yazısına bırakınız eşitliği bir varlık olarak bile kabul etmiyorlar diye katkıda bulunmuş.

Allah aşkına bu ülkede Türklerle Kürtler arasında bu iki yazarın dediğine benzer bir ilişkiye tanık olan var mı? Türklerle Kürtler arsında ne zaman yazılan biçimde bir münasebet olmuş?Düne kadar Kürt meselesini sistemle, devletle Kürtler arasında bir mesele olarak niteleyenler, şimdi daha ileri giderek meselenin Kürtlerle Türkler arasında bir mesele olduğunu ifade ediyorlar. Sistemle Kürtler arasındaki bir mesele sistemle Kürtler arasında,Kürtlerle Türkler arasındaki bir mesele ise bu iki topluluk arasında çözülür.Problemi iki topluluğun problemi olarak takdim etmek,tarafların bir arada yaşamalarında problem olduğuna bizi inandırıp, ileride bunu yolları ayırmanın bir vesilesi yapmaktır.

İsteyen istediğini yazar.Kimsenin düşüncelerine ipotek konulamaz. Ama zaman gibi muhafazakar, dindar, daha çok milli refleksleri önde olan kitlelerin desteklediği bir gazetenin sayfalarını bu tip fikirlerin platformuna çevirmesi çok isabetli bir tutum değil.Sadece Gazetenin 7.8.2009 tarihli nüshasında Kürt açılımı ile ilgili 13 haber yorum vardı.Türkiyenin bütün meselelerini, problemlerini bu soruna özgülemek doğru bir yaklaşım biçimi gibi gözükmüyor.

Öte taraftan Bejan matur’un satır aralarında Apo yu Kürtlerin tabii lideriymiş gibi takdim eden, cezaevi günlerine, istediği kitaplara dönük yazıları da zaman üzerinden İmralıdaki kişiyi meşrulaştırma çabalarıdır. Görüldüğü kadarıyla zaman gazetesi de bu meşrulaştırma gayretinden rahatsızlık duymuyor.Matur Apo’dan bize hayırlı,güzel!? Haberler vermekle yetinmiyor, Güneye yaptığı bir yolculukta bir vatandaşımızın açılımı kast ederek Türkiye modeli denilmesini doğru bulmadığına dair düşüncelerini aktardıktan sonra, esasen kendisinin de kelimeler ve kavramlar üzerinde çok hassas olduğunu ama Türkiye modeli ifadesinin Türkiye vatandaşlığını çağrıştırdığı,ırka, kökene vurgu yapmadığı için kabul edilebilir olduğunu,bunun yerine Türk modeli denilmesi halinde buna kendisinin de karşı çıkacağını söylüyor. Yani içinde Kürt ifadesi geçen her şey normal, ama Türk kavramı geçen her şey şövenizm, ırkçılık, ayrımcılık olarak mütalaa ediliyor. Şimdi sorarım zamana Türk kavramı karşı çıkılacak bir şey midir?

Türkiyenin bu terör belasından, ayrımcılık fitnesinden kurtarılması elbette şart. Kimsenin buna itirazı olamaz. Ama açılım diye sihirli bir formül bulunmuş gibi her söylenenin peşinden gözü kapalı gitmek, okuyuculardan da bunu beklemek çok doğru bir davranış değil.Zaman bizi yıllardır PKK ya yakın çevrelerin argümanlarına inandırmaya çalışıyor. Çünkü açılımın gerekli olduğuna inanmak için önce sorunun vahametine inandırılmanız gerekiyor. Zaman son günlerde bunu yapıyor ve bence çok yanlış yapıyor. Okuyucu hiçbir gazeteye açık çek vermemiştir. Yükselttiği gibi indirmesini de bilir.Bizden hatırlatması...

Selçuk Özdağ
VAKİT

k.http://www.habervaktim.com/yazar/16520/zaman_nereye_kosuyor.html
 
asıL böLücüLüğü kim yapıyor iyi görmek Lazım..
 
kürt devleti özerklik söz konusu olunca hemen atatürkçü oldun ayrıca tarihten yoksunsun atatürk zamanındada kurtulus savası zamanındada kürt ayaklanmalar olmustur ve atamız bastırmıstır evet ataturk barıstan ve uzlasmadan yanaydı ama karısıtırmayın lafı istediginiz yere cekmeyin eger atatürk senin dediğin gibi bir barıstan yana olsaydı savası masa basında bitirir isteyenlere toprakları verir bizide savastan kurtatırdı deilmi, dünyaya kafa tutmus bir lider icin barıs ve uzlasmacı özelliğini teslimiyetcilikle ve caresizlikle karısıtmra



ayrıca buna inanan birisi varsa ALLAH akıl fikir versin:durdurun



Kurmay binbaşı olan Alparslan Türkeş (Amerikada) Washıngtonda bulunan daimi gurup nezninde Türk Genelkurmayının Temsil Heyeti üyeliğine tayin edilmiştir. 1957 yılının sonuna kadar vazifesini sürdürmüştür. Bu süre içerisinde Üniversity of America (Amerika Üniversitesi)ya devam etmiş, International Economics tahsili görmüştür. Daha sonra yurda dönen Alparslan TÜRKEŞ, 1959da Almanyaya Atom ve Nükleer Okuluna gönderilmiş, bu okuluda başarı ile bitirmiştir

sende biraz dogru yerlerden oku , askeriye mensubu bir kişi ya tayinle yada askeriyenin gerekli duyup actıgı sınavlarla yurt dısı egitimine gider cahil sana bide cvp veriyorm



neden doguda yeteri kadar okul yok iş imkanı yok devletmi yardım etmiyor halk neden cahil?
yıllarca oraya giden ögretmenler vuranları destkelemdilermi fabrika kursan kim calısacak ordaki asiret agaları buarkımı marabayı düğünlerinde kiloyla altın takılıyor paraları cok neden hic bir yatırım yapmıyolar neden batıda iş yapıolar tmm batıda kazan ama dogudada hemseini koru gözet iş imkanı sagla birbirlerine yardım etmiyolar ama emin ol devletin bircok destegi olmustur doguya ve dogudaki insanlara hem askeriyenin hem devletin
ben tarafsız yerden bakıyorum...üstelik o yıllarda abd ye giden askerlerin hepsi özel gerilla eğitimi alıp geldi ve gelidikten sonra ordudan atılır ve sonra parti kurar türkeş ve ocaklara kayıtlı olan bazı gençler gerilla eğitimi alır...ve her ne hikmet ve tesadüfse o tarihten itibaren türkiyede suikastler ve faili meçhullerde bir patlama olur....
ve benim en resmi ağızdan kanıtım dönemin başbakanı bülent ecevit bizzat bir askerden mhp ocaklarındaki bazı kişilerin özel harp dairesi mesnubu olduğunu öğrenir bu kesindir ve kimse de inkar yada aksini ispatlayamaz biraz daha araştırma yap....


birde kürtler ayaklanmış diyorsun
aceba türklerdeki atatürke karşı ayaklanmıyı(çerkez ethem) neden yazmıyorsun bazı yerel ve küçük gurupların ayaklanmalarını gelip sanki büyük bir iç savaş çıkmış gibi yazıyorsun.ama fessatlık ve düşmanlık tohumları sizin gibilerin kalbini çürütmüş...
 
Arkadaşlar ben yurtdışında yaşıyorum şahit olduğum bir olayı anlatıyorum bu kürt açılımı ile ilgili bir kaç kişi konuşuyor içlerinden biri diyor ki bu açılımlar pkk nın eylemleri sayensinde oldu biz Türklerin kanını akıttık ve bu devlet artık bizim ne olduğumuzu anladı her istediğimizi alırız bu konuşma Türkçe yapılıyor


tabi ben bunu duyduğum an konuya dahil oldum bu adamlar kürt vatansız refuse adamlar buraya sığınmışlar neymiş Türkiyede bunlara hak verilmiyormuş siyasi baskı varmış ırkçılık varmış hepsi pkk yandaşı sonrada öğrendim bunlara tatile Türkiyeye gidyorlar geziyorlar buraya geldiklerinde Türkiyeyi kötülüyorlar...böyle bir kansızlık olur mu....

onlara dedim ki siz kürt olarak Türkiye ye ne verdinizde ne istiyorsunuz

uzatmayım bu şerefsizlere göre bu açılımlar pkk sayesinde yapılıyor ve bu savaşı pkk kazandı diyorlar

burda çok ince bir çizgi var akp acaba bu açılımla ne yapmayı planlıyor anlamak mümkün değil bu ülkenin bekasını bozmak isteyen tüm güçlerin Allah belasını versin

Yeter bu kadar bu ülkede oyunlar artık kenetlenelim geçmişi tartışmanın hiç bir anlamı yok geleceğimize bakalım

pkk yok olmadan bir adım bile atılmamalı sanki pkk yok olmuş gibi davranılıyor
 
Silahlı teröristler dağlarda gezinirken açılım yapmak devletin aciz durumda olduğunu gösterir.
 
Silahlı teröristler dağlarda gezinirken açılım yapmak devletin aciz durumda olduğunu gösterir.

devlet aciz durumda değil.akp hükümeti aciz durumda.

Ya terörist Apo, dağdakileri uyutuyor!...

Ya da Başbakan Tayyip Erdoğan, ovadaki halkı kandırıyor. Siz görünene bakmayın. Işık oyunlarına... Renk kaydırmalarına... Şekilden şekle girmelere sakın kanmayın. Aslında ortaya konan masa tektir ve masaya oturanlar iki kişidir.

Biri TC devleti.

Öbürü PKK.

TC devletini “demokratik kriterlere uygun” olarak kuşkusuz, Başbakan Tayyip Erdoğan temsil ediyor. Masanın öbür yanında ise Abdulah Öcalan var. Son fırça darbelerini, final rötuşları, ince sıvayı bu iki isim yapacak; ancak, ağzına bakılan Apo’dur!

Çünkü TC tarafı çöktü.

Barışalım diyen TC oldu.

Oysa savaşı başlatan Apo’ydu, terörü ateşleyen, kalkışmanın yolunu açan, başta dünya süperi ABD olmak üzere; Yunanistan, Almanya, Fransa, Rusya, İngiltere, İtalya’nın “Orta Doğu’daki petrole hâkim olmak için bu coğrafyadaki halkları parçala ve bağımlı yap” stratejisinin ince kimyasını en iyi okuyan oydu. Türkiye’nin Güneydoğu Anadolu’sunda “Kürt bölücülüğüne gönül koymuş feodal tafralı aşiret ağaları, onların yeni kuşak çocukları ve tripleks villalarda oturan yeni Kürt kapitalist zenginlerinin” katkısını harekete geçirerek PKK’ya TC Ordusu’yla 25 yıl savaşabilme gücü vermiş lider Abdullah Öcalan oldu.

Şimdi inisiyatif ona geçti.

Ezilen durumundaydı.

Yol haritası yapan oldu.

Tepkiciydi.

Şimdi etkileyen oldu.

Bu açılımla birlikte ve bundan sonra; “Güneydoğu’da 25 yıl önce başlatılan terörist kalkışmanın nasıl sonuçlanacağına” karar verecek olan Apo’dur.

4 gün kaldı.

4 gün sonra, 15 Ağustos Cumartesi günü PKK’nın kurucusu ve güçlü lideri Apo, İmralı’da yattığı 13 metrekarelik hücresinden “yol haritasını” açıklayacak.

TC ise altyapı hazırlıyor.

ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin de “deneyimlerimizi paylaşıyoruz” dediği yüksek katkılarıyla oluşan “iyimser içerikli demokratik açılıma” Başbakan Tayyip Erdoğan’ın verdiği yüksek ivmenin meyveleri de işte görülmeye başladı. TC devletinin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, önceki gün geldiği Bitlis’te, 86 yıllık jakoben ulus devletin adını Türkçe “Güroymak” diye değiştirdiği ilçenin ismini yeniden Kürtçe “Norşin” diye söyledi. TC ulus devletinin 86 yıldır atmaya üşendiği “demokratik açılım adımını” bir dakika içinde attı.

İlçenin adı “Güroymak”tı.

Bir dakikada “Norşin” oldu.

İşte sana Apo’nun gücü!

Dr. Naci Kutlay ile sosyolog İsmail Beşikçi’nin kitaplarında vardır, “farklılıklar bizim zenginliklerimizdir, Kürtleri ezmeyelim, dillerini yasaklamayalım” diyen TİP’in temsilcileri, 1960’lı yıllarda gittikleri yerlerde taşlanıyorlardı. Kayseri’ye gittiklerinde taşlananlar arasında o zaman TİP’ten milletvekili olan Çetin Altan da vardı ve taşlayanlardan biri de bugünkü Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’dü. (Polis kayıtlarına geçmiştir.) O yıllarda Çetin Altan’ı taşlayan Abdullah Gül, bugün “farklılığımız zenginliğimizdir” diyerek Bitlis’in ilçesi Güroymak’ın Türkçe adını “Norşin” diye Kürtçeye çeviriyor.

Apo İmralı’da gülüyordur.

Çünkü bu Norşin ilçesi, esasen Ermenilerin sayılır ve Ermeniler Ruslar ile bir olup Türk askerini arkadan vurmadan önce Norşin’in bir Ermenice ismi de mutlaka vardı ama onu şimdi boş ver.

Ermenice ismi unut.

Türkçe ismi sil, kazı.

Kürtçe ismi hatırla.

Al sana açılımlı demokrasi!

Bu açılımlar Apo’yu keyiflendirir fakat dağa bölünmek için çıkmış, “tek bayrak yerine çift bayrak, tek devlet yerine çift devlet, tek millet yerine çift millet isteyen” PKK’yı tatmin eder mi? Ya terörist Apo, ABD ve AB’nin katkılarıyla Tayyip Erdoğan ile anlaştı dağdakileri birlikte kandırıyorlar ya da Tayyip Erdoğan biz ovadakileri uyutuyor.

4 gün kaldı.

Uyanacağız.

KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...10.08.2009&Newsid=253111&Categoryid=4&wid=108

“Deneme-yanılma” derken, “deneme-yamulma” olmasın

“Açılım” giderek ilginç bir hal almaya başladı. Ülkenin en ciddi konusu bir takım çıkışlarla ve tabii yine medya kullanılarak acayip bir hale sokuluyor. Zaten acayipti, büsbütün acayipleşiyor.

Bir bakıyorsunuz, bir şehit annesiyle bir PKK’lı annesini yan yana getirmiş, sözde “barış” mesajları verdiriyorlar. Ülkenin iliklere işlemiş en büyük yarasını akılları sıra iki annenin mesajlarıyla kapatmaya çalışıyorlar.

Bir bakıyorsunuz, Amerikan Elçisi siyasal partileri dolaşıyor, “Kürt açılımı” nı konuşuyor, ardından çocuk kandırır gibi, “Bu Amerikan projesi değil, Türkiye’nin kendi projesidir” diye açıklamalar yapıyor.

Bir bakıyorsunuz, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk, “Oturalım rakı masasında bu işi konuşalım” diyor.

Bir bakıyorsunuz, Doğu Ergil isimli bir profesör, çıkıyor ve şöyle sözler söylüyor:

“Çözüm için önce küçük küçük adımlar, ardından da büyük adımlar atılır. Denemeler, yanılmalar olacaktır. Açılım iki yılda sonuç verir. Beş yıl içinde de Kürt sorunu çözülmüş olur. Beş yıl sonra artık bu sorunu konuşmuyor olabiliriz.”

Arkadaş sanki “deneme-yanılma yöntemi”yle turşu kuruyor. Olmadı, baştan...

Bir sosyoloji hocası olarak, sosyal bilimlerde deneme-yanılma yönteminin nasıl uygulandığını, “Kürt sorunu”nun “çözüm” ünde hangi “denemeler”in yapılabileceğini, hangi “yanılmalar”ın yaşanabileceğini ve yanılmaların nasıl düzeltileceğini açıklayacaktır herhalde...

***


Dedim ya, iş ciddiyetten giderek uzaklaşıyor.

Ama iş ciddi. Çok riskli bir süreç başlıyor.

Şöyle bir izlenim yaratılıyor, bir zamandır: PKK silah bırakacak, genel bir af çıkarılacak, lider kadrosu başka ülkelere gönderilecek, hükümet de Kürtlere yeni haklar getirecek. Bu yeni hakların ne olduğu hâlâ belli değil. Ama bütün projenin PKK’nın teslim olacağı, terörün biteceği varsayımı üzerine dayandırıldığı ya da o izlenimin verildiği görülüyor.

PKK silah bırakır mı? Dağdaki liderleri ve militanları teslim olur mu?

PKK’yı kullananlar pekâlâ biliyorlar ki, “akan kan dursun” sloganı üzerine bina edilmeye çalışılan “açılım”ın nedeni o örgütün silahlı gücü ve saldırılarıdır. O güç ortadan kalktığı gün, o güce dayanarak siyaset yapanların, strateji üretenlerin ve onların denizaşırı ağababalarının elinde koz kalmayacaktır. O koz elden gidince de, Güneydoğu’da bazı köy ve kasabalara Kürtçe isimlerinin geri verilmesiyle yetinmek zorunda kalacaklardır ki, 25 yıldır sürdürdükleri savaşın amacı da herhalde birkaç köyün Kürtçe isimlerini geri almak değildir.

***


Verilen her tavizden sonra bir yenisini istemek için teröre ve “akan kan dursun” edebiyatına muhtaçtır bu güçler.

Böyle olmasaydı, Irak’ın patronu Amerikan ordusu, PKK’yı bir gecede toplayıp, teslim etmez miydi, edemez miydi?

Kürtçe eğitimden, Kürtçenin resmi dil olmasına; anayasanın iki milletli hale getirilmesinden özerkliğe, oradan federasyona kadar, bugüne kadar açıklamaktan çekinmedikleri, son günlerde daha da yüksek sesle dile getirdikleri amaçlarını masaya sürmek için dağlarda silahlı adamları hep olacaktır. Ve o adamlar Irak’ın kuzeyine egemen olan yerli ve yabancı güçler tarafından hep korunup kollanacaktır.

Başlangıçta Mahmur kampı üzerinden birkaç yüz garibanın, medyadan atılacak zafer çığlıkları ve alkış yağmuru altında teslimi, onlar için herhalde büyük bir kayıp olmayacaktır.

Bir sürece girildi artık. “Deneme-yanılma” mı, yoksa “deneme-yamulma” mı, önümüzdeki dönemde göreceğiz. Dileriz sonu iyi olur.

KAYNAK: http://haber.gazetevatan.com/haberd...10.08.2009&Newsid=253133&Categoryid=4&wid=166
 
Açılımı açalım


Terör örgütü ile ilgisi olmayan birtakım it kopuk takımının da şahsi kavgalarında örgütün arkasına sığınmaya çalıştıkları acıklı-güldürücü bir gerçektir... Kağnı gölgesinde yürüyüp ‘benim gölgemdir’ diyen itler de vardır.
Türlü sebeplerden Türk’e, Türkiye Cumhuriyeti’ne, Türkiye halkına derin düşmanlık duygularıyla dolu birileri var ki yaptıkları da bunun benzeri...
Kimileri eskiden köktenci Marksist-Leninist iken, şimdilerde köktenci liberal... Altyapı çözümlerinde aşırı kolektivizmden, uç kapitalizme geçiş yapmışlar. Ama üst yapı kavramlarında nedense Türk milletine ve milletin değerlerine karşıtlıkları sürüyor...
Kimileri iç dünyalarında kendilerini başka bir millete bağlı hissediyorlar ama bunu dışa yansıtmayı akılcı bulmuyorlar.
Kimileri de oradan buradan gelmiş ve bir yerlerde buluşmuşlar... Azınlığın azınlığı ama gürültülü ses çıkaran bir koro olmuşlar... Söylüyorlar da söylüyorlar.
Ve işte bize özgü bir liberallik akımına karışmış akıp gidiyorlar...
Doğrudan, kendilerinin derinliklerindekini ortaya koyamadıklarından Kürt meselesini kullanıyorlar, kurcalıyorlar, kaşıyorlar ve karıştırıyorlar. Kürtlerin büyük çoğunluğunun akıllarından bile geçirmediğini savunuyormuş gibi yapıyorlar...
Sonunda Türkiye Cumhuriyeti’nin adını bile tartışmaya açacak bir süreç başlatılmıştır.
Biz Türklerin, yani ana dili ne olursa olsun kendisini Türk hissedenlerin, yani Türkiye’nin çok çok çok büyük çoğunluğunun da ayranı kabarıyor...
Acaba istedikleri bu mu?
Hayır!.. Biz yine de ayranları kabartmayalım. Ama gerçeği hatırlatalım.
Bir örnek verelim:
Özal Başbakandı... Bakanlar Kurulu’nda oturmuş toplantının açılması için onu beklerken bir yandan da sohbet ediyorduk. Söz oraya geldi ve bir bakan arkadaşımız dedi ki: “Benim bir yanım Gürcü, bir yanım Çerkez... Biz Kafkasyalılar bu Anadolu halkını pek beğenmeyiz... Ama bir gerçeği unuturuz... Bizler, hepimiz Türkmen’in çadırına konuk geldik...”
Bu sözleri bir dost meclisinde anlattım. Bir arkadaş dedi ki: “O sözlerin benzerini Prof. Dr. Şaban Karataş da söylemişti... Kafkasya’dan, Balkanlar’dan, oradan buradan gelenler var... Ama nereye gelmişler? Türkmen Çadırına...”
Türkiye Türklüğü, elbette dünya Türklüğü içindedir ama özüne özgü de bir gerçekliği vardır. Bu gerçeklik Selçuklu ile başlar. Kınık Türkmenleridirler... Osmanlı ile sürer... Kayı Türkmenleridirler... Atatürk ile yeniden oluşur... Kocacık Yörüklerindendir...
Elbette bu dev çadırın altına gelenler eli boş gelmediler. Her gelenlerle yeniden oluşan Türkiye Türklüğü gerçeğinden söz ediyorum...
Alpaslan, Roma İmparatoru Romen Diyojen’in devletinin sınırlarına girdiğini duyduğunda Halep’teydi... 10 bin Türkmen atlısı ile yola çıktı... 10 bin Kürt atlısı da kendisine katıldı... Başka katılanlar da oldu ve
50 bine ulaştı... Roma ordusundaki Hıristiyan Türklerin, Uzların ve Kıpçakların da bir kısmı Alpaslan’ın tarafına geçti ve Malazgirt zaferi gerçekleşti...
Anadolu’nun yerli Hıristiyan Türkleri’nden, başka halklardan Müslüman olanlar da Türklüğe katıldılar... Balkanlarda Müslümanlık ve Türklük özdeş kelimeler oldu. O oldu, bu oldu ve Anadolu’nun, Balkanların, Kafkasların ve hatta Avrupa halklarının katılımıyla güzel bir millet ortaya çıktı. İşte bu
Türkiye Türklüğüdür.
Şimdi ne diyorsunuz siz?
Bu oluşu geri mi çevirelim? Nehirleri tersine mi akıtalım. Tarihin Türk adını verdiği Milleti ortadan mı kaldıralım?
Milletimizi oluşturan bütün parçaların varsa ana dillerine, ayrı kültürlerine sahip çıkmak ve onları da devletimizin koruması ve güvencesi altına almak varken... Bizi birleştiren İstanbul Türkçesi’ne rakip yeni diller mi icat etmek istiyorsunuz... O dilleri konuşan yurttaşımıza bundan daha büyük kötülük olmaz...
Hayır orada durun... Bundan ilerisi çıkmaz sokaktır.
Sonuna kadar demokrasi... Tamam... Sonuna kadar insan hakları... Tamam...
Ama sizin dediğinizin olması için önce Bavyeracayı Almanya’da, Brötoncayı Fransa’da, Galceyi İngiltere’de, Katolancayı İspanya’da ve dünyanın bütün dillerini ABD’de ikinci resmi dil yapmanız gerekir.
Yapın da gelin...

Namık Kemal Zeybek
RADİKAL
 
Güdümlü Amerikan füzesi :)

abd nin ıkarları doğrultusunda,etnik ayrışımın ilk parçası sahneye kondu.İkinci aşamada din ele alınacak ve kürtlerin dini tartışılacak.Son aşamada satacak hiç bir şeyi kalmamış hükümetin,çareyi toprak satışı,yeraltı satışı ile çözüme ulaştıracağı kanaati taşımaktayız.
Gelişmeler;
ibretlik ve nahoş olaylarla dolu.Bin yıldır sesi-soluğu çıkmayan bir topluma kimlik kazandırma mücadelesinin altından ya harbi yahudiler,yada müslüman kimliğine bürünmüş bizim çakma yahudiler çıkacaktır.
Türk-kürt açılımı derken memleketten bir düzine enerji anlaşması yada görüşmeleri geldi geçti.Bizden çıkanın değilde zarar olarak girenin boyutlarını vermeye kimse yanaşamıyor.Zoraki ve emrivaki işlerle bir kaç grubun milyondolarlar kazanacağı bu görüşmelerin içeriğinden kaç kişinin haberi vardır?
Yarın soracaklar;
toprağını,milliyetini ne yapacaksın?Bütün zenginliklerini çaldım,kölem oldun dediğinde yahudinin,
bu sözlerine cevap verebilecekmisiniz?

ha doğru ya;
siz işinize gelince müslüman,
işinize gelince çağdaş,
işinize gelince vatanperver,
işinize gelince her halt oluyorsunuz ama
bir tek TÜRK olmayı beceremediniz...
 
Geri
Üst