Amerikan Mandası İsteyenler

Albayrak

Can Feda
Katılım
23 May 2007
Mesajlar
4,439
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
Aydınlığın karanlıkla savaşından...
Ya İSTİKLÂL Ya ÖLÜM!

Mustafa Kemal Paşa yalnızca İstanbul Hükümeti ve İngilizler'in hazırladıkları tehlikelerle mücadele etmeyecek, Erzurum Kongresi sonrası gittikçe artan "Amerikan Mandası" taraftarlarına karşı koymak zorunda kalacaktır. En yakın arkadaşı ve aydınların büyük bir kısmı bu düşünceye kapılmışlar ve O'na, mandayı kabul edelim diye baskı yapıyorlardı.

İstanbul'dan Halide Edip ve Kara Vasıf'dan gelen mektup (Mektubun tam metni aşağıda verilmiştir) Ali Fuat Paşa tarafından özetlenerek 28 Ağustos'ta Erzurum'a yollanmıştı. Mektupların asılları telgrafla yollanamadığı için postayla yolda idiler. Üç mektupta da Amerikan Mandası'ndan söz ediliyordu. Amerikan mandasının ekonomik ve medeni destekten ibaret olduğu sözleri ile dolu telgrafları alan Mustafa Kemal Paşa çok sinirlenmişti. Manda isteyenlerin telgrafları okunduktan sonra, yanındakilere şöyle diyordu:

"Biz başarılı olacağız. Buna şüphem yok. Acaba zafere kavuştuğumuz ve memleketi kurtardığımız zaman Osmanlı ricalinin ileri gelenleri utanmak hissini duyabilecekler mi?.. Öyle bir manda istenecek veya verilecekmiş ki, hakimiyet hakkına, dışarda temsil hakkımıza, kültürel bağımsızlığımıza, vatan bütünlüğümüze dokunulmayacakmış. Buna ve böylesine, Amerikalılar değil, çocuklar bile güler. Her şeyin başında Amerikalılar kendilerine hiçbir menfaat temin etmeden böyle bir mandayı niçin kabul etsinler? Amerikalılar bizim kara gözlerimize mi aşık olacaklar. Bune hayal ve ne gaflettir? Hayır Paşalar hayır, hayır, beyefendiler hayır, hayır, hayır hanımefendiler hayır, manda yok, Ya istiklal ya ölüm var...

Amerikan mandası diye çırpınanlar, düşman işgali altında bulunan sinirleri ve zaafları ile bu millete ve bize inanmayanlardır. Bizim hayal ve macera peşinde koştuğumuzu sananlardır. Eğer, bunlar Anadolu'nun ve Türk milletinin gerçek duygularını bilseler, bizim çalışmalarımızın hedefini kavrayabilseler, Erzurum Kongresi kararlarının nasıl bir millî vicdan ürünü olduğunu takdir edebilseler, bu sakim (hastalıklı) fikirlerinden dolayı utanç duyarlar. Bunlar, ümitsizlik ve bozgunluk içinde realitelerden uzak olarak yaşayan ve ne yapacaklarını, ne yapılmakta olduğunu bilmeyen insanlardır.

Kongre hissiyatını açıklıkla belirtmiştir. Heyet-i Temsiliye (Temsil Kurulu) kararını vermiştir. Millî irade şuur ve istikametini bulmuştur. Davamız yürümektedir ve yürüyecektir. Başarılı olmamak için hiçbir sebep yoktur. Hiçbir olumsuz kararı tanımayacağız. Tek ve değişmez parola şudur: Tek tepe, tek kurşun kalıncaya kadar mücadele, yahut da: Ya İstiklal, Ya Ölüm!"


Erzurum'da, Sivas'a gelme hazırlıkları yapıldığı bir sırada kendisine sorulan: "Paşam, Sivas'ta galiba manda meselesi bizi çok üzecek ve yoracak" sorusuna heyecanla şu cevabı verir: "Ahmaklar, memleketi Amerikan mandasına, İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk istiklalini feda ediyorlar ."

Kongre için Sivas'a erken gelen İstanbul delegeleri diğer delegeleri de etkileyerek, Amerikan mandasını isteyen bir muhtıra (rapor) hazırladılar. Bu rapor Sivas Kongresi gündemine alındı.

8 Eylül 1919 günü Kongre mandayı tartışmaya başladı. Özellikle İstanbul'dan gelen Kara Vasıf Bey, İsmail Fazıl(Cebesoy) Paşa, İsmail Hami (Danişment) Bey ve Refet (Bele) Bey, Kongre salonunu etkileyecek uzun konuşmalar yaparak, Amerikan mandasını savundular. Kara Vasıf Beyin konuşması sırasında delegelerden biri : " İstanbul'dan mandayı mı bize hediye getirdiniz?" diye bağırdı.

Refet Beyin konuşmasının delegeler üzerinde o kadar etkili olmuştu ki, oylamaya geçilmesi durumunda manda kararı çıkacağından korkan Mustafa Kemal Paşa, toplantıya on dakika ara verir.

Ahmet Nuri Bey (Bursa) ve Raif(Dinç) Efendi mandayı savunanları eleştirdiler. Bağımsızlıktan yana tavır koydular. Mandayı savunanları Bağımsızlığa karşı olmakla suçladılar. Bunun üzerine İsmail Fazıl Paşa "Yanlış anlaşıldığı için raporumuzu geri çekiyoruz. Hiç verilmemiş saydık" dedi.

8 Eylül gecesi evlerde ve Kongre binasında manda üzerine konuşmalar ve tartışmalar sürdü. Ertesi gün Kongre manda tartışmalarına devam etti. Rauf(Orbay) Beyin teklifi ile : "Amerika'da yıllardan beri aleyhimizde yapılmakta olan olumsuz propagandaların doğurduğu yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için Amerika'dan bir kurul istenmesine ve inceleme sonucunda gerçeklerin gösterilmesi" kararına varıldı.
Böylece hem manda istekleri gömüldü, hem de mandayı savunanlar küstürülmeyerek bu sorun çözüme kavuşturuldu.

Manda konusundaki görüşmelerin sonucu Sivas Kongresi kararlarına şöyle yansıdı : "... Devlet ve milletimizin iç ve dış bağımsızlığı ve vatanımızın bütünlüğü saklı kalmak şartıyla, altıncı maddede yazılı sınırlar içinde, milli ilkelere saygılı olan ve vatanımıza karşı saldırı ve yayılma amacı gütmeyen herhangi bir devletin teknik, sanayi, ekonomik yardımını memnuniyetle karşılarız ...."

Mustafa Kemal Paşa, mandayı savunanları karşısına almadan Sivas Kongresi'ni başarı ile yönetmiş ve mandanın reddedilerek, bağımsızlık kararının çıkmasını başarıyla sağlamıştır. Gösterdiği liderlik sabrıyla, Kongrenin birlik ve beraberlik içinde çalıştığını ve sonuçlandığını dost, düşman herkese göstermiştir.

Manda İsteklerine karşı Bir Türk Gencinin Haykırışı
Manda tartışmalarının yoğun olarak yaşandığı 8 Eylül gününün gecesi Mustafa Kemal'in odası her zamankinden daha kalabalıktı. Özellikle Denizli delegeleri olan Necip Ali, Yusuf Beylerle, Şeyh Fevzi Efendi, Hikmet, Osman Nuri, Ahmet Nuri Beyler lise binasında delegelere ayrılan koğuşta kaldıklarından, onların da katılımıyla Paşanın odasında toplananların sayısı çoğalmıştı.

Mustafa Kemal Paşa etrafındakilere hitaben:

"İstanbul'dakiler ve buradakiler nevmid (ümitsiz ) ve hasta insanlardır. Ecnebi işgal etkisi altında cesaret ve ümitlerini kaybetmiş olmanın verdiği teessürle ( keder â€" üzüntü ) ve marazi (hastalıklı ) bir haleti ruhiye ( ruh hali- psikoloji ) içinde hareket ediyorlar. Bunun başka türlü izahı yoktur."

"Bir milletin istiklâl hakkını aramasından ve bu yolda gerekiyorsa son damla kanını akıtmasından daha tabiî ne tasavvur edilebilir? Şerefsiz, istiklâlsiz, esir bir millet çocukları olarak yaşamak yerine, efendice ve kahramanca ölmek elbette ki şayanı tercihtir ( seçilmeye değerdir). Bunu anlayamamak ne garip mantıktır?" dedi. Delegeler de konuşuyor, manda aleyhinde söz ediyorlardı.

Hikmet ismindeki Askeri Tıbbiye öğrencisi, Sivas Kongresi'nde öğrenci arkadaşlarının temsilcisi olarak bulunuyordu. Aralarında topladıkları para ile onu Sivas'a göndermişlerdi. Heyecanlı, atak bir vatanseverdi.

Gece, Paşanın odasında Hikmet Bey de vardı. Gündüz yaşanan tartışmaların etkisiyle olsa gerek titriyordu. Sanki birdenbire ateş ve heyecan kesilmiş olarak, yüksek sesle:

"- Paşam, delegesi bulunduğum tıbbiyeliler beni buraya istiklâl davamızı başarmak yolundaki mesaiye katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem.. Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar her kim olursa olsun şiddetle red ve takbih ederiz (çirkin görürüz) . Farzı Muhal (var sayalım) , manda fikrini siz kabul ederseniz sizi de reddeder, Mustafa Kemal'i "vatan kurtarıcısı değil, vatan batırıcısı" olarak adlandırır ve tel'in (lanet okuma, protesto etme ) ederiz ." diye bağırdı.

Bu gencin yürekten kopup gelen bu sözleri karşısında orada bulunanların gözleri yaşarmıştı. Mustafa Kemal Paşa da duygulanmıştı. Heyecanlı bir sesle:

"Arkadaşlar gençliğe bakın, Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin." dedi , sonra Hikmet Beye dönerek:

"Evlat, müsterih ol. " rahat ol" . Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum. Biz, ekalliyette "azınlıkta" kalsak dahi mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklâl, ya ölüm ."

Tıbbiyeli genç, hemen yerinden fırladı:

" Var ol paşam ..." diyerek Mustafa Kemal'in elini öptü. Mustafa Kemal, kongreye aydın Türk gençliğinin ve tıbbiyenin temsilcisi olarak üniformasıyla katılan bu yiğit delikanlının alnından öptü:

"Gençler, vatanın bütün ümit ve istikbali size, genç nesillerin anlayış ve enerjisine bağlanmıştır." dedi.

Bu günki AB-D güdümlü kafalardan hiç bir farkı olmayan Manda'nın kabul edilmesini isteyen Halide Edip'in mektubu...
Mustafa Kemal Paşa Hazretleri'ne
Saygıdeğer Efendim,

Memleketin siyasî durumu en son kertesine geldi. Kendimize bir yön çizebilmek için, Türk milletinin zarını atıp olumlu bir durum alma zamanı ise geçmek üzere bulunuyor.

Dış durum İstanbul'da şöyle görünüyor :
Fransa, İtalya, İngiltere, Türkiye'nin mandaterlik meselesini Amerikan Senatosu'na resmen teklif etmiş olmakla birlikte, Senato'nun bu teklifi kabul etmemesi için bütün güçlerini kullanıyorlar. Taksimden pay kaçırmak elbette işlerine gelmiyor.

Suriye'de aradığını bulamayan Fransa, zararını Türkiye'den kapatmak istiyor. İtalya namuslu bir emperyalist olduğundan, savaşa ancak Anadolu'nun bölüşülmesinde pay almak için girdiğini açıktan açığa söylüyor. İngiltere'nin oyunu biraz daha incedir.

İngiltere, Türk'ün birliğini, çağdaşlaşmasını, gerçek bir bağımsızlık kazanmasını, gelecekte bile istemiyor. Yeni imkân ve görüşlerle; tamamen çağdaş ve kuvvetli bir Müslüman-Türk hükümeti başında hilâfet de olursa, İngiltere'nin elindeki müslüman esirleri için kötü bir örnek olur. İngiltere Türkiye'yi bütünü ile ele geçirebilse, kafasını kolunu koparır, birkaç yılda sadık bir sömürge durumuna sokar. Buna, memleketimizde en başta ve özellikle dinî sınıflar çoktan taraftardırlar. Fakat bunu Fransa ile dövüşmeden yapabilmek mümkün olamayacağından taraftar olamaz. Fakat, Türkiye'yi bütün olarak korumak gereği duyulursa, yani bölüşmenin büyük askerî fedakârlıklarla yapılabileceğini anlarsa Lâtinleri sokmamak için Amerikan görüşünü tutar ve destekler. Nitekim İngiliz siyasetçileri arasında zaten bu görüşe eğilimli olanlar vardır. Morisson (Morison) gibi ünlü kimseler Amerika'nın Türkiye'de manda kurmasını istiyorlar.

Başka bir çözüm yolu da, Türkiye'yi Trakya'dan, İzmir'den, Adana'dan, belki de Trabzon'dan ve hele İstanbul'dan yoksun bıraktıktan sonra, eski Kapitülasyonları ve boğulmaya mahkûm iç sınırlarıyla başbaşa bırakmak.

Biz İstanbul'da, kendimiz için, bütün eski ve yeni Türkiye sınırlarını içine almak üzere geçici bir Amerikan mandasını ehven-i şer olarak görüyoruz. Dayandığımız noktalar şunlardır :

1- Aramızda, hangi şartlar altında olursa olsun, Hıristiyan azınlıklar kalacaktır. Bunlar hem Osmanlı vatandaşı olma haklarından yararlanacaklar hem de dışarıda bir Avrupa devletine dayanarak karışıklık çıkaracaklar, sürekli olarak müdahaleye yol açacaklar ve zaten göstermelikten ibaret olan bağımsızlığımızdan azınlıklar adına her yıl bir parça daha kaybedeceğiz.

Güçlü bir hükümet ve çağdaş bir idare kurulabilmesi için, patrikhanenin siyasî imtiyazla, azınlıkların kuvvetli devletler vasıtasıyla yaptıkları sürekli tehditler ortadan kalkmalıdır. Küçük ve zayıf bir Türkiye bunu başaramayacaktır.

2 - Biribirini yok eden, çıkar sağlama, hırsızlık, macera ve şöhret için yaşayanların hırsını doyuran bu hükümet anlayışı yerine, milletin refah ve kalkınmasını sağlayabilecek, halkı ve köyleri, sağlığı ve zihniyeti ile çağdaş bir halk durumuna getirebilecek bir hükümet anlayış ve uygulamasına ihtiyacımız var. Bunun için gerekli olan paraya uzmanlığa ve kudrete sahip değiliz. Siyasî dış borçlar, siyasî esareti artırıyor. Taraf tutma, cahillik ve çok konuşmaktan başka olumlu bir sonuç veren yeni bir hayat yaratamıyoruz.

Bugünkü hükümet, adamlarını takdir etmese bile, halkı ve halk hükümeti kurulmasını yararlı gören Filipin gibi vahşî bir memleketi, bugün kendi kendini idareye muktedir çağdaş bir makine haline koyan Amerika, bu konuda çok işimize geliyor. On beş yirmi yıl sıkıntı çektikten sonra yeni bir Türkiye'yi, her ferdi öğrenimi ve zihniyetiyle gerçek bağımsızlığı kafasında ve cebinde taşıyan bir Türkiye'yi, ancak yeni dünyanın kabiliyeti yaratabilir.

3 - Yabancı devletlerin Türkiye üzerindeki rekabetlerini ve kuvvetlerini memleketimizden uzaklaştırabilecek bir yardımcıya ihtiyacımız var. Bunu ancak Avrupa dışında ve Avrupa'dan daha güçlü bir elde bulabiliriz.

4 - Bugünkü oldu bittileri ortadan kaldırmak ve davamızı sür'atle dünyaya karşı savunabilmek için, gerekli güce sahip bir devletin yardımını istemek lâzımdır. Yayılma siyaseti güden Avrupa'nın başvurduğu binbir yol ve alçakça siyasetine karşı böyle bir vekil olarak Amerika'yı kendimize kazanarak ortaya atabilirsek, Doğu Meselesi'ni de Türk Meselesi'ni de gelecek için kendimiz çözümlemiş olacağız.

Bu sebeplerden dolayı, bir an önce istememiz gereken Amerikan mandası da, elbette sakıncasız değildir. Haysiyetimizden epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz. Yalnız, bazılarının düşündüğü gibi, Amerika'nın resmî sıfatında dinî eğilim ve taraf tutma yoktur. Hıristiyanlara para verecek misyoner kadın Amerika'sı, Amerika'nın yönetim mekanizmasında bir yer tutmaz. Amerika'nın yönetim mekanizması dinsiz ve milliyetsizdir. O, türlü cins ve mezhepten insanları çok uyumlu ve kaynaşmış olarak bir arada tutmanın yolunu biliyor.

Amerika, Doğu'da mandaterlik yapmak Avrupa'da başına dert açmak niyetinde değildir. Fakat onların onur meselesi yaptıkları şey, yöntemleri ve idealleri ile Avrupa'dan daha üstün bir millet olmak iddiasıdır. Bir millet içtenlikle Amerikan milletine başvurursa, Avrupa'ya, girdikleri memleket ve milletin yararına nasıl bir idare kurduklarını göstermek isterler.

Amerikan resmî mahfillerinin önemli şahsiyetleri arasında epey lehimize bir hava oluştu. İstanbul'a Ermeni dostu olarak gelen birçok hatırı sayılı Amerikalı, Türk dostu ve Türk propagandacısı olarak döndüler.

Bu akımı temsil eden resmî ve gayrî resmî Amerikan görüşünün altında yatan gizli düşünce şudur: Türkiye'yi parçalamamak, eski sınırları içinde bir bütün halinde olduğu gibi korumak şartıyla genel ve tek bir mandaya bağlamak. Suriye, Amerikan Komisyonu orada iken, genel bir kongre toplayarak Amerika'yı istemiştir. Suriye'nin bu isteği Amerika'da çok iyi karşılanmıştır.

Amerika, bizim topraklarımız üzerinde Ermenistan kurmaya niyetli görünmüyor. Eğer mandayı alırlarsa, bütün milletleri eşit şartlar altında bir memleket evlâdı olarak kabul edip alacaklarını önemli çevrelerden haber aldım.

Ne var ki, Avrupa, mutlaka bir Ermenistan meselesi ortaya çıkarmak -özellikle İngiltere- Ermenilere tavizler vermek istiyor. Amerikan kamuoyunda zulüm görmüş Ermeniler adına bir oyun oynamaya çalışıyor. Avrupa korkusu bizim fikir adamlarını düşündürüyor. Reşat Hikmet Bey gibi, Câmi Bey gibi, hattâ millî birliğe şekil veren diplomatlarımızın, Ermeni meselesi için bir çözüm yolu tavsiyeleri var. Resmen size yazılıyor.

Çok tehlikeli anlar geçiriyoruz. Anadolu'daki mücadeleyi dikkat ve sevgiyle izleyen bir Amerika var. Hükümet ve İngilizler, bunun Hıristiyanları öldürmek, İttihatçılar getirmek için yapılan bir hareket olduğu düşüncesini Amerika'ya elbirliği ile benimsetmeye çalışıyorlar.

Her an bu Millî Mücadele'yi durdurmak için kuvvet gönderilmesi tasarlanıyor; bunun için İngilizleri kandırmaya çalışıyorlar. Millî Mücadele sür'atle ve olumlu isteklerle kendini ortaya koyarsa ve Hıristiyan düşmanlığı gibi bir rengi de olmazsa Amerika'da hemen destek bulacağını yine çok önemli çevreler garanti ediyorlar.

Sivas Kongresi toplanıncaya kadar, Amerikan komisyonunu alıkoymaya çalışıyoruz. Hattâ, kongreye Amerikalı bir gazeteci göndermeyi de belki başarabileceğiz.

İşte bütün bunlar karşısında, dâvâmızda bize yardımcı olabilmesi için, bu fırsat dakikalarını kaybetmeden, bölüşülme ve çözülme korkusu karşısında, kendimizi Amerika'ya başvurmaya mecbur görüyoruz Vasıf Bey kardeşimizle bu hususta birleştiğimiz noktaları kendisi de ayrıca yazacaktır.

Türkiye'yi azim ve irade sahibi geniş görüşlü bir iki kişi belki kurtarabilir. Macera ve boğuşma devri artık geçmiştir. Gelecek için kalkınma ve birlik savaşı açmaya mecburuz. Sınırlarında bu kadar çok evladı ölen zavallı memleketimizin düşünce ve medeniyet savaşında kaç tane şehidi var. Biz Türkiye'nin hayırlı evlâtlarından, yarının kurucuları olmalarını istiyoruz. Sizin, Rauf Bey kardeşimizle birlikte, temelleri bile çöken zavallı memleketimiz için uzakları görerek düşünüp çalışmanızı bekliyoruz.

Saygılarımı gönderir, başarınıza dua ederim. Millî dâvâda canıyla başıyla çalışanlar arasında, sade bir Türk askerinin alçak gönüllülüğü ile, sizinle birlikte olduğumu ifade ederim.

10.8.1919
Halide Edip

Bu mandacı görüşü savunanlar, ABD Başkanı Wilson'un ünlü 14 ilkesinden 12.'sinin Türklerin çoğunlukta bulunduğu topraklarda bağımsız bir Türk devletinin kurulmasına uygun olduğunu savunarak "Türk-Wilson Cemiyeti" kurdular. Bu dernek, 5 Aralık 1918 tarihinde, Halide Edip Adıvar, Yunus Nadi Abalıoğlu, Ahmet Emin Yalman gibi kişilerin imzalarıyla ABD Başkanı Wilson'a Amerikan mandası istemiyle başvurdu. Mektupta, azınlıkların haklarının güvence altında olacağı, önemli bakanlıklara birer Amerikalı Baş Müsteşar atanacağı, yine Amerikalı Baş Müsteşar Başkanlığı'nda toplanacak bu Müsteşarlar Kurulu'nun ülkeyi geliştirecek reformları saptayıp, uygulamaya koyacağı, reformların yürütülmesi hakkında milletçe güvence verileceği, polis ve jandarmanın bir Amerikalı genel müfettişe bağlanacağı belirtiliyordu.
 
kahrolsun emperyalizm
 
Ya İSTİKLÂL Ya ÖLÜM! şu zamanda çok anlamlı bir söz aslında her zaman anlamlıda bu zamanda tam oturur...
 
Geri
Üst