Dikenleri Yok Etmeye Soyunanlar... Gül Bahçesini Kurutmayın!

Uzunefe

Altın Üye
Katılım
22 Haz 2005
Mesajlar
13,353
Reaction score
0
Puanları
0
Yüksek Askeri Şûra tarafından Kara Kuvvetleri Komutanlığı‘na atanması beklenen 1’inci Ordu Komutanı Hasan Iğsız hakkında, hem de terfisinin görüşüldüğü saatlerde “sürpriz” bir soruşturma açıldı. Iğsız ile 18 subay, AKP‘yi yıpratmak için 42 internet sitesi birden kurmakla suçlanıyor.

***

Olayın “adli” tarafını izleyip, sonucu bekleyeceğiz.
Ama dört konu çok önemli:
Birincisi... Bu soruşturmanın zamanlaması...
Madem savcının elinde böyle bir bilgi ve belge vardı; o zaman neden, Başbakan‘ın YAŞ‘ta “Hasan Iğsız’ın atanmasına direndiği saatler”e kadar bekledi? Bu zamanlama, bazı askerlerin tasfiyesi için “siyasetçilerle bazı yargı mensuplarının işbirliği yaptığı” iddialarına ciddiyet kazandırmıyor mu?

***

İkincisi... Nasıl oluyor da bir “meçhul subay”, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en gizli yazışmalarını armut toplar gibi toplayıp evine götürebiliyor?
Yoksa bu zat, kendisinden asla kuşku edilmeyecek kadar “üst, üst, üst” rütbede biri mi?
Acaba; kendisinin başı belaya girdi de, bir tür “itirafçı” pozisyonunu seçip, arkadaşlarını mı satıyor?

***

Üçüncüsü... Neden bu “AKP karşıtlığı suçlamaları”, Birinci Ordu komutanlarına kadar dayanıp, tam orada kesiliyor?
TSK gibi emir-komuta zincirinden asla şaşmayan bir kurumda, bunların komutanlarının (eğer iddialar gerçekse) tüm bu olup bitenlerden haberdar olmaması mümkün mü?
Yoksa haklarında işlem başlatmak için onların da “terfi etmeleri ya da emekli olmaları mı” bekleniyor?

***

Ve dördüncüsü... Soruşturmayı geciktiren savcılar da suç işlemiyor mu?

Savcılar, neden “potansiyel suçlu” gördükleri kişilerin bir yıla yakın bir süredir, ordunun en üst görevlerinde görev yapmalarına seyirci kalıyor?

Bu bile başlı başına bir “risk” değil mi? Bu “risk”i göze almak, savcıların görevi ihmal suçu işlediği anlamına gelmez mi?

***

Hasan Iğsız ve diğerleri “suçlu”ysa, elbette cezalarını çekmeli...

Tüm bu soruları sormamın tek bir nedeni var:
Terör örgütünün iyice azdığı bir dönemde önümüze getirilen bölük-pörçük iddialar, TSK içindeki güveni ve görev azmini derinden sarsıyor.

Bu da PKK‘nın ekmeğine yağ sürüyor!
Unutmayın:

Eğer günün birinde ülkede bir “iç savaş” çıkarsa, bunu başaran PKK olmayacak...

Tamam; AKP’yi koruyalım, muhalifleri asalım, keselim, kazığa oturtalım!

Ama bunu yaparken, “ülkeyi” korumayı da ihmal etmeyelim.
Aksi halde...

Çok yakında, “dikenler”i temizlenmiş ama kendisi yok olmuş bir gül bahçesiyle karşı karşıya kalacağımızı aklımızdan çıkarmayalım!

*****

Fethullah Gülen, hiç öyle bir şey der mi?

Canım, şu benim okurlar da bir âlem!
Hani; Fethullah Gülen, ABD‘de bir açıklama yapıp, “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda ‘Evet’ oyu kullandırmak lazım” dedi ya...
Neymiş; aslında bu AKP‘ye “destek” değil, açık bir “mesaj”mış...

Yani; Gülen, aslında cemaatinin üyelerine, “ölmüş kişilerin adlarını ve kimliklerini kullanarak oy verin” demiş...

***
Olur mu hiç öyle şey Allah aşkına?
Bizim gibi “gelişmiş” demokrasilerde, hiç ölülerin kimlikleriyle oy kullanılır mı?
Hiç; seçim sandığı çalınır mı?
Hiç; tam oy sayımı sırasında elektrikler kesilir mi?
Hiç, seçimin ertesi sabahı kentlerin çöplüklerinde açılmamış sandıklar bulunur mu?
Hiç; 70 metrekarelik bir dairede 50 kişi birden yaşıyormuş gibi sahte seçmen yazdırılır mı?

***
Fethullah Gülen‘in bu “iyi niyetli” açıklamasından böyle yanlış (!) anlamlar çıkaran tüm okurlarıma teessüf ediyorum...
Ayıp, ayıp!

*****

MEÇHUL SUBAY!

“Islak imza” soruşturmasını, “meçhul subay”ın gönderdiği belgeler başlattı...

“Balyoz”u, yine bu “meçhul subay”a borçluyuz...
Ve şimdi “internet andıç”ı soruşturması, aynı “meçhul subay”ın eseri...

Çanakkale‘deki, Paris‘teki, ABD‘deki, Moskova‘daki “meçhul asker” anıtlarını biliyoruz...

Ben ise; AKP Genel Merkezi‘nin önüne kocaman bir “meçhul subay” anıtı dikilmesini öneriyorum!

Görünen o ki bu “arkadaş” olmasaydı, AKP yanmıştı!

*****

GÜNÜN SORUSU

Bir “meçhul subay”ın sızdırdığı belgeler yüzünden 200’e yakın subayı “sanık” durumuna düşen TSK yönetimi, nasıl oluyor da bu adamı bir yıldır tespit edemiyor? Yoksa; tespit etti de dokunamıyor mu?


Mustafa Mutlu | Vatan Gazetesi
 
Çöplükteki saç kılından suçlu bulabilen asayiş güçlerimiz şu belgeleri sızdıranı yada sızdırdığı iddia edileni niye bulup bu membaa dan faydalanmıyor..

TEK BİR ŞEYE DİKKAT EDİN HER BELGE ÖNCESİ , SIRASI VE SONRASINDA TÜRKİYE NİN GÜNDEMİNE...
 
YAŞ da yaş!!! Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ. Yüksek mevkiideki adamları bitti. Şimdi telaş içinde ordunun içinde yandaş aranıyor. Birilerin ayakları kaydırıp, bizden biri gelir mi çabası. Astsubaylar ve uzmanlar tamam. Çoğu fehtullaçı. Ezilmişliklerini kullanarak çoğunu ışık evlerine çektiler. 1975 den bu yana subaylara da tek tük el attılar. Nihayet Özkök genelkurmay başkanı oldu. Akp iktidarı ile aynı anda. Tesadüfe bakar mısınız? Yıl 2004. İzmir'de bir binbaşı ile konuşuyoruz. "Anlaşıldı Özkök bunlara tam destek verecek. Benim umudum binbaşı, yarbay ve albaylar " dedim. Binbaşı yüzüme sert sert baktı. ve: " Atatürkçü ve cumhuriyetçi subaylar azınlıkta kaldık. Şimdi bizler dışlanıyoruz." dedi. Oysa 1986 yılında 246. piyade alayında görevli Şevket Gönenç isimli fethulahçi binbaşı dışlanıyordu. Ne değişti? Ne oldu da Türkiye ve ordu bu hale geldi? 2007 seçimlerinde İzmir gibi yerde askeri lojmanlardan akp'ye tulum oy çıktı. Artık kimseye güvenmiyorum. Gerçek vatanseverler çalışacağız, iyi ve safça dindar diye bunlara oy veren insanlara olayı tüm çıplaklığı ile anlatacağız. Biz bunları deviremezsek, bunlar çocuklarımızı geleceği Türkiye cumhuriyetini devirecekler. Hemde talan ederek, ona buna peşkeş çekerek.
 
YAŞ da yaş!!! Hilmi Özkök, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ. Yüksek mevkiideki adamları bitti. Şimdi telaş içinde ordunun içinde yandaş aranıyor. Birilerin ayakları kaydırıp, bizden biri gelir mi çabası. Astsubaylar ve uzmanlar tamam. Çoğu fehtullaçı. Ezilmişliklerini kullanarak çoğunu ışık evlerine çektiler. 1975 den bu yana subaylara da tek tük el attılar. Nihayet Özkök genelkurmay başkanı oldu. Akp iktidarı ile aynı anda. Tesadüfe bakar mısınız? Yıl 2004. İzmir'de bir binbaşı ile konuşuyoruz. "Anlaşıldı Özkök bunlara tam destek verecek. Benim umudum binbaşı, yarbay ve albaylar " dedim. Binbaşı yüzüme sert sert baktı. ve: " Atatürkçü ve cumhuriyetçi subaylar azınlıkta kaldık. Şimdi bizler dışlanıyoruz." dedi. Oysa 1986 yılında 246. piyade alayında görevli Şevket Gönenç isimli fethulahçi binbaşı dışlanıyordu. Ne değişti? Ne oldu da Türkiye ve ordu bu hale geldi? 2007 seçimlerinde İzmir gibi yerde askeri lojmanlardan akp'ye tulum oy çıktı. Artık kimseye güvenmiyorum. Gerçek vatanseverler çalışacağız, iyi ve safça dindar diye bunlara oy veren insanlara olayı tüm çıplaklığı ile anlatacağız. Biz bunları deviremezsek, bunlar çocuklarımızı geleceği Türkiye cumhuriyetini devirecekler. Hemde talan ederek, ona buna peşkeş çekerek.

Edebiyat Profesörü İskender Pala’nın 12 Eylül’ün hemen ardından başlayıp 28 Şubat dönemi ile son bulan askerlik yaşamına ilişkin anıları “İki Darbe Arasında” adıyla yayınladı. Anılarını YAŞ kararı ile ordudan atılan bin 665 arkadaşı için yazdığını söyleyen Pala, “Kendisi gibi bin 665 kişinin yargısız infazla atıldığını söyledi.

Pala, “Benim yaşadıklarımın onlar da yaşadı... Hala acı çekiyorlar... Bu insanların acıları dindirilsin diye yazdım” dedi. Askerlik anılarını bir daha yazmak istemediğini söyleyen Pala, “Bu bile benim için acı vericiydi. 15 yılımı bir kenara koydum, geri dönmek istemem” diye konuştu.

ASKERİ OKUL SINAVINDA AKILLARA ZİYAN SORULAR

• Heybeliada’ya döndüğümde eğitim öğretim yılı bitmiş, öğrenciler kamp ve tatil için okuldan ayrılmış, öğretmenlerin de çoğu yıllık izinlerini kullanmak üzere şehir dışına çıkmışlardı. Bana Deniz Okulları’nın genel sınavlarında kullanılmak üzere soru hazırlama görevi verildi. O yıl ilk defa mülakat heyetine alınmıştım. Daha sonra bu mülakatlardaki eleme sistemi kademe kademe değişecekti.

• Mesela o yıl Çingene, gayrimüslim, Alevi ve Kürt olduğu kanaati uyanan öğrenci adayları mülakatlarda elenirken, daha sonraki yıllarda Alevi olanların yerini küçükken Kur’an kursuna gitmiş olan öğrenciler aldı. İmam-Hatip okullarından gelen olursa -ki bu durum onların kayıt bilgilerinde yer alıyordu- kesinlikle eleniyor kendisine başka bir nedenle elenmiş gibi gösteriliyordu.

• Daha sonraki yıllarda bu eleme işinde o derece uç fikirler üretilir oldu ki gün geldi, ‘Bir elinde Kur’an var, diğer elinde Atatürk’ün Nutuk’u. Denize düştün ve tek elle yüzebileceksin, hangisini atarsın’ gibi akla mantığa ziyan sorular ortaya çıkmaya başladı. Sonuç eleme...

görüyo musun sen fetullahçıları , nasıl sorular soruyorlar aaa...
nerdeyse bu adamlar biz hala göremedik =)

bir ara ordunun içinde bi fetullahçı çıkarsa söyleyin de müzeye koyalım .
 
Geri
Üst