Nickelodeon'da gösterilen çizgi dizi Avatar'dan sinemaya uyarlanan Son Hava Bükücü
150 milyon dolara mal oldu ve ilk ayın sonunda 167,5 milyon dolarlık gelir elde etti.
Önceki hafta üç boyutlu olarak vizyona giren Avatar, yani Son Hava Bükücü fantastik sinema hayranlarını ve özellikle de Avatar adlı çizgi filmin hayran kitlesini ikiye böldü. Bir grup filmin keyifle izlendiğini, efektlerin ve hikayenin güzel olduğunu söylerken diğer grup Son Hava Bükücünün neredeyse bu yılın en kötü filmi olduğu, yönetmen Shyamalanın bu işi beceremediği görüşünde
Aman karıştırılmasın, bir önceki, yani Pandorada geçen, bilim kurgu türünde James Camoronın yönettiği Avatardan veya çocukların deyimiyle Mavi Avatardan söz etmiyoruz. Konumuz, fantastik türdeki Hava bükücü olan, hani şu Nickelodeon kanalında çizgi filmi oynayan.Avatar.
Şimdi bu film neden bu kadar önemli diye soranlar olabilir. Avatar ne bir klasik bir edebiyat uyarlaması, ne de ünlü bir yazarın kaleminden çıkmış bir öykü. Çocuklar için üretilen bir çizgi film projesi olmasına rağmen, çok başarılı bir popüler kültür ürünü olarak geniş bir hayran kitlesine sahip ve bunu başarıyla sürdürebiliyor. Bu özellikleriyle popüler kültür üretimi açısından önemli bir örnek niteliğini taşıyor. İkinci derecede önemi olsa da merak edenler için not düşelim, 150 milyon dolara mal olan ve ABDde 1 Temmuzde vizyona giren film, 4 Ağustosa kadar tüm dünyada 167,5 milyon dolarlık hasılat yaptı. İlk haftasonu hasılatı ise 40 milyon dolar oldu. Tüm zamanların rekorunu kıran James Cameron Avatarının ilk hafta sonu hasılatının 77 milyon dolar olduğunu hatırlarsak Son Hava Bükücünün açılışının hiç de fena olmadığı görülüyor.
Avatar adlı çizgi dizi Nickelodeon kanalında 2008-2008 arasında
üç sezon gösterildi ve şu anda da yeni versiyonu olan "Korra Efsanesi" hazırlanıyor.
Avatar dünyası
Efendim tabii herkes konuyla ilgilenmeyebilir; bu Avatar, Şubat 2005te başlayan, üç sezon olarak devam eden ve 2008de biten ve şimdiden kült olma özelliği kazanan çizgi diziden yapılan sinema filmi, 1 Temmuzda ABDde, 23 Temmuzda da ülkemizde gösterime girdi. Filmin yönetmenliğini, daha önce gerilim türündeki Altıncı His, Köy ve İşaretler gibi gerilim filmlerinde imzası olan Hint asıllı ABDli yönetmen Night Shyamalan üstlendi. Bu, Avatarın adının James Cameronun yönettiği Avatarla pişti olması sonucunda Shyamalan, filmin adından Avatar kelimesini çıkardı ve filmi Son Hava Bükücü olarak lanse etti.
Olayı kısaca özetledikten sonra, filmin konusuna da kısaca bir değinelim. Avatar, kadim doğu felsefelerinde önemli bir yer tutan dört elementin, yani ateş, toprak, su ve hava uluslarının paylaştığı bir dünyada yaşıyor. Bu dört elementi temsil eden uluslar, kendi elementlerine ve doğalarına uygun bölgelerde barış ve doğayla uyum içinde bir yaşam sürüyorlar. Bu ulusların içinde bazı kişiler, diğer insanlardan farklı olarak kendi uluslarının elementleri üzerinde diğerlerinden daha farklı bir güce sahipler. Bu güç onlara, savunma sanatlarında sergiledikleri maharetlere ek olarak kendi elementlerini harekete geçirme gücü veriyor ve filmde bu güç kısaca bükme olarak adlandırılıyor.
Avatar dört elementi bükebilen ve ruhlar dünyasıyla fiziksel
dünya arasında iletişimi kuran tek kişi...
Bu dünyada, düzeni ve dengeyi koruyan kişiye ise Avatar adı veriliyor. Avatarın özelliği ruhlar dünyasıyla gerçek dünya arasında iletişimi sağlaması ve dünyada tüm elementleri bükme gücüne sahip tek insan olmasından geliyor. Avatar Aang ve arkadaşlarının hikayesi, Aangin küçük yaşta Avatar olduğunu öğrendikten sonra bulunduğu tapınaktan kaçması ve başına gelen bir kazayla bir buzulun içinde yüz yıl uykuya dalmasıyla başlıyor. Avatarın ortadan kaybolmasıyla eş zamanlı olarak dünyanın dengesi bozuluyor ve Ateş Ulusu Hava Kabilesinden başlayarak diğer uluslara saldırmaya, yok etmeye ve ele geçirmeye başlıyor. Yüz yıl sonra Su Kabilesinden iki kardeş, Katara ve Sokka tarafından bulunarak uyandırılan Avatar, arkadaşlarıyla birlikte dünyayı kurtarmak için yola koyuluyor. Animasyonunda olduğu gibi filmi de; Su, Toprak ve Ateş kitaplarından oluşan bir üçleme olarak tasarlandı. Şu anda seyrettiğimiz ilk bölüm olan Su Kitabının ardından 2011 ve 2012de diğerlerinin gösterime girmesi planlanıyor.
Bir ayağıyla Hint efsanelerine basan Avatar, diğer kaynağını
Çin'in döğüş sanatlarında buluyor ve onların üzerine bir de "elementleri
bükme" fikrini ekliyor.
Doğu efsaneleri ve döğüş sanatları
Night Shyamalanın filmi hakkında birçok olumlu ve olumsuz eleştiri var. Eleştirilerin çoğunluğunu ise sinema filminin çizgi dizinin başarısına ve gücüne ulaşamaması oluşturuyor. Bu eleştirilerin haklı tarafları olmakla birlikte, filmi çizgi filmden bağımsız olarak ele alındığında pek çoğu da boşa çıkabiliyor. Ama yapımcıların diğer filmlere Shyamalanla devam edip etmeyeceğini filmin ticari başarısı gösterecek elbette. Ancak proje o denli başarılı ki, çizgi filmin yaratıcıları Michael Dante DiMartino ve Bryan Konietzko Avatarın devamı niteliğinde ama başka bir hikaye olan Korra Efsanesi (The Legend of Korra) için hazırlıklara başladılar bile.
ABDde Nickelodeon için üretilen projenin başarısının ardında ise hiç kuşku yok ki, çok derin bir araştırma ve çalışma yatıyor. Yani bir televizyon dizisi veya bir film gibi kültürel bir ürün ortaya çıkarmak için öyle iki adamı uçurmak kaçırmak pek yetmiyor. DiMartino ile Konietzko ve tabii diğer ekip üyeleri Taoculuk ve Budizm gibi doğu felsefelerini, Tai Chi ve Kung Fu gibi savunma sanatlarını, tabiri caizse yalayıp yutmamış olsalar her şeyi bu kadar yerli yerine koymaları, savunma sanatlarının üstüne bir bükücülük fikri eklemeleri ve o diyalogları yazmaları da pek mümkün olmazdı herhalde. Her elementin bükücülerinin doğunun birbirinden farklı savunma sanatlarıyla bükme hareketlerini görselleştirmesi belki detaylar hakkında size biraz fikir verecektir. Örneğin su bükücülerin Tai Chi Chuan (taiçi çuan) toprak bükücülerin Hung Ga stili Kung Fu, ateş bükücülerin Kuzey Şaolin stili Kung Fu ve hava bükücülerin de Feng Shui gibi sekiz yöne yapılan bir tür Tai Chi olan Pa Kua Chang yapmaları
Avatar'ın proje sahibi ve yapımcılarından Mike Dante DiMartino
Ama iş bununla da bitmiyor. Wudangın -Ang Leenin efsanevi Kaplan ve Ejderha filmini izleyenler Wudang dağını hatırlayacaklardır- Taocu rahiplerine dayanan Tai Chi ve Pa Kua, su ve hava kabilelerinin davranışlarını ve dünyaya bakışlarını şekillendirirken, Budist Şaolin rahiplerine dayanan Kung Fu stilleri ateş ve toprak uluslarının karakterini çiziyor. Reenkarnasyonla her döngüde bir başka ulusta doğan Avatar ise elbette Hint mitolojisine, özellikle de Budizme dayanıyor. Dalay Lamanın yaşamını anlatan Kundunu seyredenler Dalay Lamanın seçimiyle Avatarın seçiminin bire bir aynı olduğunu hemen hatırlayacaklardır.
Avatar'ı çizgi filmden sinema filmine aktaran ve bir bölüm
eleştirmen tarafından çok eleştirilen Night Shyamalan
Araştırma ve derinleşme
Avatar burada yalnızca bir örnek aslında. Bu sezonun önemli filmlerinden Tim Burton imzalı Alis Harikalar Diyarındayı seyredenler iyi ve kötü savaşında batı masallarına, edebiyatına göndermeleri rahatlıkla far edebiliyorlar. Benzer biçimde Dreamworksün yarattığı sevimli ve iyi kalpli dev Shreki, Köpekbalığı Hikayesini, Madagaskarı, Walt Disneyin Prenses ve Kurbağasını, yine Walt Disneyin Afrika masallarıyla bezeli Aslan Kralını, kuzey efsanelerinden doğan Ayı Kardeşini Pixarın Nemosunu, Oyuncak Hikayesini ve daha nicelerini seyredenler, dünyanın dört bir yanındaki kültürel öğelerin nasıl güçlü bir şekilde öyküleştirildiğini hatırlarlar. Yani Pixar ve Dreamworks gibi büyük animasyon stüdyolarında çalışanlarda çizgi yeteneğinden çok, dünya edebiyatı bilgisi ve kültürel zenginlik aranması pek boşuna değil. Bu stüdyoların devasa kütüphanelere hatta bünyelerinde üniversitelere sahip olmalarının bir nedeni var elbette.
Türkiyede de son yıllarda palazlanmaya başlayan popüler kültür endüstrisinin yavaş yavaş bu mecralarda kendine yer aramasının zamanı gelmesine rağmen henüz bu konular pek kimselerin umurunda değil. Üzerinde yaşadığımız toprakların bize sunduğu hikayelerin zenginliği bir yana, artık kimse kendini doğduğu topraklarla da sınırlı hissetmiyor zaten. Son dönemde TV yapımcılarının klasikleşmiş Türk romanını keşfetmeleri, Yaprak Dökümü veya Aşkı-ı Memnu gibi dizileri önümüze çıkartıyor. Ancak bu keşif, yeni bir kültür ürünü ortaya koymaktan veya eldekini zenginleştirmekten çok, var olan bir değere uzun dönemli bir tecavüz hissi yaratıyor.
Bir zamanlar Yeşilçam sinemasında ve çizgi roman dünyasında hayat bulan Karaoğlan, Tarkan, Malkoçoğlu gibi figürler üzerine bir çok espri üretilmesine rağmen benzer konsepte sahip kahramanlar henüz yolda görünmüyor. Ortaya çıkartılan diziler ve filmlerin pek çoğu hem tarihsel hem de sosyal olaylar konusunda çok büyük bir derinlik ortaya koyamıyor. Biraz derinleşen örnekler de kısa sürede tekrar sulandırılıyor. Sözün kısası, kalıcı ve sürdürülebilir bir popüler kültür endistrisinin yolu daha derin bir araştırma ve kültürel zenginleşmeye yeterli kaynak ayrılmasından geçiyor.
HaberVesaire