gugukcuk
New member
- Katılım
- 18 Kas 2006
- Mesajlar
- 821
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Cura
Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolunun bağrından kopar, yolu Parise düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, curasını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:
Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil...
*
Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusyaya gönderilen... ABDde Fransada sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığından Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.
*
Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozanın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezinde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... Bale ayakkabısı alacağım der! Dinolar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle
devam eder: Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim.
*
Çünkü...
Nesimi Çimendir o.
*
Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964te yapan, Almanyada Fransada İsveçte albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiyede ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın sözün, üç telli curanın ustası.
*
Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseride ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilbere aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adanaya... Evlatları olur. Almanyaya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemalle tanışır. Onun yardımıyla İstanbula göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimiyi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği curasına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozanlığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu garibanın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemalin yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, kurban olduğum, Can Yücel.
*
Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücelin oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargile veren... Alnı açık yürüyen, Cambridge Üniversitesine gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiyemin en heyecan verici şairi Can Yücel.
*
Bi gün, Nesiminin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... Bu çocuğu Konservatuara göndersene birader der. Nesimi de peki der.
*
Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarını birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen curasına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: Nerde mutluysan, orda yaşa!
*
Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebayın arkasında çalar, neticede Konservatuardan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesine girer.
*
Mazlum Çimendir o.
*
Nesiminin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında Mazlum adını koyduğu oğlu...
Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.
*
20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüzden Hisseli Harikalar Kumpanyasına sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayrama Fatih Kısaparmaka besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın Kozanın yanısıra, Almanyadan Fransadan İsviçreden ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemalin ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müziki kurdu.
*
Oğul da, Saki Çimen...
Nesiminin torunu.
Piyanist.
*
Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.
*
Bale ayakkabısına dönersek...
Paristen geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, orda biriyle tanıştım dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlar adamı... Kim acaba? Bilmiyorum dedi, yağmurlu bi havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, ööyle dinledi.
*
Senelerce bunu anlattı.
Gel zaman git zaman...
Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, o adam adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi...
O adam, bu adam mıydı?
Evet dedi Nesimi...
*
Peter Gabrieldi.
*
Progressive rock denince ilk akla gelen, Genesisin kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammysi ve Oscar adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.
*
Ve...
Yaktılar o Nesimiyi!
Sivasta yakılanlardan biri.
*
Ve, değerli gençler...
Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti... Hepsi sığmayacağı için, sadece bir örnek verdim, yukarda adı geçenleri sıralayın lütfen alt alta.
*
Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batıya yelken açan yolculuktur asıl önlenmek istenen... Yobazlığı hâkim kılmaktır.
kaynak : Cura - Yılmaz ÖZDİL - Hürriyet
Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolunun bağrından kopar, yolu Parise düşer. Bi başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bi köşeye, curasını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:
Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil...
*
Tesadüfen ordan geçerken, durup, dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen... Entelektüel çevrede büyüyen, Robert Kolej mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusyaya gönderilen... ABDde Fransada sergiler açan, Fransa Plastik Sanatlar Birliği Onursal Başkanı olan, Fransa Kültür Bakanlığından Altın Şövalye Nişanı alan, New York Dünya Sanat Sergisi Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle ordan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.
*
Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozanın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, Paris Ulusal Bilim Merkezinde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... Bale ayakkabısı alacağım der! Dinolar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle
devam eder: Benim oğlan balet de... Ona göndereceğim.
*
Çünkü...
Nesimi Çimendir o.
*
Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964te yapan, Almanyada Fransada İsveçte albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiyede ha bire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden... Sazın sözün, üç telli curanın ustası.
*
Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseride ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilbere aşık olur, Dilber de ona, kaçarlar, Adanaya... Evlatları olur. Almanyaya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemalle tanışır. Onun yardımıyla İstanbula göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimiyi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği curasına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozanlığa başlar. Tek kelimeyle, müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu garibanın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında, Yaşar Kemalin yanısıra, gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, kurban olduğum, Can Yücel.
*
Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücelin oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargile veren... Alnı açık yürüyen, Cambridge Üniversitesine gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiyemin en heyecan verici şairi Can Yücel.
*
Bi gün, Nesiminin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... Bu çocuğu Konservatuara göndersene birader der. Nesimi de peki der.
*
Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, İstanbul Devlet Konservatuarını birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında, sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen curasına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, Bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: Nerde mutluysan, orda yaşa!
*
Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebayın arkasında çalar, neticede Konservatuardan mezun olup, İstanbul Devlet Opera ve Balesine girer.
*
Mazlum Çimendir o.
*
Nesiminin, zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında Mazlum adını koyduğu oğlu...
Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.
*
20 sene klasik eserlerde, Yedi Kocalı Hürmüzden Hisseli Harikalar Kumpanyasına sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayrama Fatih Kısaparmaka besteler verdi. Film müzikleri yaptı, Altın Portakal ve Altın Kozanın yanısıra, Almanyadan Fransadan İsviçreden ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemalin ölümsüz eseri Hanımın Çiftliği gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte Çimen Müziki kurdu.
*
Oğul da, Saki Çimen...
Nesiminin torunu.
Piyanist.
*
Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle Rastgele albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.
*
Bale ayakkabısına dönersek...
Paristen geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, orda biriyle tanıştım dedi, gitar çalıyor, çok önemsiyorlar adamı... Kim acaba? Bilmiyorum dedi, yağmurlu bi havaydı, curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, ööyle dinledi.
*
Senelerce bunu anlattı.
Gel zaman git zaman...
Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, o adam adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi...
O adam, bu adam mıydı?
Evet dedi Nesimi...
*
Peter Gabrieldi.
*
Progressive rock denince ilk akla gelen, Genesisin kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı Grammysi ve Oscar adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.
*
Ve...
Yaktılar o Nesimiyi!
Sivasta yakılanlardan biri.
*
Ve, değerli gençler...
Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti... Hepsi sığmayacağı için, sadece bir örnek verdim, yukarda adı geçenleri sıralayın lütfen alt alta.
*
Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batıya yelken açan yolculuktur asıl önlenmek istenen... Yobazlığı hâkim kılmaktır.
kaynak : Cura - Yılmaz ÖZDİL - Hürriyet