ümmetçi – Kürtçü Dayanışması

Arap Mıllıyetcılıgı

MÜSLÜMANLIK MASKESI ALTINDA DESPOT ARAP MILLIYETCILIGI



Türkiye´de ve Dünyada son yıllarda pek cok olaylarda Müslümanlık maskesi adi altinda despot Arap milliyetçiliğinin etkileri gözlenmektedir. İslam dini, ibadet özgürlüğü, din-ahlak-kültür dersleri, Kuran-Kursları, Kuran yazı ve konuşma dili, Tarikatlar maskesi adi altinda Türkiye’de ve dünyada Arap milliyetçiliği yayılmaktadır, bir tehdit unsuru olarak gelişmektedir.



Bu milliyetçilik çoğunlukla el altindan şeyhlerin, petrol dolarları ile finanse edilmektedir. Camilerden tarikatlardan ve dini etkinliklerden toplanan sadaka ve yardımlarla da daha da kuvvetlenmektedir. Din eğitimi okulları, (İmam-Hatipler) ve Kuran.Kursları ve tarikat toplantıları ile özellikle çocukları, gençleri Araplaştırıyorlar, safhalarına çekiyorlar, beyinlerini yıkıyorlar.



Batıda Arap milliyetçiliği farklı şekillerde desteklenmektedir. Bilhassa Petrol-Şeyhleri ve bunları sömüren Batılılar buradaki varlık ve avantalarının devamı için Arap -Milliyetçiliğine destek vermektedirler, Filistin ile İsrail arasındaki şiddet olaylarını körüklemektedirler. Arap milliyetçiliğini el altından güven ve ticari çıkarları ve buradaki varlıkları gereği destekleyen Batılılar günümüzde Arap milliyetçiliğin örgütsel terör tehdidi altında kendilerini görmektedirler. Her nedense bu tehdidin, terörün İslam dininden kaynaklandığına kendilerini inandırmışlardır.



Arap-Milliyetçiliği Türkiye’de tehlikeli boyutlara ulaşmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğü ve varlığı için Kürtlerden cok daha fazla bir tehlikedirler. Kürtlerin sağı solu belli olmamasına, önünüzde dost görünüp arkanızdan mezarınızı kazmalarına rağmen onların azda olsa neler yapabileceklerini hesaplayabilirsiniz.

Fakat her kılığa girip insanların dini duygularını kullanıp Müslümanlık maskesi altında, sözde Allah adına cihat, ölüm hareket etmeleri karşısında yapabilecekleriniz çok çok sınırlıdır. Bu yüzden okur yazar cahilsel ve fakir toplumlarda bunlarla mücadele etmek imkansız denecek kadar zor ve çok uzun sürer.
Bu insanların hayatta kuru canlarından başka kaybedecekleri yoktur, örneğin onlar içim canlı bomba intihar eylemleri bir ölçüde çileli hayatlarından bir kurtuluştur, kaçıştır. İşte günümüzdeki Afganistan örneği! Allah Türkiye’yi bu gibi istila ve beladan uzak tutsun, amin!!! Türkiye’de bu yöndeki gelişmeler beni ürkütüyor, endişelendiriyor. Dizginler tamamen onların eline geçerse vahlar ola Türkiye’ ye!!!


Ben bu yazımda bu konuya vakit darlığı nedeniyle bir iki örnekle çok kısa değinmek istiyorum.. aşağıdaki konuların ayrıntılarına girilmeyecektir.


1. Sansür!.................................
.................................
...................................

2. Milli-Görüş örgütün Arap milliyetçiliğin örtülü, ilimli bir uzantısı olduğu söylenmektedir. Onlara göre; “Ne mutlu Türküm diyene” yerine ne mutlu Müslüman’ım diyene; Türküm yerine Müslüman’ım; Türk toplumu yerine Ümmet gibi deyimler, terimler önemsenmektedir. Araplarla sıkı bir işbirliğine gitmektedirler. Çoğunlukla ticari kişisel çıkarlar beklentisi ile bu örgütte katılımlar olmaktadır. Örgüt üyeliği ile yurt içinden ve yurtdışından milyarlarca para belli ticari yatırımlar için toplanması kolaylaşmıştır.



3. İstanbul’daki Sinagogların bombalanmasında Arap&Kürt-Milliyetçiliğin dolaylı parmağı olduğu konuşulmaktadır! Kısaca amaç, Türkiye´ye zarar vermektir, gözdağı vermektir. Yahudilerden yurtdışında da öç almaktır. Sayın başbakanın bombalama olayından sonra yaptığı kınama ve tehdit niteliğindeki konuşma Arap-Milliyetçilerinin hoşuna gitmedi. Sizden korkumuz yoktur, dizginlerin elimizde dercesine iki bombalama olayı ile kısa sürede karşılık verildi. (Sayın Başbakanın Televizyonda konuşmasını Berlin’den izlediğim sırada bunlar çok geçmeden çok daha vahim eylemlerle karşılık vereceklerdir diye kendi kendime söylendim!)...... Arap Milletçiliği Türklerden çekinmektedirler. Türkleri karşılarına almaktan ziyade, onları Araplaştırarak kazanmak ve kullanmak istiyorlar. Bu nedenle eylemleri sinirli kalmaktadır. Türklere yakın dost gibi davranmayı ihmal etmemektedirler.



4. Günümüzde Irak´taki gelişmelerde, her gecen gün artan direnişin, canlı bombaların arkasında İslam-Dini adı altında Arap-Milliyetçiliği bulunmaktadır. Bunu değerlendirmek, görmek, sezmek için insanın konunun uzmanı olmasına hiç gerek yoktur. Zamanla ortaya çıkanlar da bunu doğrulamaktadır.



Irakta Arap-Milliyetçiliğinin canlı bombalama eylemleri ile fazla bir başarıları olamaz. Bu eylemleri ile orada Amerikalılara zarardan çok kendi insanlarına, Iraklılara zarar vermektedirler. Benzeri Israel-Filistin arasındaki yıllarca süren şiddet olaylarında da gözlenmektedir. Burada da Arap-Milliyetçiliği öne çıkmaktadır, buradaki şiddet olayları bir gövde gösterisi haline dönüşmüştür. Buradaki olaylar da esasında soydaşlarının, Filistinlilerin zararına olmaktadır. Her şeyden evvel Filistinlilerin acı çekmelerine, telef olmalarına neden olmaktadır. Filistinliler esasında despot Arap milliyetçiliğinin kurbanı olmaktadırlar. (Canlı bombalar; hem kendi canını bile bile intihar ederek kıymak, hem de suçsuz pek çok insanın ölümüne sebebiyet vermek karşı tarafın üstün silah gücüne, tanklarına, uçaklarına, atom bombalarına karşın bir neden olamaz. Dünyada da hoş görülmez, nefret uyandırır.)

5. Afganistan´daki olaylarda da Arap-Milliyetçiliği etken, belirleyici olmuştur. Burada Komünistlere karşın Müslümanlık etkeni Batılıların desteği altında başarılı kullanılmıştır. Daha sonra Afganistan Müslümanlık maskesi adı altında kapkara bir kabusa dönüştürüldü. Ulusun dengeleri berbat edilerek içinden çıkılmaz bir kaosa sürüklendi,


6. Türkiye’deki İmam-Hatipler esasında Arap-Milliyetçiliği ile bağlantılı görülmektedir. Bu okulların ve Kuran kurslarının Türkiye’de yayılmalarını destekleyenlerin basında bunlar vardır. Hatta benzer okulları, kursları yurtdışında da kazandırılmasında, yaygınlaştırılmasında çalışmaktadırlar. İmam-Hatipliler, çarşaflılar ileride toplumda huzur ve güvenliği tehdit eder, kontrol edilemeyen boyutlara varmaktadırlar. Uzaktan program kumandalı, beyinleri yıkanmış birer cinayet aracına dönüştürülmek ve kullanılmak istenmektedir. Örneğin son on yılda İstanbul’da, Batman’da Allah ve Müslümanlık cihadı adı altında belli dini örgütlerin işlediği cinayetler, işkenceler unutulmamalıdır. Bu eylemleri onların nasıl gaddar, acımasız birer cani gibi eğitildiklerini göstermektedir.



7. Türkiye’de ve son zamanlarda da dünya kamu oyunun gündeminde olan başörtü, türban, çarşaflara bürünme, harem-selamlık, imam sakal-bıyık tıraşı esasında despot Arap- Milliyetçiliğin bir sembolüdür ve gövde gösterisidir, güç testidir. Bu Başörtü gibi simgeler, harem-selamlık gibi çağ dışı davranışlar İslam-Dinin ile bağdaştırılmamalıdır. Bunlar olsa olsa sonradan İslam Dinine mal edilmiş uygulamalardır. Türkiye’deki başörtü olayının farklı boyutları vardır.

Örneğin, - Maddi manevi yardım alma arayışı; - Toplumda yalnız başına yerine, bir örgütle ayakta durabilme, hayat mücadelesine göğüs germe eğilimi, - Hak arama; - Bir yerlere, rahatlıkla girebilme, mevkilere erişebilme; - İş, güç, aş sahibi olabilme, - Eş bulma; - Sığınma; - Ben böyle farklıyım, üstünüm paranoyası, dindarım modası; - İtibar görme arayışı, arzusu, - ticari ilişkiler; - Siyasi profit, çıkar Partinin oy potansiyelini büyütmek, garanti altına almak, - Örgüt propagandası, kullanma, - Örümcek ağı kuramı misali kişisel ve veya örgüt adına insanları sömürmek, kullanmak v.b.


Birde bunların yanında yemlenip koyun sürüsü gibi güdülenler vardır. Ve bu sürüye tesadüfen katılanlarda, bu akıma kapılanlarda da bulunmaktadır.


Tabı ki aldıkları eğitim ve çevrelerinin etkisi altında gerçekten inanarak Allah’ın rızasını almak, sevabını kazanmak için bu ameliyeyi tercih edenler, seçenlerde vardır. O zaman yanlışı verilen dini eğitimde aramak gerekir.

............

...........



Türkiye’de olduğu kadar Yurtdışında Türklerin yoğun bulunduğu şehir ve semtlerinde Arap-Milliyetçiği örgütlenme faaliyetleri sürdürmektedir. Almanya’nın Frankfurt, Köln, Aachen, Berlin, Hamburg, Hannover şehirlerinde izlediğim kadarıyla küçük yaştaki Türk çocukları ve sahipsiz gençler bu örgütün tuzağına düşürülüp eğitiliyorlar.

(Bu şehirlerin bazı camilerinde geceledim, Arapların, (Ürdünlü, Suriyeli, Filistinli, Mısırlı, Suudi Arabistanlı, Sudanlı, Iraklı) yoğun olduğu dini sohbet toplantılarına da, ibadetlerine de katıldım. Arapların tekelinde bulunan Aachen’deki gibi güzel camiler, mescitler petrol şeyhlerinin yardımları ile yapılmışlardır... İlklerde bu toplantılar, camiler yurtdışında dini ibadetleri yerine getirmek, Müslümanlar arasında bir dayanışmayı sağlamak içindi. Daha sonra 1980 yıllarının sonlarında bir radikalleşmeye, örgütsel toplantılara yönlendirildiler. Mısırın ünlü bir üniversitesinden tanınmış profesörler sık sık bu sohbet toplantılarına katılıp vaazlarda bulunuyorlardı.)

…………..

………….

Kısaca, daha ne ana dilleri Türkçe’yi doğru dürüst konuşamayan, nede bulunduğu ülkenin dilini yeteri anlayamayan küçük yaştaki çocuklar ve gençler İslam-Dini eğitimi ve Ahlakı ve Kuran dili öğretimi adları altında Araplaştırıyorlar, İlerideki emelleri için yetiştiriyorlar. Berlin’in pek çok Türk mahallerinde, okullarında Türkiye’nin bilmem hangi şehrindeki mahallesinde rastlanan Türban sayısından geri kalır yanları yoktur. 1990 yıllına kadar bu gözlem sayısı göze pek batmazken şimdilerde yerden mantar biter gibi çoğaldılar. Burada kısa bir anımı yazmak istiyorum; Berlinde bir binanın ilk katını İslam eğitimi için hazırlayan ve burada Türk gençlerine yüksek Arapça dilini öğretecek kişiyi ve ailesi ile tanıştım. Kendi çocuklarını İyi Almanca öğrenmeleri için Alman okullarına gönderiyorlar, kendi kız çocuğuna başörtü, türban taktırmazken, Türk çocuklarına Arap’cayı öğretmeyi, bunların örtünmesini talep ediyorlar. Ne denmeli, yorumu okuyana aittir! Ben kendimi isyan etmekten, ilgilileri lanetlemekten kendimi alıkoyamıyorum.


Konu ile ilgili başka bir anı, yine Berlin’de: Beyni yıkanmış ve sulanmış koyu bir Arap milliyetçisi su sıralar Türkiye’de Televizyon ekranında tartışılan bir kehaneti bana anlatmıştı.

Kısaca, hani Fatih 1453 yıllında İstanbul’u almak üzere, kale surlarına top ateşi ile yıkmaya çalışırken, surlar içindeki Din erbabı ve onların hurafelerine inanan halk Gökten inecek kurtarıcıyı bekliyorlardı. Benzeri fakat Arap milliyetçiliğin yaydığı bir kehanet! Bu kehanete göre Yahudiler şimdiki yerlerini terk edecekler, kaçacaklar, kalanlar ise telef olacaklar! Birileri bu bölgede tekrar dirilerek Arapların başına geçip onlara yol gösterecek tekrar büyük Arap imparatorluğunu, hegemonyasını kuracaklarmış, Tüm Dünyaya hakim olacaklarmış. Gelecek yüzyıl Araplarınmış. Bu dini kitaplarda da yazılıymış. Son yıllardaki olaylar ve gözlemlerde bu kehaneti doğruluyormuş muş muş! Yanılmıyorsam bir ara Araplar Irak devrik devlet başkanını, Saddamı Arapların kehanetteki kurtarıcı gözü ile bakmışlardı.

Bence Allah tüm kullarına akıl, fikir, sağlık, insanlık versin, amin.

http://www.dr-huso.com/makale/makale27.htm
 
Malesef bazı insanlarımız islamcılık deyince akıllarına nurculuk gelmektedir evet eğitim şart.:goz:



Yav bu atsızcılar olmasa zaten başka çabalayan yok, yatın kalkın dua edin atsızcılara.

baba sen ne biçim bi adamsın yaw
adam orda emek vermiş yazmış yaptığınız ayıp ya lütfen saygılı olalım
bide benm bildiğim muhsin yazıcıoğlu akp yi ayrıkçı görüşlerinden dolayı sevmiyordu
sen nasıl sevdin?? :saskin
 
Benim bundan sonra diyeceğim şudurki adalet ve kalkınma partisi Anayasa mahkemesi
tarafından laiklik karşıtı eylemlerin odağı haline geldiği ve şeriat düzeni getirmeye çalıştığı
tespit ve tescil edilmiş bir parti olarak iktidar koltuğunda hala oturabiliyorsa bu ülkede
demokrasiden kimse yakınmayacak en büyük demokrat bu milletin ta kendisidir.

Yalnız şuda iyi bilinmelidirki bundan sora yapılacak seçimlerde
adı geçen partiye oy vererek bu partinin bu görüşün tekrar iktidar
olmasını isteyen her bir vatandaşımız hukuken bu tespit ve tescilede oy verecektir.,

Kimse merak etmesin bunca yıllık kazanılmış bir cumhuriyeti içten ve dıştan değiştirmeye hiç bir
kurumun kuruluşun veya ulusun gücü yetmeyecektir bu ülke laiktir vede laik kalacaktır bu güne kadar
bu gibi teşebbüslerde bulunanların akibetinin ne olduğunu tarih yazmaktadır bundan sonrada yazacaktır.

Dini siyasete alet ederek cenab-ı Allah ile aldatarak insanlarımızı yardım
bağımlısı yaparak iktidar sahibi olmaya çalışan kişi ve kurumlar için kurabileceğim
tek bir cümle var ( kapatılmaya muhtaçsınız ) iyi forumlar dilerim
 
AKP'nin amplemi ampul yani saidi-nursinin deyimiyle nur getirecegi söylenen ama aslında Kürt-İslam sentezini ifade ettigi söylenen yeni neslin temsil ediyor fakat İslamllada alakaları yok.Dış güçlerin yemledigi Alikemallerin ihanetlerini temsil ediyorlar.Bu ülke yıkılırsa yıkılırsa ancak din kullanılarak yıkabileceginin farkında olan emperyalistlerin ülkemizdeki müttefikleridir bunlar.
 
Kara Kartal demişki..

benim ümmet yada ümmetçilik hakında bildiklerimi-tanımlarımı burda paylaşsam peygamberin dahi ateist olduğu sonucu çıkar ,

yürü be kim tutar seni :) Hz İsa'da bu atesit gruba dahilmi ? o gerçekden çarmıha gerildimi yoksa uçdumu ?

Hangi peygamberin ateist olduğunu yazda milletde bgilsin :) hatta sen kitap felan yaz biz destesleriz seni ve o engin düşüncelerini kafandakiler seni yutmadan yazda bizde gerçekleri bilelim :) :D :D

Sen ve senin gibiler atatürkçülüğün arkasına saklanmış birkaç azınlıkdaki insanlardan ibaretsiniz. adını kullandığın atatürk bile müslüman hatta her fırsatta Hz peygamberin üstünlüğünü niteliğini dile getirir ve hatta senin benim adım unutulur ama onunki
asla unutulmaz demiştir. eğer oeygamberler senin idda ettiğin gibi ise atatürk neden islam dinine mensup olsunki :)
 
turk milliyetciligi arttıkca kurt milliyetciligide artar pkk dahada buyur
 


yine birşeyler harman etmiş en son Ülkücülere de gelmiş :D

şamar oğlanına dönmekten bıkmadı ama biz döndürmekten bıktık :D


turk milliyetciligi arttıkca kurt milliyetciligide artar pkk dahada buyur

Al işte daha milliyetini tamamlayamayan bir adamdan seçmeler!

Yahu Milliyetçiliğe öcüü gözüyle bakmayın hiçbir etnik kökeni dışarda görmez ama kürt milliyetçiliği lafına epey güldüm :D yahu millet olmayan adamın milliyetçiliği olur mu ? yok onlar millet mi diyorsunuz buyrun bitane devletlerini söyleyin :goz:
 
her yerde kürt vatandaşlarımıza iyi gözle bakmayıp, söz konusu ümmetçilik olunca kardeşi olan mantık beni güldürür. hem de k...la...
 
her yerde kürt vatandaşlarımıza iyi gözle bakmayıp, söz konusu ümmetçilik olunca kardeşi olan mantık beni güldürür. hem de k...la...

Dediklerinle alakası yok.
Biz bu vatanı Cerkezlerle,Lazlarla,Kürdlerle beraber düşman işgalinden kurtardık..
ANtepte Şahin Bey,Kafkaslarda Şeyh Şamil,Maraşta Sütçü İmam,,,
Doğudan batıya kuzeyden güneye tek yürek tek bilek olduk..
Bugün böyle yerli yersiz sorunlar tartısmak saçmalıktır.
Kürd sorunu yoktur.Kürd istilası vardır..
Her kürd kötü değildir.
Dağdaki bir grup çapulcunun ettiklerinden tüm Kürdlere kötü gözle bakılamaz.
Dolayısıyla biz ülkücüler Her zaman Kürdleride,Lazlarıda,Cerkezleride kardeşimiz gördük.

YARADILANI SEVDİK,YARADANDAN ÖTÜRÜ
 
dil söyler, inşallah gönül de katlanıyordur, gerçekten böyle düşünmen güzel, toplum adına, yoksa pek önemi yok
 
Hem islam aleminin ÜMMETÇİSİYİZ.

hEM MİLLİYETÇİ, HEM iSLAMCIYIZ ÇATLAYIN PATLAYIN...

Hem Arap Ümmetçisi hemde Araplar Kadar Şeriat yanlısısınız .

Zaten mesajlarınızdan belli .
:goz:

Forumda açık açık Şeriat istiyorum Diyenler Çoğalıyor .
Şeriat isterim yazın bizce No Problema .

Ben her Daim Şunu söylüyorum .
Akp Arap ve Kürt İslam Sentezini uygulayan Arap Ümmetçisi bir Partidir .

Doğuyu Tarikatlar ve Feodel Ağalar yönetir . Oylar bunları en çok sevindiren partiye gider
Akp bu bölgedeki Aşiret Reislerini Para ile Kürtleri ise İslam ile Kendi Saflarında tutmaya devam etmektedir .
 
Araplar - ümmetçilik - Hainlik

ARAPLAR - ÜMMETÇİLİK - HAİNLİK

Falih RIfkı ATAY

“Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.”
Kitabın ismi; Cemal Paşa’nın karargahının (4. Karargah) bulunduğu Kudüs’e yakın bir dağın isminden gelmektedir.

Birinci Dünya Harbi patlak verdiğinde Falih Rıfkı yedek subay olarak orduya alınır ve Cemal Paşa’nın karargahına tayin olur. Cemal Paşa ile ilişkileri de burada gelişir.

Kitabın ilk kısımlarında İttihat ve Terakki’den söz edilmiştir. İttihat ve Terakki içerisinde Cemal Paşa, Talat Paşa ve Enver Paşa en önemli simalardır. Cemal Paşa yenilikçiliği ile tanınmaktadır. Enver ve Talat Paşa’lar ise muhafazakar bir kişilik sergilemektedir. Enver Paşa’nın Turancılık fikirleri güçlüdür. Falih Rıfkı, Enver Paşa’nın bu fikirlerini benimsememekte ve Enver Paşa’yı diktatör olarak nitelemektedir. Türkiye’nin kurtuluşunun Enver Paşa gibilerden kurtulmakla mümkün olduğu düşüncesindedir. İttihat ve Terakki kendi içerisinde bölünmüş bir yapı sergilemektedir. Bir birlik ve beraberlik söz konusu değildir. Her liderin bir grubu vardır. Falih Rıfkı da Cemal Paşanın adamı damgasını taşımaktadır. Falih Rıfkı, İttihat ve Terakkinin bu yönünü yani fikir birliğinin bulunmayışını eleştirmektedir. Çünkü yaşanılan buhrandan kurtuluş ancak birlik ve beraberlikle mümkündür. Buna rağmen bilinçsiz yaklaşımlar, kişisel hesaplaşmalar İttihat ve Terakkiyi kendi kendisiyle uğraşan bir duruma düşürmüştür.

Falih Rıfkı, Cemal Paşa ile beraber çalışmaya başladıktan sonra, olayları daha açık ve net bir şekilde görebilmektedir. Bir dönem, bir İmparatorluk yok olmaktadır. Yazar bunu sezinleyebilmektedir. Suriye, Filistin ve Hicaz’da yaşamış oldukları bir devrin çöküşünü gözler önüne sermektedir.

Falih Rıfkı Osmanlı’nın bir kukla devlet olduğunu söylemektedir. Örneğin şöyle bir olay anlatılmakta; “Mahmut Şevket Paşa’yı öldüren Kavaklı Mustafa, memleketten kaçmaya muvaffak olmuştu. Bir Rus vapuruna binmişti. Fakat Osmanlının Rus sancağı taşıyan bir vapurdan bir kişiyi almaya hakkı yoktu. Bunun üzerine bir Osmanlı hükümeti görevlisi, Kavaklı Mustafa’yı gemiden kaçırır ve boğdurur. Bu olayı haber alan Ruslar, Kavaklı Mustafa’yı kaçıran zatı görevden aldırır ve bundan böyle devlet hizmetinde kullanılmamasını isterler ve istedikleri de olur.”

Osmanlı, ümmetçilik fikri sebebiyle neredeyse üç kıtada egemen olmuştu. Bu coğrafyanın büyük bir kısmını Arapların yaşadıkları ülkeler kapsamaktaydı. Kudüs, Şam, Filistin, Hicaz gibi. Osmanlı sadece coğrafyada büyüyebilmişti. Çünkü, bu kazanılan toprakların hiçbirinin kültürlerine, dillerine, ticaretlerine ve maddiyatlarına egemen olunamamıştı. Hatta Osmanlı, Arapları Türkleştireceğine oradaki Türkler Araplaşmıştı.

“Bu kıtaları ne sömürgeleştirmiş, ne de vatanlaştırmıştık.”

Osmanlı İmparatorluğu buralarda, ücretsiz tarla ve sokak bekçisi idi. Eğer, medrese ve şuursuzluk devam etmiş olsaydı, Araplığın Anadolu içlerine kadar gireceğine şüphe yoktu. Osmanlı Emperyalizmi şu ana fikir üstünde kurulmuş bir hayal idi. “ Türk milleti kendi başına devlet yapamaz! “

Osmanlı, Arap topraklarını alarak oraları bir bakıma imar ediyordu. Çünkü, Arap şeyhleri arasındaki kanlı savaşlar sonucunda Arap halkı mağdur oluyor ve maddi olarak da çöküntüye uğruyordu. Osmanlı geldiğinde ise bu şeyhleri uzlaştırıp sükuneti sağlıyor ve onlara belirli imtiyazlar veriyordu. Bir bakıma Osmanlı onlar için bir kurtuluş gibiydi. Buna rağmen Osmanlının güçsüz duruma düşmesini fırsat bilip hemen İngilizlerle, Fransızlarla anlaşmışlar ve Osmanlı’ yı arkadan vurmuşlardır. Osmanlı’ ya karşı görünüşte bağımlı olan Araplar her zaman kendi halifeliklerini istiyordu. Müslüman Araplar arasında Arap Halifeliği hükümeti peşinde olanlar vardı ve 1. Dünya savaşı çıktığında bu düşüncelerini gerçekleştirmek için ve İngilizlerin vereceklerini vaadettikleri imtiyazlardan dolayı Osmanlı’ ya ihanet etmişlerdi.

Osmanlının Araplara vermiş olduğu haklar, onların küçük bir anlaşmazlıkta bile isyan etmelerini sağlıyordu. Cemal Paşa zamanında çıkmış olan bir kanun ile komutanlara eğer vatan müdafaası için zaruri görülürse idam hükümlerini yerine getirmesi yetkisi verilmişti. Yani isyanlar artık kanla bastırılıyordu.

Cemal Paşanın bir amacı da Suriye’ yi Osmanlılaştırmaktır. Bu düşüncesini gerçekleştirmek için Suriye’ de modern okullar açtırmıştır. Bunun yanında bir de hicret eden Ermenileri, Suriye içlerine dağıtarak güçlenen Araplılığa karşı bir teminat olarak kullanıyordu. Hatta Ermenileri güçlendirmek için ev ve toprak bile verilmiştir.

Falih Rıfkı Atay, Arapları anlatırken din sömürüsü konusuna da değinmiştir. Falih Rıfkı’ ya göre din sömürüsü bütün dinler için geçerlidir. “Medine dini mallaştırmış ve maddeleştirmiş bir Asya pazarıdır. Kudüs dini oyunlaştırmış bir Garp tiyatrosudur”. Araplar çok fakirdir. Kendi ülkelerinde; ata topraklarında hizmetçi konumuna düşmüşlerdir. Filistin ikiye ayrılmıştır. Eski Filistin Arapların,yani hizmetçilerin; yeni Filistin ise tüm güzelliği ve ihtişamıyla Yahudilerin. Din satışa sunulmaktadır. Hac dönemlerinde Araplar da Yahudiler de büyük kazanç elde etmek peşindedir.

Osmanlı Devletinin Almanlarla beraber savaşa girmesinin en büyük nedeni İttihat ve Terakki yöneticilerinden Enver Paşa’ nın Alman hayranı olmasından kaynaklanıyordu.

Birinci Dünya harbi sonucunda Tuna yukarısındaki iki İmparatorluk, Akdeniz kıyısındaki bir İmparatorluk ve Tuna kenarındaki bir krallık devrilmek üzereydi.

Suriye ve Filistin’ de Almanların durduramadığı İngiliz seli yine bir Türk, fakat bu sefer öz bir kumandan, Mustafa Kemal tarafından Halep aşağısında tutulmuştur. Mustafa Kemal’ in orada seçtiği savunma hattı, Milli Misak’ taki Türkiye sınırıdır.

Cemal Paşa’ nın yerine, Suriye’ de silahlı kuvvetlerin başına geçen Alman Fon Falkenhein bozgunu durduramadı ve Kudüs İngilizlerin eline geçti.

Artık yalnız Anadolu ve İstanbul düşünülür. İmparatorluğa ve onun rüyalarına “Allahaısmarladık! “ denir.

Artık Şam’ dan ayrılmak zamanı gelmiştir. Cemal Paşa İstanbul’ da istifa edecektir.

Cemal Paşa harap Anadolu topraklarını gördükçe

- “Keşke vazifem buralarda olsaydı, keşke o altın sağanağı ve enerji fırtınası, bu durgun, boş ve terkedilmiş vatan parçası üstünden geçseydi. Anadolu hepimize hınç ve güvensizlikle bakıyordu. Yüz binlerce çocuğunu memesinden sökerek alıp götürdüğümüz bu anaya şimdi kendimiz pişmanlığımızı getiriyoruz. Kumar oynadık ve kaybettik” diye düşünmektedir.

Cemal Paşaya sorulan :

- Paşam bu harbe niçin girdik? sorusuna cevap ilginçtir.

- Aylık vermemek için! Hazine tamtakırdı. Para bulabilmek için ya bir tarafa boyun eğmeli, ya öbür tarafla birleşmeli idik.

İlim, İhtisas ve tecrübe sahibi Mustafa Kemal, vatan ve istiklal düşüncesiyle milletin nesi var nesi yoksa yüzde kırkını vatan savunması için vermesi gerektiği düşüncesindedir.

Sakarya, Dumlupınar, İzmir ve Lozan... hepsi böyle ödenmiştir.

Mustafa Kemal büyük harbe girmek karşıtı idi: çünkü O kafa ve sanat adamı idi.

Mustafa Kemal Kurtuluş Harbini bırakmak fikrinde asla bulunmadı : çünkü O vatan adamı idi.

İşte bütün kitabın özü : İlim ve vatan adamı olunuz.

http://www.tekbayrak.com/index.php?option=com_content&task=view&id=303&Itemid=2
 
arap arap arap dersiniz...

içinize sindiremeyip Peygamber Araplardan nasıl çıkmış dersiniz...

işinize gelmediği zaman Doğudan Sol partilere oy çıkmadığı için Akp doğuda oyları para ile alıyor, islam ile kandırıyor dersiniz...

Emin olunki böyle birşey olsaydı bunu ilk yapacak olan parti CHP olurdu...

Hem parasıda var o yönden sorunda yaşamazdı...

Ama bakın doğuya...

Son 50 yılda en çok milletvekili olan GAYDALI ailesi bile CHP ye geçtikten sonra "Şeyh" olmalarında rağmen halk sandığa gömdü...

İşinize bakın artık...

Kimi kimle kandırıyoprsunuz...

Ümmetçilikmiş... Ümmetim diyeceğim tabi kalkıp Hrsitiyanlarımı tutacağım...

Ümmetim diyeceğim tabi Din kardeşimi tutacağım, kalkıp Ateistimi savunacağım...

Bunumu istiyorsunuz...

Elhamdülillah Müslümanım...

Elhamdülilliah Ümmetçiyim...


Elhamdüliliiah Peygamberimini izinden gidiyorum...

Çünkü ben buna inanıyorum...

Eğer hür ülkemizde insanların fikilerierne saygı göstermek varsa SONUNA KADAR BANA SAYGI GÖSTERECEKSİNİZ...

öyleyse bakın işinize....

DİNLE UĞRAŞMAYIN....

İSLAMLA UĞRAŞANLAR HEP BOZGUNA UĞRAMIŞLARDIR...

şimdi birileri kalkıpta islama laf ettikten sonra bizde müslümanız kelimeleri türetmesin...

mümin diliyle, eliyle ve hareketleriyle kendisini İSLAM asdamı olduğunu gösteren kişidir...
 
Azmettirici Güçler: Batıcı Ümmetçilik (AKEPE-FETHULLAH ZİHNİYETİ)

Azmettirici Güçler: Batıcı Ümmetçilik (AKEPE-FETHULLAH ZİHNİYETİ)

Türkiye hızla bir kırılmaya doğru gidiyor. Artık çatlak sesler iyice işitilir oldu. ABD'den icazet alıp gelip Atatürk rejimi konusunda sabıkalı başbakan El-Tayyeap; Özalist yönde "değiştiğini" söyleyerek ama tıpkı Özal gibi dinci söylemlerini batıcı bir rotaya oturtarak sürdüren, oyunu sinsice oynamaya karar vermiş, kendisine biçilen "Ilımlı İslam" kaftanını giyip neo ümmetçi söylemlerle, işbirlikçi sermayedarların ve medyanın desteğini alarak iktidar olmayı başardı. İktidara gelişiyle kemalizmin içerde dışarda karşısı olanları bir zafer sarhoşluğu sardı. AKEPE kökten dinci geçmişiyle özalist bugününü birleştiriyor ve karanlık yarınları yaratmak için elinden geleni ardına koymuyordu.

El-Tayyeap abinin ve çevresindekilerin icraatlarını burda tek tek anlatmak çok zor. Yaşanan gelişmeleri satır başları olarak ele almayı Neden bugünlere geldiğimizi göstermek açısından doğru buluyorum. AKEPE kendisini iktidar yapanlara verdiği sözleri tutmak için işe başladı. O'nu iktidar yapan güçler malumdu. Batıcılar + dinciler + mozaikçiler Özal'ın siyasi varisleri.. Önce emperyalist ortaklarını hoşnut etmek için RTE ve ekibi Avrupa Birliği rüyasını devlet politikası haline getirdi. Oyunu kurallarına göre oynayacaktı. Bu ülkenin temelinde duran o büyük kitleyi, zinde güçleri durdurmanın tek yolunun emperyalistlerin tam desteğini alarak ve ülkeyi tam bağımlı hale getirerek olduğunu acı tecrübelerinden, kuyruk acılarından öğrenmişti. AB projesi ile; daha geçenlerde imzaladığı gizli Anayasa ve hiçe saydığı T.C. Anayasasının gücünü ortadan kaldıracağına inanıyordu.

Nitekim gelişmeler de zaten bu yönde cereyan etmektedir. RTE ve ekibin yaptığı uluslararası anlaşmalar pek çok yönden rejimin temellerine dinamit koyabilecek türden bağlayıcı anlaşmalardır. AB temsilcilerinin söylediklerini AKEPE ve yalakaları tatbik ediyorlardı. Kemalizmi tasfiye için Özaldan sonra en ihtişamlı hareket başlamıştı. Hem ABD'nin hem AB'nin hem de kendilerinin itici gücü olan ümmetçiliğin gereği Kıbrıs ve Kuzey Irak'ta kırmızı çizgiler yok edildi. Terör yeniden kan dökmeye başladı. El-Tayyeap yaptığı çıkışlarla terörü meşru gibi gösterdi ve terörün doğu ve güneydoğu anadoluda kitleselleşmesini sağladı. Eeee öyle ya. "Ne Mutlu Türk'üm Diyene" Tayyip'e göre bölücüydü. Sen öyle dersen kürt de "Ne Mutlu Kürd'üm Diyene" derdi. El-Tayyip çözümünü yıllar öncesinden biliyordu: "Ne Mutlu Müslümanım Diyene" Yıllar öncesinin müslümanlığıyla şimdininki farklı idi.Antisiyonist, antibatıcı radikal islamcılık gitmiş Amerikancı işbirlikçi islamcılık çağı başlamıştı. İpler çekildikçe Çan Sesleri duyulan müslümanlık. RTE bu tezlerini "Din çimentodur" sözleriyle destekliyordu. Belli ki kafa aynı kafaydı. Değişen sadece üstündeki kaftandı. Bakalım bu kafadakiler bir gün beyaz ölü gömleği de giyecek mi?

Şemdinli Olaylarıyla alevnen bölücü akımlara ümmetçiler ve PKKnın siyasi uzantıları müthiş destek veriyorlardı. Oy alma savaşına giren merkez sağın ve işbirlikçi solun temsilcileri de kürtçülük pastasından pay almak için herşeyi yaptılar. ve Ulus Devlete isyanlar başladı. Hükümetin Polisi sadece sapanla karşılık veriyordu vatan haini kitlelere. Bizi bu şekilde madara ettiler. AB ve ABD ile özdeşleşmiş isimler kürdistanın başkenti diyrek Diyarbakıra ziyaretlerde bulunuyorlardı. Bu AKP'yi ırgalamıyordu pek, tam gaz AB yürüyüşünü sürdürdü. Çünkü AKP, Amerikancı Türk-İslam sentezcilerini olduğu kadar, Kürt-İslamcıları da temsil ediyordu. Türklüğe sövmek entellik oldu, alt kimlik üst kimlik tartışmalarıyla ulus devlet yıpratılmaya çalışıldı, bağımsızlığımıza ve milli yapımıza zarar veren anlaşmalar imzalandı, hep ümmetçiliğin leyhine dolayısıyla kemalist milliyetçiliğin aleyhine tavizlerin ardı arkası kesilmedi. AB ve ABD'nin emrinde Neo Mollalar tarafından yönetiliyorduk.

Yolsuzluklar aldı başını yürüdü. Dokunulmazlığı kaldırma sözü veren hükümet tabii ki asrın "devleti sömürme" fırsatı ellerindeyken mahkeme dosylarıyla uğraşmak istemediler. Tayyipin Kemal Abisi AKEPE'liler için bir idol haline geldi. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı, halkımızın emeği nasıl çarçur edilir, nasıl cebe indirilir, nasıl hortumlanır dersi verdi Kemal Abi. Buna rağmen Kemal Abinin ümmetçi-burjuva kitlesi bu haram yeme işine "helaldir" fetvasını verdiler yıllarca takiyye yapıp dini kullanıp çıkar elde ettikleri gibi.
Devlet kurumları bir bir satılıyordu, AKEPEye yakın yeşil sermayedarlar, Araplar, yahudiler, Amerikalılar, Avrupa ülkelerii ihaleler için koşturup geliyorlardı. Hatta yerel bölgelerdeki ihalelerde AKEPE'liler yolsuzluk yarışına giriyorlar ve birbirleri arasında anlaşamıyorlar ve birbirlerini açıkça ispitliyorlardı. AKEPEnin kendisine takiyye için kullandığı Abdüllatif Şener ve Turhan Çömez gibi isimler ancak bir kesim cahili kandırma işlevini görüyorlardı. Yolsuzluk ve yoksulluk sürerken AKEPE ve holding medyası pembe bir tablo çiziyordu. Sanki herşey yolundaymış gibi gösteriliyordu. Rakamlardaki pembe tablo gerçek halk kitlelerinde bir kara perde gibi çöküyordu.

AKEPE ancak ümmetçi-kentsoylu-batıcı-kürtçü çevreleri mutlu ediyordu. Yoksulluğa, işsizliğe, açlığa çare bulunamamıştı. Memur ve işçinin emeği yine sömürülüyordu. Tarım ölmüş, çiftçi ürününü zararına satıyordu. Üstüne üstük "Gözünüzü toprak doyursun" diyorlardı milletin efendisine hükümetin bakanları. Bir yandan da kabinenin kürtçü danışman ve bakanlar restler çekiyor kendi tabanlarına oynuyorlardı, memleketlerine gittiklerinde kürtçe konuşmadan dönmüyorlardı. Sadece onlar mı PKK'lılara "gerilla" diyen ve imam hatipliler için yasa çıkarmaya kalkan Erkan Mumcu, "Ben bu türban sorununu vallahi de billahi de çözerim" diyen ve doğu illerinde kürtçe konuşan Mehmet Ağar da kürtçü tabana oynuyordu. MHP'de ise bölünmeler vardı, amerikancılar, kızıl elmacılar, mozaikçiler ama hepsi Türk-İslam ülkücüsüydü ve dincilerdi, ABD ile aralarındaki buzları da son dönemde erittiler, verdikleri mesajlarla doğudan oy alma derdine düştüler, türban konusunda ise net bir tutum sergilemediler. Malesef ki halkımıza bunların yanında en iyi seçenek olarak yine AKEPE anlatılıyordu.

Özelleştirmeler "pazarlamalar" "satışlar" sürüyor, hayat pahalılaşıyor, zengin daha da zenginleşiyor fakir daha da fakirleşiyordu. Kemaliizm düşmanı hainler daha da hainleşiyor, vatansever ve Atatürkçüler her gün daha da üzüntüye boğuluyordu.

Laikliğe gelince. Laikliğin anası ağlatıldı. Atatürk artık törenlerde akla gelen bir kağıttan kahraman gibi sunuluyordu. Atatürkçülük yok edildi. Muhalefet de muhalefetini sadece siyasi ve oy alma kaygısı şeklinde zuhur bulan şekilde yapınca Atatürkçülüğe yapılan ihanetler hafif gibi gönüyordu fakat derindi. "Din çimentodur" diyen Başbakan, türban ve imam hatip gibi konularda malum söz verdiği için direten, hem Türk hukukuna hem de avrupa hukukuna rağmen diretmeye devam ediyordu. Hükümet hukukiliğini yitiriyordu. Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu ulusalcı bir programda "Hükümet Hukuksuzluğunu yitirirse ne olacağını anlamak için 27 Mayıs'ı hatırlamak lazım" diyordu. Acaba mesaj ilgili yerlere gidiyor muydu? Kemalist güçler; 12 Mart, 12 Eylül değil 27 Mayısı hatırlıyor muydu ? Elbette 27 Mayıstaki gibi kahraman cesur kemalist askerler vardı ordumuzun içinde hem de sayıları oldukça fazlaydı, çoğunluktu, elbette mesaj ilgili yerlere gidiyordu ve zaten dincilerin tezgahları da bu güçten korktukları içindi.. "Efendi(aşağılama sözü) bu senin işin değil, diyanetin işi" diyerek Danıştayla mahalle ağzıyla konuşan başbakan bunu hep yapıyordu. Hukukun bir önemi yoktu. Önemli olan ulemaya danışmaktı. Acaba El-Tayyeap ABD'den icazet alırken, AB ile işbirliğine giderken hangi ulemaya danışmıştı? Yargıya sürekli müdahale ettikleri, Yargıyı siyasallaştırdıkları gibi (nitekim Fethullah beraat etmiştir). Eğitimi de içler acısı hale koydular. Milli Eğitim denilen eğitimdeki "milli" sözcüğü ancak milli görüş kadar milliydi.

Atatürk'ün kahramanlığı, Onuncu Yıl Nutku ders kitaplarından kaldırılırken, Şeyh Sait isyanı Doğu isyanı olarak değiştirildi ve ermeni soykırımı iddaları ders kitaplarına girdi. Yükselen bu Amerikancı-ABci-Gerici-Ümmetçi islami zorbalığa karşı tepki gösteren kemalist ve ulusalcı güçler kamuoyuna marjinal gibi tanıtıldı.
Bu memleketin asli unsurları düşömanmış gibi gösteriliyordu. Bir Türk Köylüsüne "Ananı da al git" deme cürretini gösteren Kasımpaşalı Tayyip acaba bu hikayenin neresinde Anasını Da Alıp Gidecekti? "lanlı lunlu" konuşmayı marifet sayan RTE, karikatüristlere dava açıyor, kendine ait olmayan Atatürk şeref defterini yırtıp 80 yaşındaki Fethi Dedeyi mahkemeye verebiliyordu. Medya adam gibi bir gün olsun bunları eleştirmedi. Önceden ordu ile dinciler arasında yaşanan irtica krizi artık genelde cumurbaşkanı-hükümet yargı-hükümet yök-hükümet şeklinde oluyordu. Meclisin çoğunu elinde bulunduran hükümet hala bu konuları oy aracı olarak kullanmak için gündeme getiriyor ve devleti ve toplumu geriyordu. Çobanı kim olduğu meçhul olan türbanlı sürüleri mecliste çoğunluğu bulunduran hükümete kuran bırakacaklarına Çankayaya bırakıyorlardı. Kısacası bu gerginliğin bir yerden kopacağı belliydi. Kadrolaşma ise korkunç boyutlara ulaştı, yalaka bürokrasi namaz kılmak için bahçelere taşıyordu. Vatandaşın işi aksatılıyordu. Vakit, Yenişafak, Zaman gazeteleri başta olmak üzere diğer holding medyasının desteğiyle kemalizmin öz değerlerine milletin bağımsızlığına laik cumhuriyete ulus develete saldırılar arttıkça artıyor ve bunların üstü örtülüyordu. Yine de buna direnen bir vatansever-Atatürkçü-ulusalcı cephe hep vardı. Ama onlar da entegre edilmek için uğraşılıyordu. Laikliğin tasfiye sürecinde duyarlı Atatürkçü kesim hariç herkes iktidara ayak uydurdu. Bir yandan da ABD'nin iran müdahelesinin gündemde olduğu tam bu aşamada, Demirelin imalı "laiklik içeren" çıkışları ve erken seçim isteği döneminde olanlar olmaya başladı. Önce "Tehlikenin Farkında Mısınız" diyen bu ülkenin aydınlık insanlarının gazetesine bombalar atıldı. Tehlikenin Hala Farkına varılamıyordu. Bunu yapan hain dinciler bulunamıyorlardı. Hükümet bu eylemleri meşru gösteriyordu. Bundan aldıkları güç ile ve irtica denilen tehlike onların dilinde "şeriat" olarak kendini farkettirmek için bu kez daha kanlı yüzünü gösterdi ve yıllarca oynanan film gösterime girdi: Danıştay'a Sillahlı Saldırı

Atatürk'ün ve kuvva-i milliye kahramanlarının açtığı mecliste laik üniter Türkiye Cumhuriyetinin T.B.M.M'sinde kendi tabanına göz kırpmak için ve içindeki pisliği kusmak için 23 Nisan gibi anlamlı bir günü seçen Bülent Arınç vardı. Laikliğe kinini kusuyordu. Bu ilk değildi Fethullahçı Bülent Arınç'ın yaptığı. Rektör Yücel Aşkın olayında, Şemdinli olaylarında hep ordudaki ilerici güçleri kastederek imalı olarak onları zan altında bırakıyor ve eleştiriyordu. Halbuki Yücel Aşkın ve Şemdinli olayları da tıpkı bu olay gibi laik-milli cumhuriyete karşı ılımlı islamcıların operasyonlarından başka birşey değildir. Atatürkçü rektör çeteci diye suçlanıyordu ama tutmadı; PKK'ya yardım ve yataklık edenler suçsuz gösterilirken Org. yaşar Büyükanıt çetecilikle suçlandı. Bu da tutmadı. Ferhat Sarıkaya görevden ihraç edildi. Kemalizmin kazanımları bu tezgahları farkediyor ve kazdıkları kuyuya düşürüyordu emperyalist işbirlikçisi dincileri ve kürt-islam sentezcilerini.Bu kez ise artık abartmışlardı. Dinci olduğu belirlenen ve menfur kanlı baskını "Türban Kararları" yüzünden yaptığını söyleyen Alparslan Aslan; Bülent Arınç'ın dediğini yapmıştı: Laikliği yeniden yorumlamıştı.

Şimdi bir takım medya, kürtçüler, dinciler, ikinci cumhuriyetçiler, batıcılar, yabancı ülke servisleri (ABD ve İRan'ınkiler dahil) çok hızlı bir bilgi kirlenmesi kampanyası başlatıılar. İktidar da buna önderlik etti. İlk ulaşan ifadeler her geçen gün değiştiriliyordu. Başbakan danışmanının soruşturmada ne işi vardı? Emniyet Bülent Arınç ve Mehmet Ali Şahin'in açıklamalrında etkilenmiş olamaz mıydı? Dışa sızdırılan bilgiler tek taraflı değil miydi? Olayın arkasında kim vardı? Ciddi biçimde kafalar karıştırılıyordu. Bu soruların cevabını vereceğiz. Önce olaydaki verileri bir inceleyelim:

-Diyarbakır'da Şeriat mitinginde Alparslan Aslan
-Göztepe'de camiiye evet mitinginde Alparslan Aslan
-Cumhuriyet gazetesine bombalı saldırıda Alparslan aslan
-Marmara Üniversitesi hukuk mezunu (Çok ilginç Ferhat Sarıkaya'da buradan mezundu ve O'nun da milliyetçi-ulusalcı olduğu iddaa edilmişti)
-Bingöllü
-Osmanlı Torunu, Allah'ın Askeri
-Yakalanınca tekbir getiriyor
-Arabada Vakit Gazetesi ve azmettiren fotoğraflar
- Ev kirasını ödeyemiyor ama 50 bin ytllik baskın hazırlığı yapmış
- Asosyal ve psikolojisi bozuk tanıtılıyor en yakın arkadaşları dinciler, BBP'liler, Fethullahçılar ve bir kesim ülkücüler
-Holding medyası yaklaşık dört yıldır görmedikleri gerçeği görüyor(!) ve laikliği sahipleniyor.Ulusalcılık, tam bağımsızlık umurlarında değil nedense Laikliği savunuyor gibi görünüyorlar bu Amerikancılar.
- Saldırı türban için yaptığını söyleyen ilk ifadelerden sonra fethullahçı basının, iktidarın, Amerikancı dinci sözde milliyetçi muhafazakar kontrgerillanın, yabancı servislerin etkisiyle bakanın söylediği "süprizler" gelmeye başlıyor.
-Ordudan uzaklaştırılmış Muzaffer T., Kızıl Elmacı olarak bilinen Susurluktan sabıkalı Türk-İslam sentezcisi eski paşa Veli Küçük, diğer ulusalcı gruplar gündeme taşınıyor
-Satırla saldırı düzenleyen ülkücü-dinci-alperen(BBP) 'Kürt Apo' lakabıyla tanınıyor


Şimdi bütün bunlar ışığında saldırı kim yaptı?


Saldırı kesin olarak öncelikle Laik-Üniter Türkiye Cumhuriyetine, en önemlisi de kemalizme ve kemalizmi temsil eden ilerici güçlere karşı yapılmıştır. Bunda hiç şüphe yoktur. Fakat saldırgan tek bir kişi değildir. Ama bilinçli olarak "Derin güçler" "Komplolar" "dış mihraklar" "provakasyonlar" gibi söylemlerle saldırının laik-üniter T.C'ye yapıldığı gerçeğinin gizlenme çabası vardır. Bir komplo, bir provokasyon, bir dış mihrak vs olayın içindeyse bile bu yine doğrudan doğruya laikliğe ve ulus devlete yapılmış saldırı olarak algılanmalıdır. Komplike bir olay olduğu tartışma götürmez bir gerçektir ama saldırının yeniden vurguluyorum laik-üniter T.C'ye karşı yapıldığı asla atlanmamalıdır. Halkın duyarlı bir kesimi haricindekiler saldırıyı malesef derin devlete, ordunun içindeki ilerici güçlere yıkmış durumdalar. Bu saldırının laik-üniter cumhuriyete yapıldığı unutulup, olay başka yönlere kaydırılmaya çalışılmaktadır. Herkes olayı kendi ideolojisine göre yorumlama derdinde. Saldırıda basit bir çete, uuyuyan hücreler gibi örgütlenmeler olabileceği gibi benim ve arkadaşlarımın en çok üstünde durduğumuz ihtimal derin fethullahçıların bu işte büyük parmağının olduğudur.

Gayri milli kontgerilla, yerli yabancı servisler ve fethullahın kitleri devrededir. Zaten derin fethullahçıların operasyonu olayla sınırlı kalmamıştır. Bilgi kirlenmesi, zihin bulandırma gibi işlere de girişmişlerdir. Süreci hükümetin leyhine işletmişler, halkı kandırmışlardır. Asıl "derin fethullahçıların" da yapmak istediği buydu. Başardılar. Bir taşla iki kuşu birden vurdular. Hem laik cumhuriyetin laik kurumunu temsil eden laik kişilerine cumhuriyet tarihinde hiç rastlanmayan kanlı bir baskınla akıllarısıra ders verdiler ve Ferhat Sarıkayanın intikamını aldılar hem de derin iktidar kavgasına tutuştukları türk-islamcıları olaya dahil ettiler ve ulusalcılığı kamuoyu önünde yanlış tanıttılar. Olayda yönetenler-sevkedenler-azmettirenler ve tetikçiler vardır. Azmettiren ve bu saldırının arkasındaki zihniyet hiç kuşku yok batıcı-ümmetçilik ve şu an bunu temsil eden hükümettir. Bunu ısrarla vurguluyorum.

Peki derin Fethullahçılar veya daha geniş ifadesiyle Ilımlı İslamcılar üzerinde neden duruyorum. İlk nedeni gerçekten ülkede rejim hem ulus bütünlüğü hem de laiklik açısında tehlikededir. Türkiyede laiklikten ve ulus devlet yapısından rahatsız olan karşı devrimcilerin emperyalist güçlerle işbirliği yaptığı en tehlikeli oluşum da ılımlı islamcılar ve onların kontrgerilla bağlantılarıdır. Türban ile imam hatip mevzusuyla pek çok uygulamayla laiklik yok edilmek isteniştir. Bülent Arınçın son çıkışı bunu çok açık gözler önüne sermiştir.Elbette iktidarda bu kadar güçlüyken rejimi sarsacaklardı. Sarsmalılardı. Türban denilen sorunu ne çözebiliyorlar ne de ağızlarından düşürüyorlardı. Ilımlı İslamcılar Yücel Aşkın olayında olduğu gibi boylarından büyük işe kalkıştılar. Bu da onlardan birisiydi. Türbana karşı çıkanlar yok edilmeliydi, vakit gazetesi göz göre göre hedef göstermişti. Çünkü onların zihniyeti buydu. Bunu farkedemeyenler olabilir ama onların zihniyeti budur.
Bunu yaparken Fethullah düşmanı ve kimin ne kadar ulusalcı olduğu belli olmayan fakat hemen hemen hepsi Fethullah düşmanı ve anti Amerikancı profil çizen ulusalcıların da zan altında bırakılması gerekiliyordu. Zaten ulusalcı geçinen bazı çevreler içinde de Fethullah kadar zararlı dinciler vardır hatta bu çevreler içinde de emperyalist odaklarla veya gizli oluşumlarla bağlantılı mafyatik veya kontrgerilla şeklinde örgütlenenleri de vardır bunları gerçek ulusalcılardan ayırmak gerekir ama bunlar kendilerine ulusalcı diyorlar, yani ulusalcılar içinde de at izi it izine karışmış durumdadır. FAKAT burda derin Fethullahçılar ve Fethullah'ın ergenekonu; ulusalcıları zan altında bırakmayı anti amerikancı geçindikleri ve fethullaha herhangi sebeplerden dolayı karşı oldukları için hedef seçmiştir. Laiklik savunucusu kemalistler bu saldırıya şiddetle kınadı ama günlerce aylarca susan Amerikancılar da kınıyordu. Bu da bir operasyondu. Laik tepkiyi Amerikancı elitist sahaya taşımayı hedeflediler, saldırgan hainin "İran'da eğitim görmüş olabileceğinden" bahsettiler, bu yaptıklarıyla kemalist laik tepkiyi ABD leyhine çevirmeyi amaçlıyorlardı (İran ile Abd arasındaki gerginlik). Saldırganın nizamı alemci denilen veya ulusalcı denilen gruptan olduğunu da yazdılar ertesi günlerde halbuki saldırgan da tipik bir Şeyh Said modeliydi. Ferhat Sarıkaya ne idiyse Alparslan Arslan da aynen odur bu rejime karşıt dinci-işbirlikçi-ordu ve kemalizm düşmanı ve de ümmetçi. Ulusalcılığın adının kirletilmesi de ABD'nin leyhine olurdu. Çünkü özü ne olursa olsun kendilerine ulusalcı diyenlerin hedef tahtası Fethullah ve ABD idi.Fethullah ve ABD'yi iktidarda temsil eden zihniyet AKEPE'dir. Buraya kadar olan operasyonda ABD vardı. Bundan sonrasında ise sadece derin Fethullahçılar dolayısıyla ılımlı islamcılar var. Derin Fethullahçıların bundan sonra sürekli tekrarlayacağı nakarat da olayda ordunun ilerici güçlerinin parmağı olduğu safsatası olacaktır. Bu işten kim karlı çıktı? Her zaman ki gibi kemalist cumhuriyet zarar görürken; başta El-tayyeap, ABD müttefiki Fethullah, Türkiye düşmanı ülkelerin gizli servisleri ve o ülkeler, Mehmet Ağar, Erkan Mumcu, Devlet Bahçeli..

Bundan sonra AKEPE zihniyetinin ürünü olaylar devam edecektir. Bu olaylar her zaman Ilımlı islamcıların işine yarayacaktır. Bu zihniyet ümmetrçilik ve işbirlikçilik yolunda her yolu mübah gördüğü için Orhan Pamuk denen hain öldürülse de, Vural Savaş gibi büyük bir vatan evladı şehit edilse de; kendilerinin karlı çıkacaklarını bildikleri için bu tür eylemleri sürdürmekten çekinmeyeceklerdir ama diğer düşman güç odakları da Türkiye'deki kırılmayı ve istikrarsızlığı kendi leyhlerine çevirmek için bu olaylara dahil olabilirler. Türkiye'yi bu iktidar oldukça bir kaos bekliyor.
Gerçi kemalistler artmadıkça ve olaylar kavranıp hem tam bağımsızlıkçı, hem de laikliği, milliyetçiliği ödünsüz savunan kişiler olmadıkça ve sadece Atatürk ilke ve inkılaplarına göre olayları yorumlamadıkça AKEPE gidecek yerine başka Ümmetçi-İşbirlikçi ittifaklar gelecektir. Ben kemalist bir bakışla süzebilen ve değerlendiren sayın Cumhurbaşkanımızı, sayın Danıştay Başkanını, sayın YÖK başkanını, Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok değerli Atatürkçü Paşalarını kutluyorum. Bütün karşı devrimciler, dış güçler, iç düşmanlar Türkiye Cumhuriyetine her renkten saldırırken kemalist zinde güçlerin de uyumadığını ve herşeyin bilincinde olduğunu da ilan ediyorum.

Saygı ve Hürmetlerimizle

http://kemalistler.net/portal.php?topic_id=3672
 
konuyla alakası olmayan gereksız mesajlar sılındı.

WitaMİN uslubuna dıkkat et lutfen!
 
Pkk'lı Pornocu Imam

PKK'LI PORNOCU İMAM

62045.jpg



Her yönden güç kaybeden PKK dine sarıldı. İmamlar ortaya çıkardı. Ama o imam da pornocu çıktı. İşte ayrıntılar...
Son dönemlerdeki operasyonlarla büyük güç kaybeden PKK, yeni stratejisinde ‘din’i kullanıyor. Örgütün Hüseyin Bulut adlı kukla imamının evinde uyuşturucu ve porno CD’ler bulundu. Bulut’un Atatürk'e dil uzattığı belgelendi.

Son dönemlerde dini söylemleri öne çıkartan, mitinglerde Kur’an-ı Kerim'leri kullanan, Said Nursi gibi kanaat önderlerinin posterlerini açtıran örgütün lokal 'cemaatler' kurduğu belirlendi.

Batman'da yapılan son operasyon sonrasında tutuklanan Hüseyin Bulut isimli imamın evinde uyuşturucu, silah, çok sayıda porno CD ve PKK'ya ait örgütsel dokümanlar ele geçirildi.

DTP İLE YAKIN TEMASTA

Polis, Kürtçü - İslamcı söylemleriyle öne çıkan bir dini hareket başlatıldığı istihbaratı üzerine Batmanlı Hüseyin Bulut ve ekibini takibe aldı. Özellikle PKK ile yakın ilişkileri olan grubun aynı zamanda kendilerini Said Nursi'nin talebeleri olarak tanıttıkları, toplantılarda Said Nursi'nin posterlerini açtıklarını belirleyen polis, söz konusu grubun DTP ile yakın temasta olduğu belirlendi.

22 Mart'ta Batman'da düzenlenen Nevruz mitinginde Said Nursi'nin posterlerini açan grubun lideri Bulut’un, DTP milletvekilleriyle de sıkı temasta olduğu belirlendi.

DTP'Lİ VEKİLLER ZİYARET ETTİ

DTP Batman Milletvekili Bengi Yıldız ile DTP'li belediye başkanı Hüseyin Kalkan ile çok sayıda DTP'li siyasetçinin 17 Mart günü Bulut'u ziyaret ettiği belirlendi.

Bulut'un bu ziyarette DTP'li vekillerden "Said Nursi'nin mezarının bulunması için soru önergesi verilmesi ve mezarının Batman'a getirilmesini" talep ettiği öğrenildi. DTP'li vekil Bengi Yıldız'ın da 28 Mart'ta Meclis'e soru önergesi vererek Said Nursi'nin mezarının bulunmasını istedi.

CİNSEL İSTİSMAR İDDİALARI

Zaman zaman kimliği tespit edilemeyen yabancı uyruklu şahıslarla bir araya geldiği belirlenen Bulut'un son olarak 5 Nisan günü ABD vatandaşı Barbara Anne Lakeberg ile görüştüğü tespit edildi.

Kuzey Irak'da bir sivil toplum örgütünde çalıştığı belirlenen Labekerg hakkında Batman Savcılığı Türkiye'ye tekrar girmesi durumunda yakalama kararı çıkarttı.

Bulut'un sohbetlerine katılan bazı bayanlara da cinsel yönden istismarda bulunduğu tespit edildi. Siirt Üniversitesi'nde okuyan B A, B. A, S.T, S.A ve M K'ya yönelik cinsel istismarda bulunduğu hatta bazı öğrencilerin kürtaj yaptırmak zorunda kaldığı belirlendi.

ÖRGÜTÜN YENİ STRATEJİSİ

Marksist Leninist bir çizgiye sahip terör örgütünün dini söylemleri öne çıkarmasına dikkat çeken güvenlik birimleri, Hüseyin Bulut ve benzeri türden yapılanmaların önümüzdeki dönemde artacağına dikat çekiyor. Örgütün bu tür yapılanmalarla hem halk arasında, hem de kendi içinde farklı bir propaganda yöntemi geliştirebileceği belirtiliyor.


ATATÜRK'E HAKARET

Kürtçü - bölücü söylemleriyle öne çıkan Hüseyin Bulut'un yaklaşık 100 kişinin müdavimi olduğu sohbetlerinde radikal söylemleriyle öne çıktığı da tespit edildi.

"T.C küfür devletidir ve itaat eden küfre girmiştir" diyen Bulut'un öne çıkan açıklamaları ise şöyle; "Geçmişte burada Kürt devleti vardı. Yine olması için tüm gücümüzle çalışmalıyız. Atatürk deccaldir. Milattan önce 1881 yılında Firavun Kızıl Deniz'de boğulmuş, milattan sonra da 1881 yılında Atatürk doğmuştur.

Atatürk 100 bin Kürt'ü katletmiştir. Türkiye Cumhuriyetine asker olunmaz. Çürük raporu alın ve askere gitmeyin. Yakalayıp götürürlerse firar edin. Ermeni ve Yahudi milletler mazlumdur. Bizim kardeşlerimizdir. Kur'anda Yahudilerden övgüyle bahsedilir. Kürtlerle Yahudiler amca oğludur. Gerilla bir kuş gibidir. Oradan oraya uçuyor. Türk askeri ise eşek gibidir. Bir ton yük yüklüyorlar. Bülent Ersoy Türkiye'nin en şerefli insanıdır."

Son Güncelleme ( Pazartesi, 05 Mayıs 2008 ) Editör Yalçın KÜÇÜKSÖYLEMEZ http://www.tekbayrak.com/index.php?option=com_content&task=view&id=1172&Itemid=2
 
Geri
Üst