Börteçine9
New member
Kerkük bir öbek kar çöl ortasında
Ah anamız ağlar, el ortasında
Sağır mısın, sağır mısın Ankara
Öldük güpegündüz yol ortasında
Ali AKBAŞ
Tarih: 14/16 Temmuz 1959
Yer: Kerkük
Irak Cumhuriyeti’nin birinci yıldönümü...
O gün yapılacak ‘şenlikler’ ve ‘törenler’ için Kerkük, yüze yakın ‘zafer takı’ ile süslenmişti.
Günlerce süren hazırlıklar tamamlanmış, kavurucu sıcakların azalması üzerine akşam saat 18.00’den itibaren caddeleri ve sokakları doldurmaya başlayan çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün kent ahalisi, törenlerin başlamasını bekliyordu.
Rengarenk ‘milli kıyafetler’ içindeki Türkmenler, adeta bir bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı.
Saat 19.00’da resmi geçit başladı.
Geçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında komünist olan resmi yöneticiler, İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve Molla Mustafa Barzani’ye bağlı yüzlerce militan vardı.
Bir anda silah sesleri patlak verdi.
Atılan ilk kurşunla şehit edilen 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır’ın ayakları ipler ile bir motorlu araca bağlandı ve cesedi sokak ortasında sürüklenmeğe başlandı.
Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu.
Ve tam ‘3 gün 3 gece’ süren katliam patlak verdi.
* * *
2’nci Tümen Komutanlığı’nın emriyle Kerkük’te, ‘sokağa çıkma yasağı’ ilan edildi.
Türk toplumunun ileri gelenleri, birer birer evlerinden alınarak, Kerkük kışlasına götürüldü.
Burada kurulan ‘sözde halk mahkemelerinde’, beş-on dakika içinde yargılanarak kurşuna dizildiler.
‘Ordu’, ‘polis’ ve ‘sivil’ teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri el ele vererek, ‘evlere’ baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk’ü tutukladılar.
Bir kısmını ‘barakalara’ doldurarak, ‘süngü’ ve ‘dipçikler’ ile katlettiler.
Evlerinden alınan Türk liderlerden bazıları, ‘ailelerinin’ gözleri önünde makineli tüfeklerle tarandılar.
Bazıları, canlı canlı motorlu araçlara bağlanarak sokak sokak sürüklendiler, bazıları ise ayaklarına ayrı ipler takılıp, ‘ters yönde hareket eden’ iki ayrı cipe bağlanarak parçalara ayrıldılar.
Daha sonra ‘isimleri tespit edilen’ diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alınarak ‘aynı akıbete’ maruz kaldılar.
Kimilerini ‘diri diri’ toprağa gömdüler.
Kimilerini ‘elektrik direklerine’ astılar.
Kimilerinin ise ‘gözlerini’ oydular.
Türklere ait olduğu belirlenen bütün ‘mağazalar’, ‘dükkânlar’, ‘ticaret merkezleri’ ve ‘evler’, çapulcular tarafından yağma edildi.
Hastaneler yaralılarla dolup taştı.
* * *
Katliamın üzerinden tam 49 yıl geçti.
Ancak, Kerkük’te ‘acı’ ve ‘gözyaşı’ dinmek bilmiyor.
Türkmenlere yönelik zulüm her geçen gün daha da şiddetlenerek devam ediyor.
Lozan Antlaşması ile, anavatanlarından koparılarak ‘kaderlerine’ terk edilen Türkmenler, makus talihlerinden bir türlü kurtulamıyorlar.
İngiliz mandasındaki idareden krallığa; krallıktan cumhuriyete; cumhuriyetten diktatörlüğe kadar Irak’ta ‘hangi rejim’ kurulursa kurulsun, zulme uğrayan, ezilen, horlanan ve yok edilmek istenen tek etnik unsur, ne yazık ki hep Türkmenler oluyor.
Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinin ardından, bütün hakları ellerinden alınan Türkmenler, yeni bir ‘etnik temizlik’ tehlikesi ile karşı karşıya.
Türkmen kentleri, ‘teröristler’ bahane edilerek, sık sık kuşatma altına alınıp bombalanıyor.
Türkmen kanaat önderleri, ‘suikastler’ ve ‘trafik kazaları’ ile birer birer ortadan kaldırılıyor.
Bütün suçları ‘Türkçe’ düşünmek, ‘Türkçe’ şiir okumak, ‘Türkçe’ şarkı söylemek olan Türkmenler, sahip oldukları topraklarda adeta ‘mülteci’ muamelesine tabi tutuluyorlar.
Bir zamanlar ‘Türkmen kenti’ olarak bilinen Kerkük, ‘Kürdistan başkenti’ olma yolunda hızla ilerliyor.
Peki ya ‘anavatan’ ne yapıyor?
NOT: Kerkük katliamı ile ilgili bilgiler, İzzettin Kerkük Başkanlığındaki Kerkük Vakfı tarafından çıkarılan Kardaşlık dergisinin Genel Yayın Koordinatörü Prof. Dr. Suphi Saatçi’nin kaleme aldığı kitaptan derlenmiştir.
“Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri”
Prof. Dr. Suphi Saatçi
Ötüken Yayınları
İsrafil Kumbasar-Yeniçağ
Ah anamız ağlar, el ortasında
Sağır mısın, sağır mısın Ankara
Öldük güpegündüz yol ortasında
Ali AKBAŞ
Tarih: 14/16 Temmuz 1959
Yer: Kerkük
Irak Cumhuriyeti’nin birinci yıldönümü...
O gün yapılacak ‘şenlikler’ ve ‘törenler’ için Kerkük, yüze yakın ‘zafer takı’ ile süslenmişti.
Günlerce süren hazırlıklar tamamlanmış, kavurucu sıcakların azalması üzerine akşam saat 18.00’den itibaren caddeleri ve sokakları doldurmaya başlayan çoluk-çocuk, küçük-büyük, kadın-erkek bütün kent ahalisi, törenlerin başlamasını bekliyordu.
Rengarenk ‘milli kıyafetler’ içindeki Türkmenler, adeta bir bayram sevinci içerisinde türküler söylüyor, milli oyunlar oynuyorlardı.
Saat 19.00’da resmi geçit başladı.
Geçidin ön sıralarında yer alan kişiler arasında komünist olan resmi yöneticiler, İleri Gençlik, Barış Severler, Devrimci Öğretmenler ve Halk Mukavemet Teşkilatı gibi komünist kuruluşlar ve Molla Mustafa Barzani’ye bağlı yüzlerce militan vardı.
Bir anda silah sesleri patlak verdi.
Atılan ilk kurşunla şehit edilen 14 Temmuz Kahvesi’nin sahibi Osman Hıdır’ın ayakları ipler ile bir motorlu araca bağlandı ve cesedi sokak ortasında sürüklenmeğe başlandı.
Kadınlar, çocuklar panik içinde koşuşmağa ve şaşkınlık içinde sığınacak yer aramağa koyuldu.
Ve tam ‘3 gün 3 gece’ süren katliam patlak verdi.
* * *
2’nci Tümen Komutanlığı’nın emriyle Kerkük’te, ‘sokağa çıkma yasağı’ ilan edildi.
Türk toplumunun ileri gelenleri, birer birer evlerinden alınarak, Kerkük kışlasına götürüldü.
Burada kurulan ‘sözde halk mahkemelerinde’, beş-on dakika içinde yargılanarak kurşuna dizildiler.
‘Ordu’, ‘polis’ ve ‘sivil’ teşkilatlar ile komünist partinin üyeleri el ele vererek, ‘evlere’ baskınlar yaptılar ve yüzlerce Türk’ü tutukladılar.
Bir kısmını ‘barakalara’ doldurarak, ‘süngü’ ve ‘dipçikler’ ile katlettiler.
Evlerinden alınan Türk liderlerden bazıları, ‘ailelerinin’ gözleri önünde makineli tüfeklerle tarandılar.
Bazıları, canlı canlı motorlu araçlara bağlanarak sokak sokak sürüklendiler, bazıları ise ayaklarına ayrı ipler takılıp, ‘ters yönde hareket eden’ iki ayrı cipe bağlanarak parçalara ayrıldılar.
Daha sonra ‘isimleri tespit edilen’ diğer Türk aydınları da, sırayla evlerinden alınarak ‘aynı akıbete’ maruz kaldılar.
Kimilerini ‘diri diri’ toprağa gömdüler.
Kimilerini ‘elektrik direklerine’ astılar.
Kimilerinin ise ‘gözlerini’ oydular.
Türklere ait olduğu belirlenen bütün ‘mağazalar’, ‘dükkânlar’, ‘ticaret merkezleri’ ve ‘evler’, çapulcular tarafından yağma edildi.
Hastaneler yaralılarla dolup taştı.
* * *
Katliamın üzerinden tam 49 yıl geçti.
Ancak, Kerkük’te ‘acı’ ve ‘gözyaşı’ dinmek bilmiyor.
Türkmenlere yönelik zulüm her geçen gün daha da şiddetlenerek devam ediyor.
Lozan Antlaşması ile, anavatanlarından koparılarak ‘kaderlerine’ terk edilen Türkmenler, makus talihlerinden bir türlü kurtulamıyorlar.
İngiliz mandasındaki idareden krallığa; krallıktan cumhuriyete; cumhuriyetten diktatörlüğe kadar Irak’ta ‘hangi rejim’ kurulursa kurulsun, zulme uğrayan, ezilen, horlanan ve yok edilmek istenen tek etnik unsur, ne yazık ki hep Türkmenler oluyor.
Amerika’nın Irak’ı işgal etmesinin ardından, bütün hakları ellerinden alınan Türkmenler, yeni bir ‘etnik temizlik’ tehlikesi ile karşı karşıya.
Türkmen kentleri, ‘teröristler’ bahane edilerek, sık sık kuşatma altına alınıp bombalanıyor.
Türkmen kanaat önderleri, ‘suikastler’ ve ‘trafik kazaları’ ile birer birer ortadan kaldırılıyor.
Bütün suçları ‘Türkçe’ düşünmek, ‘Türkçe’ şiir okumak, ‘Türkçe’ şarkı söylemek olan Türkmenler, sahip oldukları topraklarda adeta ‘mülteci’ muamelesine tabi tutuluyorlar.
Bir zamanlar ‘Türkmen kenti’ olarak bilinen Kerkük, ‘Kürdistan başkenti’ olma yolunda hızla ilerliyor.
Peki ya ‘anavatan’ ne yapıyor?
NOT: Kerkük katliamı ile ilgili bilgiler, İzzettin Kerkük Başkanlığındaki Kerkük Vakfı tarafından çıkarılan Kardaşlık dergisinin Genel Yayın Koordinatörü Prof. Dr. Suphi Saatçi’nin kaleme aldığı kitaptan derlenmiştir.
“Tarihten Günümüze Irak Türkmenleri”
Prof. Dr. Suphi Saatçi
Ötüken Yayınları
İsrafil Kumbasar-Yeniçağ