decko
New member
- Katılım
- 26 Kas 2008
- Mesajlar
- 73
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
İran gidiyor aya, bizimki ise 'danışıklı' kavgaya (!)
Türkiye, ‘yüzde yüz’ yerli imkânlarla ‘uzaktan kumandalı’ ve ‘insansız’ bir tank imal etti.
Türkiye, ‘600 kilometre’ menzilli yeni bir füzenin ‘denemesini’ başarı ile gerçekleştirdi.
Türkiye, ‘ileri radar’ ve ‘gizli uçuş’ sistemine sahip savaş uçaklarının üretimine başladı.
Türkiye, ‘radara yakalanmayan’ yeni bir ‘hayalet’ savaş gemisini törenle suya indirdi.
Türkiye, ‘ileri’ teknolojiye sahip yeni ‘denizaltılar’, ‘helikopterler’, ‘hücumbotları’ ve ‘elektronik harp sistemleri’ geliştirdi.
Türkiye, ‘atom bombası’ yapılmasında kullanılması muhtemel olan ‘uranyum zenginleştirme’ programı üzerinde çalışıyor.
Ve Türkiye, kendi imkânları ile geliştirdiği ‘Atilla’ isimli uyduyu uzaya fırlatıp, başarılı bir şekilde dünyanın yörüngesine oturttu.
Ne de ilginç haberler değil mi?
Aklınıza hayalinize bile sığmıyor.
Sanki ‘komplo teorileri’ gibi.
***
Ama bütün bunlar, az zaman içerisinde yanıbaşımızdaki komşu bir ülkede gerçekleşti.
‘Kendi tankını’, ‘kendi füzesini’, ‘kendi savaş uçağını’, ‘kendi helikopterini’, ‘kendi savaş gemisini’ üretip, ‘kendi nükleer tesislerini’ kuran İran, nihayet ‘kendi uydusunu’ da uzaya fırlatmayı başardı.
İran, İslam Devrimi’nin 30’uncu yıldönümünde 250 kilometre irtifaya ulaşan ‘Sefir2’ roketinin taşıdığı, ‘Ümit’ isimli uyduyu yörüngeye oturttu.
Hem de, ‘dışarıya kapalı’ olmasına rağmen.
Hem de, dünyanın birçok ülkesi tarafından ‘tecrit’ edilmesine, birçok ülke ile ‘diplomatik’ temasta olmamasına, birçok ülke ile ‘ticari’, ‘kültürel’ ve ‘askeri’ anlaşması bulunmamasına rağmen.
Hem de, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘şiddetli yaptırım’ kararlarına, ABD ve Avrupa Birliği ve İsrail’in ‘sıkı ambargolarına’ rağmen.
Demek ki, “Aman dünyadan kopmayalım” diye yıllarca başımızda boza pişiren liboş hainlerin tezlerinin hiçbiri geçerli değilmiş.
***
Peki, komşu ülkede meydana gelen bütün bu gelişmeler karşısında, Türkiye ne yapıyor?
Savaş uçaklarını ABD’den, helikopterlerini İtalya’dan, tanklarını Almanya’dan, zırhlı araçlarını Fransa’dan satın alıyor.
‘NATO’ üyeliği kapsamında ‘izinsiz kullanılmamak’ şartı ile, emanetine verilen ‘hurda’ uçakları ve tankları İsrail’e modernize ettiriyor.
Gözetleme amaçlı ‘insansız uçak’ kiralayabilmek için İsral’e adeta yalvarıyor.
‘Teknolojileri’ ve ‘yazılımları’ başkaları olan silahlar ile ‘göz boyama’ gösterileri yapıyor.
Ama bütün bunlardan habersiz, sürekli ‘narkoz’ verilerek uyutulan bir milletin mensupları, “Davos’ta şöyle mi olsaydı daha iyi olurdu?”, “Dünya lideri ve Davos Fatihi, modaretöre kafa mı atsaydı, kol mu çekseydi?” diye tartışıp duruyor.
İran ise, Amerika’nın ve şımarık beslemesi İsrail’in hiçbir kuru gürültülerine pabuç bırakmadan, karşılarına ‘uzayda’ bile dikiliyor.
***
Demek ki ‘uygarlığın’ yolu, öyle iddia edildiği gibi ‘Batı’dan geçmiyor.
Demek ki bilimin, teknolojinin ‘laiki’ veya ‘şeriatçısı’ olmuyor.
‘Başkalarının aklı’ ile değil, ‘kendi programları’ ile hareket edenler, başkalarının kapısında ‘kul’ değil, kendi ilkeleri doğrultusunda ‘efendi’ olmayı tercih edenler, bütün dünya tarafından ‘yalnız’ bırakılsalar bile bir gün ‘kendi özkaynakları’ ile mutlaka başarıya ulaşıyorlar.
Yıllarca “Aman laiklik elden gidiyor’, ‘Aman din elden gidiyor” diye Türk milletini kandırıp, devletin imkanlarını, ‘kendi babalarının çiftliği’ gibi kullanan bütün işbirlikçilere lanet olsun.
Türkiye Cumhuriyeti’ni, kendi imkânları dahilinde ‘kendi uçağını’, ‘kendi tankını’, ‘kendi topunu’ yapan bir ülke olmaktan çıkarıp, ABD’nin, AB’nin, İsrail’in kuyruğunda hareket eden bir ‘İbişistan Cumhuriyeti’ haline dönüştürmeye çalışan gelmiş geçmiş bütün hainlere lanet olsun.
***
İran gidiyor ‘aya’, bizim Davos mücahitleri ise, seni bir kez daha kandırabilmek için Şimon biraderleri ile ‘danışıklı’ kavgaya.
Ey Türk milletinin evladı!..
Uyan artık gaflet uykusundan.
Titre ve kendine dön.
İsrafil K.KUMBASAR
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=7062
Türkiye, ‘yüzde yüz’ yerli imkânlarla ‘uzaktan kumandalı’ ve ‘insansız’ bir tank imal etti.
Türkiye, ‘600 kilometre’ menzilli yeni bir füzenin ‘denemesini’ başarı ile gerçekleştirdi.
Türkiye, ‘ileri radar’ ve ‘gizli uçuş’ sistemine sahip savaş uçaklarının üretimine başladı.
Türkiye, ‘radara yakalanmayan’ yeni bir ‘hayalet’ savaş gemisini törenle suya indirdi.
Türkiye, ‘ileri’ teknolojiye sahip yeni ‘denizaltılar’, ‘helikopterler’, ‘hücumbotları’ ve ‘elektronik harp sistemleri’ geliştirdi.
Türkiye, ‘atom bombası’ yapılmasında kullanılması muhtemel olan ‘uranyum zenginleştirme’ programı üzerinde çalışıyor.
Ve Türkiye, kendi imkânları ile geliştirdiği ‘Atilla’ isimli uyduyu uzaya fırlatıp, başarılı bir şekilde dünyanın yörüngesine oturttu.
Ne de ilginç haberler değil mi?
Aklınıza hayalinize bile sığmıyor.
Sanki ‘komplo teorileri’ gibi.
***
Ama bütün bunlar, az zaman içerisinde yanıbaşımızdaki komşu bir ülkede gerçekleşti.
‘Kendi tankını’, ‘kendi füzesini’, ‘kendi savaş uçağını’, ‘kendi helikopterini’, ‘kendi savaş gemisini’ üretip, ‘kendi nükleer tesislerini’ kuran İran, nihayet ‘kendi uydusunu’ da uzaya fırlatmayı başardı.
İran, İslam Devrimi’nin 30’uncu yıldönümünde 250 kilometre irtifaya ulaşan ‘Sefir2’ roketinin taşıdığı, ‘Ümit’ isimli uyduyu yörüngeye oturttu.
Hem de, ‘dışarıya kapalı’ olmasına rağmen.
Hem de, dünyanın birçok ülkesi tarafından ‘tecrit’ edilmesine, birçok ülke ile ‘diplomatik’ temasta olmamasına, birçok ülke ile ‘ticari’, ‘kültürel’ ve ‘askeri’ anlaşması bulunmamasına rağmen.
Hem de, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘şiddetli yaptırım’ kararlarına, ABD ve Avrupa Birliği ve İsrail’in ‘sıkı ambargolarına’ rağmen.
Demek ki, “Aman dünyadan kopmayalım” diye yıllarca başımızda boza pişiren liboş hainlerin tezlerinin hiçbiri geçerli değilmiş.
***
Peki, komşu ülkede meydana gelen bütün bu gelişmeler karşısında, Türkiye ne yapıyor?
Savaş uçaklarını ABD’den, helikopterlerini İtalya’dan, tanklarını Almanya’dan, zırhlı araçlarını Fransa’dan satın alıyor.
‘NATO’ üyeliği kapsamında ‘izinsiz kullanılmamak’ şartı ile, emanetine verilen ‘hurda’ uçakları ve tankları İsrail’e modernize ettiriyor.
Gözetleme amaçlı ‘insansız uçak’ kiralayabilmek için İsral’e adeta yalvarıyor.
‘Teknolojileri’ ve ‘yazılımları’ başkaları olan silahlar ile ‘göz boyama’ gösterileri yapıyor.
Ama bütün bunlardan habersiz, sürekli ‘narkoz’ verilerek uyutulan bir milletin mensupları, “Davos’ta şöyle mi olsaydı daha iyi olurdu?”, “Dünya lideri ve Davos Fatihi, modaretöre kafa mı atsaydı, kol mu çekseydi?” diye tartışıp duruyor.
İran ise, Amerika’nın ve şımarık beslemesi İsrail’in hiçbir kuru gürültülerine pabuç bırakmadan, karşılarına ‘uzayda’ bile dikiliyor.
***
Demek ki ‘uygarlığın’ yolu, öyle iddia edildiği gibi ‘Batı’dan geçmiyor.
Demek ki bilimin, teknolojinin ‘laiki’ veya ‘şeriatçısı’ olmuyor.
‘Başkalarının aklı’ ile değil, ‘kendi programları’ ile hareket edenler, başkalarının kapısında ‘kul’ değil, kendi ilkeleri doğrultusunda ‘efendi’ olmayı tercih edenler, bütün dünya tarafından ‘yalnız’ bırakılsalar bile bir gün ‘kendi özkaynakları’ ile mutlaka başarıya ulaşıyorlar.
Yıllarca “Aman laiklik elden gidiyor’, ‘Aman din elden gidiyor” diye Türk milletini kandırıp, devletin imkanlarını, ‘kendi babalarının çiftliği’ gibi kullanan bütün işbirlikçilere lanet olsun.
Türkiye Cumhuriyeti’ni, kendi imkânları dahilinde ‘kendi uçağını’, ‘kendi tankını’, ‘kendi topunu’ yapan bir ülke olmaktan çıkarıp, ABD’nin, AB’nin, İsrail’in kuyruğunda hareket eden bir ‘İbişistan Cumhuriyeti’ haline dönüştürmeye çalışan gelmiş geçmiş bütün hainlere lanet olsun.
***
İran gidiyor ‘aya’, bizim Davos mücahitleri ise, seni bir kez daha kandırabilmek için Şimon biraderleri ile ‘danışıklı’ kavgaya.
Ey Türk milletinin evladı!..
Uyan artık gaflet uykusundan.
Titre ve kendine dön.
İsrafil K.KUMBASAR
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/a_haberdetay.php?hityaz=7062