gugukcuk
New member
- Katılım
- 18 Kas 2006
- Mesajlar
- 821
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
İstiklal savaşı filan yok, hepsi dümen!

Puntada bayram vardı.
Yunan ordusu Pasaporttan karaya çıkmış, İzmir Metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
*
Aniden... Uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. Panik... Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına... Hasan Tahsindi o çılgın Türk. Henüz 30unda.
*
Hükümetimiz bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin diyordu hâlâ... Teoriyle pratikin kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, Anadoluya geçiyoruz. Böyle başladı macera.
*
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar... Takvimler 30 Ağustos 1922yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos, Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.
*
Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında... Çıktı bi kayanın üstüne Mustafa Kemal, haykırdı karanlığa, Eyy Hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!
*
Kudurmuştu Ali Kemal... Büyük gazeteci! Kin kusuyordu köşesinden, bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir...
*
O mahluklardan biriydi İzmirli süvari teğmen Yıldırım... 18 yaşında. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonunu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
*
Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri girdi, savunmasız Kuzuluk Köyüne... Gözleri Fatmaya takıldı, 15inde... Taze incir gibi dediler, sırıtarak... Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti. Alev alev. Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.
*
Teğmen Şevket, Uşaktan geçiyordu o sırada... Sakaryada şehit olan Yüzbaşı Basrinin anacığı yakaladı kolundan, Basrim nerde? diye sordu. İçi çekildi Şevketin, boğazı düğümlendi... Arkadan geliyor ana dedi. Söyleyemedi gerçeği... Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, kendimi asla affetmedim diye yazdı, o güne dair hatırasını.
*
Bastır parayı, askerlikten yırt yoktu o zamanlar... Allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, Albay deli Halit, belinin sağında namuslu dediği tabancasını, belinin solunda namussuz dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye namusluyla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana namussuzu gösteriyordu, tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!
*
Deliren biri daha vardı... İstanbuldaki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, bu hızla yarın İzmire girerler dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen Fahrettin Altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
*
Kaçıyordu Yunan.
Ecel peşinde.
*
Ve, 9 Eylül. Hava mis. İzmirin dağlarında çiçekler açıyordu. Bornovadan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek bedel vardı daha... İkinci Tümen Dördüncü Alaydan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, düştüler oracıkta. Bugün, anıtları var orada. Vatan ve namus yazıyor altında.
*
İzmire ilk giren süvari olma şerefi, İzmirli soyadını alan, Yüzbaşı Şerefe nasip oldu. Bismillah ilk iş, koştu Şeref, Hasan Tahsinin düştüğü yere, Hükümet Konağının alnı kabağına dikti al sancağı... Asteğmen Besim, Kadifekaleye varmıştı bile.
*
Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahvedeydi, Mustafa Kemal, seyrediyordu.
*
İşgal edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşını başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşını bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmiri... Seyrediyordu.
*
Ağır ağır karardı hava. Kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul... Nifte, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine... Etrafında, Celal Bayarın Galip Hoca lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler... Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. Biliyor musun İsmet dedi... Bir rüya görmüş gibiyim.
*
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya... Sona ermişti.
*

Taa ki... AKPnin ilahiyatçı mebusu İhsan Şener, TBMM çatısı altında, biliyor musunuz diye başlayıp, Yunanlıların Türklerle savaşı yok. Bütün şehitlikler temsili diyene kadar.
*
Yasu vre!

Puntada bayram vardı.
Yunan ordusu Pasaporttan karaya çıkmış, İzmir Metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız diyerek yere kapanmış ve ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.
*
Aniden... Uzun boylu, siyah takım elbiseli bi delikanlı fırladı ortaya, elinde revolver. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından. Panik... Baktılar ki, tek kişi, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse, orasına... Hasan Tahsindi o çılgın Türk. Henüz 30unda.
*
Hükümetimiz bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin diyordu hâlâ... Teoriyle pratikin kesiştiği insan ise, vakit tamam demişti, Anadoluya geçiyoruz. Böyle başladı macera.
*
Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar... Takvimler 30 Ağustos 1922yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyor, şöyle yazıyordu hatıra defterine Yüzbaşı Kanellopulos, Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz.
*
Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu aslında... Çıktı bi kayanın üstüne Mustafa Kemal, haykırdı karanlığa, Eyy Hacıanesti nerdesin, gel de kurtar ordularını!
*
Kudurmuştu Ali Kemal... Büyük gazeteci! Kin kusuyordu köşesinden, bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir...
*
O mahluklardan biriydi İzmirli süvari teğmen Yıldırım... 18 yaşında. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonunu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.
*
Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri girdi, savunmasız Kuzuluk Köyüne... Gözleri Fatmaya takıldı, 15inde... Taze incir gibi dediler, sırıtarak... Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti. Alev alev. Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.
*
Teğmen Şevket, Uşaktan geçiyordu o sırada... Sakaryada şehit olan Yüzbaşı Basrinin anacığı yakaladı kolundan, Basrim nerde? diye sordu. İçi çekildi Şevketin, boğazı düğümlendi... Arkadan geliyor ana dedi. Söyleyemedi gerçeği... Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, kendimi asla affetmedim diye yazdı, o güne dair hatırasını.
*
Bastır parayı, askerlikten yırt yoktu o zamanlar... Allah kısmet ederse, romanını yazmak istediğim, Albay deli Halit, belinin sağında namuslu dediği tabancasını, belinin solunda namussuz dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye namusluyla sıkıyor, işgalciden korkup geri kaçana namussuzu gösteriyordu, tercih senin yiğidim, istersen buyur kaçmayı dene!
*
Deliren biri daha vardı... İstanbuldaki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Yırttı elindeki haritayı, fırlattı duvara, bu hızla yarın İzmire girerler dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, hayalet gibi çıkıp, bi ordan bi burdan dalan, hızar gibi biçen Fahrettin Altay komutasındaki süvari tarafından lokma lokma bölünüyordu.
*
Kaçıyordu Yunan.
Ecel peşinde.
*
Ve, 9 Eylül. Hava mis. İzmirin dağlarında çiçekler açıyordu. Bornovadan boşaldılar aşağıya doğru, dörtnala. Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek bedel vardı daha... İkinci Tümen Dördüncü Alaydan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, düştüler oracıkta. Bugün, anıtları var orada. Vatan ve namus yazıyor altında.
*
İzmire ilk giren süvari olma şerefi, İzmirli soyadını alan, Yüzbaşı Şerefe nasip oldu. Bismillah ilk iş, koştu Şeref, Hasan Tahsinin düştüğü yere, Hükümet Konağının alnı kabağına dikti al sancağı... Asteğmen Besim, Kadifekaleye varmıştı bile.
*
Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahvedeydi, Mustafa Kemal, seyrediyordu.
*
İşgal edildiği gün, bir ulusun Kurtuluş Savaşını başlatan, işgali bittiği gün, o ulusun Kurtuluş Savaşını bitiren, dünyada bu özelliğe sahip tek şehir, İzmiri... Seyrediyordu.
*
Ağır ağır karardı hava. Kavuniçi top gibi gömüldü körfeze güneş, usuuul usul... Nifte, kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının cılız ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine... Etrafında, Celal Bayarın Galip Hoca lakabıyla dağlarda örgütlediği efeler... Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. Biliyor musun İsmet dedi... Bir rüya görmüş gibiyim.
*
Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya... Sona ermişti.
*

Taa ki... AKPnin ilahiyatçı mebusu İhsan Şener, TBMM çatısı altında, biliyor musunuz diye başlayıp, Yunanlıların Türklerle savaşı yok. Bütün şehitlikler temsili diyene kadar.
*
Yasu vre!