Börteçine9
New member
Tarih Boyu Kavgaların Arenası Kuzey Irak’ta Kürtler Türkmenleri Kerkük’ten Türkiye’ye sürmeye isterken ve buna AKP yönetimi destek verirken, ve el altından yeşil ışık yakarken, Türkmenlerin geçmişi, bugünü ve yarınına bir göz atmanın yararlı olacağı düşündük.
Kerkük civarında çok kullanılan bir Atasözü var, ‘Dağdan gelen bağdakini kovar’ derler. Bu yazıda kovulmak üzere olan ‘Bağdakini’ tanıyacağız....
Türklerin Bölgeye Yerleşmesi
Türkler ilk defa Kuzey Irak’a Sümerlerle eşzaman tarihler de yerleşmişler. Sümerler o tarihlerde daha güneylerde olan Basra körfezi’ kıyılarına yerleşmiş, bir gurup da şimdiki Kerkük’e yerleşmiştir, ve tarihin ilk suni tepesini yapmış, ve üzerine şimdiki Kerkük kalesini yapmışlar. Daha sonra suni tepe üzerine ikinci kale’yi Erbil de yapmışlar. Tarihi belgelere göre bu toplulukların en büyük özellikleri yapı sanatı, taş oymacılığı ve demir dökümü olup yeni buluşlara meraklı olduklarını bildirilir.Batılı Türk düşmanı devletler ve onların tarihı çarpıtmak için kurdukları kuruluşlar ile onların içimize satılmış işbirlikçileri Türlerin bu bölgeye 1500 yıl önce geldiğini iddea eder, oysa Türkler 4000 yıl önce hem kuzey Iraka, hem de Anadolu'ya yerleşmişler.
Babil kralı Nebuhed Nusser bu Türklerden bir hanım’la evlenir, dağ ve tepelik yerlerde yaşamaya alışkın kraliçe düz ova da sıkılınca kral Türkmenlerden yardım ister, ve Türkmen ustalar Babilin Asma Bahçelerini yaparlar, ve Babil halkına ayrıca yarım daire kemer ile kalıp yapmasını öğretirler. Türkmenlerin öğrettikleri bu kadarla kalmaz, savaşlarda su sıkıntısı çeken Babil’e bir de nehirden (Fırat Nehri) yeraltı kanalı ile sürekli su sağlayan boru yaparlar, bu kanallarda dikkat çeken bir başka husus da kanal borularının iç kısmı sırlı olmasıdır, bu demektir ki daha o tarihler de seramiği bilmeleridir. Kerkük de yapılan kazılarda da aynı kalitede içi sırlı borular bulunmuştur. Halen Türkmenlerin kullanmakta olan çini ve çömleklerle karşılaştırılınca aynı usulde ve nitelikte olduğu görülmüştür ve aynı türde çanak ve çömlekler Orta Asya da da vardır. Yalnız çanak- çömlekler değil, aynı desen ve figürler Kerkük, Anadolu ve Türk Cumhuriyetlerinde dokunmuş kilimlerde de görülür, bu da kaynağın aynı olduğunu gösterir.
Babil kralı Nebuhed Nusser den bahsederken bir başka gerçeği zikretmeden geçmek doğru olmaz. Nebuhed Nusser krallığının en güçlü döneminde bir rüya görür ve bu rüyanın yorumunu yapacak müneccim arar. Gelen müneccimlere rüyasının bir kısmını anlatıp, müneccim den gerisinin anlatmasını ister, gelen yüzlerce müneccimden hiçbiri rüyayı anlatamaz. En son Daniyel isimli bir genç gelir (daha sonra Daniyel Peygamber olarak halk arasında yörede bilinen ancak Kuranı Kerimde zikri yok ) gelir ve rüyanın tamamını anlatır ve yorumunu yapar. Kral, ne kadar yorumdan hoşlanmasa da, genç Daniyeli mükafaatlandırır. Daniyel Peygamberin mezarı halen Kerküktedir.
Kerkük civarına yerleşen Türklerin akrabası olan ve aynı boylardan olan Sümerler ilk planlı şehrin kurucularıdır, kurdukları şehre Orta Asya Türkcesinde şehir manasına gelen ‘Ur’ denmiştir.Sümerler Güneş ışınlarını ayna kullanarak yoğunlaştırarak birçok işte kullanmış ilk insanlardır.
Bu tarihten sonra Türkmenlerin o bölgede etkin olduğu görülür, Musul yakınlarında kurulan Asur Krallığı ile ilişki kurmuşlar ve Neynava ( Asur Krallığının Başkenti) surlarını inceleyen herkes duvarlarda ki kabartma figürlerin, Babil’de de olduğu gibi Türkmen eseri olduğunu anlar.
Abbasi Devleti ve Türkmenler
Müslümanlığı en kolay ve dirençsiz kabul eden millet Türklerdir, Müslüman olduktan sonra İslamiyet’i yaymak için büyük çaba sarf etmişler. Emevi hanedanı yozlaşınca, Abbasi devletinin kurucusu olan Abu Cafer Al-Mansur da Türkmen kabilelerinden büyük yardım görmüştür. Abbasi devleti kurulduktan sonra da Horasandan gelen ve Kerkük civarında ikamet eden Bermek ailesi Abbasi devletinin idari ve askeri teşkilatını kurmuş, vergi ve cizye kurallarını düzenlemiştir. Daha sonra Bermekler Harun El-Reşit zamanında Harun El-Reşit’in eşi Zübeyde hatun ile devlet yönetimi kaprisinden dolayı çelişkiye düşünce, Harun El-Reşit Bermek büyüklerini idam edip, diğerlerini de Darul-Selam’dan(şimdiki Bağdat) çıkarmıştır.
Harun El-Reşit üç hanımla evlenmiştir. Birincisi, yukarıda bahsi geçen Zübeyde hatun olup, ve oğlu Emin, Harun El-Reşit’ten sonra ilk halifeliğe gelmiş, ardından annesı acem olan Mamun, ondan sonra da annesi Türkmen olan Mutasım halife olmuştur. Mutasım zamanında Türk egemenliği açıkça görülmektedir,çünkü Mutasım ordu’nun başına Türkmenleri getirmiş ,ordu komutanlığını Samarra ya taşımış, ve onlara özel bir şehir kurmuştur. Samarra da kurulan bu ordu daha sonra Selçuklu Devleti nin çekirdeğini oluşturmuştur. Samarra da Türkmen ustalarının yaptığı Cami de bir mimari şaheserdir, hala bir kısmı kalan Cami dört köşe olup minaresi ise ‘Zikurat’ adı verilen kaidesi geniş, yükseldikçe daralan bir silindir form’a sahip.
Selçuklu sonrası ile Osmanlı öncesinde o bölgede Türkmenler birçok devlet kurulmuştur. Ak koyunlu ve İlhanlılar gibi devlet ve beylikler hep Türkmen topluluklarının desteğine ihtiyaç duymuşlardır, tabii bu zaman içinde bölgeye Türklerin akımı durmamıştır; Tat ve Bayat aşiretleri güney de Diyala ve batıda Telafer ovalarına yerleşir.
Osmanlı döneminde yine Türkmenler ön plan da oldular. Zaamet sisteminin kurulması ile Osmanlılar dürüst ve çalışkan olan Türkmenlere daha çok güvenmişlerdir. Sultan II. Mahmut tarafından yapılan Askeri ve İdari değişikliğe en hızlı Türkmenler uyum sağladılar, bu durum Osmanlı yönetimi boyunca devam etti. İşte bu nedenle Türkmenler Irak’ta bulunan diğer etnik gruplara kıyasla olağanüstü fark göstermiştir, 1947 ve 1957 Nüfus sayımlarında Arap ve Kürtler de okur-yazarlık oranı % 10-15 civarında iken, Türkmenler de % 85 çıkmıştır, 1957 de % 18 olan Irak Türkleri, Amerikan uşakları sayesinde nasıl 100.000’e gerilediği akıl almaz bir durumdur.
İstiklal Savaşına Katılma Teşebbüsü
Osmanlı yönetimi boyunca Musul Vilayeti sınırları içinde her türlü idari ve mali elemanlar için Türkmenler den temin edilmiştir. I. Dünya Savaşı sonunda İngilizler, Lawrance ve Şerif Hüseynin adamları yardımı ile, ateş-kes hattı olan Himrin tepeleri hattına aldırış etmeyip Musul vilayetini işgal etti. Bu davranışın nedenleri ileride ele alınacaktır, ama Türkmenler bu durumdan çok rahatsız olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal Savaşını başlatması Türkmenler içinde umut yaratmıştır, Türkmen ileri gelenleri toplanıp konuyu enine- boyuna tartışıp, Mustafa Kemal Atatürk’e bir adam göndermeye karar veriyor ve bir kişiyi Ankara’ya gönderiyorlar, niyet Kerkük, Erbil ve Musul da İngilizlere karşı isyan çıkarmak, Türk ordusunun da gelip Musul vilayetini kurtarmak şeklindedir.
Gönderilen ulak meramını Atatürk’e anlatınca, Mustafa Kemal Paşa konuya olumlu bakmakla birlikte, Türkmen ileri gelenlerinden bir heyetin gelmesini ister. Bunun üzerine İzzettin Efendi, Nurettin Ali Tevfik Efendi, Muhtar Tevfik, Molla Rıza, Molla Mecit ve Ömer Ağa dan bir heyet teşekkül eder ve yola çıkma günü tespit edilir. Ancak ne var ki heyetten biri olan Molla Mecit konuyu İngiliz casusu olan Mecit Yakubi’ye sızdırır, ve İngiliz askerleri, İzzettin Efendi ile Ömer Ağa hariç, tüm heyettekileri tutukluyor,İzzettin Efendi ile Ömer Ağa, Ömer Ağa’nın köyü olan Tercil’e kaçıyorlar, ve bu teşebbüs akamete uğruyor.
İngilizler Mecit Yakubi’yi paşalık unvanı ile taltif etmiştir.Bu da İngiltere’nin konuya verdiği önemi gösterir, peki neden?
Petrol’ün Keşfi
İngiltere’nin daha sonra ve en kritik dönemleri olan II. Dünya Savaşı sırasında Başbakanlık yapan Churchill, daha önceleri istihbarat subayı olarak tanınmıştır,1885-1890 yıllarında yüzbaşı rütbesindeyken özel görevle Irak’a gönderilmiştir. Kerkük’te yer yüzüne vuran ve daha sonra Petrol olarak bilinecek ve yerli halk tarafından Neft denilen madde’den örnek alıp İngiltere’ye analiz edilmek üzere göndermiştir, analiz neticeleri onu şaşırtmış ve hemen İngiltere Kraliçe’sine mektup yazarak bu maddenin önemini ve gelecek asrın en değerli ve stratejik maddesi olacağını anlatmıştır ve bu olaydan sonra İngiltere Kuzey Irak’ı en stratejik alan olarak belirlemiştir.
İngilizlerin daha sonra I. Dünya Savaşı sırasında neden özellikle Kuzey Irak (Musul Vilayeti) ‘ı almaya can attılar. Aslında İngilizler Osmanlılarla olan deneyimlerinde, Osmanlıları en zayıf anlarında bile alt etmenin kolay olmadığı biliniyordur, bu nedenle ünlü casus Lawrence’ı savaş başlar başlamaz bölgeye gönderir. Lawrence’sın iki görevi vardır: birincisi Hicaz demiryolunu tahrip etmek, ikincisi ise Musul Vilayetinin alınmasına yardımcı olmak.
Aslında İngiliz’ler çok yanlış değillerdir; Daha savaş başlar başlamaz Kut ile Amara arasında ve bu nedenle Kut-ul-Amara savaşı olarak da bilinen karşılaşma da 350 kişilik Osmanlı birliği 5000 kişilik İngiliz ordusunu çevirmiş ve esir almış. Osmanlıların sayısını öğrenen İngiliz komutan utancından ağlamıştır.Bu nedenle İngiliz komutanlara göre Osmanlı Ordusu ne kadar güçsüz olursa olsun, bu orduyu yenmek her yiğidin karı olmadığını bildiklerinden ve Şerif Hüseyin’in hırsını bildiklerinden bu kartı bu amaçla elde tutmak için Lawrence ikinci görevle görevlendirildi.
Ateşkes ilanı ve Musul
Sir Winston Leonard Spencer Churchill, İngilizleri Neft konusun da uyardıktan sonra, bu bölgeyi ele geçirmek ana hedef haline geldi. Ama tam teçhizatlı ‘Üzerinde Gün Batmayan’ İngiliz Kraliyet Ordusu , Teçhizatı eksik – Sayısı az- Erzakı kıt Osmanlı ordusu karşısında, karaya çıktığı Basra’dan, savaş boyu çarpışmış ve ancak Bağdat’a kadar gelebilmiş, ve buraya gelinceye kadar çok büyük zayiat vererek gelmiştir, İngiliz Ordusu, neredeyse, beş defa yenilenmiştir.
Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Ateş-Kes ilan edildiğinde, İngiliz ordusu Bağdat’ın yukarısında olan Himrin Tepelerindeydi, ancak İngilizler burada durma niyetinde değildi. Öte yandan Himrin tepelerinde mevzi kazan
Osmanlı Ordusunu bu tepelerden sökmek akılların alamıyacağı bir olaydı. İşte bu durum karşısında Lawrence devreye giriyor; Haşimi aşiretine mensup bedeviler ve başlarında Şerif Hüseyin büyük oğlu Faysal (daha sonra I.Faysal olarak Irak’a Kral olur) olmak üzere Osmanlı Ordusuna kuzey-batı dan saldırması Osmanlı Ordusunu zaafa uğratır, ve Osmanlı Ordusu çekilmek zorunda kalır.
Peki, Osmanlı Ordusu neden böyle bir bozguna uğradı, hem İngilizler, hem de Arap aşiretleri ile aynı zamanda vuruşamaz mıydı? Tabii ki Osmanlı Ordusu gibi deneyimli bir ordu; ne kadar zor durumda olursa olsun, işi başarırdı, ancak Osmanlı ordusu yanıltıldı, Nasıl?
Çok geniş olan Osmanlı cepheleri karşısında Kurmaylar birçok yerlerde Aşiretlerden istifade ederek hassas noktaları takviye edebilmek için bu yola gidilmiştir. İşte Suriye ve Irak Bedevilerine de bu kapsamda silah dağıtılmıştır, Himrin de mevzilenen Osmanlı komutan ve subaylar Bedevilerin gelişini kendilerine yardım geliyor diye yorumlamışlar, Bedeviler Osmanlı askerlerine ateş açmaya başlayınca, Komutan işin aslını kavrar ama olan olmuştur artık. Osmanlıların geri çekilmesi İngiliz Ordusunun önü açılmış ve Musul’un işgali gerçekleşmiştir.
Peki, bu Lawrence kimdir?
T. E. Lawrence 15 Ağustos 1888 de Galler de doğan ve 19 Mayıs 1935 öldü. Oxford Üniversitesi Doğubilimleri Böl. de Doğubilim doktorası yaptıktan sonra, 1911- 1914 arası Karkamış ta Hititlerle ilgili kazılara katılır. Lawrence 1911 öncesi İngiliz İstihbarat teşkilatına katılmış ve Karkamış’a istihbarat amacı ile gönderilmiştir. Savaşın başlaması ile Suriye ye geçen Lawrence kolluk kuvvetlerince seyahat belgesi olmadığından yakalanmış ve birkaç gün sonra serbest bırakılmıştır.
Şerif Hüseyin’in yanına geçen Lawrence Şerif Hüseyin’in düzensiz adamlarını kısa bir eğitime tabi tuttu, daha sonra bunları ikiye bölüp her bölümü Şerif Hüseyin’in oğullarının binin emrine verir, kuzey deki operasyonlar için Şerif Hüseyin’in büyük oğlu Faysal, sorumlu oldu, güney deki operasyonlardan da Şerif Hüseyin’in diğer oğlu Abdullah sorumlu oldu. İngiltere için Irak’ta yürütülecek faaliyetin daha önemli olduğu Lawrence’in Kuzey operasyonuna katılmasından anlaşılır
Lawrence Suriye görevini tamamladıktan sonra Mısır, Hindistan ve Rusya gibi birçok görevde bulunarak, ki bunların içinde Sömürgeler Bakanı Churchill’in danışmanlığı da var, Albay rütbesi ile ayrıldı. Savaş Anılarını anlatan ‘ The Seven Pillars of Wisdom’ (Bilgeliğin Yedi Temel Direği) adlı kitap ta kendi ruhsal hali ve başına gelen olayları anlattığı için uzun zaman yayınlayamadı, daha doğrusu İngiliz İdaresi tarafından engellendi, kitap Lawrence sin ancak 1935 te ölümünden sonra yayınlandı, Neden?
Aslında Lawrence erkeklerle ilişki kuran sapık bir kişiliğe sahiptir ve kitabında bunu açıkça ifade ediyor. Ancak böyle oluşunun sebebini kendisine Şam da tutuklu olduğu zaman tecavüze uğradığını söylemektedir, ama gerçek şu ki Lawrence olaydan çok daha önceleri sapıkmış ve bu halin onda ergenlik döneminde olduğu kitabından anlaşılıyor, işte bu yüzden İngiliz Hükümeti kitabın yayınlanmasına engel olmuştur.
Lawrence ile Faysal arasında( daha sonra Kral I.Faysal) aynı ilişki, özellikle savaş döneminde olmuştur. I. Faysal ile olan bu ilişki I.Faysalın oğlu olan Kral Gazi’nin döneminde İngiliz’lere muhalif Irak gazetelerinde yayınlanmıştır.
Bahsi geçen Şerif Hüseyin kimdir?
Şerif Hüseyin Haşimi sülalesinin son Mekke mütevellisidir. Haşimi sülalesi çok uzun süre Mekke mütevelliliğini yapmıştır, dolayısı ile Hac gelirinden yararlanan sülale olmuştur. Haşimi sülalesi Peygamber soyundan geldiklerini idea etseler de, bu konuda herhangi bir belge ye rastlanmamıştır.
Haşimi sülalesinin bu imtiyazlı durumuna içerleyen Suudi ailesi, Osmanlıların savaşlarla meşgul olmasını fırsat bilerek, Arap yarımadasındaki diğer ailelerle anlaşarak Haşimi sülalesini Mekke mütevelliliğinden atarak Mekke mütevelliliğine geldi ve diğer aileleri de kendi bölgelerinde Prens ilan etti. Mekke mütevelliliğinden atılan Şerif Hüseyin ailesi ile birlikte şimdiki Ürdün’e gelir. Şerif Hüseyin İngilizlerden Suriye ve Irak krallığı sözünü alınca İngilizlerin sadık adamı oldu. Irak krallığı gerçekleşti ve Şerif Hüseyin’in büyük oğlu Faysal Irak Kralı oldu, ancak Suriye Fransızların işgalin de olduğundan
Suriye Krallığı suya düştü, bunun üzerine İngilizler şimdiki Ürdün bölgesini ihdas ederek Şerif Hüseyin’in küçük oğlu Abdullah’ı da Ürdün Kralı yaptı.
Şerif Hüseyin’in Türkleri ve Osmanlıları satarak iki krallık kurdu amma, ikinci nesil krallar bakın ne oldu; Irak’ta Faysalın ölümünden sonra oğlu Gazi kral oldu, Ürdün de Abdullah’tan sonra oğlu Talal kral oldu. Bu iki amca çocukları’nın ikisi de İngiliz karşıtı ve Almanlarla ilişki içinde idiler. Gazi çok sert ve inatçı olduğundan İngiliz ajanları tarafından öldürüldü ve olay araba kazası gibi gösterildi, Talal ise deli raporu ile taht’tan indirildi ve İstanbul’a sürüldü. Varisleri II. Faysal (Irak) ve Hüseyin (Ürdün) küçük olduklarından bu iki yönetim 1954 e kadar vasiler tarafından yürütüldü.
II. Faysal 1958 de Abdul Kerim Kasım ile Abdul Selam Arif tarafından yapılan darbe ile Krallık sona erdirildi, II. Faysal dayısı Abdul İlah ve Başbakan Nuri Sait ile birlikte öldürüldü. Aslında Abdul Kerim Kasım Nuri Sait tarafından yetiştirilmiş ve yıllar boyu Nuri Sait’in danışmanlığını yapmış kişidir, bir şekilde devrimi tasarlayan ‘Hür Subaylar’ arasına sızmıştır. Kasım devrimi yapan subayları tasfiye etmiş ve Irak yönetimini tekrar İngiliz- Amerikan eksenine oturtmuştur.
Darbe’den sonra yirmi yıldan beri Rusya da yaşayan ve masrafları İngilizler tarafından karşılanan, Kürt isyancı Molla Mustafa Barzani geri döndü, Darbenin yıldönümünde de Kürtler Kerkük’te üç gün süren katliam yaptı ve yüzlerce Türkmen vahşi bir şekilde öldürüldü. Aslında Iraklı Türkmenler bu katliamın Kürtler tarafından tasarlandığı düşünmüşler, oysa bu katliam büyük bir planın parçasıydı ve Türkmenlerin lider kadrosu yok edilmiştir.
Peki, Molla Mustafa Barazani kimdir ve kimler tarafından sahne ye çıkarıldı?
Almanların I. Dünya Savaşında uğradığı çöküntüden kısa bir süre sonra kendini toparlaması İngilizleri endişeye sevk etti, birde Almanların sıcak sulara inme niyetleri ve İstanbul- Kerkük hattını Basra körfezine kadar uzatma fikri İngilizleri büsbütün korkutmuştu, tabii Irak’ın kralı I. Faysaldan sonra krallığa gelecek Gazi’nin İngiliz aleyhtarı ve Alman sempatizanı olması endişeleri katlıyordu, bu nedenle Irak’ın kuzeyindeki Kürt aşiretleri harekete geçirdiler. Hareketin başını çeken Şeyh Mahmut oldu. Molla Mustafa Barzani ( Mesut Barzani’nin babası) babası ile birlikte Şeyh Mahmut’a katıldı, ancak Alman tehlikesi geçince Kürt Devleti kurma iddiası başlayan bu başkaldırı da sona erdi.
Bu tarihten sonra, aynı tarzda üç Kürt isyanı daha oldu ve hepside Batılılar tarafından sıkıntıda oldukları zaman başlatılmış, sıkıntı geçince de sona erdirilmiş ve her defasında Kürtler büyük zararla çıkmışlar, aldatıldıklarını anlamışlar ama yine ‘size devlet kuracağız’ denildiğinde her şeyi unutup isyana kalkmışlardır.
Molla Mustafa Barzani üçüncü isyanı başlatandır, isyan sona erince de İngilizler tarafından Rusya’ya yerleştirilmiş ve yirmi yıl boyunca masraflarını üstlenmiştir 1958 deviminden sonra Molla Mustafa Barzani Irak’a döndü ve ilk işi Türkmenlere karşı 1959 katliamı yaptı. 1972 isyanı Kürtlerin en çok zayiatla bitirdikleri isyan olmuştur, Molla Mustafa kendisi Avrupa da otel köşelerinde ölürken, Mesut hariç oğulları öldürüldü.
Neden tek Mesut’a dokunulmadı?
Her ne kadar Barzanilerin aslı Tikrit vilayetine bağlı ‘Oca’ ( Saddam’ın doğduğu kaza) gibi Yahudi olduğu iddia ediliyorsa da, Oca gibi kesin kanıtlar yoktur, ancak kesin olan Mesut Barzani’nin Yahudi kadınla evli olmasıdır. Gerçi buda bir kanıt olabilir, zira Yahudiler Yahudi olmayanlarla evlenmezler. Bu nedenle Mesut’a dokunulmamış ve hem Amerikalıların hem de İsrail’in ilgisi buradan kaynaklanıyor. İsrail Kürtleri kullanarak bir kukla devlet kurmak düşüncesindedir, bu amaçla da Yahudi Kürt terimini ortaya atmıştır.
Iraklı Türkler bir süre lidersiz kalmıştır, ta ki Türkiye de tahsil görmüş bir avuç gözü pek gencin, başlarında Nejdet Koçak olmak üzere, liderliğe soyunmaları ile yeni bir dönem başlamıştır. Bu kez Koçak ve arkadaşları, Irak Türkünün sosyal, ekonomik ve politik yönlerini hesaba katarak bir yol haritası çizdiler. Bunların çoğu Üniversite eğitimini tamamlayınca Irak’a döndüler ve çalışmaya koyuldular, her şey normal gitti ta ki Baas rejiminin başına Amerikanın yetiştirdiği Saddam gelinceye kadar. Saddam, parti içi muhalifleri tasfiye edip iktidar koltuğuna oturur oturmaz ilk işi Türkmenlerin lider olan ve lider olabilecekleri yok etmek oldu. Türkmenler bir kez daha lidersiz kalmaya mahkum edildi.
Bu ikinci lider tasfiyesinden sonra her yerinden kalkan liderlik iddia etmeye başladı, Koçak’ın varisi olduğunu savunanlar türedi, bunların çoğu da Koçak’ın çağrısına uymayıp okulunu Türkiye de bitirdikten sonra, Türkiye deki kolay yaşamı Kerkük de mücadeleye tercih eden kişiler olmuştur.
Türkmenler böylesine başıboşlukta iken Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümeti iktidara geldi ve dört yıllık Irak Türküne karşı oruç dönemi başladı, ardından, Türkmenler için kara günler AKP iktidarı ile başladı.
İsmet KOÇAK
Ulkum.com
Kerkük civarında çok kullanılan bir Atasözü var, ‘Dağdan gelen bağdakini kovar’ derler. Bu yazıda kovulmak üzere olan ‘Bağdakini’ tanıyacağız....
Türklerin Bölgeye Yerleşmesi
Türkler ilk defa Kuzey Irak’a Sümerlerle eşzaman tarihler de yerleşmişler. Sümerler o tarihlerde daha güneylerde olan Basra körfezi’ kıyılarına yerleşmiş, bir gurup da şimdiki Kerkük’e yerleşmiştir, ve tarihin ilk suni tepesini yapmış, ve üzerine şimdiki Kerkük kalesini yapmışlar. Daha sonra suni tepe üzerine ikinci kale’yi Erbil de yapmışlar. Tarihi belgelere göre bu toplulukların en büyük özellikleri yapı sanatı, taş oymacılığı ve demir dökümü olup yeni buluşlara meraklı olduklarını bildirilir.Batılı Türk düşmanı devletler ve onların tarihı çarpıtmak için kurdukları kuruluşlar ile onların içimize satılmış işbirlikçileri Türlerin bu bölgeye 1500 yıl önce geldiğini iddea eder, oysa Türkler 4000 yıl önce hem kuzey Iraka, hem de Anadolu'ya yerleşmişler.
Babil kralı Nebuhed Nusser bu Türklerden bir hanım’la evlenir, dağ ve tepelik yerlerde yaşamaya alışkın kraliçe düz ova da sıkılınca kral Türkmenlerden yardım ister, ve Türkmen ustalar Babilin Asma Bahçelerini yaparlar, ve Babil halkına ayrıca yarım daire kemer ile kalıp yapmasını öğretirler. Türkmenlerin öğrettikleri bu kadarla kalmaz, savaşlarda su sıkıntısı çeken Babil’e bir de nehirden (Fırat Nehri) yeraltı kanalı ile sürekli su sağlayan boru yaparlar, bu kanallarda dikkat çeken bir başka husus da kanal borularının iç kısmı sırlı olmasıdır, bu demektir ki daha o tarihler de seramiği bilmeleridir. Kerkük de yapılan kazılarda da aynı kalitede içi sırlı borular bulunmuştur. Halen Türkmenlerin kullanmakta olan çini ve çömleklerle karşılaştırılınca aynı usulde ve nitelikte olduğu görülmüştür ve aynı türde çanak ve çömlekler Orta Asya da da vardır. Yalnız çanak- çömlekler değil, aynı desen ve figürler Kerkük, Anadolu ve Türk Cumhuriyetlerinde dokunmuş kilimlerde de görülür, bu da kaynağın aynı olduğunu gösterir.
Babil kralı Nebuhed Nusser den bahsederken bir başka gerçeği zikretmeden geçmek doğru olmaz. Nebuhed Nusser krallığının en güçlü döneminde bir rüya görür ve bu rüyanın yorumunu yapacak müneccim arar. Gelen müneccimlere rüyasının bir kısmını anlatıp, müneccim den gerisinin anlatmasını ister, gelen yüzlerce müneccimden hiçbiri rüyayı anlatamaz. En son Daniyel isimli bir genç gelir (daha sonra Daniyel Peygamber olarak halk arasında yörede bilinen ancak Kuranı Kerimde zikri yok ) gelir ve rüyanın tamamını anlatır ve yorumunu yapar. Kral, ne kadar yorumdan hoşlanmasa da, genç Daniyeli mükafaatlandırır. Daniyel Peygamberin mezarı halen Kerküktedir.
Kerkük civarına yerleşen Türklerin akrabası olan ve aynı boylardan olan Sümerler ilk planlı şehrin kurucularıdır, kurdukları şehre Orta Asya Türkcesinde şehir manasına gelen ‘Ur’ denmiştir.Sümerler Güneş ışınlarını ayna kullanarak yoğunlaştırarak birçok işte kullanmış ilk insanlardır.
Bu tarihten sonra Türkmenlerin o bölgede etkin olduğu görülür, Musul yakınlarında kurulan Asur Krallığı ile ilişki kurmuşlar ve Neynava ( Asur Krallığının Başkenti) surlarını inceleyen herkes duvarlarda ki kabartma figürlerin, Babil’de de olduğu gibi Türkmen eseri olduğunu anlar.
Abbasi Devleti ve Türkmenler
Müslümanlığı en kolay ve dirençsiz kabul eden millet Türklerdir, Müslüman olduktan sonra İslamiyet’i yaymak için büyük çaba sarf etmişler. Emevi hanedanı yozlaşınca, Abbasi devletinin kurucusu olan Abu Cafer Al-Mansur da Türkmen kabilelerinden büyük yardım görmüştür. Abbasi devleti kurulduktan sonra da Horasandan gelen ve Kerkük civarında ikamet eden Bermek ailesi Abbasi devletinin idari ve askeri teşkilatını kurmuş, vergi ve cizye kurallarını düzenlemiştir. Daha sonra Bermekler Harun El-Reşit zamanında Harun El-Reşit’in eşi Zübeyde hatun ile devlet yönetimi kaprisinden dolayı çelişkiye düşünce, Harun El-Reşit Bermek büyüklerini idam edip, diğerlerini de Darul-Selam’dan(şimdiki Bağdat) çıkarmıştır.
Harun El-Reşit üç hanımla evlenmiştir. Birincisi, yukarıda bahsi geçen Zübeyde hatun olup, ve oğlu Emin, Harun El-Reşit’ten sonra ilk halifeliğe gelmiş, ardından annesı acem olan Mamun, ondan sonra da annesi Türkmen olan Mutasım halife olmuştur. Mutasım zamanında Türk egemenliği açıkça görülmektedir,çünkü Mutasım ordu’nun başına Türkmenleri getirmiş ,ordu komutanlığını Samarra ya taşımış, ve onlara özel bir şehir kurmuştur. Samarra da kurulan bu ordu daha sonra Selçuklu Devleti nin çekirdeğini oluşturmuştur. Samarra da Türkmen ustalarının yaptığı Cami de bir mimari şaheserdir, hala bir kısmı kalan Cami dört köşe olup minaresi ise ‘Zikurat’ adı verilen kaidesi geniş, yükseldikçe daralan bir silindir form’a sahip.
Selçuklu sonrası ile Osmanlı öncesinde o bölgede Türkmenler birçok devlet kurulmuştur. Ak koyunlu ve İlhanlılar gibi devlet ve beylikler hep Türkmen topluluklarının desteğine ihtiyaç duymuşlardır, tabii bu zaman içinde bölgeye Türklerin akımı durmamıştır; Tat ve Bayat aşiretleri güney de Diyala ve batıda Telafer ovalarına yerleşir.
Osmanlı döneminde yine Türkmenler ön plan da oldular. Zaamet sisteminin kurulması ile Osmanlılar dürüst ve çalışkan olan Türkmenlere daha çok güvenmişlerdir. Sultan II. Mahmut tarafından yapılan Askeri ve İdari değişikliğe en hızlı Türkmenler uyum sağladılar, bu durum Osmanlı yönetimi boyunca devam etti. İşte bu nedenle Türkmenler Irak’ta bulunan diğer etnik gruplara kıyasla olağanüstü fark göstermiştir, 1947 ve 1957 Nüfus sayımlarında Arap ve Kürtler de okur-yazarlık oranı % 10-15 civarında iken, Türkmenler de % 85 çıkmıştır, 1957 de % 18 olan Irak Türkleri, Amerikan uşakları sayesinde nasıl 100.000’e gerilediği akıl almaz bir durumdur.
İstiklal Savaşına Katılma Teşebbüsü
Osmanlı yönetimi boyunca Musul Vilayeti sınırları içinde her türlü idari ve mali elemanlar için Türkmenler den temin edilmiştir. I. Dünya Savaşı sonunda İngilizler, Lawrance ve Şerif Hüseynin adamları yardımı ile, ateş-kes hattı olan Himrin tepeleri hattına aldırış etmeyip Musul vilayetini işgal etti. Bu davranışın nedenleri ileride ele alınacaktır, ama Türkmenler bu durumdan çok rahatsız olmuştur. Mustafa Kemal Atatürk’ün İstiklal Savaşını başlatması Türkmenler içinde umut yaratmıştır, Türkmen ileri gelenleri toplanıp konuyu enine- boyuna tartışıp, Mustafa Kemal Atatürk’e bir adam göndermeye karar veriyor ve bir kişiyi Ankara’ya gönderiyorlar, niyet Kerkük, Erbil ve Musul da İngilizlere karşı isyan çıkarmak, Türk ordusunun da gelip Musul vilayetini kurtarmak şeklindedir.
Gönderilen ulak meramını Atatürk’e anlatınca, Mustafa Kemal Paşa konuya olumlu bakmakla birlikte, Türkmen ileri gelenlerinden bir heyetin gelmesini ister. Bunun üzerine İzzettin Efendi, Nurettin Ali Tevfik Efendi, Muhtar Tevfik, Molla Rıza, Molla Mecit ve Ömer Ağa dan bir heyet teşekkül eder ve yola çıkma günü tespit edilir. Ancak ne var ki heyetten biri olan Molla Mecit konuyu İngiliz casusu olan Mecit Yakubi’ye sızdırır, ve İngiliz askerleri, İzzettin Efendi ile Ömer Ağa hariç, tüm heyettekileri tutukluyor,İzzettin Efendi ile Ömer Ağa, Ömer Ağa’nın köyü olan Tercil’e kaçıyorlar, ve bu teşebbüs akamete uğruyor.
İngilizler Mecit Yakubi’yi paşalık unvanı ile taltif etmiştir.Bu da İngiltere’nin konuya verdiği önemi gösterir, peki neden?
Petrol’ün Keşfi
İngiltere’nin daha sonra ve en kritik dönemleri olan II. Dünya Savaşı sırasında Başbakanlık yapan Churchill, daha önceleri istihbarat subayı olarak tanınmıştır,1885-1890 yıllarında yüzbaşı rütbesindeyken özel görevle Irak’a gönderilmiştir. Kerkük’te yer yüzüne vuran ve daha sonra Petrol olarak bilinecek ve yerli halk tarafından Neft denilen madde’den örnek alıp İngiltere’ye analiz edilmek üzere göndermiştir, analiz neticeleri onu şaşırtmış ve hemen İngiltere Kraliçe’sine mektup yazarak bu maddenin önemini ve gelecek asrın en değerli ve stratejik maddesi olacağını anlatmıştır ve bu olaydan sonra İngiltere Kuzey Irak’ı en stratejik alan olarak belirlemiştir.
İngilizlerin daha sonra I. Dünya Savaşı sırasında neden özellikle Kuzey Irak (Musul Vilayeti) ‘ı almaya can attılar. Aslında İngilizler Osmanlılarla olan deneyimlerinde, Osmanlıları en zayıf anlarında bile alt etmenin kolay olmadığı biliniyordur, bu nedenle ünlü casus Lawrence’ı savaş başlar başlamaz bölgeye gönderir. Lawrence’sın iki görevi vardır: birincisi Hicaz demiryolunu tahrip etmek, ikincisi ise Musul Vilayetinin alınmasına yardımcı olmak.
Aslında İngiliz’ler çok yanlış değillerdir; Daha savaş başlar başlamaz Kut ile Amara arasında ve bu nedenle Kut-ul-Amara savaşı olarak da bilinen karşılaşma da 350 kişilik Osmanlı birliği 5000 kişilik İngiliz ordusunu çevirmiş ve esir almış. Osmanlıların sayısını öğrenen İngiliz komutan utancından ağlamıştır.Bu nedenle İngiliz komutanlara göre Osmanlı Ordusu ne kadar güçsüz olursa olsun, bu orduyu yenmek her yiğidin karı olmadığını bildiklerinden ve Şerif Hüseyin’in hırsını bildiklerinden bu kartı bu amaçla elde tutmak için Lawrence ikinci görevle görevlendirildi.
Ateşkes ilanı ve Musul
Sir Winston Leonard Spencer Churchill, İngilizleri Neft konusun da uyardıktan sonra, bu bölgeyi ele geçirmek ana hedef haline geldi. Ama tam teçhizatlı ‘Üzerinde Gün Batmayan’ İngiliz Kraliyet Ordusu , Teçhizatı eksik – Sayısı az- Erzakı kıt Osmanlı ordusu karşısında, karaya çıktığı Basra’dan, savaş boyu çarpışmış ve ancak Bağdat’a kadar gelebilmiş, ve buraya gelinceye kadar çok büyük zayiat vererek gelmiştir, İngiliz Ordusu, neredeyse, beş defa yenilenmiştir.
Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında Ateş-Kes ilan edildiğinde, İngiliz ordusu Bağdat’ın yukarısında olan Himrin Tepelerindeydi, ancak İngilizler burada durma niyetinde değildi. Öte yandan Himrin tepelerinde mevzi kazan
Osmanlı Ordusunu bu tepelerden sökmek akılların alamıyacağı bir olaydı. İşte bu durum karşısında Lawrence devreye giriyor; Haşimi aşiretine mensup bedeviler ve başlarında Şerif Hüseyin büyük oğlu Faysal (daha sonra I.Faysal olarak Irak’a Kral olur) olmak üzere Osmanlı Ordusuna kuzey-batı dan saldırması Osmanlı Ordusunu zaafa uğratır, ve Osmanlı Ordusu çekilmek zorunda kalır.
Peki, Osmanlı Ordusu neden böyle bir bozguna uğradı, hem İngilizler, hem de Arap aşiretleri ile aynı zamanda vuruşamaz mıydı? Tabii ki Osmanlı Ordusu gibi deneyimli bir ordu; ne kadar zor durumda olursa olsun, işi başarırdı, ancak Osmanlı ordusu yanıltıldı, Nasıl?
Çok geniş olan Osmanlı cepheleri karşısında Kurmaylar birçok yerlerde Aşiretlerden istifade ederek hassas noktaları takviye edebilmek için bu yola gidilmiştir. İşte Suriye ve Irak Bedevilerine de bu kapsamda silah dağıtılmıştır, Himrin de mevzilenen Osmanlı komutan ve subaylar Bedevilerin gelişini kendilerine yardım geliyor diye yorumlamışlar, Bedeviler Osmanlı askerlerine ateş açmaya başlayınca, Komutan işin aslını kavrar ama olan olmuştur artık. Osmanlıların geri çekilmesi İngiliz Ordusunun önü açılmış ve Musul’un işgali gerçekleşmiştir.
Peki, bu Lawrence kimdir?
T. E. Lawrence 15 Ağustos 1888 de Galler de doğan ve 19 Mayıs 1935 öldü. Oxford Üniversitesi Doğubilimleri Böl. de Doğubilim doktorası yaptıktan sonra, 1911- 1914 arası Karkamış ta Hititlerle ilgili kazılara katılır. Lawrence 1911 öncesi İngiliz İstihbarat teşkilatına katılmış ve Karkamış’a istihbarat amacı ile gönderilmiştir. Savaşın başlaması ile Suriye ye geçen Lawrence kolluk kuvvetlerince seyahat belgesi olmadığından yakalanmış ve birkaç gün sonra serbest bırakılmıştır.
Şerif Hüseyin’in yanına geçen Lawrence Şerif Hüseyin’in düzensiz adamlarını kısa bir eğitime tabi tuttu, daha sonra bunları ikiye bölüp her bölümü Şerif Hüseyin’in oğullarının binin emrine verir, kuzey deki operasyonlar için Şerif Hüseyin’in büyük oğlu Faysal, sorumlu oldu, güney deki operasyonlardan da Şerif Hüseyin’in diğer oğlu Abdullah sorumlu oldu. İngiltere için Irak’ta yürütülecek faaliyetin daha önemli olduğu Lawrence’in Kuzey operasyonuna katılmasından anlaşılır
Lawrence Suriye görevini tamamladıktan sonra Mısır, Hindistan ve Rusya gibi birçok görevde bulunarak, ki bunların içinde Sömürgeler Bakanı Churchill’in danışmanlığı da var, Albay rütbesi ile ayrıldı. Savaş Anılarını anlatan ‘ The Seven Pillars of Wisdom’ (Bilgeliğin Yedi Temel Direği) adlı kitap ta kendi ruhsal hali ve başına gelen olayları anlattığı için uzun zaman yayınlayamadı, daha doğrusu İngiliz İdaresi tarafından engellendi, kitap Lawrence sin ancak 1935 te ölümünden sonra yayınlandı, Neden?
Aslında Lawrence erkeklerle ilişki kuran sapık bir kişiliğe sahiptir ve kitabında bunu açıkça ifade ediyor. Ancak böyle oluşunun sebebini kendisine Şam da tutuklu olduğu zaman tecavüze uğradığını söylemektedir, ama gerçek şu ki Lawrence olaydan çok daha önceleri sapıkmış ve bu halin onda ergenlik döneminde olduğu kitabından anlaşılıyor, işte bu yüzden İngiliz Hükümeti kitabın yayınlanmasına engel olmuştur.
Lawrence ile Faysal arasında( daha sonra Kral I.Faysal) aynı ilişki, özellikle savaş döneminde olmuştur. I. Faysal ile olan bu ilişki I.Faysalın oğlu olan Kral Gazi’nin döneminde İngiliz’lere muhalif Irak gazetelerinde yayınlanmıştır.
Bahsi geçen Şerif Hüseyin kimdir?
Şerif Hüseyin Haşimi sülalesinin son Mekke mütevellisidir. Haşimi sülalesi çok uzun süre Mekke mütevelliliğini yapmıştır, dolayısı ile Hac gelirinden yararlanan sülale olmuştur. Haşimi sülalesi Peygamber soyundan geldiklerini idea etseler de, bu konuda herhangi bir belge ye rastlanmamıştır.
Haşimi sülalesinin bu imtiyazlı durumuna içerleyen Suudi ailesi, Osmanlıların savaşlarla meşgul olmasını fırsat bilerek, Arap yarımadasındaki diğer ailelerle anlaşarak Haşimi sülalesini Mekke mütevelliliğinden atarak Mekke mütevelliliğine geldi ve diğer aileleri de kendi bölgelerinde Prens ilan etti. Mekke mütevelliliğinden atılan Şerif Hüseyin ailesi ile birlikte şimdiki Ürdün’e gelir. Şerif Hüseyin İngilizlerden Suriye ve Irak krallığı sözünü alınca İngilizlerin sadık adamı oldu. Irak krallığı gerçekleşti ve Şerif Hüseyin’in büyük oğlu Faysal Irak Kralı oldu, ancak Suriye Fransızların işgalin de olduğundan
Suriye Krallığı suya düştü, bunun üzerine İngilizler şimdiki Ürdün bölgesini ihdas ederek Şerif Hüseyin’in küçük oğlu Abdullah’ı da Ürdün Kralı yaptı.
Şerif Hüseyin’in Türkleri ve Osmanlıları satarak iki krallık kurdu amma, ikinci nesil krallar bakın ne oldu; Irak’ta Faysalın ölümünden sonra oğlu Gazi kral oldu, Ürdün de Abdullah’tan sonra oğlu Talal kral oldu. Bu iki amca çocukları’nın ikisi de İngiliz karşıtı ve Almanlarla ilişki içinde idiler. Gazi çok sert ve inatçı olduğundan İngiliz ajanları tarafından öldürüldü ve olay araba kazası gibi gösterildi, Talal ise deli raporu ile taht’tan indirildi ve İstanbul’a sürüldü. Varisleri II. Faysal (Irak) ve Hüseyin (Ürdün) küçük olduklarından bu iki yönetim 1954 e kadar vasiler tarafından yürütüldü.
II. Faysal 1958 de Abdul Kerim Kasım ile Abdul Selam Arif tarafından yapılan darbe ile Krallık sona erdirildi, II. Faysal dayısı Abdul İlah ve Başbakan Nuri Sait ile birlikte öldürüldü. Aslında Abdul Kerim Kasım Nuri Sait tarafından yetiştirilmiş ve yıllar boyu Nuri Sait’in danışmanlığını yapmış kişidir, bir şekilde devrimi tasarlayan ‘Hür Subaylar’ arasına sızmıştır. Kasım devrimi yapan subayları tasfiye etmiş ve Irak yönetimini tekrar İngiliz- Amerikan eksenine oturtmuştur.
Darbe’den sonra yirmi yıldan beri Rusya da yaşayan ve masrafları İngilizler tarafından karşılanan, Kürt isyancı Molla Mustafa Barzani geri döndü, Darbenin yıldönümünde de Kürtler Kerkük’te üç gün süren katliam yaptı ve yüzlerce Türkmen vahşi bir şekilde öldürüldü. Aslında Iraklı Türkmenler bu katliamın Kürtler tarafından tasarlandığı düşünmüşler, oysa bu katliam büyük bir planın parçasıydı ve Türkmenlerin lider kadrosu yok edilmiştir.
Peki, Molla Mustafa Barazani kimdir ve kimler tarafından sahne ye çıkarıldı?
Almanların I. Dünya Savaşında uğradığı çöküntüden kısa bir süre sonra kendini toparlaması İngilizleri endişeye sevk etti, birde Almanların sıcak sulara inme niyetleri ve İstanbul- Kerkük hattını Basra körfezine kadar uzatma fikri İngilizleri büsbütün korkutmuştu, tabii Irak’ın kralı I. Faysaldan sonra krallığa gelecek Gazi’nin İngiliz aleyhtarı ve Alman sempatizanı olması endişeleri katlıyordu, bu nedenle Irak’ın kuzeyindeki Kürt aşiretleri harekete geçirdiler. Hareketin başını çeken Şeyh Mahmut oldu. Molla Mustafa Barzani ( Mesut Barzani’nin babası) babası ile birlikte Şeyh Mahmut’a katıldı, ancak Alman tehlikesi geçince Kürt Devleti kurma iddiası başlayan bu başkaldırı da sona erdi.
Bu tarihten sonra, aynı tarzda üç Kürt isyanı daha oldu ve hepside Batılılar tarafından sıkıntıda oldukları zaman başlatılmış, sıkıntı geçince de sona erdirilmiş ve her defasında Kürtler büyük zararla çıkmışlar, aldatıldıklarını anlamışlar ama yine ‘size devlet kuracağız’ denildiğinde her şeyi unutup isyana kalkmışlardır.
Molla Mustafa Barzani üçüncü isyanı başlatandır, isyan sona erince de İngilizler tarafından Rusya’ya yerleştirilmiş ve yirmi yıl boyunca masraflarını üstlenmiştir 1958 deviminden sonra Molla Mustafa Barzani Irak’a döndü ve ilk işi Türkmenlere karşı 1959 katliamı yaptı. 1972 isyanı Kürtlerin en çok zayiatla bitirdikleri isyan olmuştur, Molla Mustafa kendisi Avrupa da otel köşelerinde ölürken, Mesut hariç oğulları öldürüldü.
Neden tek Mesut’a dokunulmadı?
Her ne kadar Barzanilerin aslı Tikrit vilayetine bağlı ‘Oca’ ( Saddam’ın doğduğu kaza) gibi Yahudi olduğu iddia ediliyorsa da, Oca gibi kesin kanıtlar yoktur, ancak kesin olan Mesut Barzani’nin Yahudi kadınla evli olmasıdır. Gerçi buda bir kanıt olabilir, zira Yahudiler Yahudi olmayanlarla evlenmezler. Bu nedenle Mesut’a dokunulmamış ve hem Amerikalıların hem de İsrail’in ilgisi buradan kaynaklanıyor. İsrail Kürtleri kullanarak bir kukla devlet kurmak düşüncesindedir, bu amaçla da Yahudi Kürt terimini ortaya atmıştır.
Iraklı Türkler bir süre lidersiz kalmıştır, ta ki Türkiye de tahsil görmüş bir avuç gözü pek gencin, başlarında Nejdet Koçak olmak üzere, liderliğe soyunmaları ile yeni bir dönem başlamıştır. Bu kez Koçak ve arkadaşları, Irak Türkünün sosyal, ekonomik ve politik yönlerini hesaba katarak bir yol haritası çizdiler. Bunların çoğu Üniversite eğitimini tamamlayınca Irak’a döndüler ve çalışmaya koyuldular, her şey normal gitti ta ki Baas rejiminin başına Amerikanın yetiştirdiği Saddam gelinceye kadar. Saddam, parti içi muhalifleri tasfiye edip iktidar koltuğuna oturur oturmaz ilk işi Türkmenlerin lider olan ve lider olabilecekleri yok etmek oldu. Türkmenler bir kez daha lidersiz kalmaya mahkum edildi.
Bu ikinci lider tasfiyesinden sonra her yerinden kalkan liderlik iddia etmeye başladı, Koçak’ın varisi olduğunu savunanlar türedi, bunların çoğu da Koçak’ın çağrısına uymayıp okulunu Türkiye de bitirdikten sonra, Türkiye deki kolay yaşamı Kerkük de mücadeleye tercih eden kişiler olmuştur.
Türkmenler böylesine başıboşlukta iken Ecevit başkanlığındaki koalisyon hükümeti iktidara geldi ve dört yıllık Irak Türküne karşı oruç dönemi başladı, ardından, Türkmenler için kara günler AKP iktidarı ile başladı.
İsmet KOÇAK
Ulkum.com