Kardeşim ben bunu bula bildim buyur
Basında pek göremiyoruz ama hem başkanı olduğu İstanbul Sanayi Odası (İSO)'nın ekonomimizdeki önemi hem de kriz üzeri ne düşünüyor bilmek istiyorum.
Başkan Tanıl Küçük ile kendisi, ülke ekonomisi ve odadaki sorumlulukları çerçevesinde bir söyleşi yapıyorum. İçinde bulunduğumuz dönemde hükümetten sanayiciye, işgörenden bankalara kadar tüm tarafların sorumluluklarını da konuştuğumuz söyleşide Başkan Küçük'ü biraz kırgın ama geleceğe ilişkin umutvar gördüm.
2 bin 700 yıllık geçmişi ve 15 milyonu aşkın nüfusu ile Türkiye'nin en büyük şehri olan İstanbul, coğrafi açıdan stratejik konuma sahip önemli bir sanayi şehri. İstanbul Sanayi Odası ise ülkemizin bu en büyük şehrinin ve onun ortaya koyduğu sanayi katma değerinin temsilcisi. İSO; Meslek Komiteleri, Oda Meclisi, Yönetim Kurulu, Genel Sekreterlik ve çalışanlardan oluşan bir temel yapıya sahip. Türk sanayisinin rekabet gücünün artırılması ve ekonomiye katkıda bulunma vizyonuyla çalışmalar yapan odanın üye sayısı 13 bini aşkın. Yüzde 98'i küçük ve orta boy işletmelerden oluşan İSO, dinamik bir yapıya sahip. Odanın en önemli görevlerinden birisi de dünyada ve Türkiye'deki siyasal, ekonomik, teknolojik gelişmeleri ve bu gelişmelerin Türk sanayiine olan etkilerini izlemek ve karşılaşılan sorunlara çözüm önerileri geliştirmek.
Görevi kabul etmek sorumluluk demek
2001 seçimlerinde, Tanıl Küçük İstanbul Sanayi Odası'nın 14'üncü başkanı seçilir. 15. başkanlık da yine kendisine verilir. Seçildiği günden bu yana da üretimi, istihdamı, ihracatı ve yatırımları ne olursa olsun canlı tutmak gerektiğini tekrarlayan Oda Başkanı, içinde bulunduğumuz bu zor dönemde de söylemini tekrarlıyor. Türkiye'nin büyüme odağını kaybetmemesi gerektiğine; ifade ediyor. Tanıl Küçük çok erken yaşlarda toplumsal sorumluluklar üstlenenlerden. Başkanlık için kendisine öneri geldiğinde önce ev meclisine danışır, sonra da işyerindeki arkadaşlarıyla paylaşır. Cevaplar olumlu olunca da seçime katılır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu olan Tanıl Küçük, ortaöğrenimini Saint-Benoit Fransız Erkek Lisesi'nde yapmış. Oda Meclis üyeliğine ilk kez 25 yaşındayken 1981 yılında seçilmiş. 1993 yılında İstanbul Sanayi Odası Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen Tanıl Küçük, 1997-2001 yılları arasında iki dönem yönetim kurulu başkan vekilliği görevinde de bulunmuş. Mayıs 2007'den bu yana İstanbul Sanayi Odası Vakfı'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini de yürüten Küçük, TOBB Sanayi Odaları Konsey Başkanlığı'nı da yapmakta. İktisadi Kalkınma Vakfı'nda da görev yapan Tanıl Küçük, Elit Çikolata ve Şekerleme Sanayi Yönetim Kurulu Başkanı.
"Sayın Hüsamettin Kavi'den aldığım bayrağı daha yukarıya taşımalıyım." diyerek göreve başlar. "İSO'da devamlılık esastır. Bizde önceki başkanın geldiği noktadan daha yukarısı amaçlanır. Kurumsallık esastır, elbette her başkan kendi yönetim yaklaşımını sisteme yansıtır. Odadaki yönetim kadrolarını kalıcı, biz seçilenleri geçici olarak görür ve yönetim sürecimi de bu anlayışa göre şekillendiririm. Katılımcı, ortak aklın hâkim olduğu bir ortamda herkesin düşüncesini dile getirmesini isterim. Bütün bunların üzerine bir karar alır ve bunu da netlikle ifade ederim." diyor Başkan Tanıl Küçük. Başkanlık makamlarının geçiciliğine de inandığını söyleyen Küçük, gelecekte kendisi hakkında da, "Eksiği vardı, yanlışı vardı ama doğru bildiğini yapmaya çalışırdı." denmesini istiyor. Temel amacını bayrağı kendisinden sonra en iyi şekilde taşıyacak başkan adayını işaret etmek ve doğru zamanda bayrağı devretmek olarak tanımayan Başkan Küçük, huysuz bir yönetici olduğunu söylüyor. Hem odadaki hem de Elit'te iyi yapılanlardan ziyade eksikleri gördüğünü, aslında bir yöneticinin görevinin de bu olduğuna inandığını söylüyor. Kendisiyle çalışmanın zor olduğunu ancak işini ciddi yapanlarla çok kolay çalıştığını ifade eden Küçük, ayrıntılara dikkat eden bir yönetici.
Ha iğneli fıçı ha İSO Başkanlığı!
İstanbul Sanayi Odası Başkanlığı zor iş, bir iğneli fıçı misali dersem, "Kimse bizi bunun içine atmadı ki!" diye cevap veriyor. "Biz kendimiz talip olduk. Şikâyet etmedim ama etmeye başlarsam o işten de artık vazgeçmiş olmalıyım." diyor. Son iki yıldan bu yana odadaki kurumsal çalışmaların kendisini memnun ettiğini de sözlerine ekleyen Başkan Küçük, başkanlığı döneminde sanayinin sorunlarına yeterince çözüm bulamamaktan şikâyetçi. AK Parti hükümetiyle diyalogda hiçbir sıkıntı çekmediğini, ancak söylemlerine çözüm üretilmesi konusunda sıkıntı yaşadığını dile getiriyor: "Ekonomiden sorumlu Bakan'ımız Nazım Erken ile de diğer bakanlarla da sürekli görüşmeler yapıyoruz. Türk sanayicisinin sorununa bir radyo düğmesini çevirmek kadar kolay önlemlerle çözüm bulmak söz konusuyken eğer hâlâ bir çözüm yoksa buradaki sıkıntı, bizim sorunu yetirince iyi dile getirememiş olmamızdır. 57. hükümet döneminde Kaynak Kullanım Destekleme Fonu'ndaki vadeli ithalat vergisi yüzde 6'dan yüzde 3'e indirilirken, 58. hükümet döneminde bu yüzde 3'ü bir türlü sıfırlayamadık. Ayrıca sadece Türk sanayisinin ödediği ve sanayide kullanılan elektrik içindeki yüzde 2'lik TRT payını da anlamış değilim. Bunlar toplamda 500-600 milyon dolarlık büyüklükler. Kaynak açısından hükümet için de çok büyük rakam değiller. Oysaki bu katkının kaldırılması, bizim moralitemiz açısından çok önemli. Kurumlar Vergisi'ndeki indirimi çok anlamlı bulurken Yatırım Vergisi'ndeki değişmezliği anlayamıyoruz. Üç yıldan bu yana ısrarlıca söylüyor olmama rağmen netice alamıyoruz. 'Neden netice alamıyoruz?' sorusunun cevabını biz mi anlatamıyoruz yoksa hükümet mi yeterince hızlı hareket edemiyor, olabilir ama cevabı biz değil kamuoyunun takdirine bırakmak gerekiyor."
Yatırımlar durmamalı, büyüme sürmeli
Sanayiye ekonominin gözbebeği gibi bakmalıyız; eğer reel sektör durursa neler olabileceğine ilişkin sonu hüsranla biten senaryo var, dediğimde ise Başkan Tanıl Küçük, şunları söyledi: "Tüm sektörler gözbebeğimiz. Bir sektörel bağnazlık olarak algılanmasını istemem ama 70 milyon nüfus, sanayi durduğunda doğrudan etkilenir. Türkiye 26 çeyrekten bu yana büyüyor ama son iki çeyrektir küçülmekte. Göreceğiz ki GSMH de beraberinde küçülecek. Bütün nedeni makro reformları gerçekleştirememek ve dolayısıyla sanayiyi küresel rekabette zayıf bırakmak. Bir diğer sebep de yukarıda ifade ettiğim bir radyo düğmesini çevirmek kadar kolay tedbirleri hızla alamamak." Bütün bunlara rağmen Türk sanayicisinin üretmek ve istihdam oluşturmak adına çaba gösterdiğini sözlerine ekleyen Küçük, klasik refleksimiz istihdamı azaltmak konusuna da değiniyor: "Geçmişe göre bu yaklaşım bile değişti. Sanayi ayrı bir emek gerektirir. Birlikte yola çıktığınız iş arkadaşlarınızı kolayca gözden çıkaramazsınız."
Geçmişten bugüne süregelen söylemlerine de değinen Küçük, günün gereği olarak enflasyon ve kârlılık konusundaki kesin tavrını bugünün şartlarında esnetmesi gerektiğinin farkında olduğunu dile getiriyor. Krizin nereye kadar devam edeceğinin bilinmediğini, yeni gelişmelerin geldiğini ve henüz gerçek kriz dalgasının ülkemize ulaşmadığını söyleyen Başkan Küçük, mali krizin ardından uzun sürebilecek bir resesyona girilmesinden endişe ediyor. Bunu önlemek için Batı'da kamu harcamalarının artırıldığını, bunun da bir süre sonra enflasyonu gündeme getireceğini aktarıyor. Her şeye rağmen büyümeyi devam ettirmenin ve istihdamı korumanın gerekliliğini ifade eden Oda Başkanı, sanayiciye, hükümete ve mali piyasalara görev düştüğünü söylüyor. Kamu kaynaklı girdilerde maliyetlerin aşağı çekilmesi gerektiğini, mali disiplinin devam etmesi lazım geldiğini, ancak esnetilebileceğini de dile getiren Küçük, bu söylemden kastının harcamaları değil de üretim, yatırım ve istihdamı artırmak olduğunu ifade ediyor.
İSO Başkanı Küçük, krizin çözümüne ilişkin proaktif davranmaya inanıyor: "Üstümüze dalga dalga gelen bizim krizimiz değil, Amerika'nın krizi. Bu mali bir kriz, bunu da ekonomik krize dönüştürmemeliyiz. Üretimi, istihdamı ve yatırımları devam ettirmeliyiz. Ülkenin kaynakları kıt demeyecek, var olanla çalışmaya devam edeceğiz. Herkese görev düşüyor ama en büyük görev ekonomiyi yöneten otoritenindir. Hızlı olması ve kararları hızlı alması gerekiyor. Bizim için en kolay yöntem bankaları suçlamaktır. Oysaki onun da kıt kaynakları en efektif biçimde kullanma sorunu var. Yurtdışından aldığı sendikasyon kredilerini ödemek durumunda. Nasıl ödeyecek? Vadeli mevduat toplamak durumunda. Eğer bu mevduat gelmezse doğal olarak sunduğu kredileri kısacak ya da bedelini artıracak. Bunlar anlaşılır yöntemler. Bankalara kızmak yerine hükümetin kaynak oluşturuyor olması gerekir.
Kriz hâlâ bize sıçramadı, hemen tedbir almamız gerekiyor dediğimde, 'Hâlâ mı?' diyorlar. Oysaki bir sıçradığında söküp atana kadar mali ve daha da çok sosyal bir maliyet ödemek durumunda kalacağız. Sosyal maliyetin bedelini de ölçemezsiniz. Kriz geldiğinde hazırlıklı olmalıyız. Geçmişteki söylemlerimizi test ettiğimizde doğru söylediğimizi görüyoruz. Ne demişiz? Kur ihracatın önemli bir enstrümanı ama en önemlisi değil, demişim. Esas olan hükümetin rekabet ettiğimiz ülkelerle eşit şartlarda rekabet etmemizi sağlaması gerek, demişim. Oysaki en pahalı elektriği kullanıyor ve istihdam üzerindeki prim ve vergi oranları ile OECD ülkeleri arasında en yükseğini ödüyoruz. Hem bunları düzeltemedik, hem de bastırılmış kur rekabetiyle karşı karşıya kaldık. Kur önemli değildi, artık önemli oldu. Bunlar yapılamayan reformların bir sonucudur. Bütçe disiplini için de katı bir yaklaşımımız vardı. Esnetilebileceğini öngörüyoruz. Ayrıca iç piyasanın canlandırılması gerektiğini düşünüyor ve seçim yatırımları olmamak kaydıyla hükümetin iç pazara yatırım harcaması yapması gerektiğini söylüyoruz. Diğer yandan sanayicimiz krize de çok hızla adapte oldu. Avrupa ile ihracatımız yüzde 55'lerde idi. Aksamalar ihracatın farklı ülkelere kaydırılmasını gerekli kıldı. İhracat rakamları yeniden büyümeye başladı. Ancak zamana ihtiyacımız var.
Tüketicilere gelince... Savurganlık yapmayacak ama paranın üstüne de basmayacak. Tüketici harcamasını keserse istihdam sorunu meydana gelecektir.
Artık yeni bir dünya düzeni sorgulanıyor. Neokapitalizm yeni bir kavram ve tartışmaya açıldı. Ticaretin birincil amacı para kazanmaktır ama para ile aranıza ne kadar çok şey koyarsanız o kadar mutlu olursunuz." diyen Tanıl Küçük süreci bir sosyal sorumluluk projesi gibi görmek gerektiği inancında. "Sanayici ilk tedbir olarak işten adam çıkarmayacak, bankalar 'geçmişte para kazanmıştık, şimdi de başa başı yakalayalım yeter' diyebilecek ve işgören de esnek çalışma saatleri gibi uygulamalara sıcak bakacak. Ayrıca AB üyesi olmak da gerekiyor. Bu istihdam sorununa da cevap verecektir."
Bu koşuşturma içinde asıl işi Elit Çikolata ne olacak, diye soruyorum. Ayakta durmak için mücadele verdiklerini ama iştigal konularından ötürü odanın diğer üyelerinden daha şanslı olduklarını düşündüğünü söylüyor. Tanıl Küçük epeydir koşuyor, ter döküyor. Peki, neden? "Allah insana para verip, makam verip, nam verip sınarmış. Sınanıyorum herhalde." diyor
İnşallah yardımcı olmusumdur.