Anadolu’dan Avrupa’ya seyrüsefer

Mehmet Özen

Misafir Editör
Katılım
6 Tem 2007
Mesajlar
13
Reaction score
0
Puanları
0
metrobus.jpg




Sıradan bir gün…


Güneşsiz bir İstanbul sabahı... Hazırlanıp evden çıkıyorum. Okula giden çocukları görüyorum; ne kadar şen şakraklar. İdealtepe’deki tren istasyonuna yaklaşırken, derinden homurdanan bir ses... Eyvah! Tren geliyor. Afyonum patlıyor ve koşuyorum istasyona. “Zaten ya erken gelir ya geç”. Neyse ki yetişiyorum. Akbilimi basıyorum ve paramın olduğunu ifade eden “dı-rı-rıt”. Geçtiğimiz günlerde Zaman Gazetesi’nin Cuma ekinde yeni trenlerin seferlere başladığını okumuştum. Nedense istasyonların en kalabalık olduğu sabah ve akşam saatlerinde bu “muhteşem” trenleri göremedim. “Yeni ya, yıpranmasın” diye mi düşünüyorlar?



Yine eski tren ve tıklım tıklım dolu olduğu besbelli; insanlar kapıların camına yapışmış. “Nasıl bineceğim ben şimdi? Ama binemezsem okula geç kalırım.” Trenin kapıları açılıyor, tek tük insan iniyor. İtiş kakış zor biniyorum trene, “devlete kafayı soktun mu gerisi gelir” hesabı. Sıradan bir gün… Koştuğum için alnım hafifçe yanıyor terleyeceğimin işareti olarak. Trende elli beş yaşlarında, saçları beyaz, bıyıkları da beyaz ancak sigaradan olsa gerek bıyığının ortası kahverengi, yanaklarının üstü çopur bir adam görüyorum. Kapının camından dışarıya bakıyor derinden. Ne düşünüyor acaba? Bostancı İstasyonu’na gelince tren silkeleniyor. Bir kargaşa... Ne istasyonda bekleyenler trenden birilerinin inebileceğini, ne de trendekiler istasyondan birilerinin binebileceğini düşünüyor. İnenler ile binenlerin birbirlerine girdiğini görüyorum. Sıradan bir gün işte…

Suadiye, Göztepe derken Söğütlüçeşme İstasyonu’na varıyorum. Haydarpaşa Garı’ndaki yangın sonrası onarım sebebiyle herkes burada iniyor. Metrobüs bu istasyona çok yakın. Metrobüse binmek için turnikelerden geçerken, birçoğumuzun ilköğretimdeki tenefüs zamanını belirten, Beethoven’in “Per Elisa” eserinin başı çalıyor. Metrobüsün kalkış müziği. Erkan Yolaç’ın “duydunuz zilin sesini, yarışma başladı” sözü aklıma geliyor. Metrobüsün biri geliyor, biri gidiyor ancak insanlar grup halinde metrobüsün kapılarını açacağı yeri tahmin ederek, belli noktalarda bekliyor. O gruplardan birine dâhil olup, bekliyorum. Durakta kucağında bebeği olan bir kadın gözüme ilişiyor; kalabalığın içinde yapayalnız. Anlamsız biçimde etrafına bakınıyor, fakat kendimce anlamsız bakışlarından bir anlam çıkarıyorum; ilk defa metrobüse biniyor. Bebeğin yüzündeki kırmızı noktalardan kızamık hastalığı geçirdiğini düşünüyorum. Etrafındakilere Okmeydanı Hastanesi’ne nasıl gideceğini soruyor. Ve metrobüs geldi. Binerken kendimi “100 metro koşusu”nda hissediyorum. Ödül, oturarak karşıya gitmek. Bu ödülü genelde gençler kazanıyor. Yaşlılar hep ayakta... Bebekli kadını da unutmamalı. Kadın hem ayakta durmak hem de bebeğini tutmak zorunda. Sıradan bir gün… Yirmi saniyede metrobüs doluyor ve “duydunuz zilin sesini, yolculuk başlasın!”.



Boğaz Köprüsü’ne giden yoldaki araç trafiğini görünce, kendimi şanslı hissediyorum. Kendine ait yolda seri ilerleyen metrobüs, köprüye ramak kala araç trafiğine giriyor ve yavaşlıyoruz. Köprüyü geçerken ayakta duran kırk yaşlarındaki adam, yanı başımdaki gence ve bana “metrobüs hep böyle mi?” diye soruyor. Soruş tavrından ve sesindeki tınıdan, muhabbet edecek birilerini aradığını anlıyorum. Duymamışçasına cevap vermiyorum. Genç, “ne olabilir ki?” diyor. Adam, “Japonya’da böyle değil. Şoför yok. Otobüsün yanındaki aygıtlar yönetiyor” diye cevap veriyor. Çocuk ilgisiz biçimde “hı”. Adam, “ama çok dolu tabi böyle değil”. Genç sessiz. Adam, “Nerelisin? Sen öğrenci misin? Nerede? Japonya’da devlet karşılıyor her şeyi” şeklinde muhabbet uzatıyor. Genç başından savmak için kısa cevaplar verse de, cevap verdi bir kere. Kurtulmanın üç yolu var: Ya inip başka metrobüse binecek, ya adamın ineceği yere kadar muhabbet edecek, ya da konuşmak istemediğini adama söyleyecek. Üçüncüsünü yapana rastlamadım henüz. Neyse ki adam indi. Sıradan bir gün işte…

Sağa, denize bakıyorum, Aziz İstanbul’a. Köprü bitişinde “Avrupa Kıtası’na Hoş geldiniz” yazıyor. “Eyvallah”. Metrobüsün içindeki “cep telefonu kullanmayınız”ı ifade eden işaret ilişiyor gözüme. Aynı anda birilerinin telefon ile görüştüğünü de duyuyorum. Zaten ne yasaklayanları, ne de yasağa uymayanları anlayabildim. Yasaklayanlar, neden yasakladıklarını işaretin altına açıklasalar da bilinçlensek... Zincirlikuyu durağında birçok kişi iniyor. Aynı hengâme. Hem metrobüs hem hâlâ içeride olan insanlar derin bir nefes alıyoruz. İneceğim yeri şaşırmayayım diye tüm durakların yazılı olduğu ve hangi durakta olduğumuzu gösteren metrobüsün içindeki ekrana bakıyorum, “Söğütlüçeşme” yazıyor. Neden çalışmıyor? Her gün metrobüsü kullananlar biliyorlar “nerenin nerede” olduğunu, fakat bebekli kadın gibi ilk kez veya benim gibi tek tük binenler de var. Kimin umurunda? Mecidiyeköy durağında epeyce tenhalaşıyor metrobüs. Oturacak boş yerler bile var. Perpa’ya geldiğimi duraklardaki reklâm tabelalarının üzerinde “Perpa” yazısını gördüğümde anlıyorum ve iniyorum. Yalnızca Mecidiyeköy, Zincirlikuyu ve Söğütlüçeşme’de gördüğüm engelli asansörünü ara durakların hiçbirinde, Perpe’da da görmüyorum. Hâlbuki ben de potansiyel bir engelliyim. Sıradan bir gün…


Merdivenlerden çıkıp Perpa otobüs durağına doğru yürüyorum. Solumdaki Dârülaceze Müessesesi’nin önünden tekerlekli sandalyeli kadın karşıya geçerken, sola dönüşün yasak olduğu yerde 34 A ****7 plakalı polis aracı, ellerini sallayarak engelli kadına korna çalıyor. Kadın arkasına dönüp tedirgin gözlerle bakıyor. Okula giden çocukların şen şakraklığını unutup, trendeki yaşlı adamın bakışlarını kendimde hissediyorum, derinden. Sıradan bir gün işte… Ve yola devam ediyorum...




 
sıradan bir gün işte ;


çok harika bir yazı... istanbul ve sorunları ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi ...eline kalemine sağlık ....
 
ne kadar sorun olursa olsun istanbuL'un üstüne şehir tanımam

harika bi yazı
 
tesekkürler eline saglık..
 
İdealtepeden perpaya uzanan en güzel (içten) anlatımlı sıradan bir gün.. Eline sağlık...
 
Sıradan bir gün ve sıradışı bir makale..Eline klavyene sağlık beğenerek okudum.
 
Basarili bir yazi olmus, taaa Hindistan'a metrobus sesleri geldi..

Ozledim seni Turkiye.
 
hangi gün bile demeyeceğimiz zamanlar var ..

ne gün ?

kalemin güzel bir şekilde yazmış ve samimiyetiyle
 
Uzun zamandır bu kadar güzel bir yazı okumamıştım..Emeğinize , yüreğinize , kalemınıze sağlık : )
 
sıradan bir gün işte ;


çok harika bir yazı... istanbul ve sorunları ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi ...eline kalemine sağlık ....

Teşekkür ederim. Çok naziksiniz.

ne kadar sorun olursa olsun istanbuL'un üstüne şehir tanımam

harika bi yazı

Nezaketinize teşekkür ederim.

istanbul'da yaşayanların sıradan bir günü işte.

tesekkürler eline saglık..

Kesinlikle hemfikirim. İltifatınıza teşekkür ediyorum.

İdealtepeden perpaya uzanan en güzel (içten) anlatımlı sıradan bir gün.. Eline sağlık...

Sıradan bir gün ve sıradışı bir makale..Eline klavyene sağlık beğenerek okudum.

Yorumunuza ve içten sözlerinize teşekkür ediyorum.

Basarili bir yazi olmus, taaa Hindistan'a metrobus sesleri geldi..

Ozledim seni Turkiye.

Nezaketinize çok teşekkür ediyorum.

hangi gün bile demeyeceğimiz zamanlar var ..

ne gün ?

kalemin güzel bir şekilde yazmış ve samimiyetiyle


Uzun zamandır bu kadar güzel bir yazı okumamıştım..Emeğinize , yüreğinize , kalemınıze sağlık : )

Yorumunuzu haklı buluyorum. Teşekkür ederim.


Manidar yorumunuza teşekkür ediyorum.
 
Geri
Üst