Atatürk'e Karşıt Olmak...
Atatürk'e karşıt olmak.
Bugün başlamış bir iş değildir Atatürk'e karşıt olmak.
Mustafa Kemal, hep daha ileriye gideceğinden kuşku duyulan bir komutan olmuştur.
Saltanatı kaldırıp "cumhuriyet ilan etmesi''nden kuşku duyulmuştur.
Halifeliği kaldıracağından kuşku duyulmuştur.
Cumhurbaşkanı olacağından kuşku duyulmuştur.
Mustafa Kemal de bütün bu kuşkuları doğrulamıştır.
Düşündüğü her şeyi "yerinde ve zamanında bir strateji uygulayarak" gerçekleştirmiştir.
Elbette ki karşıtları olmuştur.
Saltanat yandaşları ona karşıt olmuşlardır.
Halifeliğe yandaş olanlar ona karşıt olmuşlardır.
Şeriat yandaşları ona karşıt olmuşlardır.
Osmanlılık yandaşları ona karşıt olmuşlardır.
İngilizlerin dostları ona karşıt olmuşlardır.
Amerikan mandacıları ona karşıt olmuşlardır.
Kürt bölücüleri ona karşıt olmuşlardır.
Bütün bunlardan çıkar sağlayanlar ona karşıt olmuşlardır.
Günümüzde de durum budur.
Halifeciler, tekkeciler, tarikatçılar Atatürk'e karşıttır.
Avrupa Birliği misyonerleri Atatürk'e karşıttır.
Amerikan mandacıları Atatürk'e karşıttır.
Destekleri, para kaynakları, içeride dışarıda bağlantıları vardır.
Dışardaki destekleriyle içerdeki AKP arasında çıkar köprüsüdürler.
Elbette Atatürk'e karşıt olacaklardır.
Çıkarları buradadır, efendilerine hizmet etmekteki gayretlerindedir.
***
Bernard Lewis, Princeton Üniversitesi Yakındoğu Etütleri profesörü.
"Modern Türkiye'nin Doğuşu" adlı kitabının 3. baskısına (2002) yazdığı önsözünden:
"Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tek adam idaresine dayalı safhaları içinde gelenekçi İslam görüşlerinin siyasi bir etkisi yoktu. Demokratik cumhuriyette kendilerini serbestçe ifade edebildiler ve kitlesel oyları yönlendirdiler.
1950'deki iktidar değişikliğinden sonra dinsel faaliyetlere ilişkin pek çok işaret göründü.
Sonra gelen hükümetlerin idaresinde dinsel eğitim sağlamlaştırıldı, okullarda, üniversitelerde ve özellikle de yeni imam hatip okulları ağı içinde yaygınlaştırıldı. Bu okullar görünüşte imam ve hatip yetiştirmek amacındaydı, dinsel destekle hem ilk hem de ortaöğretim veriyordu.
Ülke içinde İslamiyet kesinlikle Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışından bu yana hiç olmadığı kadar Türk kamu hayatında bir güce sahiptir. Din öğretimi artık eğitim sisteminin ayrılmaz ve kabul edilmiş parçasıdır, dini okulların gittikçe artan sayıdaki mezunları önemli kamu hizmetlerine gelmektedir."
Bernard Lewis bu saptamaları yaparken Türkiye'de olup bitenlere dışarıdan soğukkanlı bir tarih araştırmacısının gözüyle bakmaktadır.
Atatürk'ün ülkeyi uygarlık yolunda ilerlemeye yönelik çabaları üç hedefte toplanmıştır:
1. Türkiye'yi ulusal bir devlet-millet yapmak.
2. Laik cumhuriyeti her türlü iç ve dış etkiye karşı korumak.
3. Siyasal-ekonomik-kültürel bağımsızlığı kurmak ve korumak.
Elbette şu çabaların peşinde olanlar da Atatürk'e karşıt olacaklardır:
1. Türkiye'yi dinsel-etnik çizgilerle bölmek, parçalamak (Balkanlar ve Kafkasya gibi).
2. Laik cumhuriyeti ortadan kaldırıp din eksenli bir cumhuriyet yapmak (Amerika'nın ılımlı İslam modeli projesi).
3. Siyasal-ekonomik-kültürel bağımsızlık yerine küresel güçlere (Amerika, AB gibi) bağımlı kılarak emperyalist sömürüye sunmak.
Oyun açıktır, aktörler ortadadır, taraflar bellidir.
Ama oyunun bitmesine daha çok var.
Bir satranç oyunudur bu.
Ve satranç bir irade oyunudur...
Erdal ATABEK
Atatürk'e karşıt olmak.
Bugün başlamış bir iş değildir Atatürk'e karşıt olmak.
Mustafa Kemal, hep daha ileriye gideceğinden kuşku duyulan bir komutan olmuştur.
Saltanatı kaldırıp "cumhuriyet ilan etmesi''nden kuşku duyulmuştur.
Halifeliği kaldıracağından kuşku duyulmuştur.
Cumhurbaşkanı olacağından kuşku duyulmuştur.
Mustafa Kemal de bütün bu kuşkuları doğrulamıştır.
Düşündüğü her şeyi "yerinde ve zamanında bir strateji uygulayarak" gerçekleştirmiştir.
Elbette ki karşıtları olmuştur.
Saltanat yandaşları ona karşıt olmuşlardır.
Halifeliğe yandaş olanlar ona karşıt olmuşlardır.
Şeriat yandaşları ona karşıt olmuşlardır.
Osmanlılık yandaşları ona karşıt olmuşlardır.
İngilizlerin dostları ona karşıt olmuşlardır.
Amerikan mandacıları ona karşıt olmuşlardır.
Kürt bölücüleri ona karşıt olmuşlardır.
Bütün bunlardan çıkar sağlayanlar ona karşıt olmuşlardır.
Günümüzde de durum budur.
Halifeciler, tekkeciler, tarikatçılar Atatürk'e karşıttır.
Avrupa Birliği misyonerleri Atatürk'e karşıttır.
Amerikan mandacıları Atatürk'e karşıttır.
Destekleri, para kaynakları, içeride dışarıda bağlantıları vardır.
Dışardaki destekleriyle içerdeki AKP arasında çıkar köprüsüdürler.
Elbette Atatürk'e karşıt olacaklardır.
Çıkarları buradadır, efendilerine hizmet etmekteki gayretlerindedir.
***
Bernard Lewis, Princeton Üniversitesi Yakındoğu Etütleri profesörü.
"Modern Türkiye'nin Doğuşu" adlı kitabının 3. baskısına (2002) yazdığı önsözünden:
"Türkiye Cumhuriyeti tarihinin tek adam idaresine dayalı safhaları içinde gelenekçi İslam görüşlerinin siyasi bir etkisi yoktu. Demokratik cumhuriyette kendilerini serbestçe ifade edebildiler ve kitlesel oyları yönlendirdiler.
1950'deki iktidar değişikliğinden sonra dinsel faaliyetlere ilişkin pek çok işaret göründü.
Sonra gelen hükümetlerin idaresinde dinsel eğitim sağlamlaştırıldı, okullarda, üniversitelerde ve özellikle de yeni imam hatip okulları ağı içinde yaygınlaştırıldı. Bu okullar görünüşte imam ve hatip yetiştirmek amacındaydı, dinsel destekle hem ilk hem de ortaöğretim veriyordu.
Ülke içinde İslamiyet kesinlikle Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışından bu yana hiç olmadığı kadar Türk kamu hayatında bir güce sahiptir. Din öğretimi artık eğitim sisteminin ayrılmaz ve kabul edilmiş parçasıdır, dini okulların gittikçe artan sayıdaki mezunları önemli kamu hizmetlerine gelmektedir."
Bernard Lewis bu saptamaları yaparken Türkiye'de olup bitenlere dışarıdan soğukkanlı bir tarih araştırmacısının gözüyle bakmaktadır.
Atatürk'ün ülkeyi uygarlık yolunda ilerlemeye yönelik çabaları üç hedefte toplanmıştır:
1. Türkiye'yi ulusal bir devlet-millet yapmak.
2. Laik cumhuriyeti her türlü iç ve dış etkiye karşı korumak.
3. Siyasal-ekonomik-kültürel bağımsızlığı kurmak ve korumak.
Elbette şu çabaların peşinde olanlar da Atatürk'e karşıt olacaklardır:
1. Türkiye'yi dinsel-etnik çizgilerle bölmek, parçalamak (Balkanlar ve Kafkasya gibi).
2. Laik cumhuriyeti ortadan kaldırıp din eksenli bir cumhuriyet yapmak (Amerika'nın ılımlı İslam modeli projesi).
3. Siyasal-ekonomik-kültürel bağımsızlık yerine küresel güçlere (Amerika, AB gibi) bağımlı kılarak emperyalist sömürüye sunmak.
Oyun açıktır, aktörler ortadadır, taraflar bellidir.
Ama oyunun bitmesine daha çok var.
Bir satranç oyunudur bu.
Ve satranç bir irade oyunudur...
Erdal ATABEK