Neval Kavcar
23 Ekim 2008 Perşembe 07:54
Türkiye"nin getirildiği hale bakın. Kırk binden fazla vatandaşımızın öldürülmesinden sorumlu Abdullah Öcalan"a cezaevinde kötü muamele ediliyor diye, günlerdir bir avuç kendini bilmez devlete baş kaldırıyor. Adalet Bakanı da onlara cevap veriyor. �Araştırdım böyle bir şey yok.� İşin vahametine bakar mısınız? PKK"nın başına iyi davranılacakmış. Devleti bölmeye dönük saldırılar yapmış örgütün başı için, devletin bakanı yerel ayaklara teminat veriyor. �Bu ülke binlerce şehit verdi, siz kime kafa tutuyorsunuz?� diyecek bir tane Allahın kulu yok.
AKP, Türkiye"yi altı yılda nasıl bu hale getirdi? Örgüt yandaşları devlete hesap sorar halde.
21 Ekim 2008"de grup toplantısında konuşan MHP Lideri Bahçeli, Tayyib Erdoğan"ın Refah Partisi İstanbul il başkanı iken hazırlattığı 18 Aralık 1991 tarihli �Kürt raporundan� pasajlar okudu. Diyor ki o raporda:
* İstenilen Kürt ulusal kimliğinin tanınması ve eşit ve gönüllü bir birliktelik oluşturulmasıdır. Bu makul bir taleptir.
* Biz siyasi parti olarak, resmi ideolojiyi sorgulamalıyız. Kemalist devletin geleneksel zora ve silaha başvuru yöntemi artık iflas etmiştir.
* Devlet terörünü de kınamalıyız. PKK ile devlet çatışmasında devlet safında görünmemeliyiz. Bunun için devletin PKK"yı bölücü, terörist ve ayrılıkçı olarak nitelendiren söyleminden uzak durmalıyız.
* Kürtçe eğitim serbest olmalıdır.
* Yerel Parlamentolar oluşturulmalı, merkezi devlet küçülmelidir.
Tayyib Erdoğan 1991 tarihinde danışmanlığını yapan Mehmet Metiner"e hazırlattığı �Kürt Raporunu� , Refah Lideri Erbakan"a teslim etmişti. Böyle bir raporu hazırlatan Erdoğan"ın Beyoğlu ilçe başkanı iken Amerikalılarla olan samimiyetinin sonucu olabilir mi bu rapor, olabilir. 1991"de gelecekte nasıl bir Başbakan olacağının imajını çizmiş.
1991 yılında diyor ki Başbakan Erdoğan:
�PKK terör örgütü değildir, Kürt sorununun göstergesidir.�
Anladınız mı şimdi? Başbakan � Öcalan"a sayın, şehitlere kelle� neden diyor?
Diyarbakır"da bir avuç gözü dönmüş örgüt yandaşının ayağa kalkması da plan dahilinde olabilir. STK ile basına kapalı yaptığı toplantıda, 2005 yılında söylediği �Kürt Sorunu� söylemini hala benimsediğini, talepler doğrultusunda �siyasi açılım� başlatacakları sözünü vermesi, böyle düşündürüyor. Bu konuya yarıca gireceğim.
AKP"ye oy atan milyonlarca kişi, Başbakan Erdoğan"ın �açılım� adı altında ne yapacağından haberdar mı?
Ve buna razılar mı?
* * *
Erdoğan 300 Kişi Toplayabildi
Başbakanın Diyarbakır gezisi tam bir fiyaskoya dönüştü deyim yerinde ise. 2002 ve 2007 seçimlerinde çok büyük miktarda oy aldığı bu şehir, kendisini dostça karşılamadı. Esnaf kepenk kapattı, vatandaş eylem yaptı, belediye otobüsleri çalışmadı. Şehir tam anlamı ile öldü.
Eskiden başbakanlar baraj açılışı yapardı, Erdoğan bir cep telefonu şirketine ait çağrı merkezini açtı. Bazen de bakanları ile batılı zincir mağazaların açılışına gidiyorlar. İşte �Türk Ekonomisi�ni getirdikleri nokta.
Bu arada Abdullah Gül Almanya"ya fuar açılışına katılıyor, devlet kademesinden kimse karşılamıyor. Nereden nereye?
Çağrı merkezinin açılışının arkasından toplanan 300 kişiye konuşma yapma sırası geliyor. Partinin otobüsünün üzerinde demir kapağın önünde ayrıca çelik kalkan..Etrafta nerede ise her partiliye beş polis..Başbakan otobüsün üzerine çıkıp, çelik kalkanı arkasına geçip konuşma yapıyor. Önce yatırımı için Türkcell"e, sonra toplanan vatandaşa teşekkür konuşması bu.
* * *
Deniz Feneri İktidara Dayandı
Deniz Feneri Derneği"nin Almanya şubesi mensupları yargılandı, çeşitli cezalar aldılar. Dernek kapatıldı. Almanya şubesi diye söyleyen ben değilim, Alman yargısı. Ve Yerli Deniz Fenerinin ilk kurucusu Uğur Arslan.
Hırsızlık büyük ve insanların kutsal duyguları ile oynanmışlık var. İşin ucu iktidara kadar uzanıyor. Bunu da bizler söylemiyoruz, Alman yargıç söylüyor. Birde CHP milletvekili Kılıçdaroğlu. İçişleri Bakanı Beşir Atalay"ın Kanal 7 için danışmanlık yaptığını ortaya çıkarmış. Biliyorsunuz, Kanal 7 bu yolsuzluğun tam ortasında.
Alman hâkim Müller"in ifadesi ile Zekeriya Kahraman bu işlerin piri. Beşir Atalay, Zahid Akman ve Zekeriya Kahraman aynı şirketin ortakları dokuz yıl önce.
Kılıçdaroğlu iki soru soruyor.
1- Bu şahıslarla ilgili olarak Emniyet Genel Müdürlüğünün yürüteceği soruşturmalarda gerekli objektifliği gösterebileceğine inanıyor musunuz?
2- Sayın Beşir Atalay milletvekili olmadan önce, Karaman"ın yönetim kurulu başkanı olduğu Kanal 7"ye herhangi bir danışmanlık hizmeti vermiş midir? Vermişse bu hizmeti karşılığında nasıl ve ne kaderlik bir ücret almıştır? Böyle bir ilişki varsa, Atalay"ın Karaman ve Akman karşısında tarafsızlığını koruyabileceğine inanıyor musunuz?
Yukarıdaki soruların cevabını acil tarafından vatandaşlarda bekliyor.
Alakamız yok diyor Adalet Bakanımız. Alakamız olmadığı için mi Vakıflar Bankasının Almanya"daki şubesinden alınan kredi ile gemi alınıyor. Sonra o gemi, Zekeriya Kahraman"ın oğlunun şirketine veriliyor. Sonra o krediyi veren banka müdürü yurda geri çağırılıyor, Almanya"da dava açılınca.
Bu nedir böyle? Devletin bankaları Başbakanın damadına gazete, eşine dostuna gemi almak için mi kuruldu?
Uzun lafın kısası, Deniz Feneri Derneğinin üzerine kül serpiliyor, dikkat başka yöne çekiliyor.
İşte bunun için Almanya"dan �Deniz Feneri Derneği dosyası� gelmiyor üç haftadır.
Koskoca bakanlık dosyayı APS ile istemiş. Yok mu, bu işin başka yolu? Bu sorular katlanarak artınca bu defa faks çekiliyor ve Alman Adliyesi talebi 16 Ekimde aldığını açıklıyor.
Dosya önce Adalet Bakanlığına gelecek, oradan Ankara Cumhuriyet Savcılığına.
Bekleyelim, görelim.
KAYNAK
23 Ekim 2008 Perşembe 07:54
Türkiye"nin getirildiği hale bakın. Kırk binden fazla vatandaşımızın öldürülmesinden sorumlu Abdullah Öcalan"a cezaevinde kötü muamele ediliyor diye, günlerdir bir avuç kendini bilmez devlete baş kaldırıyor. Adalet Bakanı da onlara cevap veriyor. �Araştırdım böyle bir şey yok.� İşin vahametine bakar mısınız? PKK"nın başına iyi davranılacakmış. Devleti bölmeye dönük saldırılar yapmış örgütün başı için, devletin bakanı yerel ayaklara teminat veriyor. �Bu ülke binlerce şehit verdi, siz kime kafa tutuyorsunuz?� diyecek bir tane Allahın kulu yok.
AKP, Türkiye"yi altı yılda nasıl bu hale getirdi? Örgüt yandaşları devlete hesap sorar halde.
21 Ekim 2008"de grup toplantısında konuşan MHP Lideri Bahçeli, Tayyib Erdoğan"ın Refah Partisi İstanbul il başkanı iken hazırlattığı 18 Aralık 1991 tarihli �Kürt raporundan� pasajlar okudu. Diyor ki o raporda:
* İstenilen Kürt ulusal kimliğinin tanınması ve eşit ve gönüllü bir birliktelik oluşturulmasıdır. Bu makul bir taleptir.
* Biz siyasi parti olarak, resmi ideolojiyi sorgulamalıyız. Kemalist devletin geleneksel zora ve silaha başvuru yöntemi artık iflas etmiştir.
* Devlet terörünü de kınamalıyız. PKK ile devlet çatışmasında devlet safında görünmemeliyiz. Bunun için devletin PKK"yı bölücü, terörist ve ayrılıkçı olarak nitelendiren söyleminden uzak durmalıyız.
* Kürtçe eğitim serbest olmalıdır.
* Yerel Parlamentolar oluşturulmalı, merkezi devlet küçülmelidir.
Tayyib Erdoğan 1991 tarihinde danışmanlığını yapan Mehmet Metiner"e hazırlattığı �Kürt Raporunu� , Refah Lideri Erbakan"a teslim etmişti. Böyle bir raporu hazırlatan Erdoğan"ın Beyoğlu ilçe başkanı iken Amerikalılarla olan samimiyetinin sonucu olabilir mi bu rapor, olabilir. 1991"de gelecekte nasıl bir Başbakan olacağının imajını çizmiş.
1991 yılında diyor ki Başbakan Erdoğan:
�PKK terör örgütü değildir, Kürt sorununun göstergesidir.�
Anladınız mı şimdi? Başbakan � Öcalan"a sayın, şehitlere kelle� neden diyor?
Diyarbakır"da bir avuç gözü dönmüş örgüt yandaşının ayağa kalkması da plan dahilinde olabilir. STK ile basına kapalı yaptığı toplantıda, 2005 yılında söylediği �Kürt Sorunu� söylemini hala benimsediğini, talepler doğrultusunda �siyasi açılım� başlatacakları sözünü vermesi, böyle düşündürüyor. Bu konuya yarıca gireceğim.
AKP"ye oy atan milyonlarca kişi, Başbakan Erdoğan"ın �açılım� adı altında ne yapacağından haberdar mı?
Ve buna razılar mı?
* * *
Erdoğan 300 Kişi Toplayabildi
Başbakanın Diyarbakır gezisi tam bir fiyaskoya dönüştü deyim yerinde ise. 2002 ve 2007 seçimlerinde çok büyük miktarda oy aldığı bu şehir, kendisini dostça karşılamadı. Esnaf kepenk kapattı, vatandaş eylem yaptı, belediye otobüsleri çalışmadı. Şehir tam anlamı ile öldü.
Eskiden başbakanlar baraj açılışı yapardı, Erdoğan bir cep telefonu şirketine ait çağrı merkezini açtı. Bazen de bakanları ile batılı zincir mağazaların açılışına gidiyorlar. İşte �Türk Ekonomisi�ni getirdikleri nokta.
Bu arada Abdullah Gül Almanya"ya fuar açılışına katılıyor, devlet kademesinden kimse karşılamıyor. Nereden nereye?
Çağrı merkezinin açılışının arkasından toplanan 300 kişiye konuşma yapma sırası geliyor. Partinin otobüsünün üzerinde demir kapağın önünde ayrıca çelik kalkan..Etrafta nerede ise her partiliye beş polis..Başbakan otobüsün üzerine çıkıp, çelik kalkanı arkasına geçip konuşma yapıyor. Önce yatırımı için Türkcell"e, sonra toplanan vatandaşa teşekkür konuşması bu.
* * *
Deniz Feneri İktidara Dayandı
Deniz Feneri Derneği"nin Almanya şubesi mensupları yargılandı, çeşitli cezalar aldılar. Dernek kapatıldı. Almanya şubesi diye söyleyen ben değilim, Alman yargısı. Ve Yerli Deniz Fenerinin ilk kurucusu Uğur Arslan.
Hırsızlık büyük ve insanların kutsal duyguları ile oynanmışlık var. İşin ucu iktidara kadar uzanıyor. Bunu da bizler söylemiyoruz, Alman yargıç söylüyor. Birde CHP milletvekili Kılıçdaroğlu. İçişleri Bakanı Beşir Atalay"ın Kanal 7 için danışmanlık yaptığını ortaya çıkarmış. Biliyorsunuz, Kanal 7 bu yolsuzluğun tam ortasında.
Alman hâkim Müller"in ifadesi ile Zekeriya Kahraman bu işlerin piri. Beşir Atalay, Zahid Akman ve Zekeriya Kahraman aynı şirketin ortakları dokuz yıl önce.
Kılıçdaroğlu iki soru soruyor.
1- Bu şahıslarla ilgili olarak Emniyet Genel Müdürlüğünün yürüteceği soruşturmalarda gerekli objektifliği gösterebileceğine inanıyor musunuz?
2- Sayın Beşir Atalay milletvekili olmadan önce, Karaman"ın yönetim kurulu başkanı olduğu Kanal 7"ye herhangi bir danışmanlık hizmeti vermiş midir? Vermişse bu hizmeti karşılığında nasıl ve ne kaderlik bir ücret almıştır? Böyle bir ilişki varsa, Atalay"ın Karaman ve Akman karşısında tarafsızlığını koruyabileceğine inanıyor musunuz?
Yukarıdaki soruların cevabını acil tarafından vatandaşlarda bekliyor.
Alakamız yok diyor Adalet Bakanımız. Alakamız olmadığı için mi Vakıflar Bankasının Almanya"daki şubesinden alınan kredi ile gemi alınıyor. Sonra o gemi, Zekeriya Kahraman"ın oğlunun şirketine veriliyor. Sonra o krediyi veren banka müdürü yurda geri çağırılıyor, Almanya"da dava açılınca.
Bu nedir böyle? Devletin bankaları Başbakanın damadına gazete, eşine dostuna gemi almak için mi kuruldu?
Uzun lafın kısası, Deniz Feneri Derneğinin üzerine kül serpiliyor, dikkat başka yöne çekiliyor.
İşte bunun için Almanya"dan �Deniz Feneri Derneği dosyası� gelmiyor üç haftadır.
Koskoca bakanlık dosyayı APS ile istemiş. Yok mu, bu işin başka yolu? Bu sorular katlanarak artınca bu defa faks çekiliyor ve Alman Adliyesi talebi 16 Ekimde aldığını açıklıyor.
Dosya önce Adalet Bakanlığına gelecek, oradan Ankara Cumhuriyet Savcılığına.
Bekleyelim, görelim.
KAYNAK