ofoking
New member
Ve yine seninle geldi bahar" cümlesi dolanmıştı diline. Geçenlerde göz gezdirdiği bir kitabın ismiydi. Düşünmeye başladı, sevgilinin gelişini bahara benzetme fikri hoşuna gitmişti. Zaten aşkını ve sevdiğini hep bir şeylere benzetirdi. Dolaylı cümlelerle konuşmaya bayılırdı. Belki de bu yüzden hiç açılamamıştı, 'Seni seviyorum' diyememişti. Camdan kafasını uzattı, yağmur nazlı sevgilinin gelişi gibi çiseliyordu, ağır ağır. Karar verdi, aşkını haykıracaktı; daha fazla saklamanın anlamsız olacağına kanaat getirdi. Ama yüzüne söyleyemezdi, "Ne yapsam" diye düşündü. Duygusal ve etkileyici bir yol bulmalıydı. Gözü, masanın üzerinde duran kağıt ve kaleme ilişti. Gülümsedi, heyecanlanmıştı. Çehresi, tüm duygularını açığa çıkarırdı; heyecanlandığında gülümser, gözlerini kısardı. Üzüldüğünde, uzaklara bakardı boş boş. Hiç tereddüt etmemişti bu kez, kalemi eline aldı ve mürekkebi kağıtla buluşturdu. Mektupla anlatacaktı aşkını… Yazmaya başladı…
“Tohum toprağa kavuştuğunda, suyla buluşup hayat bulduğunda ve yüzün kadar güzel bir gül gibi açtığında sevdim seni. Gecenin en zifiri karanlığında, aydınlıktan ümidin kesildiği dakikalarda… Yaşama sevincimi kaybettiğim saniyelerde, ümitsizliğin kapkara bulutlar halinde üzerimde dolaştığı günlerde sevdim seni. Benim aşkım, yeni doğan çocuğunu kucağına alan annenin yüzündeki tebessümünde gizliydi ya da Leyla’sını gördüğünde kalbi güvercin kalbi gibi çarpan Mecnun’un içinde… Gözlerini sevdim senin, bana bir kerecik bile aşkla bakmasalar da… Minik ellerlini sevdim, tutkuyla dokunamasam da… Ve hafif sarıya çalan kumral saçlarını sevdim, hiç okşayamayacağımı bilmenin verdiği ızdırapla…
‘Yüreğimden geçersin, geceleri çoğu zaman
Hayaller konuşmaz, bana bir şarkı söyle’
Şarkılarda aşık oldum sana… Her unutmaya çalıştığımda, seni daha çok hatırlatan şarkılarda. Aşkın acısını katlamayı kendine vazife bilen şairlerin mısralarında… Unutmayı unutturan sözlerde… Beni, sensizliğin girdabına sürükleyen her fısıltıda… İlk görüşte aşka inanmam ben, çünkü dünya gözüyle görmemiştim seni. Rüyalarıma girdin ilkin. Kuytu bir ormandaydın… Ağaçların koca koca dallarının güneşin ışıklarına geçit vermediği bir ormanda… Heyecanla ışığı arıyordun, aydınlığa hasrettin… Işığın olmak istedim, müsaade etmedin… Ve hiçbir zaman da müsaade etmeyeceğini söyledin…
‘İkinci bahar yaşıyor ömrüm, gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya, gözümden dilimden sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi’
Karamsarlıktan bıktım artık. Sensiz geçen zamandan, hayal kırıklıklarından… Bak, bahar geliyor işte onca karanlığın ardından. Yeni aşklar, hayaller müjdeliyor. Ama yeni bir aşk istemiyorum ben, sadece seni istiyorum. Sana aşık olduğumda, bu hayatımın ilk baharıydı. Şimdi, sen de beni sev ve ömrümün ikinci baharı başlasın. Sesime kulak ver, hem kendine hem de bana bir şans…Güneş ufuktan doğarken sev beni ve batarken kızıl akşamüstlerinde…
‘Özlemin yanardı gecelerde, çok uzak soğuk şehirlerde
Şarkılar söylerdim aşkımıza, aşığım sana aşığım hala’
Hiç ağlamadım senin için. Çünkü aşkımda göz yaşı olsun istemedim. Güldüm sen geldikçe aklıma, belki sen de gülersin diye bir gün. Ama hiç gülmedin bana sevgiyle. Mesafeler koydun aramıza. Uzaklaştın, benim sana doğru attığım her adımda…
Yüzüne karşı söyleyemedim, seni ne kadar çok sevdiğimi. Çekindim, ürktüm, korktum, kararsız kaldım, heyecanlandım… Elbet anlarsın diye düşündüm, anlamamazlıktan geldin. Olsun, ben kendi aşkımdan sorumluyum. Amacım ‘vuslat’ değil ki benim, sadece seni sevmeye devam etmek. Ve her geçen saniyede aşkın içine gömülmek. Kuşlar söyledi mi sana, ya da rüzgar fısıldadı mı kulağına bilmiyorum… Ama şunu iyi biliyorum: Seni çok seviyorum.”
Mektubu bitirmişti. Kağıdı özenle katlayarak zarfın içine koydu. Başını tekrar camdan dışarı uzattı, yağmur şiddetini arttırmıştı. Paltosunu giydi, şemsiyesini aldı; kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Gökyüzüne bakarak, yürümeye başladı. Az sonra gideceği adrese ulaşmıştı. Bakındı, hayatının biricik aşkı oradaydı; sanki kalabalığın içinde yapayalnız duruyordu. Yanına yaklaştı. Mektubu cebinden çıkardı, sevgilisini kucaklayan toprağın üzerine bıraktı. Yüzüne karşı sevgisini haykıramamıştı hayattayken… Ölümümün ardından da yapamayacaktı. Mezarın başından doğruldu, hızlıca uzaklaştı. Sonra aniden durdu, geçen yıl hayata gözlerini yuman ‘bir tanesinin’ mezar taşına doğru döndü, ağlamaklı sesi ve gözyaşları yağmura karışırken fısıldadı: “Bak bu kez yüzüne de söylüyorum, seni seviyorum”.
“Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş,
Bin defa ölüp de hiç ölmemekmiş
alıntıdır
“Tohum toprağa kavuştuğunda, suyla buluşup hayat bulduğunda ve yüzün kadar güzel bir gül gibi açtığında sevdim seni. Gecenin en zifiri karanlığında, aydınlıktan ümidin kesildiği dakikalarda… Yaşama sevincimi kaybettiğim saniyelerde, ümitsizliğin kapkara bulutlar halinde üzerimde dolaştığı günlerde sevdim seni. Benim aşkım, yeni doğan çocuğunu kucağına alan annenin yüzündeki tebessümünde gizliydi ya da Leyla’sını gördüğünde kalbi güvercin kalbi gibi çarpan Mecnun’un içinde… Gözlerini sevdim senin, bana bir kerecik bile aşkla bakmasalar da… Minik ellerlini sevdim, tutkuyla dokunamasam da… Ve hafif sarıya çalan kumral saçlarını sevdim, hiç okşayamayacağımı bilmenin verdiği ızdırapla…
‘Yüreğimden geçersin, geceleri çoğu zaman
Hayaller konuşmaz, bana bir şarkı söyle’
Şarkılarda aşık oldum sana… Her unutmaya çalıştığımda, seni daha çok hatırlatan şarkılarda. Aşkın acısını katlamayı kendine vazife bilen şairlerin mısralarında… Unutmayı unutturan sözlerde… Beni, sensizliğin girdabına sürükleyen her fısıltıda… İlk görüşte aşka inanmam ben, çünkü dünya gözüyle görmemiştim seni. Rüyalarıma girdin ilkin. Kuytu bir ormandaydın… Ağaçların koca koca dallarının güneşin ışıklarına geçit vermediği bir ormanda… Heyecanla ışığı arıyordun, aydınlığa hasrettin… Işığın olmak istedim, müsaade etmedin… Ve hiçbir zaman da müsaade etmeyeceğini söyledin…
‘İkinci bahar yaşıyor ömrüm, gel benim yarim oluver şimdi
Seni gül gibi öpe koklaya, gözümden dilimden sakınır saklar
Bugünkü aklımla severim şimdi’
Karamsarlıktan bıktım artık. Sensiz geçen zamandan, hayal kırıklıklarından… Bak, bahar geliyor işte onca karanlığın ardından. Yeni aşklar, hayaller müjdeliyor. Ama yeni bir aşk istemiyorum ben, sadece seni istiyorum. Sana aşık olduğumda, bu hayatımın ilk baharıydı. Şimdi, sen de beni sev ve ömrümün ikinci baharı başlasın. Sesime kulak ver, hem kendine hem de bana bir şans…Güneş ufuktan doğarken sev beni ve batarken kızıl akşamüstlerinde…
‘Özlemin yanardı gecelerde, çok uzak soğuk şehirlerde
Şarkılar söylerdim aşkımıza, aşığım sana aşığım hala’
Hiç ağlamadım senin için. Çünkü aşkımda göz yaşı olsun istemedim. Güldüm sen geldikçe aklıma, belki sen de gülersin diye bir gün. Ama hiç gülmedin bana sevgiyle. Mesafeler koydun aramıza. Uzaklaştın, benim sana doğru attığım her adımda…
Yüzüne karşı söyleyemedim, seni ne kadar çok sevdiğimi. Çekindim, ürktüm, korktum, kararsız kaldım, heyecanlandım… Elbet anlarsın diye düşündüm, anlamamazlıktan geldin. Olsun, ben kendi aşkımdan sorumluyum. Amacım ‘vuslat’ değil ki benim, sadece seni sevmeye devam etmek. Ve her geçen saniyede aşkın içine gömülmek. Kuşlar söyledi mi sana, ya da rüzgar fısıldadı mı kulağına bilmiyorum… Ama şunu iyi biliyorum: Seni çok seviyorum.”
Mektubu bitirmişti. Kağıdı özenle katlayarak zarfın içine koydu. Başını tekrar camdan dışarı uzattı, yağmur şiddetini arttırmıştı. Paltosunu giydi, şemsiyesini aldı; kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Gökyüzüne bakarak, yürümeye başladı. Az sonra gideceği adrese ulaşmıştı. Bakındı, hayatının biricik aşkı oradaydı; sanki kalabalığın içinde yapayalnız duruyordu. Yanına yaklaştı. Mektubu cebinden çıkardı, sevgilisini kucaklayan toprağın üzerine bıraktı. Yüzüne karşı sevgisini haykıramamıştı hayattayken… Ölümümün ardından da yapamayacaktı. Mezarın başından doğruldu, hızlıca uzaklaştı. Sonra aniden durdu, geçen yıl hayata gözlerini yuman ‘bir tanesinin’ mezar taşına doğru döndü, ağlamaklı sesi ve gözyaşları yağmura karışırken fısıldadı: “Bak bu kez yüzüne de söylüyorum, seni seviyorum”.
“Bir sevmek bin defa ölmek demekmiş,
Bin defa ölüp de hiç ölmemekmiş
alıntıdır