Madem Ki Öyle Bin Kere Darbeciyiz !..
Zehir saçıyorlar, aşımıza, ekmeğimize, bölüyorlar, parçalıyorlar, aşağılıyorlar, hakaret edip haklara tecavüz ediyorlar, susturuyorlar. Artık ilahlıklarını ilan ediyorlar. Küstah sermaye ve çıkar çetelerinin sömürgecilerin zorba temsilciliğine yani faşist idareye geçiş yapıyorlar. Tek, totaliter parti, polisin ve ordunun kendisine bağlandığı, yasama, yürütme ve yargının kendisine hizmet ettiği faşist idareyi zorluyorlar, dayatıyorlar.
Tüm yeryüzünün baskıcı silah güçlerine sahip olacaksın, tehlike arz eden ülkeleri işgal etme hakkına sahip olacaksın ve sana kimse dur demeyecek. Bu kadar soysuz, alçak bir ülke yâda ülkeler topluluğu nasıl olur ve yeryüzü ülkeleri buna nasıl sessiz kalır ? Hadi bırak ötekini berikini bunların karşısında emir alıp iş yapan bir ülke konumuna nasıl getirildik ? İdareciler şuurlarını yitirmiş diyelim ya Türk ulusu neden suskun ? Neden toprağına, ormanına, suyuna, soyuna, fabrikalarına, elinde alınan hayatına sahip çıkmıyor, çıkamıyor ? ..
Sermaye ve temsilcileri küstah neden sefalet tehditkâr, başkaldıran, örgütlü değil ?
Köle olmaya namzet şuursuzlar sürüsüne mi döndük ?
Çökmeye mahkûm hale getirilen Cumhuriyetimiz
Ve Türk medeniyeti zorbalığın,
Açlığın, fuhuş’un kucağına iteklenirken bu kayıtsızlık kabul edilir bir hal değildir.
Altın çağı yaşatma, özgürleştirme esas anlamı ile süngülerin gölgesinde aç ve sefil yaşama ve ölüme davetiyeden başka bir şey değildir. Ulusal bilinçleri köreltilmiş, vicdanları ve imanları din tacirlerinin satın alma çadırlarında tutsak. Din mezarlıkta ağlamakta, sınıf şuuru taşeronlar elinde başı koparılmış kuş. Çalışanlar sözleşmeli köleler halinde sadece açlıkla tehdit edilen kara kalabalık. Devlet bitti, buraya kadar ey milyonlarca aç, sefil şuursuzlar inin artık. Artık bireysiniz ve özgürsünüz diyorlar devletin idare cihazına yerleşmiş, inkârla, ihanetle yaşam bulmuş olanlar. Başınızın çaresine bakın, artık özgürsünüz ve biz size yeni, sivil anayasa ile özgürlüğünüzü veriyoruz.
Birileri yenidünya düzeninde, yeni tanrıların ve peygamberlerin idaresinde size özgürlük vaat diyorsa biline ki bu ölüme davetiyedir. Özgür birey, donuna kadar soyulup aç bırakılmış, yalnızlaştırılmış, toplumla, geçmiş ve gelecekle bağları kopartılmış birey artık sokaklarda özgürlük türküleri söyleyebilir. Sadece kadınların başlarına bağlanan türbanla sokaklarda özgürce etini, kanını sata bilme özgürlüğü.
Açlık başladı mı özgürleşen bireyler hangi küstah sermayenin kapısında köleleşecek. Atfedilen özgürlük örgütsüzlük, dirençsizlik, pazarlıksız aç kalmama uğruna en kötü ve ucuza çalışmanın yoluna zorlanmadır. Türk ulusu adına yasalar yapıyorlar ve adına özgürlükçü yasalar diyorlar. Bu yalanı iki yüz yıldır söylüyorlar batı kapitalistleri, bu aklı eveler kapitalizm kervanına topal eşekle katıldıklarından onların varıp çoktan geçtiği ve iç mücadelelerle sorunlarını aştığı noktaya yeni vardılar ve Türk halkına özgürlük bahşediyorlar. Ne büyük keşif, zannediyorlar mı ki, Türk ulusu bir lütufmuş gibi sunulan kölelik beratlarını imzalayacak, onaylayacak.
Özgür birey, ayaklarına izleme cihazı takılıp topluma salı verilen bir mahkûm, deney hayvanı. Ülkeler koca birer ceza evi. Sermaye çeteleri müdür ve yönetim memurları. Siyasiler gardiyan. Özgür olanlar, tekeller, tröstler, petrol, silah, uyuşturucu, altın, gümüş, ilaç! tacirleri ve emirlerindeki siyasi memurlar, rüşvetçi soysuz bürokratlar. Bize özgürlük vaat eden ilahlaşan soytarılar, kaçak avlanan, kaçak yaşayan zavallılardır. Vatanından, ulusundan kopmuş, midelerinin, apış arası zevklerinin köleleri olan hilkat garibeleridirler.
Devlet kucağında beslenip tüm ömürlerince ancak toplamda yüz bin insana istihdam sağlayan finans kapitalistlerimiz vatana ve ulusumuza diyet borçlarını ödeyecekleri yerde
1980 sonrası iyice küstahlaşmışlar, artık artı değerleri toprağa üretim için düşmez olmuş, yanlarına yabancı sermayeyi de alarak bir dönem acentecilik montajcılık yaptıkları gibi benzer şekilde ithalatçılık yapıp perakendeci olmuşlar, yabani sermaye ile kurdukları komple çarşılarda yabancı, ithal sanayi, tarım mamulleri ve diğer mal ihtiyaçlarını pazarlamaya başlayarak, yerli sahadaki her üretimimize darbeler vurmuşlardır.
Yine finans kapital, sahip olduğu banka ve sigorta sermayesi ile perakendecilikte ve kurulu üretim tesislerinde gelen karlardan elde edilen gelirleri devlete para satarak tefecilik yapmışlar, devletin idare cihazına yerleşen siyasileri küstahlaşan zenginlikleri ile satın alarak idari sisteme sürekli müdahalede bulunmuşlardır.
Artık orkestra şefliğine soyunan Vivaldi den nağmeler inleten 35 milyar dolarlık finans kapital çetesinin baş aktörünün elindeki sopayı kapmaya yeltenen, yine 80 sonrası Özallı yıllardan günümüze teşviklerle, korumacı yasalarla palazlanan, holdingleşen sanayi, tarım, banka ve sigorta sermayesinde pay alan tefeci, bezirgân artığı tarikat sermayesi de kendi müzik kültürünü, sanatını yaymaya başlamış, dini işporta tezgâhına sürükleyerek, kendilerinde daha batıcı, finans kapitalin koltuğunu artık paylaşır hale gelmiştir.
Hatta daha ileri giderek, halkın inançlarının temsilcileri yalanı ile kalabalığın gözlerini türbanla bağlayarak devletin tüm idari kurumlarına hâkim olup, karını, pazarını paylaşmaya başladığı TÜSİAD'la temsil edilen finans kapitale baskı yapar ve dayatmalarda bulunur hale gelmiştir. Şu anda adları ve gelişim yöntemleri ne olursa olsun önceden görmüşlerle sonradan görmüş finans kapital çeteleri, aylaklar, hazır yiyiciler, haramzadeler takımı tam bir ortaklık ve uyum içinde vatanımızı ve ulusumuzu çıkarları uğruna sömürgeci güçlerin, bölücü ayrılıkçı tezgâhların içine sürüklemektedirler. Karşılarında sınıf bilinçli üretim cephesi yok. Darağacına göndereceklerini istedikleri gibi yargılayıp, asabilecekler. Ordumuzun kılıç atmasının önünü çoktan kestiler.
1961 de ordu kılıcını attığında daha vatansever ve ulusalcı çizgide Cumhuriyet değerlerine ve Atatürk devrim ve ilkelerine sadıktı ve ortaya çıkardığı anayasa ile devlet yeni
özgürlükçü geleneklere kavuşmuştu. 61 anayasasını fazla özgürlükçü bulan sermaye 12 Martla ve 12 Eylülle özgürlükleri çalışanların, üretenlerin, yoksul milyonların aleyhine kaldırır, daraltırken orduya da çeki düzen vermiş, orduyu sermaye ile tanıştırıp, generallere holdinglerin içinde koltuklar ayırmışlar, OYAK ordunun finans kapitalle ilişkilerinde barışık, esnek davranış ve düşünceler geliştirmesine neden olmuş. Bir yerde tüm ordumuz olmasa dahi küstah sermaye gücünü satın alma yönünde kullanarak ordunun direniş, sadakat yönünü en üst kesimde kırmaya çalışmışlardır.
Ordumuz üzerinde hile ve şer taktikleri ile Cumhuriyet değerlerine, Atatürk devrim ve ilkelerine yönelik hamiliği, sadakati ve orduya olan ulusal desteğin kırılması sağlanmak istenmiş ama Cumhuriyeti kuran ordumuz düşürülmek istenilen tuzaklardan sıyrılmasını bilmiş, Türkiye Cumhuriyetini ve Türk ulusunu önceden olduğu gibi ulusumuzla beraber
her türlü saldırıya karşı korumasını bilmiştir.
Son gelinen noktada dayatılan yeni anayasa ile ordumuzun müdahaleci, hamiyet iradesi yok edilmek istenmekte, ordumuz emperyalistlerin lejyon karargâhına dönüştürülmek istenmektedir. Terör saldırıları ile kahpece vurulup şehit edilen Mehmetçiklerimizin sayısı artmaya devam ederken, gözyaşları dinmezken, hükümetin halen ABD kıçında umut araması, Iraktaki sömürge valileri ve derebeyi artığı soysuzlardan medet umması acizliktir, çıkarları uğruna, BOP projesinde nemalanma uğruna vatana ve ulusa ihanettir.
AB ülkemde sömürge okulları açarak, boşaltılan vatan topraklarımızda ihanet ocakları kurarak ülkeme ve ulusuma içimizden saldırıda bulunuyor ve AB bayrakları, himayesi altında vatan bölünüyor Hükümet aciz ve esir, mağlup. İşgal altındaki İstanbul hükümeti benzeri silik, mağlup, korkak, uşaklaşan siyaset vatanımızın ve ulusumuzun bekası için tehdit teşkil etmekte, sömürgecilerin, çapulcuların sözcülüğünü, izciliğini yapmaktadır. Bu hal sadece içimizden kahpece vurulmaktan, başka bir anlam ifade etmiyor artık.
Sen işgal ordularına selam duracaksın,
Beyaz saray ve Pentagondan emir alacaksın,
ABD ve AB her fırsatta ordumuza dolaylı dolaysız dil uzatacak, yıpratacak, başına çuval geçirecek, sesiz, pısırık kalacaksın.
Dönüp içeride ordu çok harcıyor, küçülsün diyeceksin, YAŞ kararlarını AB mahkemelerine taşıyıp ordumuzun kararlarını ret edecek ve şerh koyacaksın. Yeni anayasa yutturmaca sı ile orduyu lağvedeceksin, her surette basını kullanarak ordu düşmanlığı yapacaksın bunun adı demokrasi olacak. Ordu kurumumuz ne, kimler? Sus karışma, konuşma, politika yapma zırıltıları, dırıltıları ile emir erin misali azarlayıp duracaksın bizde buna pirim vereceğiz aman ne demokrasi. Aydın ama darbecimi derler diye işbirlikçi ağızlarla birlik olacak, susacak.
Ordumuzu Kıbrıs'ta işgalci ilan edecekler, soysuz Yunan muhabiri paşamıza diktatör diyecek, terör örgütü ve terörün kıçında demokrasi arayanlar kendi topraklarımız da dahi ordumuzu işgalcilikle suçlayacak, terörü bertaraf etme çabası içinde ordumuzun, polisimizin davranışı sorgulanacak, birde meclisteki terör örgütü temsilcileri ile önergeler verilip ordumuzdan kabahat işlemiş gibi hesap sorulacak, İmralı sapığı siyasete yön verecek, terör örgütünü hücrede yönetecek, bir türlü susturamayıp lakırdılarına, hakaretlerine devam edecek, ağalar gibi beslenip semirecek bu söz ve davranışların karşısında hükümet olup susacaksın, hatta bıyık altında gülüp her türlü yıpranın, yıpratmanın önünü açacaksın.
Bunun adı hükümet olmak değil, emperyalist baskılara ve işbirlikçi soysuzlara boyun eğip esareti şimdiden kabullenmek ve ileri adımda sömürge valiliğini resmen kabullenmek, hatta ihanet ortaklığı yapmaktır. Hükümetin yiğitliği ancak ve ancak vatanseverlere, ulusal birlik ve bütünlükten yana, Cumhuriyet değerlerimize ve Atatürk devrimleri ile ilkelerine sahip çıkanlara söküyor. Bu acizlik karşısında kendine aydınım, yazarım, çizerim diyenler de acizliği başarı, erdem olarak halka sunmaları da ihanetin medya içinde ki şahlanışı olarak karşımızda sırıtmaktadır.
Ne sandınız siz ey hükümet erbapları !
Türk ulusunun, Cumhuriyet ordularını ? Sıradan memurunuz mu ? Sıradan memur da olsa hiç bir hizmet eri, hiç bir surette aşağılanmaz, onuru kırılmaz. Kaldı ki Cumhuriyet ordularımıza karşı girişilen linç ve güçsüzleştirme taktikleri, psikolojik harp hareketidir. Ordu ve ulus arasına nifak tohumları ekmedir. Ordumuz sizin Beslemeniz mi? özel koruma timiniz mi ? Ne sandınız emperyalistlere karşı zaferler kazanmış Cumhuriyet ordularımızı. Hükümet olmanız, seçilmiş olmanız! Ordularımızı her sahada lağvetme, etkisizleştirme görevi yüklemiyor size.
Aksine yeryüzünün selam durduğunuz ordularından daha güçlü olması için çalışmanız, üretmeniz gerekirken bu ihanet niye ? Dün 100 bin İngiliz işgal orduları İstanbul'u kuşattığında ki gösterilen teslimiyetçi, esir yaşama arzunun nasıl da depreşti. Afgan’da, Irak’ta, ordular dağıtılmış, esir milletler var şimdi. Biz onlara benzemeyeceğiz ey esir tüccarları. Ordumuz gökten zembille inmedi, 85 yılda başarıları ve donanımları ile dünyanın 6.cı büyük orduları arasında yerini alan Cumhuriyet ordularımız biz Türk ulusunun eseridir. Bizim evlatlarımız, geçmişimizin onurlu hatırası, bugünümüzün gururu ve yarınımızın güçlü güvencesidir. Ya bir an önce aklınızı başınıza devşirin, vatan ve ulusun selameti için hizmet edin.
Ya da başaramadık ey Puşt hazretleri diyerek ABD ve AB kapılarında ağıt yakıp, dilenin. Yeter ki yüce Türk ulusunu esir yaşatma emellerinizden bir an önce sıyrılın. Cumhuriyet ordularımıza tüm Türk ulusu olarak sahip çıkacağız, vatanımıza, yarınımıza, tüm değerlerimize tüm ulus olarak sahip çıkacağız. Bizi bizden koparanlar, ulusu ordusuna, beraber yaşadığı kardeşlerine düşman etmek kabul edilir bir hal değildir. Varsın bize darbeci desinler, evet darbeciyiz, bu zulmün, vatan ihanetin, ulusal varlığımıza karşı girişilen darbelerin, ulusumuzu açlığa mahkûm eden, yasa hukuk dinlemeyenlerin karşısında durmak darbecilikse, o halde darbeciyiz, varlıklarımızı babalar gibi satanların, terörle yaşamamızı isteyenlerin karşında bin kere darbeciyiz. Kolay vatan pazarlamak ha, kolaydı baş kesmek, demokrasi treninde asil Türk ulusunu boğazlatmak, boğazlattırmak kolay ha! Tüm ulus sizin tebaanız, kulunuz öylemi, sen diyeceksin, yiyeceksin, yedireceksin, bekamızı karartacaksın ha. Dur orada artık, durun ey ikbali sömürgecilerin koynunda arayan vatan hainleri durun.
Darbe demokrasi içi olursa kabul, dışı olursa ret! Darbe olmasın yirmi yıl geri gideriz, düzen bozulur, demokrasi yok olur çığırtkanlığı! Darbe olursa Avrupa küser, Amerika darılır, demokrasi yara alır! Peki, iktidarlar eliyle yapılan demokrasi içi darbeler bizi, açlığa mahkûm eden, Cumhuriyet değerlerimize saldıran, Atatürk devrim ve ilkelerini ortadan kaldıran, varlıklarımız yok eden, toprağı yok eden, vatan pazarlayan, toprak satan, bölücülük yapan, uygulamalar bizi yirmi yıl değil 85 yıl geri götürmüştür ama olsun, sivil darbe kabulümüz ha! Korkulan yirmi yıl geri gitmek değil, korkulan vatana ihanet edenlerin, demokrasi yalanlarının arkasından çıkarılıp darağaçlarına yollanmasıdır.
Asker hangi bir gün toprağa, fabrikaya el koyup ta elin Avrupalısına, Amerikalısına vs ecnebisine satmıştır ? Doymaz politika gorillerinin beceriksizliği ile içine düşülen zor dönemlerde yönetime el koyup akabinde sistemi yeniden politikacılara teslim eden asker, yönetimlerde olduğunda hangi toprak parçasını ecnebiye peşkeş çekti, hangi bankayı sattı, hangi tarım ürününe kota koydu ektirmedi, köylüyü aç bıraktı ?
Yani saysak sayfalar tutacak ihanet, yok etme eylemlerini asker mi gerçekleştirdi? Anayasasını beğenmediniz, değiştireydiniz tümden, değiştirdiniz de zaten ama işlinize geleni! İşlerinize gelmeyen zırhlar, kaldı! Bu zırhlarla demokrasi meydanlarda vuruldu! Olsun canım başımızda asker yok ya! Asker dağda, bayırda halen mayına, kurşuna hedef iken darbe istemeyenler, terörün hamilerini, Irak’ta ziyaret edip taltif ediyorlar ve bu hoş karşılanıyor. Nobel barış ödülüne aday gösterilen iç ihanet çetelerinin başı askerimizin ölümü, yurttaşlarımızın ölümü üzerinde özgürlük, demokrasi çığlığı atıyor !
Nobel darbe istemeyip, darbeler üstüne darbeleri geleceğimiz üzerine vuranların olacaksa, bunun karşısında bin kere darbeciyiz!
İhanet demokrasisinde sivil darbeler yapmak, özgürleşmek olarak algılanıyor, yasamayı, yürütmeyi ele geçirince, devlet yıkmayı, devlet kurmayı, istedikleri gibi yaşayıp, yaşatmayı, bekamızı karartmayı hoş görmek demokrasi oluyor! Bağımsızlığımızı Avrupa’nın himayesine terk etmek, kan demokrasilerinin ortağı olup yaşam sürmek, yaşam karatmak kabul edilir oluyor! Yasa, komutan benim, iradede de, ifritte benim. Var ne olursan ol ancak, seçilmek, hükümet etmek hükümdarlaşmak, olmadığını bilmek zorundasınız.
Hadi buyurun gücümü alt edin diye dikleniyorlar, güç ellerine vatanın tarumar edilmesi için verilen güç, zindanlara tıkılmamız için, baş kesmeleri, aç bırakmaları için verilen güç yeniden demokrasi ile ellerinden alınacak ha! Demokrasi, dört beş yılda bir açılan tabutlarımızdan başka bir şey değil, hükümet olanlarımız cenaze levazımatçılarından başka bir şey değiller. Hangi demokrasi içinde bir vatan, bir ulus topyekûn hükümetlerinin eliyle yok edilir? Bu bizde gerçek oluyor ve demokrasi denilen sandıklarda bekamızı gömüyoruz. Madem demokrasi artık tabutlarımız, seçtiklerimiz ölü yıkayıcımız bu hal yaşamımıza inen darbeden başka bir şey değildir.
Bu demokrasi soytarılığı ile hayatımız yok ediliyor, cehenneme çevriliyor, bağlı, bağımlı açlar sürüsüne, birbirini katleden suçlular sürüsüne dönüyoruz, varlıklarımız üzerinde, etimiz canımız üzerinde yayamlar, hahamlar, haramzadeler semirip, doyuyor, doyanlar korunmak için yeni SS orduları kuruyor ise buna karşı darbeci olmak suç olmaması gerek.
85 yıl öncede 10 yıl süren kurtuluş mücadelesinde ordumuzun yanında yer alıp darbeler indirdik, emperyalistlere, şimdide tüm ulus olarak ordumuzun yanında yer alıp son darbeyi indireceğiz, tüm sömürgecilere ve işbirlikçilerine. Emperyalistlere karşı, vatanıma, ulusuma, aşımıza, ekmeğimize, suyumuza göz koyanlara karşı, Türk ulusunu tutsak edenlere ve de bunlarla işbirliği yapan vatan hainlerine karşı bin kere darbeciyiz. Bize hiç bir güç yarın Atamızın heykellerine ip attırıp yıktıramayacaktır. Biz vatanımıza da, ordumuza da, ulusumuza da sahip çıkmasını biliriz, bileceğiz.
Zafer İSKENDEROĞLU