Birinci Tehdit ABD'dir
Arslan Bulut- Yeniçağ Gazetesi
Emekli Amiral Ilker Guven'in makalesinden ABD Kongresi'nin 100 yil onceki Turkiye'yi Hiristiyan eyaletlere ayirmak projesinden bahsetmistik.
Dikkatli okurlarimiz, bu eyaletlerin isimlerini Paflagonya projesi ile ilgili incelemelerimizden hatirlayacaktir.
2001 yilinda Italyanlarin "Veneto'dan Bati Karadeniz Bolgesi'ne" sloganli bisiklet gezisinin arkasindan, kuresellesmenin
"yerel yonetimlere otonomi vermek ve milli hukumetin fonksiyonlarini yerel duzeyde merkezi olmaktan cikarmak"
projesi cikmisti.
Bu proje, Tayyip Erdogan'a CFR tarafindan AKP kurulurken gonderilen memorandumda ortaya konulmustu.
"Koklere Donus Projesi" dosyasi ile birlikte Bartin'da dagitilan haritaya gore sehir devletlerinden olusacak federe devletlerin adlari soyleydi:
Trakya, Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfilya, Firikya, Kilikya, Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pont, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya.
Goruldugu gibi haritada Kurtlerin adi bile gecmiyor! Demek ki Kurtleri, iste bu harita icin kullanmak istiyorlar!
* * *
Meselenin bir diger onemli tarafi, Kongre'nin Turkiye'yi parcalama projesine bahane olarak kullandigi gerekcelerdir:
* "1891 yilinda Maras'ta bulunan Hiristiyan okulunun yikilmasi ile devam eden Hiristiyan mulklerine verilen zararlar.
* Maras ve bolgede bulunan Hiristiyan-Ermenilerin can ve mal guvenliginin bulunmadigi
iddialari.
* Hiristiyanlarin ulkede can guvenliginin bulunmamasi, ulkedeki mallarina sahip cikamamalari, ulkeye giris ve cikista sorun yasamalari.
* Ermenilerin ozellikle Rusya'ya yakin olan bolgede politik, dini, kulturel ve her konuda ozgur ve ozerk yasama istekleri.
* Amerikan vatandaslarinin Osmanli Imparatorlugunda insanlik disi davranislara muhatap olduklari iddialari.
* Amerikan okullari ve bu okullardaki Amerikan (Hiristiyan) vatandaslarinin guvenlik ihtiyaclari.
* Amerika'nin Hiristiyan birligini toparlayabilecek gucte olusu, bu gucle beraber Muslumanligin yarattigi yikimlari sonlandirma istegi. Muslumanlarin dinlerinin ogrettigi cagdas olmayan yonetim seklinin degistirilerek, insan haklarina sayginin saglanmasi.."
* * *
Guven diyor ki,
* "100 yil once ileri surulen iddialara bakildiginda 11 Eylul New York Ikiz Kuleler saldirisi sonrasi ABD Baskani Bush'un agzindan kacirdigi Hacli Seferleri stratejisi ile tam bir uyum icinde olduklari gorulmektedir.
* Bush yonetimi, bugun terorist olarak ilan ettigi PKK teror orgutunu illegal yollardan besliyor, himaye ediyor ve siyasal olarak da destekliyor! PPK teroru de en basta ABD destegi sayesinde Turkiye'de masum insanlarin canlarini almaya devam ediyor.
* Yine Bush yonetimi, Kuzey Irak'ta barinan PKK teror orgutune karsi operasyon yapmak isteyen Turk Silahli Kuvvetlerinin karsisina dikiliyor ve hatta tehdit ediyor. Bir de yetmiyormus gibi Turk askerlerinin basina cuval gecirip ozur dahi dilemiyor.
* Yine Bush yonetimi, Kuzey Irak'ta ustlenen PKK teror orgutune silah veriyor. Bu silahlar Turkiye'de yakalanan teroristlerin uzerinden cikmasina ragmen yonetimin haberi yokmus, nasil intikal ettigini bilmiyormus gibi takiyeden de kacinmiyor."
Demek ki Turkiye icin birinci tehdit ABD'dir!
Bienal, Mersin, ABD ve Kuklaları
Kamil Pınarcı
Vietnam Savaşının nerede ise sembolü haline gelmiş bir fotoğraf hafızalarımıza kazınmıştır.
ABD işgaline karşı direnen Vietnam kurtuluş savaşçısı bir kişi sokakta ABD’nin hizmetinde bir kukla Güney Vietnamlı general tarafından vurulur. Kanunsuz, mahkemesiz tam bu el tabancası ile vuruluş anını gösteren fotoğraf nerede ise ABD’nin kanun tanımazlığını ve kuklaların zalimliğini gösteren, sembolleştiren tarihi belge haline gelmiştir.
Amerikan halkı da kendilerine yutturulmak istenen demokrasi (!) ve barış (!) için mücadeleye inançlarını yitirirler ve savaşın sonu gelir. Tarih göstermiştir ki her zaman kuklalar efendilerinden daha zalim ve görgüsüzdür.
İstanbul Bienalinin bir bölümü Mersine geldi. Ağırlıkla ABD’li sanatçılar vardı. Hatta aralarında bazılarının Irak savasına karşı çıktığı gazetelerde yayınlandı.
Temel konu savaş ve barış çağında iyimserlik, Mersinde ise yerellikler ve daha ziyade şehirleşme üzerine idi. Toplantıda İstanbul ABD konsolosluğunun kültür ve sanat konularında temsilcisi bir kişi de vardı.
Sonunda soru ve cevaplara geçildi. Ben daha önce böyle kültürel çalışmalara ABD elçiliğinin ilgisinin az olduğunu son zamanlarda ağırlıkla savaş konularında iştigal eden elçilikte bir politika değişikliği mi olduğunu sordum.
Şunu eklemekte de fayda var: Gerçekten son zamanlarda İran ve Suriye’ye ABD ve İsrail tarafından bir saldırının hazırlıkları söylentileri dolaşırken ABD elçiliğinde artan bir toplumsal faaliyetlerin artışı dikkate değerdi.
İstanbul Bienallinden gelen konuşmacıların hepsi Amerikalı idi. Sadece panel idarecileri Türk idi.
İşin acayip ve kabul edilemez tarafı, Amerikalı konuşmacıların sorumu normal görmelerine karşı ve cevaplamaya hazır olduklarını bildirdikleri zaman, orada bulunan panelist Veli Mert çok büyük tepki gösterdi adeta beni sansürlemeye kalktı. Savaş ve işgal çağında kraldan kralcı olmanın bazı avantajları vardır elbette.
Amerikalıların olağan karşıladıkları bir soruyu sansürlemeye kalkmak bir gerçek sanatçıya yakışmaz.
Göklere çıkartılan bienalden kalan anılar ise, uçak penceresinden çekilmiş kötü, net olamayan fotoğraflar, Meksika fakirlerinin ABD’den taşıdıkları eski Amerikan evi artıkları idi. Ana konu ile de pek alakaları yoktu bunların.
Modern sanatın bencil, züppe ve fetiş hezeyanından başka bir şeyde değildi.
Ertesi gün panel Nevit Kodallı salonunda devam etti.
Nitekim panel yöneticisi, Celal Soycan panelin olduğu gün Türkiye’nin tarihte en karanlık günlerinden birisini yaşadığını, 12 Eylülde çok sayıda sanatçı, yazar ve bilim adamının tutuklandığını, işinden atıldığını, işkence gördüğünü onurlu bir şekilde anlattı.
Bir şeyi eksik bıraktı.
O günler, Ankara ABD büyükelçiliğinde çalışan CIA bölge şefi Paul Henze telefonla merkezi arayarak, “Bizim oğlanlar işi başardılar” demişti.
Irak ta yalan üzerine kurulu bir işgalde soykırıma yakın 650 kişinin ölümümden sonra barış ve kültür ninnileri dinlemek, bir Türk işgüzar tarafından sansürlemek, güzel bir şey değil tabii.
Biz başka ortamlarda da karşıya gelip gelip hesap soracağız tabii.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bölgemizde savaş çığırtkanlığının devamlı yapıldığı, Mersin Limani, İncirlik ve Hatay’ın stratejik önem kazandığı ve bu yıkım ateşinin bölgeyi orman yangını gibi sarmasının önüne geçme mücadelesini kimseye bırakmayacağız.
İstanbul işgal altında iken, Anadolu insanı, kan ve ateş altında ölüm kalım mücadelesini verirken, İstanbul’da işgalci İngiliz zabitlerine parti verip kızlarını tanıştıran modern (!) Entel (!) işbirlikçi bir zümre vardı.
İşgal İstanbul’unu ve işbirlikçilerin haysiyetsiz dünyasını Yakup Kadri Karaosmanoğlu romanlarında çok güzel aktarmıştır.
Bunlar kurtuluştan sonra cezalarını çekmişlerdir.
Tarihteki yerleri de tarihin çöp tenekesidir. Hiç kimse, Ecevit dâhil, hiç kimse onları oradan çıkaramamıştır.
Arslan Bulut- Yeniçağ Gazetesi
Emekli Amiral Ilker Guven'in makalesinden ABD Kongresi'nin 100 yil onceki Turkiye'yi Hiristiyan eyaletlere ayirmak projesinden bahsetmistik.
Dikkatli okurlarimiz, bu eyaletlerin isimlerini Paflagonya projesi ile ilgili incelemelerimizden hatirlayacaktir.
2001 yilinda Italyanlarin "Veneto'dan Bati Karadeniz Bolgesi'ne" sloganli bisiklet gezisinin arkasindan, kuresellesmenin
"yerel yonetimlere otonomi vermek ve milli hukumetin fonksiyonlarini yerel duzeyde merkezi olmaktan cikarmak"
projesi cikmisti.
Bu proje, Tayyip Erdogan'a CFR tarafindan AKP kurulurken gonderilen memorandumda ortaya konulmustu.
"Koklere Donus Projesi" dosyasi ile birlikte Bartin'da dagitilan haritaya gore sehir devletlerinden olusacak federe devletlerin adlari soyleydi:
Trakya, Bitinya, Misiya, Lidya, Karya, Likya, Pamfilya, Firikya, Kilikya, Kapadokya, Galatya, Paflagonya, Pont, Ermeniya, Antakya, Mezopotamya.
Goruldugu gibi haritada Kurtlerin adi bile gecmiyor! Demek ki Kurtleri, iste bu harita icin kullanmak istiyorlar!
* * *
Meselenin bir diger onemli tarafi, Kongre'nin Turkiye'yi parcalama projesine bahane olarak kullandigi gerekcelerdir:
* "1891 yilinda Maras'ta bulunan Hiristiyan okulunun yikilmasi ile devam eden Hiristiyan mulklerine verilen zararlar.
* Maras ve bolgede bulunan Hiristiyan-Ermenilerin can ve mal guvenliginin bulunmadigi
iddialari.
* Hiristiyanlarin ulkede can guvenliginin bulunmamasi, ulkedeki mallarina sahip cikamamalari, ulkeye giris ve cikista sorun yasamalari.
* Ermenilerin ozellikle Rusya'ya yakin olan bolgede politik, dini, kulturel ve her konuda ozgur ve ozerk yasama istekleri.
* Amerikan vatandaslarinin Osmanli Imparatorlugunda insanlik disi davranislara muhatap olduklari iddialari.
* Amerikan okullari ve bu okullardaki Amerikan (Hiristiyan) vatandaslarinin guvenlik ihtiyaclari.
* Amerika'nin Hiristiyan birligini toparlayabilecek gucte olusu, bu gucle beraber Muslumanligin yarattigi yikimlari sonlandirma istegi. Muslumanlarin dinlerinin ogrettigi cagdas olmayan yonetim seklinin degistirilerek, insan haklarina sayginin saglanmasi.."
* * *
Guven diyor ki,
* "100 yil once ileri surulen iddialara bakildiginda 11 Eylul New York Ikiz Kuleler saldirisi sonrasi ABD Baskani Bush'un agzindan kacirdigi Hacli Seferleri stratejisi ile tam bir uyum icinde olduklari gorulmektedir.
* Bush yonetimi, bugun terorist olarak ilan ettigi PKK teror orgutunu illegal yollardan besliyor, himaye ediyor ve siyasal olarak da destekliyor! PPK teroru de en basta ABD destegi sayesinde Turkiye'de masum insanlarin canlarini almaya devam ediyor.
* Yine Bush yonetimi, Kuzey Irak'ta barinan PKK teror orgutune karsi operasyon yapmak isteyen Turk Silahli Kuvvetlerinin karsisina dikiliyor ve hatta tehdit ediyor. Bir de yetmiyormus gibi Turk askerlerinin basina cuval gecirip ozur dahi dilemiyor.
* Yine Bush yonetimi, Kuzey Irak'ta ustlenen PKK teror orgutune silah veriyor. Bu silahlar Turkiye'de yakalanan teroristlerin uzerinden cikmasina ragmen yonetimin haberi yokmus, nasil intikal ettigini bilmiyormus gibi takiyeden de kacinmiyor."
Demek ki Turkiye icin birinci tehdit ABD'dir!
Bienal, Mersin, ABD ve Kuklaları
Kamil Pınarcı
Vietnam Savaşının nerede ise sembolü haline gelmiş bir fotoğraf hafızalarımıza kazınmıştır.
ABD işgaline karşı direnen Vietnam kurtuluş savaşçısı bir kişi sokakta ABD’nin hizmetinde bir kukla Güney Vietnamlı general tarafından vurulur. Kanunsuz, mahkemesiz tam bu el tabancası ile vuruluş anını gösteren fotoğraf nerede ise ABD’nin kanun tanımazlığını ve kuklaların zalimliğini gösteren, sembolleştiren tarihi belge haline gelmiştir.
Amerikan halkı da kendilerine yutturulmak istenen demokrasi (!) ve barış (!) için mücadeleye inançlarını yitirirler ve savaşın sonu gelir. Tarih göstermiştir ki her zaman kuklalar efendilerinden daha zalim ve görgüsüzdür.
İstanbul Bienalinin bir bölümü Mersine geldi. Ağırlıkla ABD’li sanatçılar vardı. Hatta aralarında bazılarının Irak savasına karşı çıktığı gazetelerde yayınlandı.
Temel konu savaş ve barış çağında iyimserlik, Mersinde ise yerellikler ve daha ziyade şehirleşme üzerine idi. Toplantıda İstanbul ABD konsolosluğunun kültür ve sanat konularında temsilcisi bir kişi de vardı.
Sonunda soru ve cevaplara geçildi. Ben daha önce böyle kültürel çalışmalara ABD elçiliğinin ilgisinin az olduğunu son zamanlarda ağırlıkla savaş konularında iştigal eden elçilikte bir politika değişikliği mi olduğunu sordum.
Şunu eklemekte de fayda var: Gerçekten son zamanlarda İran ve Suriye’ye ABD ve İsrail tarafından bir saldırının hazırlıkları söylentileri dolaşırken ABD elçiliğinde artan bir toplumsal faaliyetlerin artışı dikkate değerdi.
İstanbul Bienallinden gelen konuşmacıların hepsi Amerikalı idi. Sadece panel idarecileri Türk idi.
İşin acayip ve kabul edilemez tarafı, Amerikalı konuşmacıların sorumu normal görmelerine karşı ve cevaplamaya hazır olduklarını bildirdikleri zaman, orada bulunan panelist Veli Mert çok büyük tepki gösterdi adeta beni sansürlemeye kalktı. Savaş ve işgal çağında kraldan kralcı olmanın bazı avantajları vardır elbette.
Amerikalıların olağan karşıladıkları bir soruyu sansürlemeye kalkmak bir gerçek sanatçıya yakışmaz.
Göklere çıkartılan bienalden kalan anılar ise, uçak penceresinden çekilmiş kötü, net olamayan fotoğraflar, Meksika fakirlerinin ABD’den taşıdıkları eski Amerikan evi artıkları idi. Ana konu ile de pek alakaları yoktu bunların.
Modern sanatın bencil, züppe ve fetiş hezeyanından başka bir şeyde değildi.
Ertesi gün panel Nevit Kodallı salonunda devam etti.
Nitekim panel yöneticisi, Celal Soycan panelin olduğu gün Türkiye’nin tarihte en karanlık günlerinden birisini yaşadığını, 12 Eylülde çok sayıda sanatçı, yazar ve bilim adamının tutuklandığını, işinden atıldığını, işkence gördüğünü onurlu bir şekilde anlattı.
Bir şeyi eksik bıraktı.
O günler, Ankara ABD büyükelçiliğinde çalışan CIA bölge şefi Paul Henze telefonla merkezi arayarak, “Bizim oğlanlar işi başardılar” demişti.
Irak ta yalan üzerine kurulu bir işgalde soykırıma yakın 650 kişinin ölümümden sonra barış ve kültür ninnileri dinlemek, bir Türk işgüzar tarafından sansürlemek, güzel bir şey değil tabii.
Biz başka ortamlarda da karşıya gelip gelip hesap soracağız tabii.
Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Bölgemizde savaş çığırtkanlığının devamlı yapıldığı, Mersin Limani, İncirlik ve Hatay’ın stratejik önem kazandığı ve bu yıkım ateşinin bölgeyi orman yangını gibi sarmasının önüne geçme mücadelesini kimseye bırakmayacağız.
İstanbul işgal altında iken, Anadolu insanı, kan ve ateş altında ölüm kalım mücadelesini verirken, İstanbul’da işgalci İngiliz zabitlerine parti verip kızlarını tanıştıran modern (!) Entel (!) işbirlikçi bir zümre vardı.
İşgal İstanbul’unu ve işbirlikçilerin haysiyetsiz dünyasını Yakup Kadri Karaosmanoğlu romanlarında çok güzel aktarmıştır.
Bunlar kurtuluştan sonra cezalarını çekmişlerdir.
Tarihteki yerleri de tarihin çöp tenekesidir. Hiç kimse, Ecevit dâhil, hiç kimse onları oradan çıkaramamıştır.