Brad Pitt Jessa James İzlemeyen Kalmasın

7fox

New member
Katılım
16 Mar 2007
Mesajlar
223
Reaction score
0
Puanları
0
Konum
to my
arkadaşlar brad pit ı seven bırı degıldım ama bu fılmde adama bayıldım resmen bakısları mımıklerı herseyiyle 4x4 luk bır fılm ve konusuda mukemmel işte oyuncular ve konu


Yönetmen Andrew Dominik
Oyuncular Brad Pitt, Mary-Louise Parker, Casey Affleck, Sam Rockwell, Jeremy Renner, Paul Schneider, Zooey Deschanel
Senaryo Andrew Dominik, Ron Hansen
Yapımcılar Jules Daly, Dede Gardner, Brad Pitt, Ridley Scott
Görüntü Yönetmeni Roger Deakins
Prodüksiyon Tasarımı Patricia Norris
Kostüm Tasarımı Susan Matheson
Özgün Müzik Nick Cave, Warren Ellis
Yapımcı Stüdyo Warner Bros. Pictures
Türkiye Dağıtımı Warner Bros.
Gösterim Tarihi 16 Kasım 2007
jesse_james.jpg


O, Amerika'nın en ünlü kanun kaçağı; Vahşi Batı'nın son efsanesiydi. Günün birinde sırtından vuruldu...
Jesse James [Brad Pitt] ülkenin ilk gerçek şöhretlerinden biriydi.
Amerika'nın en ünlü kanun kaçağı hakkında sayısız kitap yazıldı, hikayeler anlatıldı; bu renkli ve büyüleyici öykülerin hepsi James'in halk arasındaki efsanevi kimliğine, cesur maceralarına odaklandı ve çoğu da nadiren gerçek şeylere değindi.
Soyduğu ve dehşet saçtığı insanlar ve öldürdüğünü söylediği kişilerin aileleri için sadece bir suçlu olabilir ama 1870'lerde James'in çetesinin eylemlerini anlatan sansasyonel gazetelerde ve ucuz romanlarda, Jesse huşunun ve hayranlığın odağıydı. Bir çoğuna göre, o bir Robin Hood'du; yoksul çiftçileri sömüren demiryolu ve banka sahiplerini hedef alıyordu.
2e2d2cc10.jpg

Haksızlığa uğrayan ve yaralanan bir Konfederasyon (İç Savaş sırasında Güney eyaletleri adına savaşan) askeri olarak, hayatını mahveden Güney Birliği'ne saldırması için trajik bir nedeni vardı. Daha da önemlisi, gitgide daha çok şehirlere yerleşip, kurallara bağlı, sıradan hayatlar yaşamaya başlayan insanlar için, James vahşi batının son temsilcisiydi: Özgürlüğün ve Amerikan ruhunun temsilcisi, kanunu hiçe sayıp kendi kurallarıyla yaşayan bir asiydi…Yani her yönüyle, bir efsaneydi.
En büyük hayranlarının biri olan Robert Ford [Casey Affleck], hayatını günün birinde idolüyle yan yana at sürme umuduna adamış, idealist ve hırslı bir adamdı. Bir gün tarihin ona Jesse'yi sırtından vuran “adi küçük korkak” damgası vuracağını asla tahmin edemezdi.
Peki ama folklorun ve gazetelerin satışlarının ötesindeki gerçek Jesse James kimdi? Ya da on eyaletteki kanun adamları deneyip başarısız olurken, henüz on dokuz yaşında Jesse'nin çetesinin üyelerinden biri olarak böylesine heybetli bir kişiliği alt etmeyi başaran Robert Ford kimdi? İki genç adam nasıl arkadaş olmuşlardı; ve birinin ölümüne, diğerinin ise hayatını tanımlayacak ve özetleyecek vurma olayına yön veren önceki gün ve saatlerde ikisi arasında ne geçmişti?
Kimse asla tam olarak gerçeği bilemez
Ron Hansen'ın romanına dayanan “Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti” Amerika'nın en ünlü kanun kaçağının ve onun şaşırtıcı katilinin özel yaşamlarını ele alarak, efsaneye yeni bir bakış açısı sunuyor ve ünlü vurulma olayının öncesindeki aylarda gerçekte neler olmuş olabileceği sorusuna yanıtlar arıyor.
1881 yılıdır ve Jesse 34 yaşındadır. Bir yandan sonraki büyük soygununu planlarken, bir yandan da kafasına konan ödülü almak ve onu yakalayan kişi olma onuruna erişmek isteyen düşmanlarıyla savaşmaya devam eder. Ama hayatına yapılan en büyük tehdit en çok güvendiklerinden gelecektir.
2e2f900b0.jpg

Warner Bros. Pictures, Virtual Studios'la birlikte, bir Scott Free/Plan B Entertainment yapımı olan “Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti”ni sunar. Filmin başrollerinde Brad Pitt, Casey Affleck, Sam Shepard, Mary-Louise Parker, Paul Schneider, Jeremy Renner, Zooey Deschanel ve Sam Rockwell yer alıyor.
Andrew Dominik'in, Ron Hansen'ın kitabına dayanarak, senaryosunu yazdığı ve yönettiği filmin yapımcıları Brad Pitt, Dede Gardner, Ridley Scott, Jules Daly ve David Valdes; yönetici yapımcıları ise Brad Grey, Tony Scott, Lisa Ellzey ve Benjamin Waisbren. “Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti”nin görüntü yönetimi Roger Deakins, kurgusu Dylan Tichenor ve Curtiss Clayton, kostüm tasarımı Patricia Norris, müziği ise Nick Cave ve Warren Ellis'in imzasını taşıyor.
Yapım Hakkında
“Jesse James hayal edebileceğinizden daha büyüktü. Onunla birlikte olmayı, onun gibi olmayı isteyerek, ona giderdiniz… ve her seferinde bir şeyler eksik olarak ayrılırdınız” - Robert Ford
Ron Hansen'ın Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti adlı romanını okuduğunda, yazar-yönetmen Andrew Dominik'in ilgisini çeken şeyler, Hansen'ın, Jesse James'in hayatının daha önce irdelenmemiş gizemleri üzerine yaptığı yıllar süren araştırma boyunca sorduğu sorular, ve kitabın `halk imajının ardındaki özel adam'a ilişkin olarak sunduğu içgörülerdi.
“Jesse James ya da Robert Ford hakkında herhangi bir kişiden daha fazla şey bilmiyordum, ama bunun insanlar ve duygular hakkında canlı ve gerçekçi bir hikaye oluşu beni çekti” diyen Dominik, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Kimdi onlar? Kendilerini nasıl hissediyorlardı? Birbirleriyle etkileşimleri nelerdi? Onların Amerikan tarihinin iki efsanevi kişiliği olması da hikayeye bir drama düzeyi ekledi ama aslında sadece ikinci derece öneme sahipti”.
Zooney Deschanel, Dorothy Evans rolünde ve Casey Affleck, Robert Ford rolünde oynuyorlar.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bu, Robert Ford'un daha önce hiç görmediğim bir portresiydi. O olayın Robert için aslında nasıl bir şey olduğunu kısmen hissetmenizi sağlıyor: Jesse'yi kendi evinde, eşi ve çocukları yakınındayken vurmak, cesaretini tamamen yitirmiş ağabeyiyle günlerce orada beklemek ve muazzam bir halk tepkisiyle başa çıkmaya çalışmak... Gerginliğini, ihtiyaçlarını ve hırsını görüp, `Herhalde böyle bir şeydi' diye düşünüyorsunuz. Kitapta beni duygulandıran ve beyaz perdeye yansıtmak istediğim şey buydu”.
Filmin başrol oyunculuğunun yanı sıra yapımcılık görevini de üstlenen Brad Pitt de, “Jesse James'i kahraman, Robert'ı da korkak olarak gösteren bu efsaneleri tahlil etme” düşüncesini aynı ölçüde zorlayıcı buldu.
Bir diğer yapımcı olan Jules Daly ise bu konuda şunları söylüyor: “Film bu iki adamın ve içinde yaşadıkları dünyanın, efsanevi kanun kaçağını insanileştirip, zaaflarını ortaya koyan samimi bir portresini sunuyor. Çok az insan Robert Ford'un gerçek hikayesini biliyor. Robert'ın genç bir adam olarak içinde bulunduğu durum, çaresizce, olmadığı ve taptığı bir şey olmaya çalışmaktı”.
Ana hatlarıyla yaşadıkları döneme ve tarihe ilişkin kapsamlı araştırmalara dayansa da, filmde Jesse James ile Robert Ford arasındaki ilişki tahminlere dayanıyor, ve belli bir bakış açısı sunmaktan çok hayalgücünü harekete geçirmeyi amaçlıyor.
Yapımcı Ridley Scott bu konuda, “Robert Ford'un evrenini olsun, hayatının sonuna doğru Jesse James'in yaşadığı ikilemi, samimi düşüncelerini ve muhtemel pişmanlıklarını olsun ancak hayal edebiliriz. Film izleyicilerin en iyi kendilerinin cevaplayacağı sorular soruyor. Andrew bu olasılıklara fırsat tanıyor” diyor.
Dede Gardner ise meslektaşına şunları ekliyor: “Hikaye insan davranışını, hayranlığı, egoyu ve nefreti inceleyiş biçimi açısından özgün. Bu iki adam arasında yaşanan şey, tarihteki sayısız hikayeye uyarlanabilir. Jesse James ile Robert Ford arasındaki ilişki davranışların sonuçlarıyla ve dileklerin gerçek olmasıyla ilgili. Bir kişinin bir başkasına olan hayranlığının her ikisinin hayatı ve bireysel ihtiyaçları bağlamında nasıl incelenmesi gerektiğiyle ilgili. Kahramana tapmak arı bir şekilde var olamaz. Daha iki insan buluşmadan çok önce işe koyulan dış etmenler söz konusudur”
“Bu film bir westernden çok bir psikolojik drama” diyen Pitt ise sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bir suikastin ve sonuçlarının anatomisini ele alıyor”. “Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti”ni ünlü kanun kaçağı ve az tanınan katili hakkındaki çoğu dramadan farklı kılan şey işte bu karakter merkezli yaklaşımı. Filmdeki aksiyon her ne kadar gece gerçekleştirilen bir pusu ve zirvede oldukları dönemdeki James'in çetesine uygun bir soygunla başlasa da, gerçek drama soygunun muhasebesinde yatıyor: Jesse'nin kişisel şeytanları, izlerini örtme konusundaki yoğun kararlılığı ve ondan gelecek bir sonraki emri beklerken boş boş oturmak zorunda oldukları için huzursuzlanan çete üyeleriyle Jesse'nin gitgide daha esrarlı bir hâl alan ilişkileri bu muhasebenin denklemlerini oluşturuyor”.
Soygunun ardından, Jesse'nin, artık kanun kaçağı hayatı yaşamayı bırakıp, başka bir yerde daha güvenli bir hayat sürme zamanı geldiğini düşünen ağabeyi Frank'le ilişkisi kopar. Bu arada, Jesse'nin başına konan ödül çete üyelerinin bir çok soygunda kazanabileceğinin üstüne çıkmıştır. Onu ele vermelerinin ya da kendi güvenlikleriyle birlikte yüklü bir ödül de kazanmak için kafasına bir kurşun sıkmalarının önüne geçecek ne vardır? Sadakat mi? Korku mu? Muhtemelen her ikisinden de biraz.
“Özellikle hoşuma giden şeylerden biri, bu karakterlerin birbirleri yerine kendileriyle daha çok mücadele etmeleri” diyor Dominik ve ekliyor: “Her biri gerçekliği kendi arzusu ve sıkıntısı doğrultusunda şekillendiriyor ve birbirleriyle aslında hiç bağlantılı değiller”.
Jesse James medya imajı olgusunun henüz yeni gelişmekte olduğu bir dönemde öne çıkmıştır. Gazete ve ucuz roman yayıncıları heyecan verici ve eğlenceli şeylere açtır; Jesse James de işte bu açlığı giderir. İşlediği suçların hikayesi, yeterli olmadığı bir çok seferde eklentilerle zenginleştirilir, cesareti ve karizması vurgulanacak şekilde baştan yapılandırılır. Robert Ford'un büyürken okuduğu malzemeler işte bu türdendir ve bunlardan esinlenerek gözünde büyük bir efsane yaratmıştır.
Casey Affleck, Jesse James'i sırtından vuran Korkak Robet Ford rolünde oynuyor.
“Kelimenin gerçek anlamıyla şan ve şöhret söz konusuydu” diyor Scott ve ekliyor: “Ama söz konusu şeyler Jesse James ve ünlü soygunları olsa bile, o zamanlarda bu tür ilgi merkezlerine daha basit bir şekilde yaklaşılıyordu. Bunlar romantize ediliyor, Jesse bir katil ve suçlu olmaktan çok kahraman ve asi olarak gösteriliyordu”.
Yazar Ron Hansen'ın bu konudaki açıklaması şöyle: “Jesse James bazı açılardan Amerikan bireyselliğine hitap etti; başkalarının düşündüğü ama yapamayacak kadar tutucu olduğu şeyleri yaptı. Bir yandan ona onaylamadıklarını belli etmek için parmak sallamak istediler ama diğer taraftan da kendilerini temsil eden biri olduğu için mutluydular. Jesse, imajını kısmen, Kansas City'deki bir gazetenin genel yayın yönetmeni olan John Newman Edwards'a borçluydu. Jesse ne zaman bir suç işlese, Edwards olayı öyle bir şekillendiriyordu ki Jesse'yi gösterişli bir haydut ya da sözde Missouri halkının fakirleşmesine neden olanlara darbe vuran bir intikam savaşçısı gibi gösteriyordu. Bunun sonucu olarak, gerçekte bir suçlu olan Jesse bir aksiyon kahramanına dönüştü ve bunun ardından pohpohlamalar geldi”.
Öte yandan, Ford da tarih ve medya tarafından küçümsenmiş, adeta Jesse'nin mezar taşında yazan şu satırlarda yansıdığı gibi hayatı tek bir olaya indirgenmişti: “İsmi burada anılmaya değer olmayan bir hain ve korkak tarafından öldürülen sevgili oğlumun anısına”.
İronik olan şu ki, Jesse James'in gerçek kişiliğine hayran olunması için süsleme gerekmiyordu: Önceden kestirilemeyen ruh hâli, davranışlarının ardındaki nedenler, ve sırdaşı olarak kabul ettiği az sayıdaki insanla karmaşık ilişkileri buna yeterliydi. Aynı şekilde, Robert Ford olsun, iki adam arasında önce gelişen sonradan bozulan ilişki olsun zengin bir araştırma konusuydu.
“İçine girdikçe gördüm ki kimse Ford'un Jesse James'i nasıl öldürdüğünü tüm ayrıntılarıyla hiç anlatmamış ; oysa bu çok girift bir drama” diyor Hansen.
Charley Ford vasıtasıyla tanışmalarının ve Robert'ın Blue Cut demiryolu soygunuyla James Çetesi'ne başarılı bir şekilde dahil olmasının ardından, Jesse, büyük çaplı soygunlardan sonra hep olduğu gibi, evini başka bir yere taşımak için Robert'ın yardımını ister. Robert, görevin yerine getirilmesini takiben, evin konuğu olur. Hiç kuşku yok ki ilahının yanında olmanın tadını çıkarmaktadır ama muhtemelen Jesse'nin gerçekte nasıl biri olduğunu da görmeye başlamıştır.
Belli ki Jesse de genç hayranında bir şey görmüştür ki onu yakınında olmaya layık bulmuştur. Scott bu konuda şu görüşü öne sürüyor: “Ford belki de Jesse'nin aklında zaten dolanıp duran düşünceleri daha da karıştırdı. Ama aynı zamanda, Jesse, Ford'un sadakatindeki kahramana tapma unsurunu ve tabi bu düşüncenin ayrılmaz bir parçası olan yanlışları ve ironileri de fark etmiş olmalı”.
Gardner'ın tahmini ise şöyle: “Belki de Ford, Jesse'ye daha iyi zamanları, hatta o yaşlarda kendisinin sahip olduğu hırsı hatırlatmıştır”.
2e30900c0.jpg

Hansen, Ford'u eve davet etmenin olası tehlikesi konusundaki cevabın Jesse'nin kişiliğinde yattığını düşünüyor. “O, banka ve tren soyan bir adamdı; ölümün bir ihtimal olduğu durumlara girmek hoşuna gidiyordu. Onun bu adrenaline ihtiyacı vardı. Robert Ford'la yaptığı şey, uçurumun eşiğine gelip, aşağıya bakmaktı” diyor Hansen.
Pitt'in görüşü ise şöyle: “Jesse'nin Ford'u kışkırtıyor olması da mümkün. Silahını çıkarıp sırtını dönmesi hiç kuşkusuz bir merak konusu. Bu hareketi pek çok tarihi tartışmaya ve spekülasyona yol açtı ama hâlâ gizemini koruyor. Yaptığı tüm araştırmalara rağmen, Ron Hansen bile cevaplanmamış birkaç soru kaldığını söyleyecektir”.
Brad Pitt, Amerika'nın en ünlü kanun kaçağı Jesse James rolünde...
Ford'un, çocukluğu boyunca hayran olduğu bu adamdan ne istediği konusunda ise, yönetmen şu düşüncelerini aktarıyor: “Robert kolay incinen biri gibi görünüyor. Jesse James'le birlikte olursa, daha da doğrusu Jesse James olabilse, bu onu koruyacak bir zırh olur diye düşünmüş olmalı. Hepimiz bu tür vakalar okumuşuzdur. Bir kişi başka biriyle özel bir bağı olduğunu hayal etmeye başlar, sonra bunun doğru ya da yeterli olmadığını keşfeder. Hayranlık öfkeye dönüşür. Bence Ford'un içinde bu iki duygu her zaman bir arada yer alıyordu”.
“Ford'un kahramana tapandan onun katiline dönüşümü kelimelerle anlatılamayacak kadar şiddetli” diyen Gardner ise sözlerini şöyle sürdürüyor: “Robert, Jesse ile arkadaşlığını sürdürmede egosunun oynadığı rol üzerinde hiçbir zaman düşünmüyor. Sonunda anlıyor ki hayatında Jesse varken, fazla Jesse ve yetersiz ölçüde Robert var. Ters bir anında, bu ünlü kanun kaçağını devirecek adam olma düşüncesi içinde serpilmeye başlıyor. Bu konu üzerinde düşündükçe, hayatına devam edebilmek için yapabildiği tek şey bu oluyor; yaşamı boyunca hayal ettiğinin ve edebileceğinin üzerinde bir şey bu”.
Nihai analizde, Robert Ford'un Jesse James'i öldürme kararının ardında sayısız neden yatmaktadır; bunlardan önemli bir tanesi de kendini koruma ve ödül parası gibi kişisel çıkarlara dayanan düşüncelerdir. Daly'nin bu karışıma eklenebileceğini düşündüğü unsurlar ise şöyle: “Korku, yazgı, kıskançlık, hayal kırıklığı ve `büyük' olma fırsatının karşı konulmazlığı”. Daly, “Bazı açılardan, bir araya gelişleri kadersel bir şeydi. Sanki Jesse, Robert Ford'u, Ford'un onu seçtiği gibi seçmişti” diyor, ama ölümcül darbeyi vurduğu anda ve çok sonrasında bile, “Ford'un kahramanına duyduğu tapınma hiç değişmedi. Jesse'ye hayranlığı asla bitmedi” diye de ekliyor.
Dominik'in bu konudaki düşüncesi ise şöyle: “Sonuç olarak, yanıt bulmuş dualar için çok gözyaşının döküldüğü bir vaka bu bence. Robert Ford istediğini elde ediyor ve belli bir şöhrete ve kötü üne kavuşuyor ama bunun hiç de hayal ettiği gibi bir şey olmadığını görüyor…tıpkı Jesse James'in ve sürdüğü hayatın Jesse'nin hayal ettiği gibi olmamış olabileceği gibi”.
Jesse James'in Çetesini Oluşturmak
Yazar Ron Hansen, Brad Pitt'i karakterine bürünmüş olarak ilk kez gördüğünde, yıllar süren araştırmalarının öznesinin güçlü bir şekilde hayata geçtiğini düşündüğünü belirtiyor: “Onu sette gördüğümde, `Bu Brad Pitt' diye değil, otomatikman, `Bu Jesse James' diye düşündüm”.
Dominik de aynı görüşte: “Kanımca izleyiciler onun Brad Pitt olduğunu çarçabuk unutacaklar ki bu da onun performansının ne kadar güçlü olduğunu ortaya koyuyor. Brad film ve rolü için daha tutkulu olamazdı; yapılması gereken neyse onu yapmaktan kaçınmayan bir oyuncu. Tüm ayrıntıları yakalıyor ve rolüne öylesine bir yetkinlik katıyor ki insanların neden Jesse James'in sadece varlığı bile odayı sıcaklık ve gerginlikle dolduruyordu dediğini anlıyorsunuz”.
Yönetmen sözlerini şöyle sürdürüyor: “Jesse, her açıdan, kendini soyutlayan bir insandı. Çevresindeki insanları gerçekten ne kadar fark ettiğinden emin değilim. Ona sosyopat deniyordu ama bu tanım aslında vicdandan yoksun ve pek duygusal olmayan insanlar için kullanılıyor; oysa ani şiddet patlamalarını olduğu kadar çok düşünceli ve dalgın bir ruh hâlini de yaşayabilen Jesse için bu tanımlamanın tamamen doğru olduğunu sanmıyorum. Yine de, her şartta, Jesse kesinlikle ruhen hasta biriydi”.
Tesadüfen, Jesse James'in doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği Kearney-Missouri'nin 250-300 km. uzağındaki Springfield-Missouri'de büyüyen Pitt, karakterini oluştururken içgüdüleri ve Hansen'ın araştırmalarından yararlandı. Pitt, o dönemde Jesse'yi yönlendiren bazı meseleleri değerlendirirken, şunları söylüyor: “Huzursuzdu. Köşeye sıkışmış, kovalanmaktan bezmiş, hayatını başka adlar altında yaşamaktan bıkmıştı. En çok da kendi efsanesiyle uğraşmakta zorlanıyordu bence”.
Frank James rolünde deneyimli aktör Sam Shepard var.
Pitt'in 1991'de çıkış yapmasını sağlayan “Thelma & Louise”deki performansını yönetmiş olan Ridley Scott, “Tam bir karakter incelemesi; yüzeyde, başroldeki `kahraman'ı oynamanın getireceği tuzakların hiçbirine düşmüyor. Bu gerçekten Brad'in aktör olarak olgunluğunu ve derinliğini gösteriyor” diyor.
Üç “Ocean's” filminde de Pitt'le birlikte oynamış olan ve Robert Ford'un karmaşıklığını aynı tutkuyla yansıtan Casey Affleck de, karakteri için şunu söylüyor: “Robert Ford'a büyük şefkat besliyorum. Bence o hiç de korkak değildi”.
Aktör sözlerini şöyle sürdürüyor: “İnsan hayatının allak bullak eden karmaşalarına Robert Ford'dan daha fazla yaklaşan bir karakter gördüğümü hatırlamıyorum. İdolünün büyüsüne kapılmış ve ucuz romanlarda okuduğu Jesse James'i kafasında ilahlaştırmış bir çocukken, onunla tanışıp, beraber soygun yapıp, onun arkadaşı olmayı başarıyor. Sonra ilişkileri dolambaçlı bir hâl alıyor ve nihayetinde Jesse'yi öldürmek zorunda kalıyor. Zengin bir rol oluşundan ötürü oynamaktan hem heyecan hem de korku duydum. Andrew'nun `Chopper' adlı filmini on kez izlemiştim ve büyük bir hayranıydım. Onun teklif ettiği her rolü oynamaya hazırdım, ama ne şanslıyım ki bana en çok oynamayı istediğim rolü önerdi”.
Affleck'in karakter için duyduğu şefkati paylaşan Dominik de, “Ford bizim özdeşleştiğimiz kişi. Ama tüm o güvensizliği ve sınır tanımazlığı varken onunla özdeşleşmek biraz rahatsız edici. O, kişiliğinizin keşke olmasa dediğiniz kısmı adeta” diyor.
Dede Gardner, ilk okuma sırasında Affleck'in Dominik üzerinde bıraktığı izlenimi şöyle aktarıyor: “Andrew ona gerçekten tepki verdi; özellikle de, Casey'nin Ford'un yenilgisi ve üzüntüsünü yansıtmadaki derinliğinden etkilendi. Öte yandan, filmin başında Ford'un ortaya koyduğu bir diğer özelliği de her şeye bir cevabının olması ki Casey bunu da yakaladı. Ford karakteri özgüven ile kabadayılığın, özgüvensizlik ile masumiyetin bir karışımı. Bu kolay bir denge değil; o yüzden role oyuncu seçimi de kolay değildi”.
Affleck'in yorumunun özünde “Robert Ford gibi düşünme” çabası vardı. Aktör bu konuda, “Onun hakkında yazılmış fazla bir şey olmasa da, Jesse James hakkında yazılmış bir sürü şey var; ve Robert Ford için en önemli olan Jesse James'di” diyor ve ekliyor: “Robert'ın kafasına girebilmek için, Jesse hakkında öğrenebildiğim her şeyi öğrenmeli ve Ford'un fantezi dünyasını besleyen tüm Jesse James hikayelerini ve romanlarını baştan sona bilmeliydim. Kafaca o adanmışlık düzeyine geldiğim andan itibaren, Ford'un beyaz perdede söylediği ve yaptığı her şey bundan etkilendi”.
Buna ek olarak, “bazı boşlukları doldurmak” için Ford'un bir resminden yardım alan Affleck, “Bir resme bakarak pek çok şey söyleyebilirsiniz. Duruşunda, bakışında belli bir şey, belli bir tavır var. İlham almak için o fotoğrafa sıklıkla başvurdum” diyor.
Jules Daly ise, “Casey, ruhunda bir yerde Robert Ford'u bulmuşa benziyor. İnanıyorum ki bu durum güçlü performansından anlaşılıyor” yorumunu getiriyor.
Robert'ın ağabeyi Charley Ford (Sam Rockwell), hikayenin başında kardeşini kimi zaman kızdıran kimi zaman koruyan tipik bir ağabeydir; ama Robert, Jesse'yle yakınlaşıp kendi becerilerinin daha farkına vardıkça, roller değişir. Çok geçmeden, kararları Robert vermeye başlar ve gitgide pasifleşen ve kafası karışan Charley ona ayak uydurmaya çalışır.
“Charley sıkı bir adam değildi” diyor Rockwell ve ekliyor: “Bir baskın erkek vardır, bir de bastırılan erkek; Charley her zaman bastırılan olmaya mahkumdu. Yumru ayağı vardı ve bu sakatlığını gizlemek için her zaman büyük çaba harcıyordu. Hep biraz aç ve zayıftı ve çetede yer aldığı ve Jesse'nin arkadaşı olduğu için de gerçekten minnettardı. Jesse'yi severdi ve okuduğum her şey Jesse'nin de onu sevdiğini ve ona güvendiğini söylüyor. Bir poker oyunu sırasında tanışmışlar ve hemencecik anlaşmışlardı”.
Rockwell sözlerini şöyle sürdürüyor: “O ve Robert, James'in evinde konuk olduklarında ona olan inançlarını yitiriyor ve korkuyorlar, ama buna rağmen, Charley kardeşinin arkadaşına ihanet etmesine ve onu öldürmesine yardım etmeye istekli değil. Jesse'ye duyduğu sadakat ile kardeşine duyduğu sadakat arasında ciddi şekilde bocalıyor. Doğru olanı yapmak istiyor ama bu imkansız. Ron Hansen'ın kitabında yer alan bir satır doğru düşünce biçimini bulmamı sağladı: `Suçluluk duygusu, Charley'nin kalbindeki odacıklardan geçen zehirli bir kan gibiydi'. Bu olay onun peşini gerçekten bırakmadı”.
Yine de, Dominik'in de belirttiği gibi, “Basitliğine ve görünürdeki cesaret yoksunluğuna karşın, Charley aptal değildi ve Sam bunu ortaya koyuyor. Bu karakterlerin en büyüleyici yanı, ve benim de Ron'ın kitabında en hoşuma giden şey, karakterlerin ilk bakışta yansıttıkları kimliklerinin kendi aralarındaki sorunları çözmeye çalışırken gösterdikleri kimliklerinden farklı olması”.
Jesse'nin son yılında çetesinde yer alan diğer kişiler kuzeni Wood Hite (Jeremy Renner) ve Dick Liddil'dir (Paul Schneider). Bu ikili arasındaki, aşk rekabeti ve yıllar boyunca biriken nefretten kaynaklanan huzursuz ilişki, Jesse'nin bir sonraki emrini beklerken boş boş bekledikleri dönemlerde gruptaki gerilimi daha da artırmıştır.
Hite, Jesse'nin gitgide çılgınlaşan davranışlarından en az korkan kişiydi ve bu güvenlik duygusu onu belli ölçüde kibirli kılıyordu. Renner bu konuda şunları söylüyor: “Wood'un Jesse'yle arasında kan bağı vardı ve Jesse'nin babasıyla arasındaki hayatta olan tek halkaydı. Ünlü Jesse James'in akrabası olma durumundan sonuna kadar yararlandı. Bu bağ ona bir yetki hissi verdi. Jesse kendi çete üyelerinin ona ihanet edeceği endişesiyle gitgide daha fazla bir serseri mayın oluyordu; bu yüzden, tüm çete üyeleri bir gözleri açık uyuyorlardı ama James bence Wood'un ona ihanet edeceğini hiç düşünmedi. Bunun sonucu olarak da, Wood'un Jesse peşinden gelecek diye korkmasına hiç gerek olmadı. İşte bu fark Wood'u diğerlerinden ayırdı”.
Dick Liddil'in James kardeşlerle ilişkisi İç Savaş sırasında Konfederasyonun gerilla grubu Quantrill Akıncıları'nın bir üyesi olarak onlarla yan yana at sürdüğü dönemde başlamıştı. Liddil hakkındaki sınırlı malzemeye dayanarak, ki bunların arasında şerif için yazdığı itiraf da bulunmaktadır, Schneider inanıyor ki “[Liddil] muhtemelen tren ve banka soyup insan öldürmeye pek meraklı değildi. O dönemin pek çok fakir ve kıpır kıpır genci gibiydi. Savaş onlara yapacak ve inanacak bir şey vermişti. Sonrasındaysa, ateş edip at çalmanın başarılı oldukları bir iş olduğunu keşfedip bu kanun kaçağı çetelere katılmışlardı. Bu süreç içinde, yaptıkları şeylerin anlamı yavaş yavaş silinmişti. Belki bir neden uğruna asker oldular, ama nihayetinde anlaşıldı ki aslında sadece birer suçluydular”.
Frank James'in “suçları için cevap verme çabası” Schneider tarafından “neredeyse şairane ve son derece açıklayıcı” olarak nitelense de, Dick Liddil'in itirafları başka bir şeyler söylüyordu: “Treni saat sabah 3:40'ta soyduk. Üzerimde kahverengi bir ceket vardı”. Schneider bu cümleleri şöyle yorumluyor: “Yaptığı hiçbir şeyin üzerinde fazla düşünmeyen bir adam. Bu bir tür maske midir yoksa gerçek kişiliği midir bilemiyorum”.
Oscar adayı ve Pulitzer ödüllü oyun yazarı Sam Shepard güçlü ama hafife alınan ağabey Frank James rolünü üstlendi. “Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti”nin Jesse'nin ölümünden sadece birkaç ay öncesini anlatan ilk bölümlerinde, Frank kanundışı yaşamdan vazgeçip, artık bir toprak sahibi olarak saygın ve güvenli bir şekilde yaşamaya karar verir ve Jesse'ye de aynısını yapmasını önerir.
Affleck şunları söylüyor: “Robert önce Frank'e yanaşıyor ve onu etkisi altına almaya çalışıyor; kendini tamamen dürüst ama James Çetesi'yle at binmeye de layık biri gibi göstermeye çalışıyor. Frank onu geri çeviriyor. Kardeşinin aksine, Frank yağcılığa prim vermiyor ve Robert Ford'tan alabileceği bir şey yok. Frank rolünde Sam'in bana attığı, bıkkınlık, memnuniyetsizlik ve düpedüz bezmişliğin karışımı olan o bakış, herhangi birinin cesaretini kırmaya yeterli olurdu, ama Ford'unkini değil”
Aynı şekilde, Jesse'nin eşi Zee'nin de (Mary-Louise Parker) Ford'tan bir beklentisi yok ama Jesse'nin hatırına ona katlanıyor. Zee hakkında Jesse'nin kuzeni olduğu, İç Savaş sırasında yaralandığında ona bakıp iyileştirdiği ve uzun süren bir flört dönemi yaşadıkları haricinde fazla bir şey bilinmiyor. Bu yüzden, onun portresini oluştururken, nasıl bir kadının böyle zor bir hayat yaşamaya istekli ve bu konuda başarılı olabileceğini Parker'ın kendisinin hayal etmesi gerekti. “Tamamen itaatkâr olduğunu sanmıyorum” diyor Parker ve ekliyor: “Savaştan sonra Jesse'nin eski gücüne tekrar kavuşmasına nasıl yardım ettiği düşünülecek olursa, ilişkide belli bir gücü olmalı. Ayrıca, Jesse'nin sırlarını paylaştığı kişiydi”.
Jesse'nin çeşitli sahte kimlikler kullanmasından yola çıkarak Zee'nin kocasının mesleğinden tamamen haberdar olup olmadığı konusundaki spekülasyonlara rağmen, Parker kuşkuya yer olmadığına inanıyor. “Zee'nin bilmemesine imkan yok. Farklı isimler kullandılar, sürekli olarak taşındılar. Tabi ki biliyordu, ve tüm bunlar yaşanırken onun yanında kaldığına göre Jesse'yi sevmiş olmalı. Bizim ahlaki açıdan kınanması gerektiğini düşündüğümüz birine bir kadın neden kendini böylesine adar diye sorarsanız, bunu asla bilemeyeceğiz. İnanıyorum ki bazı inkarlar var; ve belki de belli bir ölçüde konulara ilgisiz kalıyordu; hayatlarının o kısmını aile hayatlarından ayrı tutup, sanki kendisiyle ilgili değilmiş gibi görüyordu”.
Ana oyuncu kadrosundaki bir diğer isim de Dorothy rolündeki Zooey Deschanel'di. Yersiz yurtsuz bir salon şarkıcısı olan Dorothy, Robert Ford'la spot ışıklarının altındaki şaşalı anından yıllar sonra hâlâ Jesse James'i öldüren adam olarak sahip olduğu kötü ününden uzaklaşmaya çalıştığı, belki de daha yaşlı ve olgun olduğu bir dönemde tanışır. Kendisi de büyük olasılıkla geçmişiyle ilgili pişmanlıklar yaşayan Dorothy, Robert'ı tüm hayatını belirleyen olayı dürüst bir şekilde anlatırken yargılamadan dinleyebilen biridir.
Garret Dillahunt ise, Jesse'nin hızla artan paranoyasının hedefi olmaktan korkan, bir zamanlarki iyi dostu ve çetenin değişmez elemanı Ed Miller'ı canlandırdı.
Hem Dış Hem de İç Manzarayı Yakalamak
Hikayeye, ve hikayenin tarihi, çoğu zaman da görkemli mekanlarına uyması için, yapımcıların “hem sade ve süssüz hem de gösterişli“ bir görüntü yaratmak istediklerini söylüyor Pitt.
Yapımcılar beş kez Oscar'a aday olmuş ünlü görüntü yönetmeni Roger Deakins'le çalışmayı seçtiler. Deakins, “Bu şimdiye kadar çalıştığım filmler içinde en çok atmosferi olanlardan biri. Derin melankoliye sahip anları ve şiirsel anlatımı olan bir kitaba dayanıyor; bu hissi filme de taşımaya çalıştık. Görsel açıdan, western filmlerde görmeye alıştığımızdan farklı. O dönemde ülke bir değişim geçiriyordu ve biz bunu filme de yansıtmak istedik” diyor.
Dominik yaratıcı ekibin western filmlerinin ikonlaşmış imajlarından kaçındığını çünkü bunun gerçekçilikten uzak olacağını belirttikten sonra, “Vahşi Batı döneminden ziyade Viktorya ve İç Savaş sonrası dönemiydi. Kovboy şapkaları yoktu. Jesse'nin Robert'a verdiği silahın sapı bakalit olduğu için gayet modern görünüyor. Gerçek şu ki, Vahşi Batı olarak anılan Eski Batı'da yaşamıyorlar; Kansas City'de ve St. Joseph-Missouri'de yaşıyorlar. Bu iki şehir de o dönemlerde merkezi yerlerdi. 1880'li yıllardı. Kısa bir süre önce telefon icat edilmişti” diyor.
Deakins'in “Korkak Robert Ford'un Jesse James Suikasti”nde uyguladığı kamera çalışması, kimi zaman, puslu ve dalgalı bir camın ardından hayatın kesitlerini sunuyordu. Örneğin, bir sahnede, Robert Ford, James'in evinde misafirken, arka pencerelerden birinden bahçedeki Jesse'yi dikkatlice ve gizliden gizliye inceler. Deakins bu konuda şu açıklamayı yapıyor: “Bazı açılardan gerçeğin değişkenliğini konu alan bir hikaye. Yüzeyler hakkında bir film. Hayatta gördüğümüz ve tepki verdiğimiz şeyler aslında yüzeylerden ibaret”.
Gece treni soygunu yapılan bir başka sahnede ise, Jesse beyaz buharın arkasından birden bire ve dramatik bir şekilde ortaya çıkıyor; Deakins'in ifadesiyle, sanki “başka bir dünyadan, belki de cehennemden gelip orada beliriyor. Sanki Jesse daha o anda bir hayalet”. Görüntü yönetmeni, “Cam ve buhar gibi şeyler objeleri sanki katı cisimler değilmiş gibi gösterip her şeyin bir yansıma olduğu duygusunu uyandırırlar” diyor. Sonrasında, Deakins'in kullandığı geniş açı, kanun kaçağını bir alanın ortasında tek başına görüntülüyor; Jesse'nin dev imajıyla tezat oluşturan, uçsuz bucaksız doğanın ortasındaki bu küçük siluet, “önemle ilgili hislerimize rağmen, insanların doğanın nasıl küçük bir parçası olduğunu” vurguluyor.
Yapımcılar aradıkları açık alanları otlaklarda, Güney Alberta'nın McKinnon Düzlüğü'nde ve Kanada'daki çeşitli mekanlarda buldular. Görünürde kimsenin yaşamadığı bu alanlar özgün yapılarını büyük ölçüde korudukları için, 1881 yılı civarındaki Kansas, Kentucky, Missouri ve Colorado gibi yerlere mükemmel birer mekan oluşturdular.
Fort Edmonton ve Calgary Kültür Parkı ülkenin dört bir yanından toplanmış, o döneme ait mimari yapıları içlerinde barındıran birer turist parkı olmaları nedeniyle, Jesse James'in hikayesi için ideal bir arka plan oluşturdular. Yapımcı David Valdes bu konuda, “Andrew buna bayıldı. Bu tarihi binalar tam olarak aradığımız şeydi ve baştan sona bir kasaba kurma gerekliliğini ortadan kaldırdı” diyor.
Fort Edmonton'da çekim yapmanın sunduğu bir diğer avantaj da çalışan bir demir yolunda eski bir trenin var olmasıydı. Bu iki unsur filmin dramatik Blue Cut soygunu sekansı için son derece elverişliydi. “Pale Rider”, “Unforgiven” ve “Open Range” gibi filmlere imza atmış olan Valdes şu açıklamayı yapıyor: “Ne zaman eski dönemlere ait bir trenle çekmeniz gereken bir sahne olsa, devasa bir lojistik sorunla karşı karşıyasınızdır çünkü antika trenlere sahip çok az özel tren yolu var. Koleksiyoncular ya da müzelerden eski buharlı trenler bulabilirsiniz ama onu uygun bir mekandaki bir demiryoluna nakletmek gerçek bir meseledir. Çalışan bir demiryolunda zaman ve olanaklar açısından kısıtlanırsınız. Fort Edmonton'ın avantajı hem eski bir trene hem de onun kullanılabileceği, yeterli uzunlukta ve farklı arazilerden geçen bir demiryoluna sahip oluşuydu”.
Bunun dostça bir karşılığı olarak, çekim ekibi turistler için cazip bu treni, Valdes'in ifadesiyle, “o döneme daha özgü bir hâle getirdi”. “Treni tekrar boyadık, yataklı vagon ve kargo vagonu ekleyerek tarihi açıdan daha doğru görünmesini sağladık” diyor Valdes.
Ekip daha sonra, karlar altındaki Creede-Colorado'yu Calgary'de ve Kananaskis Provincial Park'ta yeniden yarattı. Buralarda hava oldukça sertti. Boston doğumlu olduğu için tek haneli derecelere yabancı olmayan Casey Affleck, bu soğuğun kendisine bile fazla geldiğini, kuzey bölgelerinin, “sabah akşam kutup gibi soğuk olduğunu” söyleyip, esprili bir dille, “Neyse ki o dönemde paçalı donlar kullanılıyormuş. Bunlardan 15 tanesini giyerdim” diyor.
Yapım ekibi, mekan çekimlerinin ardından, malzemelerini çoğunlukla yakındaki Canmore kasabasının yerel geri dönüşüm projelerine bağışladı. Çadırlar Rocky dağlarında balık avı turları düzenleyen yerel teçhizatçıya verildi. Crazy Weed Café'nin sahibi de yeni restoranına filmde kullanılan sehpa ve masalardan koydu. Valdes bir gözleminde, “Creede artık Canmore'da yaşıyor” diyor.
Ata Binmek ve Silah Çekmek
James Çetesi için, ata binmek yürümek kadar doğal bir şeydi ama filmin oyuncuları için bu pek geçerli değildi. Oyuncu kadrosunun iki hafta boyunca, zor bir sanat olan at biniciliği konusunda eğitim alması gerekti. Su katılmamış bir “şehir çocuğu” ve hayatında ilk kez ata binecek olan Sam Rockwell kahkahaya boğularak şu açıklamayı yapıyor: “Atın üzerinde acemi biri gibi görünemezsiniz. Sanki bütün hayatınız atın üzerinde geçmiş gibi görünmeniz gerek. Ne beklemem gerektiğini konusunda emin değildim ama sonunda anladım ki işin önemli kısmı eğerin üzerinde oturup, sağa sola fazla yalpalanmamaya çalışmak”.
Rockwell bir aşırı ucu temsil ediyor, deneyimli binici Jeremy Renner ise diğer aşırı ucu. Farklı binicilik düzeyine sahip oyuncu kadrosu birlikte eğitim aldığı için, ortaya mizahi pek çok durum çıktı. Renner, “Rockwell'in cep telefonunda şimdi at çıngırağı tonu olduğunu duydum” diyor.
Binicilik hocalarının başı olan John Scott, Brad Pitt'e 1994'te Altın Küre adaylığı “Legends of the Fall” filminde biniciliği öğretmişti. Aktör için, “Çabucak kaldığı yerden devam etti, oysa o filmden sonra bir daha ata binmemiş. Sanırım o, daha çok motosikletle haşır neşir olmaktan hoşlanıyor” yorumunu yapıyor.
Üçüncü kuşak at eğitmeni ve eski bir rodeo binicisi olan Scott, setteki 80 atın teminini ve bakımını üstlendi. Kendisi bu atları, huylarına göre, “Eyer atı, at arabası atı, yük taşıma atı ya da oyuncu atı” olarak sınıflandırıyor ve “James Çetesi çoğunlukla safkanlara biniyor olmalıydı çünkü bu atlar hızlı olurlardı ve çete üyelerinin de her zaman kaçması gerekirdi” diyor.
Scott, ayrıca, at ve konvoy arabaları da temin etti. Bunların bir kısmı 1875'lerden kalma orijinal modellerdi; bazıları ise taklittiler ya da orijinal iskeletin içine modern koltukların döşendiği melez modellerdi.
Oyuncu ekibi, o döneme ait altı fişekli tabancalar ile tüfeklerin ağırlığına ve tetik sistemine alışmak için Hollywood'un ünlü silah hocası Thell Reed'den (“Mr. & Mrs. Smith”, “Deadwood”) ders aldılar. Bunun tek istisnası, gülerek, “Benim canlandırdığım Dick Liddil'ın silah kullanmada pek iyi olması gerekmiyordu. Tarağını silahından çok daha çabuk çıkarabileceğini sanıyorum; bu yüzden, silah eğitimi sırasında dikkatimi pek vermedim. Hatta dinlememek için büyük çaba sarf ettim” diyen Schneider.
Herşey Ayrıntılarda
Mitolojinin tarihle çatıştığı durumlarda, silahların seçiminde kanıtların gücüne göre hareket edildi. Örneğin, Robert Ford'un Jesse James'i vurmak için kullandığı silah için kimi zaman Amerikan Model 3 Smith&Wesson kimi zaman da 36 kalibrelik deniyordu. Yapımcılar nikel kaplama, 44 mermi atan Model 3'ü tercih ettiler. Gerek bu silah gerek Jesse James'in kullandığı Schofield Model 3'ün bir benzerini bulmak için az sayıdaki koleksiyonların izini sürmek biraz zaman aldı. Ama bulunan az sayıdaki koleksiyon silahları da kötü durumdaydı. Yapımcılar sonunda Smith & Wesson'ın ürettiği kopyaları kullandılar. Hatta, Pitt'in filmde taşıdığı silahın üzerine Jesse James'in silahının seri numarasını dahi koydular.
Hem oyuncu hem yapımcı olarak, Brad Pitt aksesuarların özgünlüğüne muazzam hassasiyet gösterdi; özellikle de Jesse'ye ait olanlara. O kadar ki, Jesse'nin İç Savaş'ta üyesi olduğu Quantrill Akıncıları'na sadakatini göstermek için taktığı pembemsi gümüş yüzüğün, içine işlettiği işarete varana kadar, tıpatıp bir kopyası hazırlandı. Seyirciler hiç görmeyeceği halde, raporlara göre öldüğünde Jesse'nin üzerinde bulunan ve içinde tam adı yazan altın yüzüğün de, aktörün takması için bire bir kopyası hazırlandı.
Aksesuar ustası Dean Goodine bu konuda şunları söylüyor: “Brad'in düşünce bazında çok önerisi ve katkısı oldu. İzleyici bir şeyin farkında olsun olmasın, o şeyin hakiki olması Brad için önemliydi. Gerçekçi olabilmek için çok çalıştık; bu konuya gerçekten derinlere indik”.
Jesse James olayları yakından takip ettiği ve her zaman yerel gazeteleri okuduğu için, hatta işlediği suçla ilgili düzeltmeler yapmak, ya da üstlendiği rolü vurgulamak ve dramatize etmek için düzeltmeler gönderecek kadar ileri gittiği için, beyaz perdede görülen tüm gazete yazıları aslına sadık kalınarak hazırlandı. Ünlü kanun kaçağının büyük ölçüde uydurma marifetlerini anlatan ucuz romanlar, Robert Ford'ın idolü için oluşturduğu ayakkabı kutusu koleksiyonu için tekrar yaratıldı; tıpkı Chicago Alton Demiryolları sertifikaları ve döneme ait paraların kopyaları gibi. Filmde gösterilen çok sayıdaki fotoğraf ve Jesse'nin iki dolarların üzerine basılan ya da ülkenin dört bir yanındaki eczanelerde stereoskoplarda gösterilen cesedinin resimleri için, yapım ekibi bilgisayar tekniklerine başvurmak yerine, tarihi cam ve teneke plakalarının ustalarından yardım alarak özgün sürecin uygulanmasını sağladı.
Ayrıntılara bu kadar önem verilmesini, Dominik şöyle yorumluyor: “Amacımız bu hikayeyi anlatmak ve karakterleri olabildiğince özgün hâlleriyle sunmak olduğu için, bu seçimler çok uygundu. Bu filmde hikaye açısından çok önemli olmadığı halde, yaptığımız şeyin dört dörtlük olabilmesi için gerekli öğeler var. Bir set inşa etmek ile bir dünya yaratmak arasındaki fark bu”.

brad-pitt-as-jesse-james.jpg



Brad pit ın canlandırdıgı karakter aslında
JesseJames2-500.jpg

57490108505bn7du3.jpg


Assassination-of-Jesse-James-by-the-Coward-Robert-Ford-5-765225.JPG

55880-large.jpg
 
bu flimi seyrettim sonunda fena uyuz oldum bir lavuga gidip sıkıcaktım kafasınA
 
ama yapmadı cunku kaderınde bı hapısanede curumek yattıgını soylemıstı hatırlarsan:) oda hapıshanede curuyecegıme mısalı ölmeyı tercıh ettı bence ıyıde yaptı..(aslında bende senın gıbı kızmıstım :)
 
Geri
Üst