GeHeNNa
New member
- Katılım
- 27 Haz 2005
- Mesajlar
- 1,567
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Hayattan ne bekliyorsunuz? Başarı mı? Ün mü? Kariyer mi? Huzur mu? Sevgi mi? Evlilik mi? Çocuk mu? Tüm sınırlarınızı yıkacak bir aşk mı? Macera mı? Kudret mi? Para mı? Yoksa tüm maddi kaygılarını bir yana bırakmış ruhani bir lider ya da ermiş gibi yaşamak mı? Hayat bir bulmaca gibi geliyorsa çoğu zaman, belki de çözüm anahtarı bunda gizli. İnsanın gerçekten ne istediğini bilmesinde...
İçten gelen amaçlarınız var mı? Gerçekleştirdikleriniz, gerçekleştirmek için çabaladıklarınız? Ona eriştiğinizde ruhunuzu tam anlamıyla tatmin edip sizi huzura kavuşturacak büyük bir emeliniz? Yoksa her şeyi akışına mı bıraktınız? Hayat önünüze ne çıkardıysa onu mu yaşadınız? Hiç isyan etmediniz mi? Bir kere olsun kapıyı çarpıp gitmediniz mi?
Ailenizin istediği okulda okuyup, dönemin moda mesleklerinden birini seçip, çevrenizin onayladığı biriyle evlenip, kariyeriniz açısından en uygun dönemde çocuk sahibi olup, görevlerinizi beklendiği şekilde yerine mi getirdiniz?
Verilen formülü doğru uygulayıp zorlu matematik problemlerini çözdüğünüz gibi her şeyi olması gerektiği gibi yaptıysanız bu iç huzursuzluğunun sebebi ne peki? Hiç düşündünüz mü? Neden öfkelisiniz bu kusursuz işleyişe? Artık, fondaki paranızın ay sonu getirisini hesaplamaktan ve iki senede bir arabanızın modelini değiştirmekten başka heyecanınız kalmadı mı?
Ciddi bir sorun çıksa, büyük bir kavga patlak verse, biri ölse, bir yerlerde büyük bir deprem olsa... Belki şu sıkıntım geçer, hayatıma şükrederim diye düşünüyorsunuz içten içe, bir yandan da düşünceleri zihninizden kovmaya çalışarak.
Sizi felaketlerden bile medet umar hale getiren bu iç sıkıntınızın sebebi ne peki? Aslında cevabı biliyorsunuz zaten. Çoğu zaman duymamak için kulaklarınızı tıkadığınız iç sesiniz, bazen gayet ciddi ve sıkıcı bir toplantıda, bazen tam uykuya dalacağınız, o yarı uyur, yarı uyanık rüyalar görür haldeyken bir şeyler söylemeye başlıyor ve irkiliyorsunuz. Söylediklerini duymamak ve o sesi bastırmak için telaşlanıyorsunuz. Hemen toplantının tüm sıkıcı konuşmalarına kulak veriyor ya da TV kumandasıyla kanalları gezmeye başlıyorsunuz. Kaçıyorsunuz.
Oysa kişisel gelişim kitaplarında, psikolog odalarında ve falcı kahvelerinde bulmaya çalıştığınız, yolunuzu göstermesini istediğiniz öğüt ve akılları o söylüyor size. Hep başkalarının sesinde saklı sandığınız hayatın gizi ve anlamı kendi kasanızda kilitli duruyor. Kullanılmayan mücevherler gibi. Kasa bir açılsa, Pandoranın Kutusu gibi çıkacak ortaya hepsi... Ukdelerden örülmüş bir ağ gibi...
Keşke sokakta kapıcı çocuklarıyla daha çok oynasaydım.
Keşke okuldayken ders çalışacağım diye arkadaş buluşmalarını kaçırmasaydım. Onlarla birlikte bütünlemeye kalsaydım.
Keşke bankada stajyerlik yapacağıma yazlarımı animatörlük yaparak geçirseydim.
Keşke bu şehri ve her şeyi zamanında terk etseydim.
Keşke babamla bir kez olsun esaslı bir kavga etseydim.
Keşke farklı işler deneseydim. İstifa edebilseydim.
Keşke annemin gözyaşlarını benim için değil kendisi için akıttığını anlayıp onun gölgesinden ve iki sokak ötesinde bir yaşamdan çıkabilseydim.
Keşke zorunlu ve kalabalık bir düğünle değil, bir tatil beldesinde rüzgarda uçuşan beyaz ve çiçekli bir elbise ile canımın istediği an evlenseydim.
Keşke boşanmak istediğimi, bu evdeki kişinin gerçek ben olmadığımı söyleyebilseydim.
Duymak istemediğiniz ne varsa onları söylüyor size değil mi o ses? Her şeyin doğrusunu yaptığınızı düşünürken sürekli yaptıklarınızın üstüne kırmızıyla bir çarpı işareti çiziyor?
Hâlâ gözyaşlarınızı ve kahkahalarınızı yitirmediyseniz, gri bir sis bulutuna girmediniz ve renkleri birbirinden ayırt edebiliyorsanız, bir an önce kulak verin o sese. O ses, aslında her şeyi gerçek renkleriyle gösteren, hayatınızı aydınlatan ışığınız, güneşiniz. Bir bahar sabahı kuş sesleri ile uyanmanızı, açık bir havada dolaşırken parktan gelen çocuk seslerini duymanızı, işten eve sizi içten bir şekilde bekleyen birinin olduğunu bilerek koşa koşa gitmenizi, yaz geceleri yürüyüş yaparken ıhlamur ağaçlarınızın kokusunu duymanızı sağlayan.
Hep başkalarının sesini dinleyerek kendi içinizdeki sese sağır olduysanız uzaklaşın biraz o gürültüden. Çekilin sessizce bir köşeye. Korkmayın kendinizden. Her şey gri bir sise dönüşmeden ve kendinizi yitirmeden kulak verin içinizdeki sese.
Yazar: Defne Sertel
İçten gelen amaçlarınız var mı? Gerçekleştirdikleriniz, gerçekleştirmek için çabaladıklarınız? Ona eriştiğinizde ruhunuzu tam anlamıyla tatmin edip sizi huzura kavuşturacak büyük bir emeliniz? Yoksa her şeyi akışına mı bıraktınız? Hayat önünüze ne çıkardıysa onu mu yaşadınız? Hiç isyan etmediniz mi? Bir kere olsun kapıyı çarpıp gitmediniz mi?
Ailenizin istediği okulda okuyup, dönemin moda mesleklerinden birini seçip, çevrenizin onayladığı biriyle evlenip, kariyeriniz açısından en uygun dönemde çocuk sahibi olup, görevlerinizi beklendiği şekilde yerine mi getirdiniz?
Verilen formülü doğru uygulayıp zorlu matematik problemlerini çözdüğünüz gibi her şeyi olması gerektiği gibi yaptıysanız bu iç huzursuzluğunun sebebi ne peki? Hiç düşündünüz mü? Neden öfkelisiniz bu kusursuz işleyişe? Artık, fondaki paranızın ay sonu getirisini hesaplamaktan ve iki senede bir arabanızın modelini değiştirmekten başka heyecanınız kalmadı mı?
Ciddi bir sorun çıksa, büyük bir kavga patlak verse, biri ölse, bir yerlerde büyük bir deprem olsa... Belki şu sıkıntım geçer, hayatıma şükrederim diye düşünüyorsunuz içten içe, bir yandan da düşünceleri zihninizden kovmaya çalışarak.
Sizi felaketlerden bile medet umar hale getiren bu iç sıkıntınızın sebebi ne peki? Aslında cevabı biliyorsunuz zaten. Çoğu zaman duymamak için kulaklarınızı tıkadığınız iç sesiniz, bazen gayet ciddi ve sıkıcı bir toplantıda, bazen tam uykuya dalacağınız, o yarı uyur, yarı uyanık rüyalar görür haldeyken bir şeyler söylemeye başlıyor ve irkiliyorsunuz. Söylediklerini duymamak ve o sesi bastırmak için telaşlanıyorsunuz. Hemen toplantının tüm sıkıcı konuşmalarına kulak veriyor ya da TV kumandasıyla kanalları gezmeye başlıyorsunuz. Kaçıyorsunuz.
Oysa kişisel gelişim kitaplarında, psikolog odalarında ve falcı kahvelerinde bulmaya çalıştığınız, yolunuzu göstermesini istediğiniz öğüt ve akılları o söylüyor size. Hep başkalarının sesinde saklı sandığınız hayatın gizi ve anlamı kendi kasanızda kilitli duruyor. Kullanılmayan mücevherler gibi. Kasa bir açılsa, Pandoranın Kutusu gibi çıkacak ortaya hepsi... Ukdelerden örülmüş bir ağ gibi...
Keşke sokakta kapıcı çocuklarıyla daha çok oynasaydım.
Keşke okuldayken ders çalışacağım diye arkadaş buluşmalarını kaçırmasaydım. Onlarla birlikte bütünlemeye kalsaydım.
Keşke bankada stajyerlik yapacağıma yazlarımı animatörlük yaparak geçirseydim.
Keşke bu şehri ve her şeyi zamanında terk etseydim.
Keşke babamla bir kez olsun esaslı bir kavga etseydim.
Keşke farklı işler deneseydim. İstifa edebilseydim.
Keşke annemin gözyaşlarını benim için değil kendisi için akıttığını anlayıp onun gölgesinden ve iki sokak ötesinde bir yaşamdan çıkabilseydim.
Keşke zorunlu ve kalabalık bir düğünle değil, bir tatil beldesinde rüzgarda uçuşan beyaz ve çiçekli bir elbise ile canımın istediği an evlenseydim.
Keşke boşanmak istediğimi, bu evdeki kişinin gerçek ben olmadığımı söyleyebilseydim.
Duymak istemediğiniz ne varsa onları söylüyor size değil mi o ses? Her şeyin doğrusunu yaptığınızı düşünürken sürekli yaptıklarınızın üstüne kırmızıyla bir çarpı işareti çiziyor?
Hâlâ gözyaşlarınızı ve kahkahalarınızı yitirmediyseniz, gri bir sis bulutuna girmediniz ve renkleri birbirinden ayırt edebiliyorsanız, bir an önce kulak verin o sese. O ses, aslında her şeyi gerçek renkleriyle gösteren, hayatınızı aydınlatan ışığınız, güneşiniz. Bir bahar sabahı kuş sesleri ile uyanmanızı, açık bir havada dolaşırken parktan gelen çocuk seslerini duymanızı, işten eve sizi içten bir şekilde bekleyen birinin olduğunu bilerek koşa koşa gitmenizi, yaz geceleri yürüyüş yaparken ıhlamur ağaçlarınızın kokusunu duymanızı sağlayan.
Hep başkalarının sesini dinleyerek kendi içinizdeki sese sağır olduysanız uzaklaşın biraz o gürültüden. Çekilin sessizce bir köşeye. Korkmayın kendinizden. Her şey gri bir sise dönüşmeden ve kendinizi yitirmeden kulak verin içinizdeki sese.
Yazar: Defne Sertel