ases
Altın Üye
- Katılım
- 29 Kas 2005
- Mesajlar
- 2,407
- Reaction score
- 0
- Puanları
- 0
Anlamları birbirine yakın olan kelimeler gerek İngilizce'yi öğrenme
aşamasında gerekse imtihanlarda öğrencileri daima zorlamaktadır.
Sınavlarda bilginin yanı sıra ayrıntılar esas alınır.
Dilin yapı taşlarına olan hakimiyet sizleri sınavlarda başarıya ulaştırır.
Kelimelerin tüm boyutları ile tanınması ve benzer kelimelerle olan
benzerlik ve farklılıklarının bilinmesi onların doğru kullanımdaki esastır
e bukadar öğrencinin olduğu bir sitede sınavlarınada yardımcı olmak amacıyla böyle bir konu açma ihtiyacı hissettim birbirine benzer kelimelerin farklarını acıklamaya çalışacaz bu bölümde
MADE IN, MADE OF, MADE FROM, MADE BY
-made in (a country) : yapıldığı yer bildirir.
It was made in Turkey.
Türk malı-Türkiye'de yapıldı.
-made of (a material) : malın yapıldığı malzemeyi gösterir.
This watch is made of gold.
Bu saat altından yapılmıştır.
-made from (a number of materials) :
malın birden fazla malzeme tarafından yapıldığını gösterir.
Brass is made from copper and zinc.
Prinç bakır ve çinkodan elde edilir.
-made by (someone) : yapan kişiyi belirtir.
This cake was made by Kate.
Bu pasta Kate tarafından yapıldı
EVERYTHING, EVERRYBODY, EVERYONE
Türkçe'de çoğul olarak kabul edilip, kullanılan HERŞEY ve HERKES ,
İngilizce'de tekil olarak kullanılır.
-Everthing is ready now.
Herşey şimdi hazır.
-Everybody has just finished work.
Herkes işi yeni bitirdi.
-Does everyone like tea in England?
İngiltere'de herkes çay sever mi?
-Everybody believes that Turkey will win the World Cup.
Herkes Türkiye'nin Dünya Kupasını kazanacağına inanıyor.
-Jane heard a noise and went to the livingroom.
She found that everythign was in order.
Jane bir gürültü işitti ve oturma odasına gitti.
Herşeyin yerli yerinde olduğunu gördü.
-Nowadays everyone tries to earn more and work less.
Günümüzde herkes daha az çalışıp daha fazla kazanmak istiyor
in + zaman zarfı
1-geçmişte kullanılırsa "içinde" (within) anlamındadır.
a) My father thought it would take longer, but I finished
the work in half an hour yesterday morning.
Babam daha fazla süreceğini düşünüyordu, fakat ben dün
sabah işi bir saate bitirdim.
b) Jack wrote his last story book in five weeks last winter
when he was on holiday in Bursa.
Jack son hikaye kitabını geçen kış Bursa'da tatilde iken
beş haftada yazdı.
2-gelecek için kullanılırsa "sonra" (after) anlamını kazanır.
Olumsuz durumda ise for kullanılır ve içinde anlamını kazanır.
Mary will be ready in about half an hour.
Mary will be ready in half an hour's time.
Mary yaklaşık yarım saat sonra hazır olacak
Mary won't be ready for half an hour.
Mary yarım saat içinde hazır olmıyacak
Bill will meet them again in six months.
Bill will meet them again in six months' time.
Bill onlarla altı ay sonra tekrar buluşacak
Bill will not meet them again for six months.
Bill onlarla altı ay süreyle buluşmayacak.
Look!
Look at
to look for
to look after
Look out
to look up
to look forward to
Bak!
.....e bak
aramak
bakmak (annenin çocuğuna bakması), ilgilenmek.
dikkat et, dikkatli ol
1- ziyaret etmek, uğramak
2- başvurmak (bilgi kaynağına)
dört gözle beklemek
Look! The ship has appeared!
Bakın! Gemi göründü.
Look at John not Suzy.
Suzi'ye değil John'a bak.
The police are looking for David. They will find him soon.
Polis David'i arıyor. Yakında onu bulacaklar.
Her sister will look after the children for her when Mary is out.
Mary dışarıda iken çocuklara kız kardeşi bakacak.
Look out! A car is coming towards us.
Dikkat et! Üstümüze doğru bir araba geliyor.
1-Don't forget to look at me on Sunday.
Pazar günü bana uğramayı unutma
2-Mary didn't understand the last subject so she went to the
library to look it up in an encyclopedia there.
Mary son konuyu anlamadı, bu yüzden onu bir ansiklopedi de
aramak için kütüphaneye gitti.
We are looking forward to hearing from you soon.
Çok yakında sizden haber almayı dört gözle bekliyoruz.
(Bu cümle genellikle mektup sonlarında kullanılır.)
BEAT - WIN
Beat : yenmek
Win : kazanmak (maç, yarışma, vb)
Fenerbahçe beat Manchester last week.
Fenerbahçe geçen hafta Manchester'i yendi.
Fenerbahçe won the game.
Fenerbahçe maçı kazandı..
LAY - LIE
Lay : koymak, dizmek, yaymak, sermek
Lie : yatmak, uzanmak, durmak
He laid the parcels on the floor.
Paketleri yere koydu.
Where is my pencil? I laid it on the table last night.
Kalemim nerede? Geçen gece masanın üzerine koymuştum.
Haven't you laid the table yet?
Masayı henüz kurmadın mı?
Bill lies in bed till eleven o'clock every Sunday.
Bill her pazar saat onbire kadar yatakta yatar.
The children are in the field. They are all lying on the grass.
Çocuklar tarlada. Hepsi otların üzerine uzanmışlar.
RAISE - RISE
Raise : kaldırmak, yukarı kaldırmak, yükseltmek/
üretmek, beslemek, büyütmek, yetiştirmek
Rise : doğmak(güneş,ay vb), yataktan çıkmak, yükselme
Suzy always raises her hand when the teacher asks a question.
Öğretmen soru sorunca, Suzi daima elini kaldırır.
Heavy rains raised the level of rivers in Italy last week.
Şiddetli yağmurlar geçen hafta İtalya'da nehirlerin seviyelerini yükseltti.
Mr Green raises cows on his farm.
Mr Green çiftliğinde inek yetiştirir.
The sun always rises in the East.
Güneş daima doğudan doğar.
I rise at seven o'clock every morning.
Her sabah saat 7'de yataktan çıkarım.
After the concert all the spectators rose and clapped.
Konserden sonra tüm seyirciler ayağa kalktılar ve alkışladılar.
aşamasında gerekse imtihanlarda öğrencileri daima zorlamaktadır.
Sınavlarda bilginin yanı sıra ayrıntılar esas alınır.
Dilin yapı taşlarına olan hakimiyet sizleri sınavlarda başarıya ulaştırır.
Kelimelerin tüm boyutları ile tanınması ve benzer kelimelerle olan
benzerlik ve farklılıklarının bilinmesi onların doğru kullanımdaki esastır
e bukadar öğrencinin olduğu bir sitede sınavlarınada yardımcı olmak amacıyla böyle bir konu açma ihtiyacı hissettim birbirine benzer kelimelerin farklarını acıklamaya çalışacaz bu bölümde
MADE IN, MADE OF, MADE FROM, MADE BY
-made in (a country) : yapıldığı yer bildirir.
It was made in Turkey.
Türk malı-Türkiye'de yapıldı.
-made of (a material) : malın yapıldığı malzemeyi gösterir.
This watch is made of gold.
Bu saat altından yapılmıştır.
-made from (a number of materials) :
malın birden fazla malzeme tarafından yapıldığını gösterir.
Brass is made from copper and zinc.
Prinç bakır ve çinkodan elde edilir.
-made by (someone) : yapan kişiyi belirtir.
This cake was made by Kate.
Bu pasta Kate tarafından yapıldı
EVERYTHING, EVERRYBODY, EVERYONE
Türkçe'de çoğul olarak kabul edilip, kullanılan HERŞEY ve HERKES ,
İngilizce'de tekil olarak kullanılır.
-Everthing is ready now.
Herşey şimdi hazır.
-Everybody has just finished work.
Herkes işi yeni bitirdi.
-Does everyone like tea in England?
İngiltere'de herkes çay sever mi?
-Everybody believes that Turkey will win the World Cup.
Herkes Türkiye'nin Dünya Kupasını kazanacağına inanıyor.
-Jane heard a noise and went to the livingroom.
She found that everythign was in order.
Jane bir gürültü işitti ve oturma odasına gitti.
Herşeyin yerli yerinde olduğunu gördü.
-Nowadays everyone tries to earn more and work less.
Günümüzde herkes daha az çalışıp daha fazla kazanmak istiyor
in + zaman zarfı
1-geçmişte kullanılırsa "içinde" (within) anlamındadır.
a) My father thought it would take longer, but I finished
the work in half an hour yesterday morning.
Babam daha fazla süreceğini düşünüyordu, fakat ben dün
sabah işi bir saate bitirdim.
b) Jack wrote his last story book in five weeks last winter
when he was on holiday in Bursa.
Jack son hikaye kitabını geçen kış Bursa'da tatilde iken
beş haftada yazdı.
2-gelecek için kullanılırsa "sonra" (after) anlamını kazanır.
Olumsuz durumda ise for kullanılır ve içinde anlamını kazanır.
Mary will be ready in about half an hour.
Mary will be ready in half an hour's time.
Mary yaklaşık yarım saat sonra hazır olacak
Mary won't be ready for half an hour.
Mary yarım saat içinde hazır olmıyacak
Bill will meet them again in six months.
Bill will meet them again in six months' time.
Bill onlarla altı ay sonra tekrar buluşacak
Bill will not meet them again for six months.
Bill onlarla altı ay süreyle buluşmayacak.
Look!
Look at
to look for
to look after
Look out
to look up
to look forward to
Bak!
.....e bak
aramak
bakmak (annenin çocuğuna bakması), ilgilenmek.
dikkat et, dikkatli ol
1- ziyaret etmek, uğramak
2- başvurmak (bilgi kaynağına)
dört gözle beklemek
Look! The ship has appeared!
Bakın! Gemi göründü.
Look at John not Suzy.
Suzi'ye değil John'a bak.
The police are looking for David. They will find him soon.
Polis David'i arıyor. Yakında onu bulacaklar.
Her sister will look after the children for her when Mary is out.
Mary dışarıda iken çocuklara kız kardeşi bakacak.
Look out! A car is coming towards us.
Dikkat et! Üstümüze doğru bir araba geliyor.
1-Don't forget to look at me on Sunday.
Pazar günü bana uğramayı unutma
2-Mary didn't understand the last subject so she went to the
library to look it up in an encyclopedia there.
Mary son konuyu anlamadı, bu yüzden onu bir ansiklopedi de
aramak için kütüphaneye gitti.
We are looking forward to hearing from you soon.
Çok yakında sizden haber almayı dört gözle bekliyoruz.
(Bu cümle genellikle mektup sonlarında kullanılır.)
BEAT - WIN
Beat : yenmek
Win : kazanmak (maç, yarışma, vb)
Fenerbahçe beat Manchester last week.
Fenerbahçe geçen hafta Manchester'i yendi.
Fenerbahçe won the game.
Fenerbahçe maçı kazandı..
LAY - LIE
Lay : koymak, dizmek, yaymak, sermek
Lie : yatmak, uzanmak, durmak
He laid the parcels on the floor.
Paketleri yere koydu.
Where is my pencil? I laid it on the table last night.
Kalemim nerede? Geçen gece masanın üzerine koymuştum.
Haven't you laid the table yet?
Masayı henüz kurmadın mı?
Bill lies in bed till eleven o'clock every Sunday.
Bill her pazar saat onbire kadar yatakta yatar.
The children are in the field. They are all lying on the grass.
Çocuklar tarlada. Hepsi otların üzerine uzanmışlar.
RAISE - RISE
Raise : kaldırmak, yukarı kaldırmak, yükseltmek/
üretmek, beslemek, büyütmek, yetiştirmek
Rise : doğmak(güneş,ay vb), yataktan çıkmak, yükselme
Suzy always raises her hand when the teacher asks a question.
Öğretmen soru sorunca, Suzi daima elini kaldırır.
Heavy rains raised the level of rivers in Italy last week.
Şiddetli yağmurlar geçen hafta İtalya'da nehirlerin seviyelerini yükseltti.
Mr Green raises cows on his farm.
Mr Green çiftliğinde inek yetiştirir.
The sun always rises in the East.
Güneş daima doğudan doğar.
I rise at seven o'clock every morning.
Her sabah saat 7'de yataktan çıkarım.
After the concert all the spectators rose and clapped.
Konserden sonra tüm seyirciler ayağa kalktılar ve alkışladılar.